Aysel Hanımın Köpekleri

Evimiz Rasathane  Camisine yakındı. Mahalle sakinleri  buraya yerleşirken  arsa almışlar; arsa üzerine  tek katlı evler yapmışlardı. Evlerin hepsi birbirine benziyordu. Duvarlar kireç  badanalı, kapılar ve pencereler  çivit mavisiydi.

Ahmet Efendi’nin cami bitişiğinde geniş bir arsası vardı.  Kapılardan biri   oturdukları  eve, diğeri ortaokula giden sokağa açılırdı.

 Okula giden çocuklar  ev sahibini kızdırmak için kapıya tekmeler, bahçedeki köpeklere taş  atarlardı.

Ev sahibi  çocuksuz ve huysuz bir kadındı . Zaman zaman arsaya çıkar, yoldan geçenlerle kavga ederdi.

Ağzı bozuktu… Kapıya vuranlara, taş atanlara söverdi.  Mahalleli bu kadına bulaşmazdı.  Aslında bu kadını kızdıranlar, o civardaki çocuklar değildi. Onlar kimseye bulaşmadan okullarına, evlerine giderlerdi.  Arsaya taş atanlar, başka mahallenin çocuklarıydı. Bunların  kavgası çoğu zaman Karakol’da biterdi.

 İhtiyarın çocuğu yoktu. Arsasında  çocuk yerine  30’dan fazla köpek beslerdi. Niçin köpek besliyorsun diye soranlara  “İnsanlardan ne hayır gördüm ki”,  derdi.

Bayramlarda  evlerine   giderdik. Bizden başka  gidip gelenleri de yoktu. Besledikleri köpekler yüzünden komşular bunlara gitmekten çekinirlerdi.

Arsadaki köpekleri  Aysel Hanım beslerdi. Her gün bu eve lokantadan yemek artıkları gelirdi.

Kadıncağız köpeklerine elbise bile dikmişti. Mavili, kırmızılı, portakal renkli  elbiseler  köpekleri sırtında gezerdi. Onlara her yer serbestti. Mutfağa bile serbestçe  girip çıkarlardı.   Koltukların  üstünde  uyuyan süs köpekleri , rahatsız edilmekten hoşlanmazlardı.

İlkbahardan sonbahara kadar lokantanın artıkları ile beslenen  bu köpeklerle kimse baş edemezdi.

Köpek havlamasından bıkan mahalle  sakinleri Belediye’nin  gelmesini beklerlerdi  Onların gelmesi  ile  katliam başlardı.  Belediye, ilk önce  sokaktaki başıboş köpekleri; daha sonra da  arsadakileri vururdu.

Aysel Hanım,  bunlardan bazılarını evinde  saklar,  Belediye ekibine vermezdi. Her silah sesinde  sanki çocukları vuruluyor gibi feryat figan ederdi. Arsanın sahibi  Ahmet Efendi köpeklerin vurulmasına bir şey demezdi.

Ortaokuldaki çocuklar okulun yanındaki  sokakta toplanırlar, köpeklerin vahşice  öldürülmesini  seyrederlerdi. Silah sesleri, it ulumaları, ihtiyar kadının feryatları  en uzak yerlerden bile işitilirdi. Aysel Hanım  köpeklerini  kurtarmaya çalışır, yaşlı gözlerle bu katliamın bitmesi için dua ederdi.

Sabahleyin başlayan katliam ikindiye kadar sürerdi.  Bu köpeklerden bazıları duvardan atlayıp mahalle aralarına giderlerdi.

Kaçmayıp da vurulan köpeklerin cesetleri   çöp kamyonuna yüklenir  Kardeşler tepesindeki çukurlardan birine atılırdı.

Köpekler gittikten sonra  arsayı kandan ve köpek pisliklerinden temizlemek zavallı kadına düşerdi.

Ertesi yıl  arsada doğan köpek enikleri bir öncekiler gibi beslenirdi. Ayrıca Çiçekli mahallesinin sahipsiz köpekleri de  çocuklar tarafından bahçeye atılırdı. Zamanı gelince bunlar da  belediye ekipleri  tarafından katledililerdi.

Evimiz Rasathane  Camisine yakındı. Mahalle sakinleri  buraya yerleşirken  arsa almışlar; arsa üzerine  tek katlı evler yapmışlardı. Evlerin hepsi birbirine benziyordu. Duvarlar kireç  badanalı, kapılar ve pencereler  çivit mavisiydi.

Ahmet Efendi’nin cami bitişiğinde geniş bir arsası vardı.  Kapılardan biri   oturdukları  eve, diğeri ortaokula giden sokağa açılırdı.

 Okula giden çocuklar  ev sahibini kızdırmak için kapıya tekmeler, bahçedeki köpeklere taş  atarlardı.

Ev sahibi  çocuksuz ve huysuz bir kadındı . Zaman zaman arsaya çıkar, yoldan geçenlerle kavga ederdi.

Ağzı bozuktu… Kapıya vuranlara, taş atanlara söverdi.  Mahalleli bu kadına bulaşmazdı.  Aslında bu kadını kızdıranlar, o civardaki çocuklar değildi. Onlar kimseye bulaşmadan okullarına, evlerine giderlerdi.  Arsaya taş atanlar, başka mahallenin çocuklarıydı. Bunların  kavgası çoğu zaman Karakol’da biterdi.

 İhtiyarın çocuğu yoktu. Arsasında  çocuk yerine  30’dan fazla köpek beslerdi. Niçin köpek besliyorsun diye soranlara  “İnsanlardan ne hayır gördüm ki”,  derdi.

Bayramlarda  evlerine   giderdik. Bizden başka  gidip gelenleri de yoktu. Besledikleri köpekler yüzünden komşular bunlara gitmekten çekinirlerdi.

Arsadaki köpekleri  Aysel Hanım beslerdi. Her gün bu eve lokantadan yemek artıkları gelirdi.

Kadıncağız köpeklerine elbise bile dikmişti. Mavili, kırmızılı, portakal renkli  elbiseler  köpekleri sırtında gezerdi. Onlara her yer serbestti. Mutfağa bile serbestçe  girip çıkarlardı.   Koltukların  üstünde  uyuyan süs köpekleri , rahatsız edilmekten hoşlanmazlardı.

İlkbahardan sonbahara kadar lokantanın artıkları ile beslenen  bu köpeklerle kimse baş edemezdi.

Köpek havlamasından bıkan mahalle  sakinleri Belediye’nin  gelmesini beklerlerdi  Onların gelmesi  ile  katliam başlardı.  Belediye, ilk önce  sokaktaki başıboş köpekleri; daha sonra da  arsadakileri vururdu.

Aysel Hanım,  bunlardan bazılarını evinde  saklar,  Belediye ekibine vermezdi. Her silah sesinde  sanki çocukları vuruluyor gibi feryat figan ederdi. Arsanın sahibi  Ahmet Efendi köpeklerin vurulmasına bir şey demezdi.

Ortaokuldaki çocuklar okulun yanındaki  sokakta toplanırlar, köpeklerin vahşice  öldürülmesini  seyrederlerdi. Silah sesleri, it ulumaları, ihtiyar kadının feryatları  en uzak yerlerden bile işitilirdi. Aysel Hanım  köpeklerini  kurtarmaya çalışır, yaşlı gözlerle bu katliamın bitmesi için dua ederdi.

Sabahleyin başlayan katliam ikindiye kadar sürerdi.  Bu köpeklerden bazıları duvardan atlayıp mahalle aralarına giderlerdi.

Kaçmayıp da vurulan köpeklerin cesetleri   çöp kamyonuna yüklenir  Kardeşler tepesindeki çukurlardan birine atılırdı.

Köpekler gittikten sonra  arsayı kandan ve köpek pisliklerinden temizlemek zavallı kadına düşerdi.

Ertesi yıl  arsada doğan köpek enikleri bir öncekiler gibi beslenirdi. Ayrıca Çiçekli mahallesinin sahipsiz köpekleri de  çocuklar tarafından bahçeye atılırdı. Zamanı gelince bunlar da  belediye ekipleri  tarafından katledilirlerdi.