Bulgur Çekme Geleneği

Bulgur çekileceği günün sabahı evin kadını mahalleyi tek tek dolaşarak “bulgur çekeceğini” konu komşuya duyurur. Evin evliğine çullar serilir. Sırt sırt bulgur taşları getirilir. Evin erkeği siyah sert taştan çekiçle yapılmış  iri taşları dişeğiler. Bu, kalın taşların bir kenarından yukarıya doğru çıkan üst taştaki kulpu  kontrol eder.  Sapta arıza varsa giderir.

Üst taşın tam ortası daire şeklinde deliktir. Bu deliğin orta kısmına gelecek şekilde alt taş dairesinin  tam merkezinde zibek denilen bir demir çivi vardır.  Bunun da sağlam olup olmadığı  kontrol edilir. Çünkü üst taşı çevirecek germişek buna takılacaktır. Germişekin üst taşta da bir yuvası vardır. O buraya iyice oturup bir mihver teşkil ederek taşın eksen etrafında dönmesini sağlar.

a. Bulgur çekme geleneği:

Bu kontroller yapıla dursun  bulgur çekmeğe davet edilenler daha “dana, sığır dağılmadan” bulgur evinde toplanmağa başlarlar.Genç kızlar, gelinler gelir de  erkekler, delikanlılar durur mu? Onlar da evlerin damlarına öbek öbek yığılır, yavuklularını seyre dalarlar.

Taşlar yerleşir, herkes taş başında  yerini alır. İhtiyar bir kadın imeci başı seçilir.  İmeci başı avuç avuç bulgurları  yanındaki leğenden alarak taşın üzerindeki büyük delikten atar. Bulgur taşını döndüren eller, taşın kulpundan  yukarıdan aşağıya hafif hafif kayarak kendinden sonra gelene yer açar. Taşın kulpundan ilk tutanın  eli aşağıya inince(yani taşa değince) elini çeker, tekrar en üstten taşın kulpunu kavrar. Eller ine-çıka sağdan sola  doğru kuvvet verdirilerek döndürülür. Bu anda taştan garip bir uğultu çıkar. Bir cep aynasının teneke kabını bir başka taşa sürterek cıngırtılı  bir sesin de çıkmasını sağlar. Hemen yüzlere bir neşe dağılır, gözler zevkten parlar.

b. Türkü ve mani söyleme geleneği:

 Taş başına oturanlar iki gruba ayrılırlar.  Başlarlar türkü ve manilere: Biri söyler bitirir, nöbeti öteki grup alır. Burada özellikle bir türkünün iki mısraını birinci grup söylerken, ikinci grup onu tekrarlar. Taşın sesi de bunların sesine bir çeşni kattığından  türküler zevkle dinlenir.

Önce hep bir ağızdan “Alaheyyyy, alha alha alha!…” diye nara atılır.  Sonra  yöresel makamlarla maniler söylenir. Bunlara birkaç örnek verelim:

Değirmene taş koydum,

Al yastığa baş koydum

Yarim gelecek diye

Sol yanımı boş koydum.

Sarı hindi var bende

Çok nazarım var sende

Pek yanıma yaklaşma

Oynaş otu var bende

Bacalarda ağırşak

Benim yarim bir uşak

Uşak kahri çekenin

Sonu olur padişah

Sarı hindi satarım

Haydin alan varısa

Ben yalnız yatarım

Haydi gelen varısa

Manilerden usanılınca mahalli  uzun havalar başlar. Manilerle imalar yapılır,  şakalaşırlar . Hele yavukluları gelmişse, nişanlılar oralara türlü hilelerle girmişse, kızlar daha coşkun olurlar. Nişanlısı orada olan kızlara imalı imalı ba bakılarak:

Şu giden Ömer m’mola

Çağırsam döner m’mola

Bir öpsem, bir ısırsam

Yüreğim yanar m’mola?

Bir sandıktan on binlerce mani çıkar, hemen öbürüne geçilir:

Oğlan adın Osman’dır

Kanatlıya yaslandır

Beni sana vermezler

Sarı altın seslendir.

Özetle, şu örnekte görüleceği gibi köyün nişanlı delikanlıları manilerle anılır. Duyanlar heyecandan titrerken, duymayanların kulakları çınlar.

Oğlan adın Irıza

Ho…de gelsin camıza

Eğer anan gelmezse

Buyur gel odamıza.

Oğlan adın Üseyin

Döşüne gül asayım

Anan çeksin kahrını

Ben bağrıma basayım.

Oğlan adın İrecep

Gün mü buldun gelecek

Gel babamın elin öp

Beni sana verecek

Almadan kestim değnek

Al donum benek benek

Emmim oğlu dururken

El benim neme gerek

Şarkışla tepeleri

Yayılır körpeleri

Metin sana varacam

Hazırla küpeleri

Akçakışla manileri başlı başına kitap olacak kadar boldur. Yalnız kızlar bulgur başında neşeyle söyleşip dururken kapıdan bacadan onları rahatsız eden olursa hep birlikte:

Bacalarda ot oğlan

Var çöplükte yat oğlan

Beni sana vermezler

Horozlanma it oğlan

Diye taş atarlar.

Bulgurlar  ekseriya sonbahar geceleri çekilir. Geceler uzun, bulgurlar çuval çuvaldır….Bu, bitene kadar çekilecektir. Maniler, türküler sıralanır gider. En sonunda usanılır. Aralarında  sataşılacak, nişanlanacak genç kızlar vardır. Onlar şakacıktan orada satılırlar. Kızlardan bir kaçı ana olur.

Ana:

Ah kızım kızım

Vay deli kızım

Seni Mehmet istiyor

Vereyim ona.

Kız:

Yal yedin ana

Bal yedin ana

Vururum semeri

Çü…derim ona

Ana:

Ah kızım kızım

Kınalı kızım

Seni Hasan istiyor

Verelim ona

Kız:

Yağ yedin ana

Bal yedin ana

Varırım ona

 Sarılır bana.

Başka bir manili oyun da bulgur çeken  kızlardan birinin adı söylenerek(Örneğin kızın adı Emine olsun)

Emine sinin varıyor

Sinide neler geliyor

Kıdıgil’in Hakkı

Seni sarıyor

Emine’nin gönlü varsa şöyle cevap verir:

Bizim evin hezanı

El oğlunun düzeni

Emine niye sarmasın

Hakkı gibi güzeli.

Ya gönlü yoksa ?…

Ana ana

Dillerin yana

Onun kafası kelmiş

Ben vermem ona…

Bu ve buna benzer eğlencelerle bulgur nasıl çekilir? Nasıl biter? Kimsenin aklı yetmez… Bir bakarsınız ki horozlar ötüyor, şafak söküyor…

c. Ölüleme:

Çuvallarda bulgur azalınca evin hanımı bulguru “bulgur eleği” denilen özel bir elekten elemeğe başlar. Buna “ölüleme “ denir. Elenen bulgurlardan bir kısmı elekten geçmez. Bunlar dökülen taneler, ya da iri öğütülen bulgurlardır.  Sonra tekrar öğütülür.

Ölüleme başlarken işin biteceği akla gelir ki  gecenin  tadını çıkarmak için kızlar daha da coşkun havalara geçerler. Çuvallarda bulgur bitmiş, ölüleme devam ediyorsa, fırsat bu fırsattır deyip  kalkılır bir güzel halay çekilir.

Bütün  Sivas dolaylarında olduğu gibi, bu halaya yavaştan başlanır. Bir rüzgarın yaprağı salladığı gibi  hafif hafif… Sonra halay hızlanır, sıçranır. Toprak dam güm güm öter. Kalan bulgurlar da çekildikten sonra kızlar türkü ve halaylarına devam ederken, evin hanımı  taze bulgurdan  tereyağlı bir pilav pişirir. Bu pilav “uğur pilavı” dır.  Bu pilavda bereket vardır. İnanışa göre Hızır, bu pilavdan tadarsa, o yıl bulgur çekildiği güne kadar bitmez..

Pilav, büyük kazanlarda pişer. Sofralar kurulur. Gün evvel açılmış yufka ekmeklerin üzerine dökülür. Buram buram kokar bu pilav. İştahla yenilir.  Yanında yeşil soğan veya turp varsa, vay geldi o pilavın başına.

Yenilir, içilir… Sabah olmuştur artık. Kocaman gecenin yorgunluğu duyulmadan yola çıkılır. Bir iş yapmanın mutluluğu ışıldar gözlerde

Ne var ki halkımızı bir birine bağlayan ibirliği, güçbirliği sağlayan bu güzel adetimiz “ateş değirmeni” denilen motorlu değirmenlerin çıkması ile ortadan kalkmıştır. Şairin dediği gibi “Hoş bir seda”dan başkı bir şey kalmadı….

Üğüt bulgurları göz yaşım gibi

Gah hayalım gibi, gah düşüm gibi

Bak özlemle yanan şu döşüm gibi

Çürüttün ömrümü ah bulgur taşı

İmeciler elvan elvan al gibi

Türküler yükselir selvi dal gibi

İçinizde benim yarim var gibi

Acıtma elini bek bulgur taşı.

Tutsun ağacından kınalı eller

Sağdan sola doğru sallansın kollar

Değirmen misali kıvransın beller

Avuçla içene bak bulgur taşı.

Yar imeci, ben bacada gözlerim

Çok bekledim, sızıladı dizlerim

Ne çektimse, senden çektim gözlerim

Akıt bulgurları sek bulgur taşı.

Kimi elekliyor, kimi yelliyor

Ak bilekler yorulduğun bilmiyor

Horozlar ötüyor, şafak söküyor

Aydınlığı doğru ak bulgur taşı

(Emin Kuzucular)

Germişek: Un ve bulgur değirmenlerinde demir veya tahtadan yapılmış  taşların sallantısını ve fırlamasını önleyen ağaç.

Ağırşak: Yün eğrilen iğin başındaki topuzlu yer.

Hezan: Köy evlerindeki çatıyı/damı tutan kalın ağaç.[1]

Elbeyli Yöresi mani söyleme geleneği

“Bulgur taşı” adı verilen el değirmeninde, gruplar halinde köy kızları bulgur öğütürken birbirlerine sataşarak karşılıklı mani söylerler. Bu gelenek içerisinde “ölücelik isteme” ve “mani ile kız satma” gelenekleri de vardır.

Bulgur öğütülüp bittikten sonra yaşlı kadınlar öğütülen bulguru eleyerek kalbur üstünde kalan irilerini başka bir yere yığarlar. Bu iri bulgura “ölü” adı verilir. Ölünün yeniden öğütülmesi gerekir. Kızlar ölüyü öğütmeye başlamadan önce taşın kolundan tutarak “Taş, buz tutmuş dönmüyor” der ve bir maniyle ev sahibinden yiyecek isterler ki buna “ölücelik “ denir. Ölücelik isteme:

Kapımızın önü erik

Tavuklar çıkartır ferik

Üzümünen çerk yeriz

Hanı bize ölüncelik?

Sivas’tan aldım hezanı

Gelir uzanı uzanı

Bize ölücelik verecek

Ağamın kekil düzeni

Ölücelik  vermeyen ev sahibine

Taş dönmüyor dönmüyor

Ağam attan inmiyor

Ağamın kirli karısı

Ölücelik vermiyor.

Taş dönmüyor dönmüyor

Bulgur taştan inmiyor

Ağamın kirli karısı

Taş bahası vermiyor

Sivas’tan aldım nacağı

Kırarım kabı kacağı

Bize ölücelik vermiyor

Ağamın çavdar bacağı. [2]


[1] Emin Kuzucular, Akçakışla Bucağında Bulgur Çekme, Sivas Folkloru, Sayı: 13, Şubat 1974, s.18-20

[2] Kadir Pürlü, İlbeyli Türkmenleri(1), s.388