Bahar bayramları içinde he hem yaygınlığı, hem de töre ve törenlerinin, eğlencelerinin zenginliği bakımından en dikkate değeri “Hıdırellez”dir. Bu kelime Müslüman efsanelik iki varlığı Hızır ve İlyas’ın adlarının halk ağzında aldığı biçimdir. Arapça “yeşillik” anlamına gelen hadr, Arplar’ın İslam öncesi mitolojilerinde, tabiatın bahar mevsiminde yeniden canlanmasını simgeleyen tanrımsı bir varlık sanılıyor. İslam geleneği bu efsanelik varlığı nebi/peygamber olarak nitelendirir. Kuran’da onun Musa’ya kılavuzluk etmesi macerası anlatılır.
Halk inanışlarına göre, Hızır zaman zaman dünyada dolaşır, gezdiği yerlerde kuru otları yeşertir, dokunduğu kimsenin elinde yeşil bir iz bırakırmış. Halk inanışlarında onun bereket, uğur getirdiği, darda kalanlara yardım ettiği, kendisine rastlayanların Hızır olduğunu sonradan anlayıp, gördükleri zaman dileklerini söyleyememiş olmalarına yandıkları üzerine hikayeler anlatılır.
Bir inanışa göre Hızır ile İlyas iki kardeşmiş. Bunlar Hıdırellez gecesi birbirleriyle buluşurlar.
Folklorda Hızır yahut Hızır_İlyas kültünü en iyi bir biçimde yansıtan merasimler, özellikle Türk dünyası ele alındığında Hıdır-Ellez ve Hızır Nebi Bayramı’dır.
Hıdır-Ellez büyük çoğunlukla Anadolu ve Balkan Türkleri arasında bilinmektedir. Eskiden Ruz-i Hızır(Hızır Günü) de denilen Hıdırellez, halk arasında yaygın inançlara göre, Hızır ile İlyas’ın bir araya geldiği günün hatırasına kutlanmakta olup, Hızır-İlyas birleşik kelimelerinin halk söyleyişinde aldığı biçimi yansıtmaktadır.
Hıdırellez kullanmakta olduğumuz Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs’a gelmekte olup, eskiden kullanılan Rumi/ Jüliyen takviminde ise 23 Nisan gününe rastlamaktadır. Bu tarih memleketimizde yaz mevsiminin başlangıcı olarak bilinmektedir. Eski takvimde yani Rumi takvimde yıl ikiye ayrılmış olup 23 Nisan(6 Mayıs)’dan 26 Ekim(8 Kasım)’e kadar süren 186 gün Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini; 26 Ekim’den 23 Nisan(6 Mayıs)’a kadar devam eden 179 gün de Kasım Günleri adıyla kış mevsimini meydana getiriyordu.
İşte Hıdır-Ellez(6 Mayıs) gerçekte Hızır ve İlyas’ın bir araya geldiği gün olduğu inancı altında, kışın sona erip yaz mevsiminin başladığı gün olarak kutlanmaktadır.[1]
Orta Asya’daki Türk kavimleri arasında da bahar ve yaz ayinleri vardı. Mesela Une Harva, Yakutlarda çok eski tarihlerden beri bahar ayinlerinin icra edildiğini kaydediyor. Onlar bunu Gök Tanrı adına yapıyorlardı. Yeryüzü yeşillendiği zaman, topluca yeşil ağaçların altına gidip at veya öküz kurban ediyorlar ve kımız içiyorlardı. Ayrıca ortaya yakılan bir ateşin üzerinden atlıyorlardı. Yakutlar/Saha Türkleri bu merasimleri her yıl Nisan ayında yapıyorlardı. Tunguzlar ise Mayıs ayında bu merasimi icra etmekteydi. Bu ayinler sırasında atalara, göğe ve yeryüzüne takdimeler/hediyeler sunar, beyaz kısrak kurban eder, toprağa taze kımız döker ve ortaklaşa içerlerdi.
Tanrıya, “Sana şükürler olsun, bu bahar mevsimini bize sen verdin. Buzağılar, taylar ve tatlı sütleri sen bize gönderdin. Ağaçlarımızı güzel yapraklarla donattın, otlaklarımızı güzel, yeşil otlarla süsledin. Bu kımız dolu tası sana sunuyoruz.” Diye dua ederlerdi.[2]
Hun Hakanının karargahında bulunan tapınakta her yılın başında ayin ve tören yapılırdı. Bu ayine Hunların yirmi dört boyunun başbuğları katılırdı. Yılın beşinci ayında(Haziran) Lung-Çeng denilen şehirde toplanıp atalarına, Gök Tanrı’ya, yer-su ruhlarına kurban sunarlardı.
Türkler İslamiyetle birlikte bu ayinleri Hızır-İlyas kültüne dönüştürdüler. Mesela XVI. Yüzyılda yaşamış olan Hazini, Maveraünnehir bölgesinde her yıl Hızır ve İlyas’ın buluşması şerefine şenlikler yapıldığını haber vermektedir. Cevahirü’l Ebrar adlı eserinde vermiş olduğu bu bilgiler Mart, Nisan, Mayıs aylarında yapılan merasimlerin eski Türk inançlarının İslamileştirilmiş bir uygulamasıdır. Kısaca Türkler yaz mevsimi başlangıcına ait inanç, adet ve gelenekleriyle Anadolu’ya yerleştiler.[3]
İKİNCİ BÖLÜM
İLÇELERDE HIDIRELLEZ
Sivas il merkezinde, Hafik, Zara ve Şarkışla ilçelerinde Hıdırellez “Eğrilce” adı altında kutlanmaktadır.[4] Bu ilçelerde bolluk ve bereket anlamına gelen Hızır-İlyas inancı ile, doğum folkloruna bağlı Eğrilce inancı iç içe geçmiş durumdadır. 6 Mayıs günü bu ilçelerde Hıdırellez ve Eğrilce birlikte kutlanır. Emin Kuzucular’ın tespitlerine göre “Hafik ve Zara’da Eğrilce günü bir dini bayram kadar kutsaldır. Bu günün akşamı kız evine nişanlı oğlan yakınları bayramcalık da sunarlar.[5]
SİVAS MERKEZ İLÇE
Hızır’ın kişiliği: Hızır, peygamber olarak değil de imdada yetişici olarak düşünülür.
Hıdırellez günü: Hıdır ile Ellez bu günde birleşir. Birbirleri ile öpüşür, kucaklaşırlar. Birbirlerinin tırnaklarını keserler. Saçlarını, sakallarını tıraş ederler. Hızır ile Ellez iki kardeştir Birbirlerine yılda bir gün kavuşurlar. Bu da 6 Mayıs günüdür. Birbirlerine yılın yalnız belli bir gününde kavuştukları için bir yıllık hasretlerini giderirler. Bu yüzden çok neşelidirler.[6] O gün hacet ve dilek kapıları açık olur.[7]
Altı Mayıs’a Hıdırellez denmesinin sebebi Hızır Aleyhisselam bu günde kurak bir yere oturur. Onun oturması ile o yer yeşermeye başlar.[8]
Altı Mayıs gününe Hızır ve İlyas Peygamberlerin buluşmaları nedeniyle Hıdırellez(Hızır-İlyas) denir. Hıdırellez bolluk ve bereket anlamına gelir.
Yaz günlerinin başlangıcı kabul edilen 6 Mayıs gününde, kış mevsiminden çıkmış olan halk temiz havadan ve güneşten yararlanmak için kırlara çıkar. Sabahtan akşama kadar eğlenirler. Kırlara gitmeden önce evin büyük işleri yapılır.
Piknik yerine gitme:Sivas il merkezinde Hıdırellez şenliklerine genellikle genç kızlar ve çocuklar katılırlar. Delikanlılar daha çok koruyuculuk görevi yaparlar.
Mahallenin bir büyüğü, mahallenin kadınlarını, kızlarını, çocuklarını toplayıp piknik yerine götürür. Piknik yerleri ırmak kenarları, ağaç altlarıdır. Eskiden gazocağı ile giderlerdi, şimdi piknik tüpü götürüyorlar.
Piknik/Mesire yerleri:
Mesire yeri olarak daha çok ırmak kenarları, kırlar ve ağaçlı yerler seçilir. Sivas merkezinde 1960’lı yıllarda Tekkeönü, Soğuk Çermik yolu üzerindeki Yılankıran mevkii, Kızılırmak kenarları, Ethem Bey Parkı, Paşa Fabrikası, Huykesen, Halimin Hanı, Eğriköprü, Sıcak ve Soğuk Çermiklere gidilirdi. Kaynak şahıs Meşurettin Işın bu konuda şöyle demektedir: “ Kalearkası çayırlıkları, Murdar ırmak ile Mısmıl ırmağın birleştiği Çat denilen yerde Çimenli köprü vardı. O zaman tahta köprü idi. Şimdi beton oldu. Hıdırellez’de kısmet açmak, eğer varsa büğü çözülsün diye bu köprüden geçilirdi.” [9]
Hızlı kentleşme ne yazık ki son yıllarda mesire yerlerini beton yığınlarına bıraktı. Kümbet Mevkii, 94 Evler, Mimar Sinan Mahalleleri bundan otuz yıl önce mesire yerleriydi.
Giysiler:
Gelinler ve genç kızlar Hıdırellez günü en güzel elbiselerini giyerlerdi. Sivas merkezinde beyaz giymek bir gelenekti. Beyaz, saflığın ve temizliğin sembolü idi. Kangal merkezinde Hıdırellez’den bir hafta önce genç kızlar ve gelinler allı morlu elbiseler dikinirlerdi. Divriği yöresinde sandıklarda saklanan bindallılar, üç etekler, libadeler giyilirdi; altınlar takınırlardı.
Yiyecekler:
Sivas merkezinde Hıdırellez günü yedi beyaz şey yemek bir gelenekti. Yumurta, peynir, yağ, yoğurt, ayran…gibi. Bazı kaynak şahıslar da “S” harfi ile başlayan yemekler yendiğini söylediler: Sübra, sucuk, simit, sarımsak, susam, salça…gibi. Bunun dışında her yörenin kendine has yemekleri yenirdi. Mesela Gürün merkezinde bundan elli yıl kadar önce “sulu hedik” yenilirdi. Yine bunların dışında kavurga, yufka, bazlama, yaprak dolması, içli köfte, lokma tatlısı gibi şeyler hazırlanırdı. Yemekten önce uzun bir gezintiye çıkılırdı.
Mesire yerindeki eğlenceler:
Genç kızlar ve çocuklar yöreye has oyunlar oynarlardı. Bunlar genç kızların oynadığı “çifte pabuç”, çocukların oynadığı “birdir bir, saklambaç, kovalamaca, salıncakta sallanmak, top oynamak gibi şeylerdi. Ayrıca o gün için çalgıcılar tutulur, mahalli oyunlar oynanır ve yöresel türküler söylenirdi.
Niyet manileri:
Hıdırellez’de en yaygın gelenek niyet çekme geleneğidir. Sivas merkezinde 5 Mayıs günü mahallenin genç kızları bir evde toplanırlar; dua okuyarak çeşmeden aldıkları suyu bir küpe koyarlardı. Bu küpü gül ağacının/çalısının dibine getirirlerdi. Genç kızlar, nişanlılar ve genç gelinler yüzüklerini ve küpelerini bu küpe atarlardı. Niyet küpü genç kızlardan birine teslim edilirdi. Bu kız, Besmeleyle niyet küpünü gül ağacının dibine kor ve küpün ağzını bir bezle kapatırdı. Sabaha kadar gül fidanının dibinde bekleyen küpün, Hızır tarafından kutsanacağına/dualanacağına inanılırdı. Sabah olunca niyet küpü, gül fidanının dibinden alınır ve mesire yerine götürülürdü. Genç kızlardan biri önce mani okur, daha sonra küpten bir yüzük veya küpe çıkarırdı. Kimin yüzüğü/küpesi çıkmışsa okunan mani o kızın niyeti olurdu.
Baht açıklığı için söylenen manilerin konusu genellikle sevgi, ayrılık ve kovuşma üzerine olurdu.
Mektup yazdım ulaşa
Okuyanlar ağlaşa
El kaldır da dua et
Hasretliler kavuşa
Bu sene yeni sene
Bülbül geldi çemene
Ben yarime kavuştum
Artık elden bana ne
Hava havalanıyor
Hava bulutlanıyor
Benim sevdiğim oğlan
Yeni bıyıklanıyor[10]
Adak yerlerini ziyaret:
Hıdırellez günü adak yerleri de ziyaret edilirdi. Tekkeönü’nde piknik yapmaya gelenler Abdülvehhap Gazi Hazretlerini, Soğuk Çermik’e gidenler Ahmet Turan Gazi’yi, Kızılırmak kenarında mesire yapanlar Şeyh Çoban Hazretlerini ziyaret ederek dilekte bulunurlardı. Sivas’a bağlı merkez köylerde ve ilçelerde de adak yerini ziyaret edip dilek dileme geleneği vardır.
Mesire yerinden dönme:
Piknik yerlerine gidenler mevsim çiçeklerinden toplarlar. Çiğdem, madımak, evelik, yemlik gibi otları şifa niyetine yerlerdi.. Mesire yerinden ikindiye doğru dönülürdü.
Dilek tutmaya bağlı pratikler:
Herkesin kendisine göre bir dileği vardır. Eğer dilekleri kabul olmuşsa, tanıdıklarına “Hıdırellez’de dilek dilemiştim de kabul oldu” derler. Dilek dilemeyenlere “Hıdırellez’de niye dilek dilemedin?” diye sorarlar.
Hıdırellez günü gül ağacına bez bağlayarak dilek dilerler. Bazıları da dileklerini bir kağıda yazdıktan sonra gül ağacının dibine gömerler. Genç kızlar bahtım açılsın diye, anneler askerdeki oğlum sağ salim dönsün diye, erkekler iş sahibi olmak, dükkan açmak dileğiyle; hastalar hastalıklardan, dertten kurtulmak, genç gelinler çocuk sahibi olmak için dilek dileyip bez bağlarlar.
Dilek fasulyesi: 6 Mayısgünü piknikten dönünce akşam ezanı okunmadan herkes dilek tutarak kendi adına bir tane fasulye diker. Dileği kabul olursa diktiği fasulye yeşerir ve büyür. Dilek dileyenler bu fasulyeye dikkatle bakarlar, sulayıp korurlar. Dileği kabul olmamışsa fasulyesi tutmaz.[11] Bazıları da 6 Mayıs sabahı ezanlar okunmadan kalkar, dua eder ve dilek nohutları, dilek fasulyeleri dikerlerdi. Bu uygulama Eğrilce fasulyesinden farklıdır. Eğrilce fasulyesi doğacak çocukları sakatlıktan korumak için dikilir.
5/6 Mayıs akşamı Genç kızlar o günün gecesinde kısmetimiz açılsın diye bir küpe para atarlar. Üç ihlas, bir Fatiha okuyarak kırmızı bir kese içine para koyup gül dalına bağlarlar. O parayı sonradan bereket diye cüzdanlarında taşırlar.
Evlenmek isteyenler: Evlenme çağına geldiği halde evlenememiş kızlar ve delikanlılar için aşağıdaki pratikler uygulanır.
Tuzlu çörek: Çok tuzlu hamurdan yapılmış bir çeşit çöreğe tuzlu gılik/tuzlu çörek denir. Genç kızlar ve delikanlılar tuzlu çöreği yiyip yatarlar. Fakat o akşam su içmezler. Ayrıca bir kutuya da örümcek tutup korlar. Oğlan ve kız rüyasında o köyden veya yakın çevresinden rüyasında kimi görür ve onun elinden su içerse
Bekar kızlar, bekar erkekler sevdiklerine kavuşup kavuşmayacaklarını, kiminle evleneceklerini merak ettikleri için 5 Mayıs akşamı tuzlu çörek yiyerek yatarlar.Fakat su içmezler. O gece rüyalarında kimin elinden su içmişlerse onunla evleneceklerine inanırlar. Sabahleyin rüyalarını yakınlarına anlatırlar. Ayrıca yine o günün sabahı akşamdan kalan çöreğin yarısını ortalık ağarmadan evin damına, bacanın üstüne, yüksek bir duvara bırakır. Kendisi de uzaktan gözetler. Az sonra karga gelir, çöreği alıp götürür. Kaçırdığı çöreği damlardan birinin üzerine bırakarak yer. Bekar genç de o evin kızıyla; bekar kız da o evin oğluyla evleneceğine inanır. Karga çöreği damlardan birine bırakmayıp uzaklaşırsa, alacağı kızın veya evleneceği delikanlının köyün dışından birisi olacağına inanır. Bu uygulama daha çok köylerde yapılmaktadır.
Hıdırellez’den bir gün önce evlenme çağına gelmiş genç kızlar için evin en yaşlı kadını bezden sembolik bir bebek yapar. Bunu evin bir köşesine kor. Kız evleninceye kadar yapma bebek orada kalır. Düğün günü de genç gelin yapma bebeği alıp evlendiği eve götürür. Uğur getirdiği için evin bir köşesinde saklar.
Evlenmek isteyen kızlar/oğlanlar dilek dileyerek 6 Mayıs sabahı çok erkenden gül dalına renkli ipekler veya boyalı iplikler bağlar.
Yine 5 mayıs akşamı evlenememiş kızlar bir odada toplanırlar. Yaşlı bir kadın, kızların üzerinde kilit kitler. Bu uygulama her kız için ayrı ayrı yapılır. Kilitler gül çalısının dibine bırakılır. Yaşlı kadın sabah ezanları okunurken bekar kızları gül çalısının dibine götürür, bahtı açılsın diye dua ederek kilitleri kızların başı üstünde açar. [12]
Çocuk sahibi olmak isteyenler: Çocukları olmayan evli kadınlar ile çocuk sahibi olmak isteyen genç gelinler 5 Mayıs gecesi gül dalına salıncak bağlarlar. Gül dibine sembolik beşik bırakırlar. Beşiğin içine bezden yapmış oldukları bebeği korlar. Ertesi günü 6 Mayıs’ta şafaktan önce beşiği alırlar. Bu salıncak ve yapma bebek evin bir yerinde çocuk doğuncaya kadar saklanır. Çocuk doğduktan sonra da uğur olarak muhafaza edilir.
Ev sahibi olmak isteyenler: 5 Mayıs günü ikindi vakti gül ağacının dibine çevreden toplamış oldukları malzemelerle sembolik bir ev yaparlar. Daha sonra da “Allah bana bir ev verirse, gelecek sene mevlit okutacağım veya kurban keseceğim” şeklinde dilekte bulunurlar. Bu eve hiç dokunmazlar, sembolik ve zamanla yıkılır gide
Hacca gitmek isteyenler: Hacca gitmek isteyen bir kimse 6 Mayıs günü, ikindi vakti bir çubuk kesip gül çalısının dibine diker. Çubuğa yeşil bir bez bağlar. Ertesi yıl Hacca gitmek ve hacı olmak nasip olur.
Hastalıktan korunmak için: Hastalıktan korunmak için çimenler üzerinde yuvarlanma geleneği vardır. İnanca göre 6 Mayıs günü çayır ve çimenler üzerinde yuvarlanan kimseler yıl boyunca hastalık yüzü görmezlermiş.
Paranın bereketli olması için: Para sahibi olmak, paranın bereketini görmek için 5 Mayıs akşamı gül dalına para kesesi bağlanır. 6 Mayıs sabahı gün doğmadan Besmele ile para kesesi alınır. Kesedeki para cüzdana konulur. Uğurlu para bereket getirir. Parayı taşıyan kimse darlık çekmez.
Zengin olmak isteyenler 5 Mayıs akşamı kağıttan para kesip gül fidesinin dibine bırakırlar. Yine zengin olmak isteyenler madeni parayı delip bir ipe bağlarlar, 5 Mayıs akşamı gül dalına asarlar.
Tarım ve Hayvancılık: Rumi Mayıs ayının girmesi baharın/yazın başlangıcı kabul edilir. Ağaçların çiçek açması, bahçe, bostan ve tarlaların ekime hazır olması… Hıdırellez gelmeden Sivas’ta halk tarıma başlamaz. Bu tarihten sonra bostanlar ekilir, tarlalar sürülür.
HAFİK:
Hıdırellez/Eğrilce,Hızır ve İlyas’ın buluştuğu gündür. Yöremizde baharın gelişi, yeniden doğuş ve canlanma dolayısıyla kutlanmaktadır. Hıdırellez/Eğrilce hazırlıkları 5 Mayıs’ta başlar. 6 Mayısa hazırlık olmak üzere yemekler pişirilir. Nişanlı kıza verilecek hediyeler oğlan evi tarafından hazırlanır. Haçtar Tepesi denilen yerde, etrafı küçük tepeciklerle çevrili büyük bir alanda kutlanır. Bir gün önceden hazırlanan yemekler şulardır: Mantı, börek, çörek, kavurga, çirli aş, pancar aşı, sarıburma….
Hıdırellez/Eğrilce’de iş yapılmaz, dikiş dikilmez, uyku uyunmaz, çamaşır yıkanmaz. Hıdırellez/Eğrilce yöredeki kadınlar tarafından aktif olarak kutlanır. Erkekler tarafından pek kutlanmaz. Yörenin deme, çevirme türünde kadın oyunları oynanır.
Ritüel: O yıl bolluk olması için evin belli bir yerine az miktarda buğday ve arpa dikilir.[13]
Hıdır-Ellez/Yalıncak Sultan/Yüceyayla(Hafik):
Hafik Beşpınar(Gürleş) köyü, Yüceyayla mevkiinde toplama taşlardan bir ziyaret yeri var. Tepede mezar var, ağaç yok. 6 Mayıs’ta köylüler ziyaret yerinde toplanırlar. Beşpınar, Yüceyayla mezrası, Güneyli, Örencik, Barcın, Acıdere, Akkoç(Büyük Kesirik) ve mezraları gelir. Köy Yalıncak Sultan talibidir.[14]
SUŞEHRİ :
Suşehri’nde Hıdırellez’in adı Eğrilce’dir.
Halk inanışına göre, Hıdır ve İlyas Peygamberin doğum günü 6 Mayıs’a rastlamaktadır. 6 Mayıs bahar bayramıdır. Hıdırellez takvimine göre yılda iki mevsim vardır: Kış ve yaz. 8 Kasım kışın, 6 Mayıs da yazın başlangıcıdır.
Hıdırellez’in gelişi etrafın yeşillenmesiyle başlar. Cemrenin toprağa düşmesiyle toprak ısınır. Ekim, dikim başlar. Cemre havaya düşünce havalar, suya düşünce su ısınır. Cemreler Hıdırellez’den 20 gün kadar önce düşer.
Hıdırellez’de tabiat yemyeşildir. Yağmurlar başlar “Martta yağma, mayısta yağ” şeklinde dualar edilir. Nisan ve mayıs yağmurları inanca göre altın gibidir. Yağmurların başlaması, havanın ısınması ve tabiatın yeşermesiyle ekim, dikim işleri de yoğunlaşır.
Hazırlıklar: Hıdırellez hazırlıkları bir gün önceden başlar. Mantılar hazırlanır, börekler, çörekler yapılır. Su dolu bir çömleğin içine çeşitli süs eşyaları( toka, yüzük, küpü, boncuk…) atılır. Kızların ellerine kına sürülür. Kızlar bir gün önceden güneş doğmadan yedi gözeden su toplarlar. Kaç yerden su aldıklarını belirlemek için, suyun içine taş korlar. Bahar bayramını simgeleyen yeşil dallar da bu kabın içine konur. Ekinlerin kabarması için nohutlu ekmek yapılır.
Eğlencelerin yapıldığı yere salıncaklar/sallangaçlar yapılır
Ritüel: Ağaçlar meyve versin diye balta ve ayna ile korkutulur. Sivrisineklerin ısırmaması için eller tuza batırılır.
Hıdırellez’de 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan gece bir takım pratikler yapılır. Mantıfar/mani hazırlanır, çocukların ve genç kızların/kadınların ellerine kına yakılır. Kuran-ı Kerim okunur. Yedi gözeden/çeşmeden toplanan su gül ağacının altına veya bacaya/dama dökülür.İki yeşil soğan eşit büyüklükte kesilip ipin ucuna asılır. Bir gece evvel asılan soğanlara isim verilmiştir. Birinin adı cefa, diğerinin adı sefadır. Hıdırellez günü cefa uzarsa cefa çekilir.Sefa uzarsa, sefa görülür.
Hıdırellez’de güneş doğmadan önce kalkılır. Güneş doğduktan sonra kalkanların bir yıl boyunca yataktan çıkmayacaklarına inanılır. Bazen yataktan kalkamayanların üstüne yeşil ot atılır. Güneş doğmadan –sağlıklı olmak için- yeşil çayırlarda yuvarlanılır.
Ceviz ağacı çok sağlam olduğu için bel, ceviz ağacına sürtülür. Meyve vermeyen ağaçlar “Verir misin, vermez misin? “ diye baltayla korkutulur. Meyvenin sağlam ve parlak olması için ağaca ayna tutulur.
Mani okuma: Kızlar bir gün önceden hazırladıkları mantıfarı gelin kılığına girmiş kız çocuğuna veya küçük bir erkek çocuğuna çektirirler. Çıkan takı kime aitse onun adına ve gelecekteki nişanlısının adına çifte mani okunur. Domuz oyunu, aç kapıyı bezirgan başı, dikme taş gibi oyunlar oynanır.
Uygulamalar: Günahların dökülmesi, ferahlığa kavuşmak için salıncakta sallanılır. Sallanırken kucağa bir taş alınır “Yağlara, ballara…” diye bağırılır. Böylece ineklerin yağı çok olur. Mayıs nanesi güzel olduğu için bugün nane biçilir.
Kuzu eti bir duvara çivi ile asılır. Et kuruduğu zaman evdeki böcekler de kurur. Üç fasulye toprağa dikilir. Eğri çıkarsa bir yıl boyunca kişinin doğruluktan ayrılacağına inanılır.
Bir gün önceden yedi gözeden toplanan suyla genç kızlar saçlarını bacadan/damdan aşağıya doğru yıkarlar. Saçlarından bir tutam kesip kavak ağacının altına ekerler. Bunun sebebi saçların kavak kadar uzun olmasını sağlamaktır.
O gün ev süpürenin, un eleyenin, bulaşık yıkayanın evinde haşarat çok olur.
Güneş doğmadan önce kapı baca süpürülür.
Genç kızların çeyizindeki yün çoraplar camlara/pencerelere asılır ve havalandırılır. O gün güzele bakan güzel olur. Önceden toplanmış olan dallar kapılara asılır. Güneş doğmadan önce tezek duvara vurulur. Güneş, tezeği yaksın da insanları yakmasın diye.
Kırda ekseri yumurta kaynatılır. Yedi yeşil ottan(ebegümeci, ısırgan, evelik, gelin parmağı, teke sakalı, haş haş, yonca yaprağı, kara erişte, sarı erişte, pisi kuyruğu…) yemek/çorba yapılır. Bir bakraç ayranla beraber ıspanaklı börek komşulara dağıtılır. Mısır kaynatılır. Toparlak tatlısı yapılır. Pirinç çorbası, ekşili çorba yapılır.
Gül ağacının altına mendille para bağlanır ki zengin olunsun, diye. Kısmetin açılması için, gül ağacının altında/yanında gelin kıyafeti giyilir. Ev sahibi olunması için gül ağacının altına taştan ev yapılır.
Hıdırellez’de dini tören yapılmaz. Kuran okumak bile mecburi değildir.
Zengin olmak için gül ağacının altında mendile para bağlanır. Bacaya tuzlu çörek konulur. Karga alıp bunu ne tarafa götürürse, kız o tarafa kocaya gider. Tuzlu çöreği uykusunda kıza kim verirse onunla evlenir.
Hıdırellez/Eğrilce’de iş yapılmaz, dikiş dikilmez, uyku uyunmaz, çamaşır yıkanmaz. Hıdırellez/Eğrilce yöredeki kadınlar tarafından aktif olarak kutlanır. Erkekler tarafından pek kutlanmaz. Yörenin deme, çevirme türünde kadın oyunları oynanır
Mani okuma: Kızlar bir gün önceden hazırladıkları mantıfarı gelin kılığına girmiş kız çocuğuna veya küçük bir erkek çocuğuna çektirirler. Çıkan takı kime aitse onun adına ve gelecekteki nişanlısının adına çifte mani okunur. Domuz oyunu, aç kapıyı bezirgan başı, dikme taş gibi oyunlar oynanır.
Uygulamalar: Günahların dökülmesi, ferahlığa kavuşmak için salıncakta sallanılır. Sallanırken kucağa bir taş alınır “Yağlara, ballara…” diye bağırılır. Böylece ineklerin yağı çok olur. Mayıs nanesi güzel olduğu için bugün nane biçilir. Hıdırellez günü ateş yakılır. Kuzu çevrilir.
Mantıfar çıkarma: Genç kızlar mantıfar çıkarırlar. Mantıfar çıkarırken maniler söylenir.
Siyah iplik bükerim
Büker büker sökerim
Eller yar yar dedikçe
Ben boynumu bükerim.
Ayağım yalın idi
Dikeni kalın idi
Ben senden ayrılmazdım
Ayıran zalım idi.
Çekmecemin kilidi
Üstünü güller bürüdü
Yar senden ayrılalı
Cahil ömrüm çürüdü.
Kişe tavuğum kişe
Künkülün yana düşe
Beni yardan ayıran
Evine şivan düşe
Maniken mastım oğlan
Kız iken dostum oğlan
Çek elini elimden
Ben sana küstüm oğlan
Masa üstünde roman
Okurum zaman zaman
Yar ben seni alacam
Doktor olduğum zaman[15]
Kara kara kazanlar
Kara yazı yazanlar
Ölmesin de sürünsün
Aramızı bozanlar.
Fındık serdim harmana
Karışıyor samana
Bizim de kavuşmamız
Kaldı ahir zamana
Sarı kurdelem sarı
Dağlara saldım yari
Dağlar kurbanın olam
Tez gönder bana yari.
Mavi boncuk boğazda
Bir yarim var Sivas’ta
Sivas da Sivas da
Kavuşuruz bu yazda.
Entarimin filizi
Kim bilir kalbimizi
Geçti bir acı rüzgar
Ayırdı ikimizi.
Ah benim ceviz içim
Hep yandım senin için
Hep dostlar düşman oldu
Seni sevdiğim için.
Mavi boncuk yüz dirhem
Gözlerini süzdüren
Senin sevdan değil mi
Beni böyle gezdiren?
Sarı kurdelem ensiz
Sarardım soldum sensiz
Adı güzel sevdiğim
Nasıl durursun bensiz?
Sarı kovan dilimi
Bıçak kesti elimi
Şu nazlı yar sevdası
Büktü benim belimi.
Dut ağacı boyunca
Dut yemedim doyunca
Felek gözün kör olsun
Yar demedim doyunca
Feleğin altın köşkü
Gençliğim böyle geçti
Gel felek ispat eyle
Hangi günüm hoş geçti?
Başındaki puşuyu
Pullu pullu kim ördü
Pullunun parasını
Sevdiğim oğlan verdi.
Ata binmiş gidiyor
Atla neler ediyor
Sanki benim yarim yok
Bana çalım ediyor.
Ata binesim geldi
Köyde inesim geldi
Gül yüzlüm kömür gözlüm
Yine prensim geldi.
Mercimek ilelendi
Döküldü filelendi
Ben yardan ayrılalı
Benzime kül elendi.
Mercimek ektim dağa
Kaynatam olsun ağa
Elli gelin getirse
Gene benzemez bana.
Sabah güneşi doğmuş
Aynalı konaklara
Yar bizi davet etmiş
Elmalı yanaklara.
Ata vurdum eğeri
Yok yarimin değeri
Al yanaklar üstünde
Gördüm ince seheri.
Vişne dalı eğilmiş
Vişneleri yenilmiş
Ben bugün yari gördüm
Lacivertler giyinmiş.
Bisiklete binersin
Karıncayı ezersin
Madem benden güzelsin
Neden bekar gezersin
Gülüm kurutmam seni
Suda çürütmem seni
Senelerce görmesem
Yine unutmam seni.
İpimin ucu kaldı
Terekte gücü kaldı
Ben sevdim eller aldı
Yürekte acı kaldı.
Daldan dala ip gerdim
İpekli mendil serdim
Şu komşunun oğlunu
Candan, yürekten sevdim.
Kiraz yedim tabaktan
Su içtim al bardaktan
Bugün hayırlı imiş
Yari gördüm sabahtan[16]
YILDIZELİ
Her yıl Mayıs ayının altıncı günü Hıdırellez kutlanır. Aileler maddi durumlarına göre bir gün önceden yemeklerini hazırlarlar. Hıdırellez günü evde herhangi bir iş yapılmaz.
Nişanlı oğlan tarafı bütün hazırlıkları yaparak komşularıyla birlikte kız evine giderler. Kız evi de komşularını çağırıp hep beraber bahçelere, yeşillik alanlara giderler. Burada eğlence düzenlerler.
Bir gün önce yapılan tuzlu çörek uykudan önce yenip yatılırsa, rüyasında tuttuğu kısmeti görür. Yine çörekten kargalara yedirir, yiyen karga kimin evinin çatısına konarsa kısmetinin/evleneceği kimsenin oradan olacağına inanılır.
İnanış: O gün kuluçkaya yatan tavuklar cılk çıkar. Yine o gün çocuğa kalan kadının çocuğunun da sakat olacağına inanılır. Hızır ve İlyas adlı iki kardeş o günün bir saatinde kavuşurlar. Buluştukları o saatte edilen bütün dualar ve tutulan niyetler kabul edilir. O saate her şey bol ve bereketli olur.[17]
Hızır lokması: Hıdırellez gecesinde hazırlanan lokmaların, tüm hastalıklara, dertlere,şifa olacağı nedeniyle dede tarafından her hastaya lokma gönderilir.
Hıdırellez gecesine harcanacak para veya buğday mahsullerinin içine kişi helkeye buğday döker. Bu toplanan kumanyanın bir avuç buğdayı tekrar tenekesine koyar.Getirip anbarına koyar. Ürünüm bol olsun, bereketli olsun, diye.
Hıdırellez gecesinde kişi meydana çıkar, Hıdırelleze bir rupla buğday veya 15 bin lira para verir. Dedeler dua ederken köylüler Allah Allah…diye bağırırlar. Kişinin para vermedeki amacı inancına göre değişir. Genelde mal mülk, servet veya muhanete muhtaç olmamak için verilir. Parası olmayan kişi de Hızır -ilyas’a yalvararak “Bizi muhanete muhtaç etme, honundan yardım et” der.
Gecenin kutsallığı göz önünde tutularak diğer günlerde uzlaşılmayan olayları tatlıya hayra ve huzura bağlamak için bu tür işlere girişilir. Önceden verilmeyen kızları tekrar istemeye giderler.
Su böreği denilen sarımsaklı yiyecek, madımak, börek, kavut ve diğer yemekler yapılır.[18]
ZARA
Altı Mayıs Hıdır-Ellez, Zara’da Eğrilce olarak kutlanmaktadır. Eğrilce’de oğlan tarafı kız evine elbise ve kuru yemiş gönderir. Nişanlı kız/genç gelin yeni elbiselerini giyerek komşuları ile birlikte kırlara çıkar. Piknik yerinde maniler söylenir, oyunlar oynanır. Dilek tutma, niyet çekme gibi adetler vardır.
Hıdır-Ellez günü evlerde hiçbir iş görülmez. Kırlara eğlenmeye gidilir. Şayet o gün iş görülürse doğacak çocuğun eli ve ayakları çarpık olur. Dikiş dikilirse doğacak çocuk dilsiz olur.
Hıdır-Ellez’de şifa, sağlık, bereket temennisiyle Zara’nın bazı köylerinde gece kapılar açık bırakılarak, Hızır’ın gelerek içeri girmesi, şifa, sağlık ve bereket bırakması sağlanır.
Yıllık olarak öğütülen unların ağızlarının açık bırakılarak Hızır’ın uğrayıp işaret bırakması inancı vardır. Hızır’ın uğradığı yerde bolluk olur. Zara yöresinde Hıdır-Ellez/Eğrilce’de ateş yakma adeti yoktur.[19]
KANGAL
Kangal’da Hıdırellez’e kadınlar, genç kızlar ve çocuklar katılırlardı. Hıdırellez’den bir gün önce allı morlu elbiseler dikinirlerdi. Kel Mehmet’in çayırına, ırmak kenarlarına gidilirdi. İp atlarlar, yumurta, helva, katmer ve benzeri hazırladıkları yemekleri yerlerdi. Gülüp oynayıp ikindiye doğru eve dönerlerdi. Kangal merkezinde mani söyleme adeti yoktu. (İnayet Tuğut)
Babam, değirmen yapmak için Kangal’ın Zerk köyüne gitmişti. Hıdır-Ellez’den bir gün önceydi. Köylüler 5 Mayıs akşamı yoncayı ıslatmışlar, avluya koymuşlar. Yoncanın çevresine de taze çamur sermişler. Babam bunun sebebini sormuş. Onlar da “Hızır atı ile gelirse bu yoncadan yiyecek. Hızır’ın atı aç kalmasın diye böyle yapıyoruz. Hızır’ın atının gelip gelmediğini de çamurdaki izlerden anlıyoruz. Eğer sabahleyin kalktığımızda çamur üzerinde ayak izi varsa, Hızır’ın geldiğini ve atının iz bıraktığını anlamış oluyoruz.” Diye cevap vermişler.[20]
İMRANLI
Altı Mayıs İmranlı’da Hıdır-Ellez olarak kutlanmaktadır. Bu yörede Eğrilce geleneği yoktur. Hıdır-Ellez günü kaplıca sularının şifalı olduğuna inanılmaktadır. İlçe ve köylerinde yemek yapma adeti yoktur. Kırlara daha çok kuru yemiş götürülür.[21]
GÜRÜN
Gürün/Eskiden üç dört aile birleşir, aralarında para toplarlardı. Bununla “Sulu hedik” malzemesi alınırdı. Sabahleyin topluca kırlara gidilirdi. Herkes evinden getirmiş olduğu yemekleri komşularıyla birlikte yerdi. İkindiye doğru da sulu hedik yenilirdi.
Bir gün önceden bir küp içerisine genç kızların yüzükleri konur, niyet küpü 6 Mayıs sabahına kadar gül ağacının altında bekletilirdi. 6 Mayıs günü kır eğlenceleri sırasında mani söyleyip küpteki yüzükler için niyet çekilirdi. (Hacer Ekmekci)
Dilek dileme/adak: Hıdırellez günü “Allah bana bir ev verirse gelecek sene mevlit okutacağım veya kurban keseceğim diye dilekte bulunurlardı. (Hacer Ekmekçi.)
DİVRİĞİ
Eski hesaba göre bir yıl ikiye ayrılmıştır. Hızır günü 6 Mayıs’ta başlayıp Kasım ayına kadar sürer. Kasım ayı soğukların başladığı aydır. Hızır günü ise canlıların yeryüzüne çıktığı ilkbahar günlerinde başlar.
Divriği/Altı Mayıs günü kadınlı erkekli, büyüklü çocuklu bütün insanlar kırlara giderler. Lokma yapıp dağıtırlar. Yer, içer, eğlenirler. Gençler birbirlerini tanır. Bazen bu tanışma evliliğe adım atıldığı gün olarak da bilinir.
Hızır, fakir kıyafetinde gelirmiş.Hızır, selin önü sıra boz bir atın üstünde gelirmiş. Selden önce, selin önüne düşerek gelirmiş. Selin başlangıcını görenler bir dilekte bulunurlarsa, mutlaka bu yerine gelirmiş.
Divriği/Hızır, temiz evlere gelir, pis evlere uğramazmış. Bunun için Hıdırellez’den bir gün önce ahırlar da dahil evin her tarafı temizlenir. (Köyler)
Divriği/Hızır, dilenci kılığında dolaşan uzun, ak sakallı, üstü başı yırtık, fakat yüzü nurlu bir adam olarak bilinir. Nerede olduğu ve nasıl yaşadığı hakkında bir bilgi yoktur. Ayrıca belli bir adak yerinde bulunmaz. Bu nedenle Hızır’ı nerede çağırsan, yardıma koşar. İnanışa göre Hızır nazırdır, Hızır yardıma her an hazırdır.
Hızır’ı yardıma mı çağırsam?…
Yağımıza, ekmeğimize Hızır uğradı, yiyoruz, yiyoruz bitmiyor. Bir şey çoğaldı mı “Hızır değneğini dürttü; Allah Hızır bereketi verdi” derler.
Divriği’de 1962’li yıllara kadar Hıdırellez’de Çay Kenarı, Totukların Dağirmeni gibi yerlere gidiliyordu. Divriği merkezinde bu gelenek gittikçe azalmakla beraber köylerde devam etmektedir.
Hızır ikindi namazından sonra seyahate çıkar, herkesin dileğini görürmüş. 6 Mayıs’ta görürmüş ki o adam gül ağacının dibine gelin yapmış. Anlar ki o adam evlenmek istiyor. Dua edermiş. O adam ev yapmış, ev sahibi olması için dua edermiş. Bütün gül ağaçlarının dibini gezermiş. Hızır, akşam ezanına kadar dolaşırmış. Dilek dileyenler için Allah’a dua edermiş. Ben ne dilek diledimse oldu. Oğlum için gelin istedim oldu. Ev istedim oldu. Araba istedim, oğlum araba aldı. Hacca gitmek isteyen bir kimse bir çubuğa yeşil bir bez bağlayıp gül fidanının dibine dikerse, ona ertesi yıl Hacca gitmek nasip olur. Yeşil bayrak diktim hac nasip oldu. Oğluma bir mağaza yaptım, içine eşya doldurdum, mağazanın etrafını çayır çimen döşedim oğlum mağaza sahibi oldu. Gül dibine yapılan ev, dükkan, araba, bayrak gibi şeyler öylece bırakılır. Bunlar zamanla dağılır.
Divriği ilçesinde buna benzer bir uygulama da İnayet Tuğut tarafından anlatılmıştır.
“Kayınvalidem 5 Mayıs günü ikindi ile akşam arası iki rekat namaz kılardı. Sonra bahçeden topladığı taşlarla, ağaçlarla, ot ve çiçeklerle ev yapardı. Evin içine para, yemiş ve Enam-ı Şerif kordu. Enam kordu ki oğlu okuyup alim olsun. Yemiş kordu ki bakkal dükkanı açsın. Bu ev birkaç gün öylece dururdu. Sadece Enam-ı Şerif’i alırdı. Ev zamanla kendiliğinden bozulurdu. Bu işi gizlice yapardı.[22]
Hıdırellez/Eğrilce’de iş yapılmaz, dikiş dikilmez, uyku uyunmaz, çamaşır yıkanmaz. Hıdırellez/Eğrilce yöredeki kadınlar tarafından aktif olarak kutlanır. Erkekler tarafından pek kutlanmaz. Yörenin deme, çevirme türünde kadın oyunları oynanır.
Hıdırellez/Eğrilce’de iş yapılmaz, dikiş dikilmez, uyku uyunmaz, çamaşır yıkanmaz. Hıdırellez/Eğrilce yöredeki kadınlar tarafından aktif olarak kutlanır. Erkekler tarafından pek kutlanmaz. Yörenin deme, çevirme türünde kadın oyunları oynanır
Mani okuma: Kızlar bir gün önceden hazırladıkları mantıfarı gelin kılığına girmiş kız çocuğuna veya küçük bir erkek çocuğuna çektirirler. Çıkan takı kime aitse onun adına ve gelecekteki nişanlısının adına çifte mani okunur. Domuz oyunu, aç kapıyı bezirgan başı, dikme taş gibi oyunlar oynanır.
Uygulamalar: Günahların dökülmesi, ferahlığa kavuşmak için salıncakta sallanılır. Sallanırken kucağa bir taş alınır “Yağlara, ballara…” diye bağırılır. Böylece ineklerin yağı çok olur. Mayıs nanesi güzel olduğu için bugün nane biçilir.
Hıdırellez günü ateş yakılır. Kuzu çevrilir.
Mantıfar çıkarma: Genç kızlar mantıfar çıkarırlar. Mantıfar çıkarırken maniler söylenir.
Siyah iplik bükerim
Büker büker sökerim
Eller yar yar dedikçe
Ben boynumu bükerim.
Ayağım yalın idi
Dikeni kalın idi
Ben senden ayrılmazdım
Ayıran zalım idi.
Çekmecemin kilidi
Üstünü güller bürüdü
Yar senden ayrılalı
Cahil ömrüm çürüdü.
Kişe tavuğum kişe
Künkülün yana düşe
Beni yardan ayıran
Evine şivan düşe
Maniken mastım oğlan
Kız iken dostum oğlan
Çek elini elimden
Ben sana küstüm oğlan
Masa üstünde roman
Okurum zaman zaman
Yar ben seni alacam
Doktor olduğum zaman[23]
[1] Ahmet Yaşar Ocak, İslam Türk İnançlarında Hızır yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara 1985, s.136
[2] Abdülkadir İnan, Eski Türk Dini Tarihi. İstanbul 1976, s. 47
[3] Ocak, a.g.e., s. 141
[4] Müjgan Üçer,”Anamın Aşı Tandırın Başı/Sivas Mutfağı” , İstanbul 2006, s.310
[5] Emin Kuzucular, “Hafik ve Zara’da Eğrilce”, Sivas Folkloru, Sayı:9, Ekim 1973, s.11-12 ve22
[6] Meşurettin Işın, Sivas 1943
[7] Zeynep Alkan, Sivas 1926, ev hanımı.
[8] Müzeyyen aydın, Sivas 1947
[9] Meşurettin Işın, Sivas 1943, Lise mezunu.
[10] . Nuri Taner, “Yalova ve Çevresinde Hıdırellez ile İlgili İnanmalar”, Türk Folkloru, Sayı: 62, Eylül 1984, s. 34
[11] Şenol Elden, Sivas 1956, Çiçekli Mah.
[12] Zeynep Alkan, Sivas 1926, ev hanımı.
[13] Sami Soğancıoğlu , Hafik Kütüphane Memuru. Derleme tarihi 28 12 1989,
Kaynak şahıslar: Ömer Özlek, Hafik 1943; Ömer Selimoğlu, Hafik 1941
[14] Hüseyin Coşkun, Beşpınar, 1953, 13.7.1990
[15] . Talat Kırca, Suşehri 1945, Türkçe öğretmeni, Derleme: 29 Ekim 1989
[16] İlyas Ege, Suşehri 1950, Türkçe öğretmeni, Derleme: 30.10.1989
[17] Ömer Kılıç, Yıldızeli 1918, Derleme: Yıldızeli/Yiğitler köyü 24.11.1989
[18] Nuri Kılıç, Yıldızeli, Yiğitler köyü, derleme: 24.11.1989
[19] Muhsin Kaya, Zara 1944, derleme: 05.11.1989
[20] İnayet Demirözü, Kangal 1932 doğumlu
[21] Sabire Akyol, derleme: 05.12.1989
[22] İnayet Tuğut, Kangal doğumlu, Divriği’de oturuyor.
[23] . Talat Kırca, Suşehri 1945, Türkçe öğretmeni, Derleme: 29 Ekim 1989