Bülent Ecevit Başbakan’dı. Bir konuşma sırasında liselere turizm ders koyalım demiş. Onlar da Sayın Başbakanım isabet buyurdunuz, demişler. Bu projenin uygulanmasını illerdeki Milli Eğitim Bakanlığı’ndan istemişler. Onlar da bu işi Halk Eğitimi Başkanlıkları yürütsün demişler. Bana bir yazı geldi. “Manavgat tesislerinde yeriniz ayrılmıştır. Program yapmak için Antalya’ya geliniz” deniliyordu.
Sivas o tarihe kadar böyle bir kış görmemişti. Yola çıkarken en kalın elbiselerimi giymiştim. Otobüs Antalya’ya yaklaştığında hamama girmiş gibiydim. Otobüsten indiğim uzaydan gelmiş gibiydim. Ayağımda yün çoraplar, başımda tiftik dokuma bir külah, üst üste giyilmiş hırkalar ve kalın bir palto….Misafir kaldığım otele bu kılıkta gelmiştim. İlk işim bunları çıkarmak oldu. Yazlıklarımı giydim. Ohhh dünya varmış, dedim…Şubatın ikinci haftasında Alanya çiçekler içindeydi. Ben doğma büyüme Sivaslı olduğum için Şubatta olgunlaşmaya durmuş dutları hayretle görmüştüm. Sivas’a üstünde olgunlaşmış dutları olan iri yapraklı bir ağaç dalı götürmeyi kafama koymuştum.
Sivas’a geldiğimde herkes beni merakla dinliyordu. Antalya’da dutlar bile olgunlaşmış dediğimde yok bu kadarı da fazla, bizimle kafa mı buluyorsunuz diye inanmak istemediler. Sempozyum çantasını masanın üzerine koydum, yem yeşil dut dalını öğretmen arkadaşlara gösterdim…Gerçekten hayret ettiler. Çünkü Sivas’ta dutlar Haziranda olgunlaşıyordu……