Ağaçların çiçek açtığı bir sokaktan geçiyorum. Aylardan Mayıs. Toprak yeşermiş, ağaçlar yapraklanmış, dallar çiçeklenmiş. Böyle bir ortamda Allah’ı düşünüyorum. Yunus yüzlerce yıl önce “Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlam seni, demiyor muydu.Dağlar , taşlar, akan ırmaklar, ulu ağaçlar bize Allah’ı hatırlatmıyor mu? Hiçbir çiçek diğer bir çiçeğe benzemiyor. …Renkleri ayrı, büyüklükleri ayrı, kokuları ayrı, yetiştikleri yerler ayrı…
Karşıdan bir adam geliyor. Yaklaşıp selam veriyorum. Burada bir sergi açılmış, gördün mü? Diye. Adamcağız şaşkın şaşkın bana bakıyor; bu adam deli mi diye. Buradaki sergi Allah’ın sergisi diyorum. Yerde bir bozuk para görseniz farkına varır, eğilip alırsınız. Bu güzelliklerin farkında değilsiniz. Görmüyor musunuz? Bu sokaktan gözlerinizi yumarak mı geçtiniz.
Eskiden duvarlara naif resimler asılırdı. Bulutlu bir gökyüzü, henüz karları erimemiş yüksek dağ tepeleri, durgun akan bir ırmak …Ördekler ve kazlar…Yamaçlarda yayılan kuzular ve diğerleri.
İnsanoğlu çok tuhaf. Tabiatın güzelliğini görmüyor da suluboya bir tabloyu beğeniyor. Saksıya çiçek dikmiyor da yapma çiçek ile yetiniyor.