Eşek arılarını oldu bitti hiç sevmem. Çocukluğumuz eşek arıları ile geçti. Belki beni bir kovan arı sokmuştur. Hemen şunu ilave edeyim ki eşek arılarının kovanı yoktur. Kovan bal arılarına mahsus bir şeydir. Yine bal yapmak da bal arılarına verilmiş bir yetenektir. Eşek arıları bal yapmadığı için zayıf kovanlardan bal çalar.
Bahçelerde sonbahar başlamıştı. Cevizleri çarpma zamanı gelmişti. Okulların açılmasıyla, cevizlerin çırpılması aynı zamanda başlar. Biz çocuklar cevizlerin olgulaşmasını sabırsızlıkla beklerdik. Yaş ceviz her zaman lezzetlidir. Genç ağaçların cevizi bembeyazdır. Eğer ağaç yaşlı ise ceviz siyah olur.
Yere düşüp de toplanmayan cevizler komşu çocuklara aittir. Biz çocuklar hangi ağacın, ne zaman çırpılacağını gayet iyi bilirdik. Bahçe sahipleri gittikten sonra toplanmayan cevizleri bulup toplamaya çalışırdık. Cevizin yeşil renkteki dış kabuğuna gogof deriz. Gogofun suyu kolay kolay çıkmaz, ciltte koyu kahverengi bir leke bırakır. Okullar açılınca kınalı ellerimizle okula giderdik.
İlkokula gittiğimiz yıllardı. Cevizi bol bir bahçeye girmiş, elimizdeki uzun sopalarla ceviz çarpmıştık. Kendi aramızda kimin daha çok ceviz topladığını konuşuyorduk Çocuklardan bizce büyük olanı “Kim arı kovanından canlı arı çıkarıp gelirse, her canlı arıya beş ceviz vereceğim” dedi. Bizim için problem değildi. Her zaman yaptığımız yaramazlıklardan biriydi.
Eşek arıları bahçemizin kerpiç duvarın yuva yapmıştı. Kızgın arılar eskin bir vızıltıyla duvardaki deliğe girip çıkıyorlardı. Arkadaşlardan biri elindeki değneği arının deliğine sokup karıştırmaya başladı.
İlk önce bir arı, ardından iki üç arı vızıldıyarak çıktılar. Arkadaşımız yuvayı kurcaladıkça arıların da sayısı artmaya başladı. Yuvasından çıkan arılar önce arkadaşımızı, sonra bizi sokmaya başladı. Biz arılardan kurtulmak için sağa sola kaçıyorduk. Hayvanlar çıldırmıştı. İlkin arkadaşımızı, sonra bizi sokmaya başladılar. Arkadaşım elindeki sopayı bırakıp kaçmıştı. Arılar kimi bulursa sokuyordu. Canımız yandığı için uflayıp duruyorduk.
Arının soktuğu yer ilk önce kızarıyor, daha sonra davul gibi şişiyordu. Herkes koşa koşa evine geldi. Komşu kadınlar çocuklarına laf sayıyordu. Ben de nasibimi aldım.
Sabah olduğunda yüzümüz iyice şişmiş, göz kapaklarımız kapanmıştı. İçeriye ışık girmiyordu. Etrafta el yordamı ile dolaşıyorduk.
Utancımızdan birkaç gün sokağa çıkamadık. Allahtan hiç birimizin arıya karşı alerjisi yoktu, Annem arının soktuğu yerlere çamur sürdü. Bazı anneler de yoğurt sürmüşlerdi,
Bütün bunlara rağmen havamızdan geçilmiyordu. Beni beş arı soktu…Bir diğeri “ Beni on arı soktu. Yine de hiçbir şey demedim.” Diye kabadayılık yapıyorlardı. Hiçbirimiz ceviz alamadığımız gibi arılardan yediğimiz iğneler yanımıza kar kaldı. (Sivas 21 Mayıs 2011)