Benim ortaokulda okuduğum yıllarda birkaç evde radyo vardı. Çok masraflı olduğu için kimse radyo almıyordu. Bizim mahalleye ilk radyoyu İspir Şevket diye biri getirdi. Şevket (İspir) zevk ehli idi. Taş bayırı sendeleye sendeleye çıkar; evinin önünde hayttt…diye nara atardı. Biz anlardık ki Şevket evine gelmiş. …. Tatlı sert bir adamdı. Biz ondan korkmazdık. Bize leblebi, kırmızı şeker ve lokum verirdi.
Bir gün “Şevket İspir, evine radyo almış dediler. Çok merak ediyorduk. Bir gün annemle birlikte İspirlere radyo dinlemeye gittik. Duvara bir yer yapmışlar, radyoyu da onun üzerine koymuşlardı. Üstü nakışlı bir perde ile örtülüydü. Duvara kablolu, kablosuz bakır teller çekmişlerdi. Damda anten dedikleri bir tel vardı. Radyo pille çalışıyordu. Anot ve katot diye iki pili vardı. Piller uzun gitmiyordu. Hemen tükeniyordu. Ev sahipleri de hemen biter diye varlı vakitsiz radyo açmıyorlardı. Sabah, öğle ve akşam haberlerini dinliyorlardı.
Şevket İspir gelene kadar orada oturduk. Daha sonra Şevket İspir büyük bir havaya girerek radyoyu açtı. Radyodan çeşitli sesler geliyordu. Küçük çocuklardan bir kısmı korkarak ağladı, diğerleri de analarının kucağına koştu. Bu sesler nerden geliyordu. Komşu kadınlar, radyonun içinde toplu iğne kadar büyüklükte adamların olduğunu söylediler. Radyo açılınca onlar konuşuyormuş. Şevket İspir bu seslerin nerden geldiğini izah etmeye çalıştı. Dinlediler, fakat anladıklarını sanmıyorum.
Radyo bizim eve 1955 yılında girdi. Ellemek, kurcalamak ve açmak yasaktı.
Yıllarca bu radyoyu hep uzaktan seyrettik. Şimdi Divriği’deki evimizde yaşlı bir adam gibi bizi bekliyor.