Ziyarete Gitme, Kösedağ Ziyareti

Sivas yöresinde her yıl “Ziyarete Gitme” adı verilen mevsimlik toplu törenler düzenlenir.Bu törenlerin ilki “kuzu yiyimi”nde, ikincisi “değirmen sonu”nda olur.

Ziyaret kelimesi Divriği’de şifa  ve dilek dilemek maksadıyla gidilen her türlü kutsal yer anlamında kullanılmaktadır.

Ziyaret denildiği zaman ermiş kişilere ait her türlü türbe ve mezarlar ve yine kutsallığına inanılan karlı dağ tepeleri, yalçın kayalar, coşkun su gözeleri, ulu ağaçlar ve koruluklar gelmektedir.

Bunların dışında antik çağlardan kalma bir takım ören yerler de zamanla kutsallık kazanmıştır. Nitekim  Ömeran köyü ile Kürtbeyaz köyü arazisi içindeki Romalılar dönemine ait küçük bir sarnıç/ayazma  zamanla kutsal bir mekan haline gelmiştir.  Yine aynı döneme ait bakır ocağı “Bakır tepe” ziyareti olarak  dilek dilemek için ziyaret edilmekte ve kurbanlar kesilmektedir.

Yöre halkı “Ziyarete gitme” adını verdiği toplu törenler sırasında yüzlerce yıllık bir geleneği sürdürür. Civarda sayısız ziyaret yerleri olduğu halde bu törenler için her yıl aynı ziyaret yerine gider. [1]

Ziyaret yerleri genellikle yerleşim yerlerine yakındır; fakat yerleşim yerlerinden uzak ziyaret  yerleri de vardır. Ziyaret yerlerinden bir çoğu türbe ve tekke şeklindedir. Divriği yöresindeki “Hüseyin Battal Gazi, Seyit Baba, Koca Saçlı, Karadonlu Can Baba, Şemmas Pir, Hasan Paşa, Koca Haydar, Garip Musa, Hüseyin Abdal, Molla Yakup, Ahi Baba, Gani Baba, Derviş Muhammet, Akıncılar ilçesindeki Şeyh Bahattin, Doğanşar’daki Hubyar Sultan,  Gölova’daki Çoban Baba,  Hafik’teki Yalıncak Sultan yatırı, İmranlı’daki Cöğü Baba, Kangal’daki Samut Baba, Koyulhisar’daki Duman Baba, Sivas/Soğuk Ilıca’daki Ahmet Turan Gazi, Suşehrindeki Kösedağı ve Kösebaba …ziyaretleri türbe ve mezar şeklinde olduğu halde Şarkışla arazisi içindeki Şeme Dağı ve Şeme Baba kutsal bir dağdır. Suşehri ilçesindeki Kösedağı ve Köse Süleyman önemli bir adak yeridir.  Ulaş arazisi içindeki Tecer dağları da kutsaldır.  Yıldızeli ilçesindeki Er Aslan yatırı da önemli ziyaretlerdendir. Yine Gemerek arazisi içindeki Ali Dağı ve Ali Dede her yıl yöre halkınca toplu olarak ziyaret edilen kutsal bir dağdır.[2].

Kösedağ Ziyareti

Kösedağ, Suşehri ovasına tepeden bakar… Yaz-kış karı eksik olmaz. 2812 m. yüksekliğindedir.  Kaynaklarından buz gibi köpüklü sular akar. İndiği ovaya bereket getirir.

Yazın  Kösedağ yaylaları  canlanır; kalabalıklaşır. Atlar kişner, sürmeli kuzular meleşir. Çiftçiler tarlalarını onun suyuyla sular… Suşehri adı, Kösedağ’dan gelen sulara izafeten verilmiştir.

Kültürel açıdan ise, manisinde, türküsünde yer alır. Kösedağ efsanesi kuşaktan kuşağa devam eder.

1243 yılında Anadolu Selçukluları ile Moğollar bu dağda savaşmıştır. Tarihimize “Kösedağ Felaketi” olarak geçen bu yenilgi sonunda Anadolu Selçuklu Devleti yıkılmış; Anadolu, Moğol işgaline uğramıştır.

Selçuklu ordusu, 80 bin kişilik mevcuduyla şimdiki “Gemin Deresi” yolunu izleyerek Kösedağ’a vardığında, Moğol ordusu da o tarihlerde adı “Akşar Ovası” olan Suşehri Ovasına gelmiştir. Tarihçiler Selçuklu ordusunun Kösedağ’da sulak ve otlak bir yer bulduğunu, burasının askeri bakımdan da  savunmaya uygun, düşman saldırılarına imkan vermeyen konumda olduğunu ve burada konakladığını belirtmektedir.

Tarihçilerin bu ifadesi, konaklama yerinin “Sakar Öküz Yaylası” olduğunu göstermektedir.

Savaş, Selçuklu süvarilerinin hücumu ile başlamıştır. Ancak, Moğollar eski bir Türk savaş taktiğini uygulamış, önce geri çekilmiş, Selçukluları kuşatarak saldırıya geçmiştir. Selçuklu ordusunda panik başlamış 3 bin Selçuklu süvarisi şehit olmuştur.

Bozgunu haber alan II. Gıyasettin Keyhüsrev, akşamüzeri  Tokat’a kaçmıştır. Başsız kalan 80 bin kişilik Selçuklu ordusu başsız kalınca dağılmıştır.

Kösedağ yenilgisi Anadolu Türkleri’nin hafızasında acı ve derin izler bırakmıştır. Bir asır sonra bile bu olay bir dönüm noktası olarak “Baycu Yılı” olarak anılmıştır.

Suşehri insanı sekiz asırdır Temmuz ayında, Kösedağ’da buruk ; ama  anlamlı bir törenle Kösedağ şehitlerini anmaktadır. Bu törenin asırlardır resmi hiçbir yönlendirme olmaksızın, atadan dededen kalma bir gelenek olarak sürmesi dikkat çekicidir.[3]

Belki de dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen olay, Kösedağ’da her yıl yeniden yaşanır. Temmuz ayının Rumi takvimle ilk cumartesi günü sayısı binleri geçen insan kalabalığı  dağın yamaçlarında görülür. Dağ yedi yüz elli sene öncesini yaşar gibidir. Silah sesleri yankılanır. Köpüklü sular yine kanlı akar; ama bu defa koçlardan kurban edilen, bu topraklar için toprağa düşenlere, Kösedağ savaşının üç bin şehidine…

Dağın zirvesinde Köse Süleyman’ın türbesi vardır. Halk onun Selçuklu komutanlarından bir olduğunu, cepheyi terk etmeyerek Moğollarla savaşarak can verdiğini/şehit düştüğünü anlatır.

Türbe yığma taştan yapılmış, etrafı ikinci bir taş duvarla çevrilmiştir. Türbenin güney-batısında  erkek ziyaretçilerin namaz kıldığı dikili taşlarla çevrili bir “Namazgah” bulunur.

Moğolların istilasından kurtulan yöre insanı, gönüllerde yatan yenilmezlik duygusunu, Moğollara olan kinini Köse Süleyman’ın şahsında sembolleştirir. Onu destan kahramanı yapar. Asırlar boyu gönüllerde yaşattığı bu kahramanlıkla teselli bulmaya çalışır.

Kösedağ ziyaretine her yıl Suşehri’nden, Koyulhisar ve Zara’dan yüzlerce kişi gelir. Kestikleri kurban etleriyle pilav pişirir, gelenlere ikram ederler. Şehitlerin ruhu için Kur’an ve Mevlid okunur.

Dilek dileyen ve adaklarını adayanlar için Köse Süleyman, vatan bekçisi bir asker olduğu gibi, insanımızın zor günlerinde, bir umut kapısı olan ermiş bir kişidir, bir evliyadır. Erkek ziyaretçiler kabrin güneybatısında bulunan namazgahta nafile namaz kılarlar.

Çevredeki Türkmen köylerinde Köse Süleyman’a Köse Baba denmekte, bu köylerin halkı da aynı gün birlikte giderek kurbanlarını kesmekte, kabir ziyaretlerini yapmaktadır.

Köse Süleyman ziyareti, buraya gelen ziyaretçiler tarafından yapılmış 3.4o + 1.30 cm. boyutlarında 50 cm.  yüksekliğindedir.

Zirvede kabre çıkarkan  ziyaretçilerin yaptığı bir iş de “asker dikmek” tir. Dağın yamacındaki uzun taşların arkasına bir başka taşı destek vererek dikilen bu taşlar asker olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca taşlar üst üste örülerek kule şekli de verilir. “Benim yerime asker ol” denilerek bu şekilde taş dikilmesinin, düşmanlara karşı “benim yerime de savaş” anlamına geldiği ifade edilmekte ve niçin dikildiği sorusuna “Atalarımızdan böyle gördük” cevabı alınmaktadır.[4]  Kösedağ’ın yamaçları bu taş askerlerle doludur ve sanki  Selçuklu ordusu ayağa kalkmıştır…[5]

Kösedağ’da bir derenin adı “Harp Deresi”dir. Osman Gazi, Hacı Ahmet ziyaretleri bulunmaktadır.[6]


[1] Kutlu Özen, Divriği Köylerinde Mevsimlik Toplu Törenler(Ziyarete Gitme),  Türk Folkloru. Sayı: 27, Ekim 1981, s.22-23

[2] Kutlu Özen, Sivas Efsaneleri, Sivas 2001

[3] İlyas Ege, Emekli Halk Eğitimi Müdürü, Suşehri, Derleyen: Özlem Güngör, Suşehri MYO, Bahçe Zıraatı Böl.

[4] Müjgan Üçer, Kösedağ, Hayat Ağacı, Sayı: 1, Kış 2005, s.

[5] Olcay Tiryaki, Suşehri MYO, Besicilik Bölümü

[6] İlyas Ege