Her sonbahar geldiğinde kasabanın fakirleri köylere gider buğday toplarlardı. Köylerde su değirmenleri vardı, buğdayı bu değirmenlerde öğütüp un yaparlardı. Eğinli Arif de bunlardan biriydi. Fakir, hastalıklı, konuşma özürlü bir adamdı. Onun Divriği’ye geldiği hemen belli olurdu. Elindeki tefi “Dım bada dım dım….dım bada dım dim ritmiyle çalardı. Mahallenin çocukları Arif’ in başına toplanırlardı. Ona bahçelerinden getirdikleri meyveleri verirlerdi..
Harmanlardan epeyce buğday toplamış olmalı ki keyfinden ıslık çala çala değirmenin yolunu tutmuş. Elindeki tefi kendine has ritmiyle “Dım tapa tapa dım tek… “ bestesiyle çalmaya başlamış.
Değirmenler tekin değildir. Cin, peri, alkarısı, hıbılık gibi herkese görünmeyen varlıklar değirmenlerde yatıp kalkarlar, bazı insanlara görünürler inancı değirmenciyi iyice korkutmuş. Un öğütmeye gelen köylüler, değirmenciye ne kadar hurafe varsa , anlatmışlar. Değirmenci korkmaya başlamış. En küçük bir çıtırtıda Allah deyip dua ediyormuş. . Bozuk Kürt şivesi ile belki yüz defa mismillah(Bismillah) demiş.
Kan ter içinde iken değirmenin kapısı tıklamaya, güm güm etmeye başlamış, Değirmencinin gözleri yuvasından fırlamış bir haldeyken Arif umursamaz bir tavırla içeri girmiş konuşma özürlü olduğu için değirmenciye derdini anlatamamış.
Sonra Değirmenci ile karşılıklı olarak oynamaya başlamışlar. Sabaha kadar oynamışlar, yorgunluktan çuvalların üzerinde uyumuşlar.
Değirmenci dümbelek çalan Arif’i cin sanıyormuş. Çarpılmamak için Arif’in her dediğini yapmış. Güneş yükselip de vadiyi aydınlatınca buğday öğütenler değirmene gelmeye başlamış. Onlardan biri Arif’i tanımış, değirmende ne aradığını sormuş.
Değirmenci Arif’in cin olmadığını anlayınca sabaha kadar oynadığının hesabını sormuş. Gariban Arif yediği dayaklarla kalmış.
Bu hikaye Divriği’de anlatılır. Arif’in ölümü yediği dayaktan olmuştur, diye söylenir.