A. Tarakçılık:
“Türkiye’de sanatlar ve zeneatlar” adlı eserin sahibi Pretextat-lecomte , 19. yüzyılda yapılmış olan Türk tarakları için şöyle diyordu:
“Tarak imalcileri İstanbul’da Mahmutpaşa ile Kapalıçarşı arasındaki caddede toplanmışlardır. Bu imalat Avrupa’da geliştirilmiştir. Bununla beraber Türk zanaatkarlarının tatbik ettikleri basit metotlar incelenmeye değer.
1901 yılında, ufacık bir dükkanda, bir işçi yere yastık atmış, üstüne bağdaş kurmuş, fildişini sıkıştırdığı bir mengenenin önünde işe koyulmuş. Başka bir işçi, daha önce alelade bir testereyle fildişini istenen büyüklükte kesmiştir. Bu tarakların boyu genellikle 20 cm.; eni 5 cm. ile 6 cm. arasında değişir.
Tarakçı ilk iş olarak testereyle dişlerin yerini işaretler. Avrupa’da testereli makinede otomatik olarak işleyen bir bölücü vardır ve testerelenecek parçayı tedricen yuvarlak testerenin önüne iter. Bu durumda meydana gelen tarak çok muntazamdır. İstanbul’da icra usulü son derece iptidai olduğu halde Türk zanaatkarının meydana getirdiği mal Avrupa’daki kadar mükemmel ve düzgündür. Türk işçisinin bölücüsü paş parmağıdır. Ne mezura kullanır, ne yükseklik, ne en ölçer; buna rağmen dişler kusursuz derecede muntazamdır. Bütün güçlük el testeresinin kullanılmasındadır. Şakuli(düşey) olarak tespit edilen yuvarlak testere şakuli keser elbet; ama icrada o emniyeti bulabilmek, tarağın bir dişinin ötekinden dar olmaması veya yanlış bir hareketle uçup gitmemesi için ne el hüneri ne büyük bir tecrübe gereklidir; tahmin edilir. Dikkatinizi çekmek istediğim bu noktaydı; zira bu hüneri zanaatçıların faaliyeti daha müspet bir sanayi dalına yöneltilebilse müstesna ve güçlü bir randıman alınacağı muhakkaktır.
Gelelim konumuza. Fildişi parçası hemen testerenin altına konmaz, zira zedelenir, işçi, dişlere dilediği yüksekliği ısınmadan korktuğu için bir çırpıda vermez; bir kaç darbede, yani testerenin altına durup durup koyar. Bundan sonra tarak cilalanır. Bitmiş haliyle bu tarak, Avrupa’da imâl edilenlerden üstündür. Tercih sebebi de şunlardır: Saçları çekmez ve ısının tesiriyle deforme olmaz. Fildişi kırpıntılarına gelince; bunlar Avrupa’ya gönderilir. Orada şaplı sıcak suda kaynatılır, sonra kalıplanır. Ancak bu eritilmiş fildişinin, tabiî fildişi kadar değeri yoktur elbet.
İstanbul’da tarak, dirhemi l ilâ 4 para arasında satılmaktadır. Şimşir tarak 5 ilâ 8 para. Şimşirden veya şimşir taklidinden yapılma taraklar (ıhlamur) da aynı usûlle işlenirler.Bir yıldan beridir taraklar, Avrupa’dan gelme testereli makinelerle imâl edilmektedir.
Kaşık: Makine tedarik edemeyen eski tarak imâlcileri ise işi fildişinden, hayvan kabuğundan, şimşirden veya şimşir taklidinden kaşık imâlatına dökmüşlerdir. Aynı parçadan aksi istikametlerde testereyle iki kaşık kesilmekte, sonra bir oluklu oyma kalemiyle çukur kısmı kazılmaktadır. Sonra bütünü törpüden ve zımparadan geçirilir; pomza taşıyla da cilalanır.
Kaşağı: Kaşağılar da imâl edilmektedir. Bu, bir sopanın ucuna geçirilmiş, üzeri tırtırlı, kaşık şeklinde bir şeydir. Şarklıların kullandığı bir âlet olan kaşağı dendiğine göre insana değişik bir haz vermektedir. Türkler ve bilhassa mucidi olan Çinliler, Avrupalıların bu hazdan kendilerini mahrum edişlerine pek şaşmaktadır. [1]
B. Sivas merkezinde tarakçılık:
Sivas il merkezinde tarakçılık yapan bir dükkan bulunmaktadır. Bu 1933 Sivas doğumlu Mustafa Kutluca’ya ait dükkandır. Kardeşi İhsan Kutluca da zaman zaman bu iş yerinde çalışmaktadır.
Daha önceki yıllarda Kadir Kutluca(Ölümü 1960), Abdurrahman Emmi ve Mehmet Ustalar da bu mesleği sürdürmekteydi.
Ustalar: Tarakçı Kadir Usta(Ömer Şan’ın babası), Osman(Keskinbıçak) Usta, Abdurrahman Usta(Tarakçılığının yanı sıra aynı zamanda diş çekiyordu.), Meydan Hamamı civarında İdris Usta(Berberlik ve sünnetçilik de yapardı),Ali Usta, Mehmet Usta….
C. Boynuzdan yapılan eşyalar:
Tarak, toka ve kolye yapımında manda, öküz ve koç boynuzu kullanılır. Öküz boynuzu renklidir, manda boynuzu siyahtır, koç alacalı veya sarı olur.
1.Taraklar: Bunlar kendi aralarında ikiye ayrılırlar:
a.Erkekler için: Koç boynuzundan erkek tarağı ve sakal tarağı.
b.Bayanlar için: Klasik iki taraflı tarak, oymalı tek taraflı tarak, çanta tarağı, öküz veya manda boynuzundan yapılan saplı tarak.
c.Vitrin için: Koç boynuzunun orijinal halini bozmadan yapılan boynuz tarak.
2. Tokalar : Bunlar öküz boynuzundan yapılır. Tokalar kendi aralarında ikiye ayrılırlar:
a.Büyük tokalar: Atatürk portresi, kuğu, balık, kalp, bukle, kelebek, elips, baklava dilimi, kuş, kartal, çift kalp….
b.Küçük tokalar: Kalp, kelebek, elips, çift kalp….
3. Kolyeler: Bunlar da boynuzdan yapılır. İsteğe göre şekil verilir. Bunlar: kalp, damla, baklava dilimi, yıldız…. gibi şekillerdir.
D. Tarak çeşitleri:
Kadınlar İçin:
- İki taraflı klasik.
- Oymalı, tek taraflı.
- Çanta tarağı, tek taraflı.
- Saplı tarak
- Tırmık diş: Seyrek dişe tırmık denilir. Saçı uzun olanların saçları kolay açılsın diye.
Erkekler için:
1.Normal tek taraflı(ince ve kalın dişli).
2. Sakal tarağı(yelek cebinde taşınacak küçüklükte).
3. Ufacık bıyık tarağı.
E. Diğer bilgiler:
1.Toka çeşitleri: Kadınlar için toka ve kolye çeşitleri.
2.Gelenek: Bir geline, fil dişi tarak, ipek peştamal/Keşan, gümüş lalin, el leğeni ibrik verilirdi.
3.Tarakçılık yapan iki kardeş kalmıştır. Bunlar, Çifte Minare, Cıbıllar Parkı civarında bir yer istemektedirler. Hem imalat, hem satış için.
- Mızrap: Boynuzdan telli çalgılar için mızrap yapılır.
- Manda boynuzu: Siyah renklidir.Sert olduğu için çabuk kırılır. Genellikle kadın tarağı yapılır.
- Öküz boynuzu: Çeşitli renklerde olur. Öküz boynuzundan her çeşit tarak yapılır.
- Koç boynuzu: Erkek tarağı, süs eşyası olarak vitrin tarağı yapılır.
- Eskiden hayvan tırnağından sakal tarağı yapılırmış.
- Tabanca kabzası.
- Boynuzun dolu uç kısmından bıçak sapı olur.
F. Alet ve avadanlık:
Alet ve avadanlık: Motor yoktu. Deriden yapılmış perdah yastığına parlatılacak şeyler sürülürdü. Zeytin yağı boynuza sürülür, kömür tozu ile parlatılırdı. Şimdi makinede keçe ile parlatılıyor.Daha önceden testere ile diş açılırdı. Şimdi motor yardımı ile açılıyor.
Boynuza önce tesviye yapılır. Daha sonra imalata göre belli boyutlarda kesilir. Kesilen parçalar kömür ateşinde ısıtılır. Belli bir kıvama gelince presle düzeltilir.
Kaynak şahıslar:
Mustafa Kutluca, Sivas 1933
İhsan Kutluca, Sivas, 2 Ocak 1949
Habibe Kutluca: Sivas 1979, Cumhuriyet Üniv., Eğitim Fak., Resim Böl. 4. Sınıf öğrencisi.
[1] Pretextat-lecomte, Türkiye’de Sanatlar ve Zeneatlar, Tercüman 1001 Temel Eser, s.189-191