Kirvelik peygamberlerden kalan kutsal bir gelenektir. İnanışa göre İbrahim Peygamber, “Bana bir oğul verirsen, onu sana kurban edeceğim” demiş. Bir oğlu olmuş ve bıçağı taşa vurmuş yarılmış.
Musa Peygamber zamanında, Musa Peygamber “Tur”da koyun güderken üç kurt geliyor. Musa Peygambere:
–Bizim nasibimizi ver, diyor.
Musa Peygamber de:
-Ben sahibine danışmadan veremem, diyor.
Kurtlar da:
–Biz, sürüyü bekleyelim, siz sahibinden müsade alın gelin, diyorlar.
Musa Peygamber, kurtlara güvenmediği için:
– Ben gidersem, siz koyunlarımı yersiniz, diyor.
Kurtların, Musa Peygamber’i inandırması gerekiyor:
–Hz.Muhammet ve 12 İmamlar adına yemin ederiz ki koyunlarını yemiyeceğiz, diyorlar.
Hz.Musa, inanıyor. Aslında Cebrail, Mikail, İsrafil kurt donunda geliyorlar.
Hz.Musa koyunların sahibine gidiyor. Koyun sahibi cömert bir adammış:
– Git, kurtlara nasiplerini ver, diyor.
Kurtlar, koyunları yemiyorlar. Gövelek koyun’un karnını yarıp içinden kuzusunu alıyorlar. Cennet’e götürüyorlar. Bir rivayete göre Hz.İbrahim Peygamber gününe kadar bu kuzu besleniyor. İsmail Peygamber’e inen koç budur.
İbrahim Peygamber’in kulağına bir ses geliyor:
–Allah, senin niyetini kabul etti…Oğlunun yerine bu koçu kurban edeceksin.
İbrahim Peygamber’in kan akıtıp sözünü yerine getirmesi lazım. İbrahim Peygamber’in aklına “sünnet” geliyor.
Cebrail aleyhisselam İsmail’i kucağına alıp kirve oluyor. İbrahim Peygamber de elindeki bıçakla oğlunu sünnet ediyor. Allah’a vermiş olduğu söz, yerine geliyor. Kirvelik ve sünnet bu olaydan kalmadır.(Hafik yöresi)
Görüldüğü gibi Doğu ve İç Anadolu’da kirvelik en önemli geleneklerden biridir. Kirvelik, kutsallığına inanılan sanal bir akrabalıktır. Nitekim Divriği’nin Yağbasan köyünde erkek çocuk birkaç günlük olur olmaz kirve bulmak endişesine düşerler.
Muallim Halil Sami ÖZEN, 1926 tarihli derlemesinde kirveliği şöyle anlatır: “ Çocuk birkaç günlük olur olmaz kirve bulmak endişesine düşerler. Kirve intihabında/seçiminde herkes servetçe kendi mislini arar. Zira aşağıda da görüleceği veçhile sünnet düğününde bir çok masraflar yapılıyor. Köylülerce kirvelik çok mühimdir. Kirve olan adam, kirvesi olduğu evin ırzını, namusunu, malını, canını aynı kendi ırzı, namusu, malı, canı gibi bilip muhafaza edecek. Fena gözle bakmayacak ve daha bir çok evsafı bilip itaat edecek.
- Çocuğun kirvesi ve iki tarafın vazifeleri:
Çocuğu doğan baba intihap ettiği (seçtiği) adama “Seninle kirve olmak istiyorum” der. O adam kabullenirse günün birinde çocuğa bir kat elbise ve başına takılmak üzere bir adet altın alarak giderler. Bu getirdiklerini çocuğun anasına verirler. Eğer çocuk beşikteyse beşiğiyle, yok eğer yürüyorsa getirip kirvenin kucağına oturturlar. Bu da üç defa selavat getirdikten sonra çocuğu bırakır. Bir zaman bir zaman oturup yemeklerini yedikten sonra evlerine giderler. İşte kirvelik buradan başlar.
Kirve demek “Peygamber dostu” demektir. Çocuk büyüyüp de sünnet edilmek zamanı gelince sünnet edilecek çocuğun yanına bir adam katarak kirvesini davet etmeye yollarlar. Bu çocuk servetleri derecesinde bir davar, bir top dokuma veya başka bir şey getirir. Kirvesi olan adam da çocuğa baştan ayağa elbise giydirir. Ertesi gün çocuk arkada, kirve önde olarak eve gelirler. Fakat kirveliğe giden adam da, kirvesine ve akrabalarına hilat götürür. Kirve olan adamın evindeki külfeti(eşi, çocukları…) de birlikte sünnet düğününe gider.
2. Sünnet düğünü:
Sünnet, Hz.İbrahim’den kalmıştır.
Kapıda davulcu karşılar. Bahşişini verip içeriye girerler. Bu defa da kirveleri tarafından karşılanırlar. Bir zaman hal hatır ettikten sonra kahveler gelir; içtikten sonra herkes kahve tepsisine para atar. El yıkamak için leğen-ibrik getirilir. İki kirvenin eli bir yıkanır. Evvela su birisinin eline konur, öteki altında yıkar, sonra altta yıkayan üste çıkar; yani üçer kere ellerini yıkarlar. Leğen kalkmadan herkes gene suya birkaç kuruş atar; fakat kirveler her zaman fazla atarlar. Bu el yıkamanın manası “artık yek vücut olduk, peygamber dostu olduk” demektir.
Yemek gelir, yenildikten sonra birer kahve daha içerler. Kirve çocuğu kucağına alır, daha kesilmeden bahşişini avcuna kor. Sünnetçi, çocuğun zekerini eline alınca, çocuk “Peygamber ruhuna selavat” der. Ağzına şeker verirler, çocuğun pederi(babası), kirvesinin kucağından alarak yatağına götürür. Sünnetçi de kestiği deriyi kül tepsisinin üstüne koyup örtüsünü çeker. Kirve buraya bir mecidiyeden beş mecidiyeye kadar atar. Bu işler bittikten sonra davetliler de, kirveler de evlerine giderler. Artık bu iki kirvenin yakın ve uzak akrabaları da birbirleri ile kirve sayılırlar. Birbirleri ile konuşunca “Ali kirve, Zeynep kirve…” diyerek isminin evveline muhakkak kirve kelimesini ilave ederler. Günün birinde kavga edecek olsalar “Yazık sana, hiç olmazsa kucağımıza veya kucağınıza bir damla kanımız düştü, ikrarımız(verilmiş sözümüz/andımız) var” gibi kakıç söylerler. Çocuk iyi olup kalkmadan kirveye davetçi gider. O da gerek kirvesinin evine ve gerek yakın akrabalarına herkesin münasibince bir şeyler götürür. Bir veya birkaç gün orada kalır. Kime hediye gittiyse o da karşılık olarak bir misli fazlasıyla başka bir hediye götürür.. Mesela, on kuruşluk bir mendil verdi, o adam da fakir, hemen bir çift çorap mendile bağlayarak götürür. Kirve gitmeden çocuğu sünnet edenler, sarf ettiği parayı, getirdiği eşyaları hesap ederler. Bir kuruş tutarsa, en aşağı beş yüz kuruş fazla olmak üzere hediyeler tertip ederler. Hatta kirvesine at, öküz, inek verenler de çok oluyor.