Kış yaklaşırken yazın ayrılan yozlar da sürüye katılır. Koç katımına hazırlık sayılan bu durum merasime tabi değilse bile, bazı bölgelerde duyarlılık gösterilir ve takvim olarak kullanılır.[1]
Davar Katma
Her evin genellikle davarı(koyun ve keçi) vardır. Bunlar baharın gelişiyle ağıllardan çıkarılır. Dört beş evinki bir araya getirilip keşik keşik güdülür yani sırasıyla otlatılır. Bu iş , tabiatın baharı bağrına basıncaya kadar devam eder. Dağlar alırevan çiçeklerle dolup taştığı zaman durum daha başka olur. Davarlar seher vakti ağıllardan çıkarılır, sırası gelen gütmeye götürür. Akşam üzeri tekrar köye getirir. Böylesi günlerin birinde ertesi günün hazırlığı için aralarında şu şekilde bir konuşma geçer:
-Adıgüzel, yarın keşik kimin?
-Yarın keşik…Kadirgil’in Mehmet’in
-Öyleyse unutma ha, o iki gün güdecek.
Su konuşmalar hemen her günün akşamında tekrar edilir. Davarın köye gelişi gün batma zamanına denk gelir. Bu arada o gün kimin davarı kuzulamışsa keşik çobanı, davarı kuzulayandan “dölücek”alır. Bunlar yumurta, para gibi şeylerdir. Çoğu zaman çoban, kuzulayanı köye göndermek için sekiz-on yaşlarındaki bir çocuğu da beraberinde götürür. Getiren çocuk da bunun karşılığında dülüceğini alır.
Artık her taraf baharın geldiğini tam manasıyla belli eder. Mayıs aylarının başlarıdır. Günün birinde yiğidin birisi, örneğin Kadirgil’in Mehmet:
-Bu sene çobanlık yapmak istiyorum
Der. Komşular harman yerine toplanıp sorarlar:
-Nerede güdecekmiş?
-Çavuş Dağı’nda, bizim Kızılçeşme’de…
Ertesi günü davarlarını yaydırmak isteyenler davarlarını Kadirgil’in Mehmet’in önüne katarlar. Mehmet artık çoban olmuştur. Sürüsünü alıp yaylanın yolunu tutar.[2]
Akşam Davarı
Davar, seher yellerinin ılgıt ılgıt estiği zaman yürütülür. Öğleyin güneş dikildiği sırada öğlen yatağına vurulur. Davar gelip dinlenince gelinler ve kızlar sürünün içine dalar. Herkes kendi davarını sağmağa başlar. Bu iş bittikten sonra genç kuzu ve oğlak sürüsü davarın içine bırakılır. Koyunların, keçilerin bir kısmı yavrularını kendisi bulur. Bir kısmını da sahipleri buldurur. Emişme bitince kuzular ve oğlaklar heylenerek davarın içinden ayıklanır. Davar yürüdükten/otlamaya gittikten sonra sağılan sütleri herkes sırası gelene verir. Buna süt keşiği denir. Sütleri toplayan ev bunları ya peynir yapar veya yoğurt çalıp hem yağından faydalanır, hem de çıkan ayranını çökelek haline getirir. Sut keşiği gelen ev mutlaka çobana bir tabak kaymak ayırır.
Davar öğlen yatağından sonra akşam yatağına getirilir. Genellikle kimse sağmaz, bütün sütü kuzulara bırakır. İşte yaylanın da yaylacıların da neşelerini buldukları , her şeylerini unuttukları an akşam davarıdır.
Güneşin batma zamanı davar yatağına vurulur.Kuyunlar, kuzular, keçiler, oğlaklar birbirine koşuşur. Yine davarın bir kısmı yavrularını bulur, bir kısmına sahipleri yardım eder. Emişme en az bir saat kadar devam eder. Kadınlardan birisi, “Haydin hep birlikte heyleyelim” der. Kadınlar, kızlar davarın bir tarafına geçerler, heyyy…heyyy…diye ayıklayarak öbür tarafından çıkarlar. Epeycesi birbirinden ayrılır. Geriye kalanlar da tek tek ayıklanır. Sonunda davar bir tarafa, genç(kuzu) bir tarafa gider. Artık bugünlük iş bitmiş demektir. Çoban davarı dağın eteğine doğru sardırır(bırakır). Akşam davarı yürüdükten sonra iş bitmiştir. Fakat genç kızların işleri bitmemiştir. Kendi aralarında oynamaya başlarlar.
Çobanlar da heç inmesin yayladan
Kaşıyınan gözün beni del(i) eden
Yaylalar çobanın yurdu değil mi
Kavalının sesi beni ağlatan
Çoban yarim, koyununu yürütme
Yürütüp de bel başında oturma
Birden sürüp nazlı yarin unutma
Duyarken adamlar, beni el alır.
Çoban oturmuş da kavalın yağlar
Kavalın ucuna menekşe bağlar
Kaldır dumanını dumanlı dağlar
Gün doğsun ki ben yarimi göreyim.
Türküler bittikten sonra oyun oynayanlar yaylasına/yayla evine dönmüştür. Akşam yemeği için bir şeyler yerler.[3]
22 Mart 2003/19 Mayıs 2003
[1] Emin Kuzucular, Şarkışla Takvimi(3), Sivas Folkloru, Sayı:74, Mart 1979, s.21
[2] Ali Kanat, Hafik’in Karlı Köyünde Yayla Zamanı, Sivas Folkloru, Sayı:18, Temmuz 1974, s.18
[3]Ali Kanat, Hafik’in Karlı Köyünde Yayla Zamanı, Sivas Folkloru, Sayı:18, Temmuz 1974, s.19