Marşanların Teyze

Tayinim Sanat Okulu’na çıkınca Celal İnce Apartmanı’na yakın bir yerde ev kiraladım. Ev iki katlı büyük bir konaktı, kiraya vermek için evi dörde bölmüşler. Benim kiralık evim yola bakıyordu. Şimdiki sebze haline yakın bir yerdeydi.

Marşanlar Sivas’ın köklü bir ailesiydi. Atatürk Sivas’a geldiğinde bir müddet bu konakta kalmıştı. Rauf Orbay’dan dolayı çocuklarına da Rauf adanı vermişlerdi. Biz bu hanımefendiden çok şey öğrendik. Sivas’ın kültür değerlerini çok iyi biliyordu.

Hıdır-Ellez

Eğer yanılmıyorsam Hıdır Ellez’de idi. Eşim Sivas’ın geleneklerini bilmediği için hamur yoğurmuş. Marşanların teyze eşimi eli unlu görünce “Sen ne yapıyorsun kızım bugün eğrilce; eğrilcede hamur yoğrulmaz, çamaşır sıkılmaz. Eğer bunu yaparsan doğan çocuğun parmakları eğri büğrü olur. Sakat doğar. Hemen bahçeye in toprağa fasulye, nohut gibi  şeyler dik.   Eşim her yıl eğrilcede  fasulye dikerdi. Hamile kadınların çocukları sakat olmasın diye.

Sıçancık

Yine aynı yıl içinde bir de Sıçancık diye bir töre vardı. Eşim, ben derste iken pide fırınına gidip ekmek getirmiş. Yine ev sahibi ile karşılaşmış. Marşanlar’ın teyze “ Kızım sen ne yapıyorsun, bugün sıçancık, eve bir şey alma, her yer sıçan dolar. Onlarla baş edemezsin” demiş. Sonra da evden yırtık bezler almışlar; makasla kesip  elbise yapmışlar. Bunları çöplerin/gübürlerin üzerine bırakmışlar. Fareler’e sıçanlar bunları kesin, çamaşırlarımızı kesmeyin demişler.

Eski yıllarda evlere giren, kedilerle boğuşan çok iri fareler vardı. Ben Dört Eylül’de iken okula lağım fareleri girerdi. Hizmetliler bunları kovalayıp öldürürdü.