Osman Vuruldu Desinler

Osman, benim dedemdi. Ne doğum tarihi var, ne de ölüm tarihi

 Anamın anlattığına göre Koçgiri Kürtleri tütün kaçakçılığı yüzünden dedemi vurmuşlar. Divriği Zara yolu üzerindeki bir kayanın altına gömmüşler. Mezarını bilen yok.  Dayılarım da babalarının mezarına sahip çıkmamışlar, zamanla unutulup gitmiş…

Ne zaman Sincan, Bolucan üzerinden Sivas’a gitsem dedemi hatırlarım. Yol üzerindeki dağlara, taşlara, asırlık ağaçlara selam veririm.  Her mezar taşına Fatiha okur, acılarını paylaşırım.

Anamın anlattığına göre dedem bir destan kahramanıdır. O, Hz. Ali’dir, Zaloğlu Rüstem’dir. Çamlıbel’deki Köroğlu’dur, Develi’deki Dev Ali’dir… Bizim çocukluğumuz destan kahramanlarının hikâyelerini dinlemekle geçmiştir.

Annemin babası; yani Osman dedem uzun boylu, geniş omuzlu, mavi gözlü, sarı saçlı ve yumruğuna sağlam, bir delikanlıymış. 1915’li yıllarda tütün kaçakçılığı yaparmış. Niksar ve Erbaa’dan getirdiği tütünleri müşterilerine satarmış.  

Dağ taş eşkıya doluymuş…                        

Koçgiri Kürtleri dedemi birkaç defa vurmaya kalkmışlar, pusu kurmuşlar, fakat vuramamışlar; eşkıyanın ünlüleri dedeme “Bak Osman sen yiğit bir delikanlısın. Fakat bizimle baş edemezsin….Tütünleri yıkıp yoluna gidersen canına kıymayız” diye tehdit etmişler. Dedem eşkıyaların teklifini kabul etmemiş.   Onlara “Osman soyuldu demesinler, Osman vuruldu desinler…” diye cevap vermiş.   Aşiretin adamları dedeme acımamışlar,   cesedini kayaların üzerine bırakmışlar.  Dedemin sahipsiz kalan atı  aylarca başından ayrılmamış. Nihayet bir gün yayladan inip Divriği’ye dönmüş. Üstünde kimse yokmuş. Açlıktan bir deri bir kemik kalan atını sarılıp öpmüşler, “Osman vuruldu”  diye feryat figan etmişler.