Kıbrıs ve Anadolu’daki İslam Fetihleri
Bizans ile ilk savaş Hz.Ebubekir zamanında başlamıştır. Hz.Ebubekir, Halid bin Velid’i Irak’ın fethiyle görevlendirdi. Hicretin 12. Yılının sonlarında(634 başlarında) İslam ordusu Şama’a doğru yürüdü. Yermuk’u savaş alanı olarak seçti. Bu savaşta 40 bin kişilik İslam ordusu kendilerinden beş kat fazla bir orduyu hezimete uğrattı. Yermuk savaşından kısa bir müddet sonra 635’te Halid bin Velid, Şam’ı kuşattı, ani bir baskınla şehri aldı.[1]
Halife Hz.Osman zamanında, Suriye valisi Muaviye’nin tekinleri neticesinde Suriye sahillerinde ilk İslam donanması meydana getirildi. Suriye sahil şehirlerinde meydana getirilen Müslüman donanmasının ilk hedefi Kıbrıs olmuştur. Anadolu, Suriye ve Mısır için gerek ticari ve gerekse stratejik bakımdan büyük bir önem taşıyan Kıbrıs’a 649 yılında ilk sefer yapıldı. İslam kaynakları bu sefer neticesinde adanın Müslüman hakimiyetine geçtiğini, Bizans’a ödenen verginin bundan böyle Müslümanlara ödeneceğini belirtmekte iseler de pek doğru olmasa gerek. Zira 653 yılında Kıbrıs’a karşı ikinci bir sefer daha yapılmıştır. Bu ikinci seferde adaya Müslümanlar yerleşmeye başlamıştır.[2] Tebliğimizin konusu olan Hala Sultan da bu seferler sırasında şehit düşmüştür.
İstanbul’a karşı ilk askeri harekat H.48(668) yılında olmuştur. Bu sefere başta Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensari olmak üzere bir çok şahsiyetler de katılmıştır. İstanbul muhasarası sırasında Eyyup el-Ensari Hazretleri şehit düşmüştür.
Abdülmelik bin Mervan zamanında(685-705) Bizans’a karşı seferler devam etti. Halife Hişam bin Abdülmelik zamanında(724-734) Bizans akınları yeniden hareketlilik kazandı. Halife Süleyman’ın kardeşi Mesleme bin Abdülmelik İznik önlerine kadar geldi. Bu akınlar sırasında Mesleme’nin iki oğlu Muaviye ve Süleyman da çok başarı göstermişlerdir. 730 yılında Muaviye Amasya’yı zaptetti, Malatya ve Maraş çevresini de yağmaladı. Bu akınlar sırasında temayüz eden komutanlardan birisi de daha sonraki yıllarda destanlara konu olan Abdullah el-Battal(Battal Gazi)’dir. 740 yılında Afyonkarahisar civarında şehit düşmüştür. Sivas’ta yatırı bulunan Abdülvehhab Gazi Hazretleri de bu dönemin ünlü komutanlarındandır. 731 yılında şehit düşmüştür.[3] Tebliğimizin konusu olan diğer sahabiler de bu seferler sırasında şehit düşmüş olan ünlü şahsiyetlerdir.
1. Bölüm
Kıbrıs’taki Sahabiler
Hala Sultan Türbesi/Tekkesi/Camisi:.
Kıbrıs Türk Vakıflarının en güçlü örneklerinden biri olan Hala Sultan Tekkesi ve Camii, Güney Kıbrıs’ın liman şehri Larnaka’nın “Memleha” olarak bilinen “Tuz Gölü”nün kenarında bulunmaktadır.[4] Tekke’in varlık sebebi olan ve ona adını vermiş bulunan türbede, Hz.Osman’ın hilafeti zamanında(644-656) kocası Ubade b. Samit(Ubud bin el-Şamide/Üladet ibni Sabit)) ile birlikte İslam ordularının Kıbrıs seferine katılan Hz.Peygamber’in süt halası Ümmü Haram Rümeysa bintü Milhan el-Ensari’ye gömülüdür.[5] Ümmü Haram’ın Ümmü Süleym adında bir kardeşi bulunuyordu. Bu kadın Hz.Peygamberin süt annesi idi. İşte “Hala Sultan” ismi bundan ileri geliyor.[6]
Hala Sultan, Peygamberimiz Hz.Muhammed’in(s.a.v) “Ümmü Haram “ yani “Kutsal” ünvanı ile yücelttiği en ünlü İslam yatırlarındandır
Hz.Osman zamanında Abdullah İbn Kays kumandasına verilen büyük bir İslam ordusu ve gönüllüler Tarablusşam’dan Kıbrıs’a hareket ediyor. Kıbrıs seferine katılan gönüllüler arasında kocası Ubade b. Sabit ile birlikte yaşının hayli ileri olmasına rağmen, Hala Sultan da yer alır. Dünyanın ilk hemşiresi kabul edilmesi gereken bu hanımın ordudaki görevi, yaralıları tedavi etmek ve askere moral vermektir.
İslam ordusuna öncülük edenlerin büyük bir kısmı Larnaka bölgesine çıkıp bu bölgede ilerlerken Cenevizlilerin saldırısına uğruyor. Hala sultan bu esnada attan düşüyor ve boynu kırılarak hemen orada şehit oluyor. Kıbrıs Seferi’ne katılan ve ilk şehitlerden biri olan Hala Sultan, şehitlik mertebesine ulaştığı yere defnediliyor.
İslam Tarihi bu seferler hakkında şu bilgiyi vermektedir: Suriye sahil şehirlerinde meydana getirilen Müslüman donanmasının ilk hedefi Kıbrıs olmuştur. Anadolu, Suriye ve Mısır için gerek ticari ve gerekse stratejik bakımdan büyük bir önem taşıyan Kıbrısa 649 yılında ilk sefer yapıldı. İslam kaynakları bu sefer neticesinde adanın Müslüman hakimiyetine geçtiğini, Bizans’a ödenen verginin bundan böyle Müslümanlara ödeneceğini belirtmekte iseler de pek doğru olmasa gerek. Zira 653 yılında Kıbrıs’a karşı ikinci bir sefer daha yapılmıştır. Bu ikinci seferde adaya Müslümanlar yerleşmeye başlamıştır.[7]
Buna göre Hala Sultan’ın şehit düşmesi 649 veya 653 yılında olmuştur.
Hala Sultan Türbesi:
Osmanlılar Kıbrıs’ı feth edince (1571) kabri ihya edilmiş ve 1760’ta üzerine Şeyh Hasan Efendi tarafından türbe inşa edilmiştir. Hala Sultan Türbesi, caminin mihrap yönünde yer almakta ve ortada tıromplu bir kubbeyle örtülü olan bu kısmın etrafı meyilli çatıyla örtülü, paye ve kemerlere oturan bir sundurma üç yandan çevirmektedir. Türbenin çevresinde , 1795’te Kıbrıs Muhassılı Silahtar Kaptanbaşı Mustafa Ağa tarafından şadırvan, 1797’de tekke, 1816’da Kıbrıs Muhassılı Seyyid Mehmet Emin Efendi tarafından cami yaptırılmak suretiyle küçük bir külliye teşekkül etmiştir.[8]
Türbenin dışında bir mezar daha vardır ki Hicaz Kıralı Hüseyin’in Türk olan ikinci karısına aittir.
Hala Sultan Türbesi ile İlgili Rivayetler:
Birinci efsane:Hala Sultan zevci ile Filistin’e Kur’an talimi için gittiklerinde, bir Yahudi’nin kapısı önünde gayet büyük üç taş görür ve Yahudi’nin bu taşları satıp satmayacağını sorar. Olumlu cevap alınca taşların parasını öder. Yahudi, istihza ile “Taşları ne zaman kaldıracaksınız?” diye sorunca Hala sultan, “Lazım olduğu zaman” cevabını verir.
Şehit olduğu zaman bu taşların kabri üzerinde bulunması mucizesinden bahsolunur. Bu taşlardan ikisi dikey, diğeri de bunlar üzerinde yatay vaziyette bulunmaktadır. Taşların evinin önünden kalktığını gören Yahudi, durumu öğrenip Kıbrıs’a varmış. Taşları Hala Sultan’ın başında görünce İslamiyeti kabul ederek Kıbrıs’ta yaşayıp ölmüş.[9]
İkinci efsane: İkinci bir efsaneye göre, türbenin üzerinde muallakta duran çok ağır ve kalın taş, Hala Sultan’ın mezarına gölge etmek üzere melekler tarafından Sina Dağı’ndan getirilmiş. Çok eski yıllarda örtüsüz olarak boşlukta duran bu çok iri taşı gören hamile bir kadın korkuya kapılıp çocuğunu düşürmüş. Bunun üzerine taş ve mezar büyük bir örtüyle örtülmüş.[10]
Üçüncü efsane: Diğer bir rivayette de bu taş, Hala Sultan’a sürekli bir barınak sağlamak ve kutsal bir nitelik kazandırmak nedeniyle gökyüzünden düşerek muallakta/boşlukta durdu.[11]
Hala Sultan Türbesindeki Merasimler/Ritüeller:
Hala Sultan Türbesi, İstanbul’daki Eyüp Sultan Türbesi gibi Kıbrıs’taki İslam varlığının en eski izini teşkil etmesi, ayrıca Hz.Muhammed’in bir yakınına ait olması sebebiyle Kıbrıs’ın fethinden itibaren adada yaşayan Müslüman Türklerin en önemli zeyaretgahı olmuştur. Türbe, padişahlar ve ricali tarafından sunulan kıymetli hediyelerle donatılmıştır.
1959’da onarım geçiren ve Kıbrıs Evkaf Dairesi’nce içinde bir kütüphane tesis edilen tekke 1963’te Rumlar tarafından tahrip edilmiş ve bir süre askeri karargah olarak kullanılmıştır.
Çok geniş arazileri olan Hala Sultan Tekkesi’nde eski yıllarda halka ücretsiz yiyecek verilir, yatacak yer gösterilirdi. Her zaman için yüzlerce, binlerce ziyaretcisi olan; kurbanlar kesilen bu kutsal yer, bu cennetten köşe günümüzde Rum tarafının insafına terk edilmiştir.
1998 Mayıs’ında Türbeyi ziyaret eden gazeteci Teoman Turan, türbenin bugünkü durumunu şöyle anlatmaktadır:
“…Daha sonra her zaman için binlerce ziyaretçisi olan Hala Sultan Türbesi’nin bulunduğu yere geliyoruz. Gönüllerin kendine kaydığı bu mekan , ne yazık ki günümüzde Rumların insafına terk edilmiş. Caminin içerisinde namaz kılarken halılardaki toz toprak tanecikleri alnımıza yapışıyor. Minareye çıkarken merdivenlerdeki güvercin pisliklerini görünce içiniz sızlıyor.(…) Türbeye girdiğinizde ise, cami duvarları gibi buranın da duvarlarının yer yer döküldüğünü görüyorsunuz.(…)”[12]
1914 yılına kadar denizden geçen Türk savaş gemilerince bayraklar yarıya indirilip top atışları ile selamlanan bu kutsal mabedimizle ilgili pek çok yabancı yayın da mevcuttur. Bunlardan birisi “Historic Cyprus” adlı kitabın yazarı Robert Gunnis’inkidir. İngiliz yazar bir İslam efsanesine dayanarak türbedeki üç taşın Filistin’den melekler eliyle getirildiğini anlatır.. Aynı zamanda denizde açıktan geçen Türk gemilerinin bizim de yukarıda belirttiğimiz gibi bayraklarını yarıya indirmek suretiyle selamladıklarını vurgular.[13]
Kıbrıs’taki Diğer Yatırlar:
Ahmet Seydü’l Bedevi:
Bu yatıra Kıbrıs Türkleri “Mühr-ü Süleyman” adını da vermiştir. Bu yatırı çok yaşlı kişiler dışında bilen kalmamışıtır.
Yatırın mezarı Kıbrıs’ın “Zafer Burnu” diye bilinen doğudaki en uç kısmında “Apostolos Anreas” adıyla bilinen manastırın tekmil sahile yakın bölümünde yer alır. Yaşlılara göre yatırın mezarı küçük bir kubbe ile örtülü olan eski kilisenin küçük bir penceresinden görülebilmekteymiş.
Rivayete göre Seydü’l Bedevi , İslam fütühatı esnasında sahile çıkmış ve susayan müminlere su temin etmek için elindeki asayı yere vurmuş ve denizin dibi olmasına rağmen yerden tatlı bir su fışkırmış. Seydü’l Bedevi’inin çıkartmış olduğu su, halen akmaktadır. Asırlar sonra inşa edilen manastırı ziyarete giden Hıristiyanlarca “kutsal su” anlamına gelen “Ayazma” adını almıştır. Manastırı ziyaret eden Rumlar, bu sudan mutlaka içer ve kaplara doldurarak evlerine de götürürler.
İslam yatırının burada bulunması sebebiyle olsa gerek, bu manastır eski yıllarda Kıbrıs Türklerince de ziyaret edilirdi. Hatta bir kısım hanımlar burada mevlit okurlardı.[14]
Hazreti Ömer/Türbesi, Tekkesi, Mescidi:
Adak yeri Girne’nin yaklaşık 4 mil doğusunda, Çatalköy’ün kıyı şeridinde, volkanik bir kaya kütlesinin üzerindedir. Tekkenin içerisinde yedi şehit yatmaktadır. Sakin bir yerde olup, Hz. Ömer adına bir makam türbesidir.
Ömer, Arap akınları sırasında , Muaviye ordusunda bir bölüğün komutanıydı. Askerleriyle şimdiki türbenin bulunduğu yerden Kıbrıs’a çıktı ve burada Bizanslılarla yapılan savaşta altı asker şehit oldu. Savaştan sonra şehitler, tuğladan yapılmış tabutlara konarak buraya gömüldü. Osmanlılar Kıbrıs’ı 1571 yılında alınca söylentilerden hareketle mağaranın yerini buldular, kuzeybatısında bir türbe yaparak mağaradaki ceset kalıntılarını da buraya taşıdılar. Sonradan buraya türbeyi de içine alan bir mescit, çevresine de türbedar ve ziyaretçiler için odalar yaptılar.
Türbe, yedi mezarın bulunduğu önü kemerli, üstü kubbeli bir yapıdadır. Mescit, giriş kapısının hemen sağındadır.
Söylenti: Bir söylentiye göre Mandrezli Hasan Usta adlı birisinin rüyasına giren Hz.Ömer, ondan türbeyle mescidi onarmasını istediği ve Hasan Usta’nın gerekli onarımı yaptığı belirtilmektedir.
Rumlar tarafından birkaç kez yıkılan, 1974’te yıldırımdan hasar gördüğü söylenen Hz.Ömer Tekkesi, şu anda, Evkaf İdaresi’nin bilinçsiz onarımlar ile tarihsel görünümünü tamamen yitirmiştir.[15]
Mahmut İslamoğlu, türbe hakkında benzeri bilgileri vermektedir: “Hz.Ömer, Girne’nin 4 km kadar doğusunda, Çatalköy’ün altında , deniz kıyısında, kayalık yerde yapılmış iki katlı bir mekanda yatmaktadır. Bir kısım yazarlara göre burası bir makam türbesi kabul edilirken, bir kısmına göre de V11. yüzyılda Muaviye ordusu komutanlarından Hz. Ömer ile altı arkadaşı burada şehit düşerek bir mağaraya gömülmüşler ve Osmanlıların adayı fethi üzerine mağaradaki ceset kalıntıları alınarak günümüzdeki yerlerine defnedilmiştir.”[16]
Hz.Ömer Türbesine bağlı söylenceler:
Korsanlar, çok eskiden kıyıları talan edip kadınları/kızları kaçırarak ırzlarına geçerlerdi. Bir gün Hacı Hasan adlı çoban oralarda sürüsünü otlatırken, kıyıya yaklaşan çıplak direkli bir gemi gördü. Bunların korsan olduğunu anladı, kayaların arkasına saklandı. Bu arada insanları korsanların elinden kurtarması için Tanrı’ya duaya başladı. Tam o anda al atlara binili sakallı yedi süvari belirdi. Sivariler, bir çobana bir de yaklaşan gemiye baktıktan sonra , atlarını nallarından ateşler çıkartarak deniz kıyısındaki kayalıklardan denize sürdüler. Gemiye doğru deniz üzerinde deniz üzerinde yol alıp geminin yanına vardılar. Tam o sırda süvarilerle birlikte gemi de kayboldu.
Hacı Hasan, kayaların yanına gitti; üzerlerinde atların nal izlerini gördü. Köye dönerek olayı köylülere anlattı. İnanmadılarsa da kıyıya gelip kayaların üzerindeki nal izlerini görünce çobanın doğru söylediğine kanaat getirdiler.
O günden sonra bu köye bir daha korsanlar gelmeyince köylüler yedi süvariye minnettarlıklarını belirtmek amacıyla aralarında topladıkları parayla nal izlerinin bulunduğu kayalık üzerine türbeyle mescit yaptılar.
İkinci söylence: Bir diğer söylenceyse, Arap ordusu komutanlarından Ömer, Kıbrıs’a görevli olarak geldi. Bizanslılardan korunmak amacıyla çıktığı kıyıda, altı arkadaşıyla beraber şimdiki türbenin güney doğusundaki bir mağaraya saklandıysa da Bizanslılar yerini saptayarak baskın düzenlediler. Mağaranın içinde yer alan çatışmada Ömer’le arkadaşları şehit edildiler. İki yıl sonra cesetleri hiç bozulmamış olarak bulunup aynı yere gömüldüler.[17]
Hz.Ömer türbesinin yakınındaki kutsal mağara:
Sözü edilen ve türbenin güneydoğusundaki mağara 1974’e kadar Kıbrıslı Türkler ve Rumlar tarafından adak adamak amacıyla ziyaret edilmekteydi.
Türkler mağaranın Hz.Ömer’e, Rumlar’sa Ayia Fanontes adlı bir azizeye ait olduğuna inanmaktadırlar. Türkler hem türbeyi, hem de mağarayı kutsal sayarken, Rumlar yalnızca mağarayı kutsal saymaktadır. Mağaraya mumla yağ yakılmakta , para bırakılmakta, kenarlarıyla tavandaki sivri taşlara çaput bağlanarak tutulan dilek gerçekleştiğinde bu çaputlar çözülmekteydi. 1974 sonrasında bu mağaranın üzerine bir de tuvalet(!) yapılmıştır.[18]
Hz.Ömer türbesine bağlı inançlarla adak adamalar:
Eskilerde Hz.Ömer’e adanan kurbanlar mescidin önünde kesilmekteydi. Sıtmaya yakalanan kişiler elbiselerinin uçlarından kestikleri çaput parçasına üç ya da yedi düğüm attıktan sonra mescidin demir parmaklığına bağlamaktaydılar. Sıtma geçtiğinde türbe ikinci kez ziyaret edilmekte ve demir parmaklığa bağlanan çaput parçaları çözülmekteydi.
Hz.Ömer’e dilek ve adakta bulunacak kimseler mezarların üzerinden toprak almakta ve dilekleri gerçekleştiğinde toprağı götürerek götürerek yerine koymaktaydılar.[19]
Bu inanış bugün de devam etmektedir.
11. Bölüm
Anadolu Sahabileri
*Eyyüp el-Ensari Hazretleri:
Eyyüp el-Ensari Hazretleri, Anadolu’daki en eski İslam evliyasıdır. Hicret sırasında, Hz.Peygamber’i Medine’de evinde misafir eden zattır. İslamiyeti ilk kabul edenlerdendir. Hz.Peygamber’le birlikte Bedir, Uhut, Hendek, Hayber, Mekke’nin fethi ve Huneyn başta olmak üzere bütün muharebelere katılmıştır.
Katıldığı seferlerin sonuncusu , Müslümanların ilk İstanbul kuşatması oldu. Onun kuşatmadan bir yıl sonra 49(669) gönderilen Yezid b.Muaviye komutasındaki takviye birliği içinde bulunduğu rivayet edilmektedir. Ebu Eyyub, kuşatma devam ederken hastalanarak 49(669) yılında vefat etti. Ancak 670, 672 veya 675 yıllarında öldüğü de ileri sürülmüştür. Vasiyeti üzerine bir askeri birlik tarafından surlara yakın bir yere götürülerek oraya defnedilmiştir.Aradan geçen yüzyıllar sonucu kaybolan mezarı Akşemsettin tarafından keşfedilerek, Fatih Sultan Mehmet tarafından türbe içine alınmıştır. Türbesi Eyüp’te bulunmaktadır. Osmanlı padişahları tahta geçerken, dini merasimi Eyyüp el-Ensari Hazretlerinin türbesi önünde yapmışlardır. Bugün de türbesi Anadolu’daki en kutsal türbe olma özelliğini taşımaktadır.[20]
Çifte Sultanlar:
İstanbul Koca Mustafa Paşa’da türbesi bulunan Hz.Ali’nin oğulları Hz.Hasan ile Hz.Hüseyin’in kızları olduğu söylenilen, Bizans İmparatoru tarafından Hıristiyan olmaları için kiliseye kapatıldıkları sırada ölen bu kızların Türbesine herhangi bir sıkıntı ve güçlük içinde bulunanlar baş vururlar, adak adarlar, dilekleri kabul olunca adaklarını yerlerine getirirler.[21]
*Abdülvehhap Gazi Hazretleri:
Abdülvehab Gazi, Emeviler döneminde yaşamış ve İslam kuvvetleriyle Anadolu seferlerine katılmış ünlü bir ordu komutanıdır. Emevi hükümdarı/Halife Hişam b. Abdülmelik(724-743) zamanındaki Bizans akınlarına katılan bu zat, Muaviye b. Hişam b.Abdülmelik’in ordusunda yer almıştır. Doğum yeri ve tarihi hakkında kesin bir bilgimiz yoktur. Bildiğimiz bir şey varsa, o da Battal Gazi’nin en yakın silah arkadaşı oluşudur. Taberi ve İbnü’l Kesir, Battal Gazi’nin bulunduğu muharebelerden bahsederken, H.113(M.731) yılında yapılan bir savaş sırasında, Battal Gazi’nin silah arkadaşı Abdülvehhab’ın şehit düştüğünü belirtmesidir.[22]
Abdülvehhab Gazi daha çok menkıbevi hayatı ile tanınmaktadır. Menkıbeye göre Abdülvehhab Gazi, Hz.Peygamber zamanında yaşamıştır ve O’nun sancaktarıdır. Menkıbeye göre bir gün Hz.Peygamber, sahabeleri ile sohbet ederken, gönlü Rum(Anadolu)’a meyleder. Oraların alınmasını ister. Sahabeden Abdülvehhab isimli bir genç de, diyar-ı Rum’u gördüğünü, oraların çok güzel olduğunu söyler. Hz.Peygamber çok memnun olur. Ona uzun ömür diler. Mübarek tükürüğünü de Abdülvehhab’ın ağzına bırakır. Bu emaneti kendisinden üç yüz yıl sonra gelecek olan Battal Gazi’ye teslim etmesini ister. Aradan yıllar geçer. Abdülvehhab Gazi, Hz.Peygamber’in mübarek emanetini, Malatya’daki Battal/Cafer Gazi’ye teslim eder. Battal Gazi ile birlikte çeşitli savaşlara katılır. Sivas yakınlarındaki bir savaş sırasında şehit düşer.
Abdülvehhab Gazi’nin Sivas’ta, İznik’te, Elazığ’da, Bayburt’ta türbe ve makamları bulunmaktadır.
Gaziantep ve Maraş Sahabileri:
Cemil Cahit Güzelbey, Gaziantep Evliyaları adlı eserinin giriş bölümünde Hz.Ömer’den alıntı yaparak “ Hazreti Ömer, İslam ülkesine kattığı Antep’ten ayrılırken “Antep çevresinde manevi surlarımız vardır. Sahabeden beş arkadaşımızı buraya gömdük, gidiyoruz. Sait ibni Ebi Vakkas, Ökkeş, Karaçomak, Pirsefa, Davudu Ejder bu bölgenin manevi bekçileridir. Anteb’in surlarıdırlar. Allah, şehitlerimizin mezarlarını küffara çiğnetmeyecektir.” der.[23]
Dr.Hikmet Tanyu ise Maraş’ı sahabiler memleketi olarak görür: “Maraş Sahabiler memleketi olarak görülmekte ve dört tepesinde dört sahabi yatmaktadır. Ukkaşe Hazretleri, Malik Ejder, Osman Dede, Sad İbni Ebi Vakkas.”[24]
Dülük Baba(Davut Ejder):
Dülük Baba Türbesi Gaziantep’in kuzey yanında, Adana asfaltının doğusunda kendi adıyla anılan tepenin üzerindedir. Onu diğer evliyalardan ayıran özellik, evliyanın evlenmek isteyen bekar erkeklere yardımcı olmasıdır. Dülük Baba Antep’in İslamlar tarafından fethinde şehit düşmüş bir sahabidir. Asıl adı Davut Ejder’dir. Sonradan yattığı tepenin adıyla anılmıştır. Kardeşi Malik Ejder de Maraş’ta şehit olarak orada gömülmüştür.[25]
Malik Ejder:
Malik Ejderli tepesinde bulunan Malik Ejder Hazretlerinin kabri tabii kabirlerden çok büyük olup üstü açıktır. Söylentiye göre Hz.Muhammet, Malik Ejder’le Osman Dede’yi Maraş’ı fethetmeye memur etmiş. Onlar Maraş dışında bir çeşme başında yorgunluktan uyuya kalmışlar. Maraş kafirleri gelerek onları görmüşler ve aralarında çetin bir muharebe olmuş ve oracıkta şehit düşmüşler.[26]
Karaçomak:
Karaçomak’ın Gaziantep’teki türbesi Karaçomak köyünün üzerindeki tepededir. Rivayete göre Gaziantep kalesi etrafında muharebeler olurken arkadaşlarından ayrı düşen ve şimdiki Sandıkçılar çarşısının bulunduğu yerde kendisi ile birlikte dövüşenlerden Pirsefa şehit olur. Karaçomak vuruşarak yukarıda tarif edilen yerde başı gövdesinden ayrılır. Başsız gövde vuruşarak Karaçomak tepesinin başına kadar çıkar. Orada yıkılır. Fetih işi tamamlandıktan sonra baş ve gövde düştükleri yerlerde ayrı ayrı gömülürler.[27]
Sait İbni Ebi Vakkas/Seydi Vakkas:
Sahabeden ve aşere-i mübeşşereden Sait İbni Ebi Vakkas, Gaziantep’in fethi sırasında yanında bulunan kızı ile birlikte şehit düşmüştür. Ayrı ayrı ve karşılıklı birer tepe üzerinde bulunan türbeleri Adıyaman’a bağlı Sarıkaya köyü ile Emir Haydar köyü arasındadır. Araban toprağı içindedir. Besni’de ve buna yakın bulunan Yavuzeli ve Araban ilçelerimizde Vakkas ve Sait adlarının çokluğu bu sebeptendir.[28]
Hökkeşiye/Şeyh Ukkaş/Akkaş:
Hökkeşiye’nin türbesi Gaziantep’in İslahiye ilçesine bağlı Danacık köyü civarındadır ve oldukça yüksek bir tepenin üzerindedir.Türbenin alt tarafında büyük bir ağaç bulunmaktadır. Çocuğu olmayanlar dilek dileyerek bu ağaca mendil asar. Ayrıca bu tepede zemzem suyu olduğuna inanılan bir su kuyusu vardır. Suyun şifalı olduğu söylenmektedir.[29]
Gaziantep-Maraş bölgesinde binlerce adama adını veren Hökkeş yahut Ökkeş yatmaktadır. Halk rivayetine göre Ökkeş, sahabedendir. Hazreti Peygamberin sırtındaki Mühr-ü Nübüvvet’i öpmek saadetine erişenlerdendir.[30] Yine rivayete göre kafirlerle muharebe ederken develere “Taş olunuz” diye beddua eder. Develer taş olurken, kendisi de dünyasını değiştirir.[31]
Şurah bin Hasene:
Kilis’in içinde Şurahbil tepesinde Şurahbil bini Hasene adlı ziyaret yeri, türbe vardır. Bu zat, rivayete göre Hz.Peygamber’in vahiy katibi imiş.[32]
Muhammedü’l Ensari:
Kilis’te Kartalbey parkının içindeki türbede, Muhammedü’l Ensari yatmaktadır. Buraya akıl hastaları, felçli, sancılı ve romatizmalı hastalar gelmektedir.[33]
Hz.Talha ve Zübeyr:
İslamiyeti ilk benimseyenlerden ve Hz.Ebubekir’in damadı ve Hz.Muhammed’in bacanağı olan ve cennetle müjdelenen, Kureyş kabilesinden olan, Cemel savaşında şehit düşen Talha’nın Kilis’te gömülü olduğuna inanılmaktadır. Gene Hz.Muhammed’in akrabası ve Ebubekir’in damadı bilinen Zübeyr bin Avvam’ın da Cemel vakası dönüşü şehit olup burada gömüldüğüne inanılmaktadır.[34]
Bilal Habeşi Hazretleri.
Bilali Habeşi Hazretlerinin türbesi Tarsus içindedir. Türbenin yanında küçük bir mescit bulunmaktadır. Çeşitli dilekler için gidilmektedir.[35]
Adıyaman Sahabileri:
Safvan Dede:
Adıyaman civarında yatırı bulunan Safvan Dede’nin asıl adı Safvan ibni Muattalı Zevkani’dir. Hz.Peygamber zamanında yaşamıştır. İran fethine katılmış ordu komutanıdır. Adıyaman civarında şehit düşmüştür. Türbesi Adıyaman’a hakim bir tepe üzerindedir.[36]
Ubbade Hazretleri:
Ubbade Hazretleri ensardandır. Asıl adı Ubad bin Bişr(Beşir)’dir. Hz.Peygamber zamanındaki bütün gazalara katılmıştır.Rivayete göre Amr ibni Ümeyye müfrezesi ile birlikte bayraktar olarak Adıyaman’a gelmiş ve burada şehit düşmüştür. Türbesi Adıyaman’dadır. Tarihi kaynaklar Hz.Ubade’nin Hicretin 11. Yılında Yemame harbi sırasında şehit düştüğünü yazmaktadır. Adıyamandaki kabri makam/türbe olmalıdır.[37]
Hasan Mekki:
Adıyaman içinde yatan sahabilerden bir tanesi de Hasan Mekki Hazretleridir. Adıyaman’ın fethi sırasında şehit düşmüştür.[38]
Mahmud-u Ensari:
Ebu-zer Gıffari türbesine yakın ve fakat bir dağ tepesinde yatan Mahmut-u Ensari Baba da sahabidir. O da İslamın fetih kılıcını taşıyarak Adıyaman’da şehit düşmüştür.[39]
Hazreti Suraka:
Hazreti Suraka’nın makamı Adıyaman’ın Kahta ilçesindedir. Süraka, bilindiği gibi Hz.Peygamberi öldürmek amacıyla yola çıkan bir süvaridir… Fakat, Hz.Peygambere yaklaştığı sırada atının ayakları kuma gömülür. Hz.Peygamber’e, kendisini kumdan kurtarması için yalvarır. Hz.Peygamber, Süraka’yı kurtarır. Süraka, bu mucize karşısında geri döner, müşriklere “Hazreti Peygamberin buradan geçmediğini” söyler. Hz.Peygamber , Hz. Ebubekir’le birlikte Medine’ye ulaşır. Hicret de bu suretle gerçekleşmiş olur. İyi bir cengaver olan Süraka, daha sonraki yıllarda Müslümanlığı kabul eder. Arap ordularının İran’a yapmış olduğu seferlere katılır. Büyük yararlıklar gösterir. Fetih dönüşünde Hz.Ömer tarafından mükafatlandırılır.[40]
Amr ibni Ümeyye:
Amr ibni Ümeyye’nin mezarı Adıyaman civarındaki yüksek bir dağın tepesinde bulunmaktadır.
Amr ibni Ümeyye, Habeşistan’a göç etmek zorunda kalan Müslümanların elçisidir. Hz.Peygamber, onu Habeş Necaşisi’ne hususi elçi olarak göndermiştir. O da Peygamber’in “İslam’a davet”mektubunu Necaşi’ye ulaştırmıştır.[41]
Ebuzer Gıfari Hazretleri:
Adıyaman ve civarının manevi fatihlerinden birisi ve belki de en muhabbet toplamışı Ebuzer Gıfari Hazretleridir. Kendisi, Hezreti Peygamber’in en yakın arkadaşlarından ve sevdiklerindendir. Müslüman olmadan önce yol kesen, yağma yapan bir kimse idi. Hz.Ali vasıtasıyla Hz.Peygamber’e ulaştı ve Müslümanlığı kabul etti. Ebuzer kendisi Müslüman olduktan sonra kabilesini de Müslüman etti. Hz.Ebubekir’in vefatından sonra Medine’yi terk edip Şam’a gitti. Şam’da huzur bulamayınca tekrar Medine’ye döndü. Medine’de de huzur bulamayınca Rebze’ye gitti. Hicretin 32. Senesinde vefat etti.
Ebuzer Hazretlerinin Adıyaman’daki makamı 17 metre uzunluğundadır. Rivayete göre türbesi 1V.Murat zamanında yapılmıştır.[42]
Urfa Sahabileri:
Hekim Dede(Abdurrahman ibni Avf):
Hazreti Peygamberimiz zamanında Urfa’ya doktorluk için gönderilen Abdurrahman ibni Afv, sahabeden olup, Aşere-i mübeşşere’dendir. Halk arasında Hekim Dede olarak tanınır. Türbesi eski Urfa’da, Kurtuluş Meydanındadır. Türbesinin yanına 1708’de cami ve çeşme yapılmıştır.
Türbeye dili geç açılan yani konuşması geciken çocuklar getirilir. Türbe kapısının kilidi çocuğun diline dokundurulur. Türbeye tıbben şifa bulamayan hastalar da getirilir. İki iyilikten biri dilenir. Bu duanın en fazla iki günde kabul edildiği söylenmektedir. Bu durumda türbeye getirilen çoğu hastanın o gün öldüğü söylenmektedir.[43]
Diğer Sahabiler:
Ebu Derda Hazretleri:
Ebu Derda Hazretlerinin kabri Bartın’dadır. Rivayete göre Hz.Peygamber’in bayraktarı olan Ebu Derda Hazretleri İslam akınları sırasında Anadolu’ya gelmiş ve burada şehit düşmüştür. Ebu Derda Hazretleri, Bartın’ın manevi bekçisi olarak bilinir.[44]
[1] Dr.Necati Demir-Kutlu Özen, Hazreti Peygamber’in Sancaktarı Abdülvehhab Gazi ve Gaza Arkadaşları, Sivas-1996, s.13
[2] Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi……, s.199
[3] Demir-, Özen, Hz.Peygamberin Sancaktarı…., s.15
[4] Teoman Turan, Mahzun Türbe, Zaman Gazetesi, 9 Mayıs 1998, s.6
[5] Diyanet Vakfı İslam Ansk. C: , s.225(Madde yazarı M.Baha Tanman)
[6] Teoman Turan, a.g.m., s.6
[7] Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi,……….s.199
[8] Diyanet Vakfı İslam Ansk., C:…, s.225
[9] İslamoğlu, a.g.m., s.22.
[10] İslamoğlu, a.g.m., s.22
[11] Bener Hakkı Hakeri, Kıbrıs Türk Ansiklopedisi, Cilt:1, Kıbrıs, 1992, s.152-153
[12] Teoman Turan, a.g.m., s.6
[13] İslamoğlu, a.g.m., s.22
[14] İslamoğlu, a.g.m., s.20
[15] Kıbrıs Türk Ans. C:l, s.158-159
[16] İslamoğlu, a.g.m., s.23.
[17] Kıbrıs Türk Ansk., s. 159
[18] Kıbrıs Türk Ansk., s. 159
[19] Kıbrıs Türk Ansk., s. 159
[20] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt:10, s.123-125(Mad. Hüseyin Algül)
[21] Tanyu, a.g.e, s.223
[22] Dr.Necati Demir-Kutlu Özen, Hz.Peygamber’in Sancaktarı Abdülvehhab Gazi Hazretleri ve Gaza Arkadaşları, Sivas 1996, s.21.
[23] Cemil Cahit Güzelbey, Gaziantep Evliyaları, Gaziantep 1990, s.16
[24] Dr.Hikmet Tanyu, Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri, Ankara 1967,s.272
[25] Güzelbey, a.g.e., s.20
[26] Tanyu, a.g.e., s.272
[27] Güzelbey, a.g.e., s.23
[28] Güzelbey, a.g.e., s.30 ve ayrıca, Tanyu, s.147
[29] Dr.Necati Demir derlemesi
[30] Güzelbey, a.g.e., s.30-31
[31] Tanyu, a.g.e.,s.272
[32] Tanyu, a.g.e., s.209
[33] Tanyu, a.g.e., s.2ll
[34] Tanyu. a.g.e., s.2ll
[35] Tanyu, a.g.e., s.215
[36] Ergun Göze, Anadolu Sahabeleri, Sebil Yayınları, İstanbul-1968, s.74
[37] Göze, a.g.e., s.77
[38] Göze, a.g.e., s.77
[39] Göze, a.g.e., s.77
[40] Göze, a.g.e., s.78-84
[41] Göze, a.g.e., s.85-88
[42] Göze, a.g.e., s.88-101
[43] Dr.Necati Demir derlemesi(Memduh Turmak, Şanlıurfa/Cumhuriyet Üniv. İktisat Fak. Öğrenci).
[44] Dr.Necati Demir derlemesi(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fak. Öğretim Üyesi)