Bizim çocukluğumuzda kasabaya cambazlar, ip üstünde yürüyenler, hokkabazlar, göz bağlayanlar, perdede Karagöz oynatanlar gelirdi. O tarihlerde radyo dinlemek bile lükstü. Televizyon henüz icat edilmemişti. Biz çocukların yaz-kış eğlencesi oyun oynamaktı. Koyun ve koçlardan çıkarılan aşık kemiği, killi topraktan yapılan bilyeler, içine bez doldurulan yumuşak toplar…
Bir gün kasabaya Karagöz oynatanlar geldi. Çocuklara siyah perdeli karanlık odalarda gölge oyunu oynandı. Karagöz oynatanlar iki kişiydi. Biri perdede oyun oynatırken, diğeri davul, zurna çalıyordu..
Gölge oyunu bizim geleneksel tiyatromuz içinde yer alır.
Karagöz perdesi kolaylıkla taşınır. Mum, deriden yapılmış karakterler, bir iki çalgı…. Karagöz oynatanlar bu avantajlardan dolayı ilçenin en uzak köylerine kadar giderlerdi. Misafir ağırlamayı seven köylüler Karagöz oynatan bu insanlara yatak sererlerdi.
Ben o yıl 0rtaokul ikinci sınıf öğrencisi idim. Mahallemize gelen Karagözcüler Karagöz oynattılar. Bir beyaz perde, perdenin arkasında lamba ışığı… perdede Karagöz ile Hacivat, her ikisi de sakallı…Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden meydana gelen karşılıklı konuşmalar… Karagöz, Hacivat’ı tokatlar. Perdenin sonuna kadar bu böyle devam eder.
Ben de konuşulanları ezberledim. Daha sonraki günlerde mahallenin çocuklarını evimizin dış ocaklığında topladım. Karagöz seyretmeye gelenlerden bir avuç kızılcık, bir elma, bir ayva. …aldım. Çocuklar büyük bir heyecanla perdeyi seyrediyorlardı. Ben perdenin arkasında kartondan, yapılmış karakterleri oynatıyordum. Çırağım Nafi kaval, mızıka, def gibi şeyler çalıyordu. Bu etkinlik okullar açılana kadar devam etti. Kırksekiz’lerin samanlığında otları yakınca beni anneme şikayet ettiler. Seyircilerin ve oyuncuların kulağından tutup dışarı attılar. Bu tarihten sonra Karagöz oynanmaz oldu…