1965’li yıllar. Sivas Sanat Okulu’nda Edebiyat öğretmeniyim. Öğrencileri çok seviyorum. Sanat Okulu öğrencileri genellikle fakir ailelerin çocukları olduğu için saygılı ve mert insanlar. Sevdiklerini seviyorlar. Benim de gençlik yıllarım… Öğrencileri anlıyorum. Ufak tefek kusurlarını görmüyorum, fakir çocuklara elimden geldiğince yardım ediyorum.
İşte böyle bir ortamda öğrenciler kendilerine tanınan teknikerlik eğitiminden yoksun bırakıldılar. O tarihte Sanat Okulu öğrencilerinin gideceği başka bir yer yok. Çocuklar haklı. Öğrencilerim Sivas tarihinde ilk defa dersleri bıraktılar; tam bir hafta derse girmediler.
Okul Müdürü, Milli Eğitim Müdürü, Emniyet Müdürü…Vali yardımcısı….Sivas’ın saygın kişileri bunlar derse girsin diye çok uğraştılar…
Aradan 50 yıl geçti, şimdi olmuş gibi hatırlıyorum. Sanat Okulu’nun trafosu önünde toplanmışlardı. Beni görünce bir alkış tufanı koptu. “Yaşa Hocam, anlarsan bizim derdimizden sen anlarsın”… Ben de gaza geldim, onlara:
-Sizin hakkınızı kimse yemez Hakkımızı okulun içinde arayalım.
Her kafadan bir ses çıkıyor…
- Çocuklar bu böyle olmayacak, beni seven öğrencilerim arkamdan gelsinler.
- Ben içeriye doğru yürüdüm, arkamda öğrenciler… İkinci kata çıkınca herkes sınıflarına girdi.
Yöneticilerin yapamadığını ben sevgimle başarmıştım.