Babaya Saygı

Büyük kızım doğduğunda ben Gazi’de okuyordum. Haberleşme bugünkü gibi değildi. Yazılan mektuplar zamanında elimize geçmiyordu. Kızım doğmuş, aradan günler geçmiş, ben haber bekliyordum.


Nihat adlı bir arkadaşım 19 Mayıs’ta bana gelen mektubu almış, cebine koymuş, sonra da bana vermeyi unutmuş. Babam mektupta bir kızım olduğunu yazıyor. Çok sevimli, sarışın bir çocukmuş.


Bitirme sınavları devam ediyor. O tarihlerde hızlı trenler yok ki. Divriği’ye gitmek bir günümüzü alıyor. İlk çocuğum, hem özlüyor, hem merak ediyorum. Gazi’nin Edebiyat Bölümünden nihayet mezun oldum. Herkes beni tebrik ediyor. Sevinç içindeyim.

Haziran’ın ilk haftasıydı, Divriği’ye gittim. Geleceğimi kimseye haber vermemiştim. Kanatlı kapıyı açtım, örtmeye girdim. Babam salondaydı. Anamın sırtı dönüktü. İçimden çocuğumu kucaklamak, öpüp koklamak geldi. Kızımın yüzüne tülbent örtmüşlerdi. Daha sonra bacılarım geldi. Nezahat benim geldiğimi görmemişti. Görünce çok sevindi. Töre gereği benimle konuşmadı. Annem ve babam yanımızdan gidene kadar bekledi.


Divriği bir kültür şehriydi. Selçuklulardan kalan örf ve adetler günümüze kadar muhafaza edilmiştir. Ben de bu kültürün içinde yaşadım.


Belki bu anlattıklarım size hikaye gelir. Genç gelinler evin büyükleri ile konuşmazdı. İsteklerini evdeki genç kızlara, çocuklara söyletirlerdi. Bu geleneğe dil saklamak denirdi. Bu gelenek zamanla bitti.