İmirhan köyüne gelişim

Sınavları kazanamadım. Süklüm püklüm   Divriği’ye döndüm. Okullar açılmış, dersler başlamıştı. Öğrenciler benim gelmemi bekliyorlardı. Bir sonbahar akşamında Divriği’den çıkıp İmirhan köyüne geldim.  Okul   toprak malzemeyle yapılmıştı.  Köylerdeki  en ucuz yapı malzemesi toprak ve samandı.  İki hafta olmuştu. Nasıl olsa  sınavları kazanıp üniversiteye giderim, Gazi’nin resim bölümünü  nasıl olsa kazanırım diyordum. Hiç de beklediğim gibi olmadı

            1959 ‘un sonbaharı. Divriği’nin  İmirhan köyüne tayin olmuştum. İmirhan, Divriği’nin en uzak, en fakir, ulaşımı  olmayan, bir köyü idi. Ben olmasam, sen olmasan bu köye kim  gidecekti? Öğretmen okulundaki öğrenciliğim sırasında  bize gerçek bir  vatan severlik  öğretilmişti. Sınıfa girdiğimizde Atatürk’ü  tahta sıralara oturmuş, bizi  bekliyor görüyorduk. Hiçbir arkadaşımız Atatürk’den önce sınıfımıza girmemişti.

Okulum  o tarihlerdeki  bütün okullar gibi tek derslikli  idi. Nüfusu kalabalık olan köy okullarına “Eğitmen” adı verilen, okumayı yazmayı kışlada  öğrenen  çavuş, onbaşı gibi rütbeliler birinci, ikinci ve üçüncü sınıftaki  öğrencilere ders veriyorlardı. Diğer yandan lise ve öğretmen okulu mezunları  dört ve beşinci sınıfların derslerine giriyorlardı.

Okulum yıllarca ihmal edilmişti. Kerpiç binaydı.  Köylülere  imece usulü yaptırılmıştı.   Sabahleyin okula gelenler  sobada yakmak için tezek getirirlerdi. Bunların içinde tezek bulamayanlar da vardı.  Şimdi düşünüyorum da bu insanlar, bu şartlarda nasıl  yaşarlardı.? 

 Köyün çeşitli yerlerinde ağıllar vardı. Çobanlar    mevsimine göre mantar, kuzu kulağı, eşkın, kenger, çiğdem gibi şeyler toplarlardı.

Sonbaharda köyün gençleri koruluktan  pelit toplarlardı.  İlkokul öncesi çocuklar yamaçlardan alıç, dağ elması, kuşburnu….toplarlardı.

Bir tarihte ilköğretim müfettişleri  denetime gelmişti. Beş sınıf bir odada ders görüyordu. Şimdiki gibi yolu, suyu,  elektriği yoktu …Motorlu vasıtalar henüz trafiğe girmemişti. Bir köyden bir köye at üstünde gitmek günümüzdeki en lüks arabalara binmek gibiydi.

Gaz yağı  dükkanlarda bile bulunmazdı.  Bakkallar   tanıdık müşterilerine  satarlardı.  Benim öğretmenliğim gaz yağı almama yetmezdi. Bunları yazarken aklıma   Feryadi’nin  bir şiiri geldi:

Emeklerim gitti zaya

İki gözüm  döndü çaya 

Otuz beş ölçek buğdaya

Akıttı bir helke gazı

Categories: Genel

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s