Abdal Musa Kurbanı
(Birlik, Yıl Kurbanı, Danışık)
Kutlu ÖZEN
A. Abdal Musa’nın Tarihi Kişiliği
Elmalı ilçesinin Tekke köyünde yatırı bulunan Abdal Musa, Osmanlı Beyliği’nin kuruluş dönemlerinde yaşamış en ünlü Anadolu Erenleri’ndendir. Kaygusuz Abdal’ın şeyhidir. Bu kadar önemli kişiliğine rağmen Abdal Musa’nın doğum ve ölüm tarihleri bilinmemektedir. Abdal Musa, XIII. Yüzyılın sonları ile XIV. Yüzyılın ilk yarısı içinde yaşamış olmalıdır.
Hayatı hakkındaki en geniş bilgi Aşık Paşaoğlu Tarihi’nde yer almaktadır. Durum onu gösteriyor ki Abdal Musa, Hacı Bektaş’tan sonra yaşamıştır. Sulucahöyük’teki Hacı Bektaş Tekkesi’nde bir süre kalmış, tarikatın kurallarını Hatun Ana (Kadıncık Ana)’dan öğrenmiş ve belli bir süre eğitim dönemi geçirmiştir. Bektaşilik tarikatı gerçek anlamıyla Hatun Ana’nın öğrencisi Abdal Musa tarafından kurulmuştur.
Bedri Noyan(Dedebaba) Abdal Musa’yı Hacı Bektaş Veli’nin en önemli halifesi olarak zikreder. Noyan’ın verdiği bilgiye göre Abdal Musa’nın babası Hasan Gazi, annesi Sultan Ana, kız kardeşi Hüsniye Bacı’dır. [i]
Abdal Musa aslen Horasanlı’dır. Abdal Musa, Denizli’de yatan Yatağan Baba’nın terbiyesi ile yetişmiştir. Yatağan Baba Hacı Bektaş Veli’nin halifesidir.
Ahmet Yaşar Ocak, Abdal Musa’yı Haydari dervişi olarak tamamlar. Abdal Musa aynı zamanda Abdalan-ı Rum (Rum Abdalları) zümresindendi. Rum Abdalları’nın Kalenderilik’le de ilgisi vardı. Bunların başında Geyikli Baba, Abdal Musa, Abdal Murat, Abdal Mehmet… örneklerinde olduğu gibi baba ve abdal lakapları gelmektedir. Bu lakaplar daha xı. Yüzyıldan itibaren Kalenderiler tarafından kullanılmaktaydı.
Rum Abdalları zaman zaman Horasan Erenleri olarak da adlandırılmıştır. Rum Abdalları veya Horasan Erenleri adını verdiğimiz bu dervişler Orhan Gazi(1326-1354) ve I.Murat (1354-1389) dönemindeki bütün savaşlara katılmışlardır. Abdal Musa bizzat Bursa’nın fethine(1326) katılmıştır.
Abdal Musa bir müddet Bursa’ da oturmuş, daha sonra Bursa’daki zaviyesini terk ederek önce Denizli’ye oradan da Antalya Elmalı
yakınlarındaki Tekke köyüne gelip yerleşmiştir. İsmail Kaygusuz’a göre Tekkesini 1330’larda kurmuştur. Ölüm tarihi belli değildir.
Bugün Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Abdal Musa’ya ait adak yerleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Elmalı’ya bağlı tekke köyündeki türbedir. [1]
B. Abdal Musa’nın Menkıbevi Kişiliği
Abdal Musa’nın tarihi kişiliği yanında menkıbevi kişiliği de vardır. Yöre halkı Abdal Musa’yı daha çok menkıbevi kişiliği ile tanır.
a. İnanış ve Söylence: Abdal Musa Sultan dediğimiz zat, Hacı Bektaş’a intisap etmiş, çok müddet çalıştıktan sonra bu zata Abdal Musa ünvanı verilmiştir. Onun da gayıp erenlerinden ordusu, askeri olup, bilakis kış aylarında Abdal Musa kurbanları kesilir. Abdal Musa’ya çağrılır, yalvarılır:
– Car diyenin carına yetiş; ordun ile, askerin ile… denilir.
Hacı Bektaşı Veli buna bu icazeti vermiştir, diye bizlerce büyük bir inancımız olarak, anane olarak her sene devam ederiz. [2]
b. İnanış ve söylence: Abdal Musa’nın kendisine has, batın aleminde askeri var olduğu kabul edilir. Askerimiz darda kaldığında bunun yetiştiğini kabul ederiz. Yeşil donlu/elbiseli askerler…[3]
c. Abdal Musa’nın felsefesi: Abdal Musa’nın felsefesi şudur: Herkesin lokmasını/kazancını bir araya getirmek. Tuzundan suyuna, ateşinden dumanına…Bir kazanda kaynatıp pişirdikten sonra herkese aynı lokmayı dağıtmak. Herkesin bir biriyle kardeş olması, kötülük etmemek için “İnneme’l-mü’minine ıhvetün” ayetince müminler birbirinin kardeşidir. Herkes bir birinin kazancını yiyerek bir birine kötü gözle bakmaya.[4] (Cafer Bakır)
C. İnançlar
a. Abdal Musa Kurbanının önemi: “Bizim gayelerimiz, geleneklerimiz insanlık çağlarına uymaktır. Biz kendi hakemliğimizi, özgürlüğümüzü kendi gönlümüzde, kendi içimizde bulmaktır.
Abdal Musa Kurbanı kesmekte biz Alevilerin maksadı özetle budur. Seyyidi Saadet Abdal Musa Kurbanı’nı biz icat ederek komşular arasında kötülüğü kaldırmaktır.”[5]
“Abdal Musa Kurbanı deyip de geçme…Analarımızın, babalarımızın, dedelerimizin geleneğinde; her güz ayında Abdal Musa Kurbanı vardır. Çünkü onun gayıptan askeri vardır; yeli yağmuru vardır; afatı, tufanı vardır. Bunlar erenlerin görünmez batın ilminde zulmüdür. Biz bu zulümden kendimizi, çocuklarımızı, malımızı, canımızı koruyabilmemiz için Abdal Musa aşkına az da olsa bir miktar para, yoksa un veya bulgur, arpa, buğday tuz…lokma olarak Allah rızası için elimizden geldiği kadar Abdal Musa aşkına vermekteyiz.”[6]
b . İnanış: Abdal Musa Sultan, tarikatın anahtarıdır. Birlik, yıl kurbanı, danışık olur. Delil-i Şah-ı Merdan yanarsa 12 hizmet olur. Abdal Musa’da delil yanmaz…Halka namazı, kurban, lokma, tevhit, mersiye…miraçlama yok. Saka, farraş, gözcü, iznikçi/ayakçı, zakir, kurban/nakip…hizmetleri vardır.
c. İnanış: Abdal Musa, zahire-batına aşikare kabul edilmiş bir erdir. Onun aşkına kurban kesilir, adına Abdal Musa Kurbanı, denir.Allah, Abdal Musa aşkına bizi kadadan, beladan korusun…
Eğer Abdal Musa yapılmazsa ekini iyi gelmez, kada-bela kendiini bırakmaz. Eğer başlarına bir felaket gelirse “Abdal Musa aşkına bir kurbanımız nasip olmadı ki bu işler başımıza geldi” denir.(Mustafa Çınar)
d. İnanış: O köyden, o yıl Abdal Musa’nın lokmasını vermemişler. Onun için hastalar çoğalmış; ölüler olmuş. Alafları, samanları yetmemiş. Yiyecekleri, içecekleri kıt gelmiş. Ellerine attıkları her şeyden yoksun kalmışlar. Sonunda birbirlerini teselli etmeye başlamışlar.
-Bak işte gördünüz….Bu sene biz Abdal Musa Kurbanını kesmedik, lokmasını vermedik; Bu kadar hastalığa, zayiata, yoksulluğa maruz kaldık. Biz vaktinde kasım, aralık aylarında Abdal Musa’ın kurbanını, lokmasını verseydik; onun yeline, yağmuruna ; afadına, tufanına uğramazdık….” demişler. Bizim inancımız budur.[7]
e. İnanış: “Bu manada(Abdal Musa) ehli keramet bir Bektaşi dedesinin evvelce mevcut olduğu, bunun ruhu için şerefine kurbanlar kesip ayin olmazsa bütün malı davarı hasta edeceğine; bütün varlıkları ile iman etmektedirler. Onun için ilk bahar iptidalarında(başlangıcında) ahaliden(halktan) arzuları ile birer, yarımşar ruplağı buğda(buğday), verenlerden para toplayıp birkaç tane keçi alıp keserler. Bundan başka un bulgur götürürler., bir taraftan et, pilav diğer taraftan ekmek pişirirler. Bu hizmetleri görmek büyük sevap olduğu gibi yardım etmemek de Abdal Musa’ya asiliktir. Onun için her fert velev ki(isterse) devşirsin(fakir olsun, toplasın) muhakkak bu işten geri kalmaz. Hiç olmazsa odun getirir, su çeker; velhasıl(özetle) şerefine kurban kesilen Abdal Musa’nın şerefine nail olmak için az-çok bir yardıma koşar. [8] “
D. Söylenceler
a. Kaygusuz Abdal söylencesi: Abdal Musa Sultan’ın müritleri toplanmışlar. Kurban kesmiş yerlerkene Kaygusuz da gözcü imiş.
Abdal Musa elindeki lokmayı boşluğa uzatmış:
– Bu da Kaygusuz Abdal’ın, demiş.
Densizin biri:
-Kaygusuz Abdal burda yok, deyince
-Kaygusuz içimizde, bu da lokması, demiş.
O sırada boşluktan bir el uzanmış, lokmayı almış…Kim olduğu görülmeden lokma verilmiş.[9]
b. Veba salgını söylencesi: Efsaneye göre, Abdal Musa Sultan’ın vefatından sonra büyük bir veba salgını ortalığı kasıp kavurur. O civarda oturanlar:-Abdal Musa aşkına bir kurban yapalım da bu belayı def etsin, derler. Kurbanı keserler, hastalık da gider. Bunun üzerine her sene aynı şeyi tekrarlarlar.
c. Abdal söylencesi: Bir köyde toplanmışlar ve bir Hak kurbanı yapmaya karar vermişler. Köy birliği ile kaza bela kurbanı kesecekler.
Kurbanı hazırlamışlar. Birden bir Abdal çıkagelmiş. Gelmiş ki kazanlar kurulmuş, kaynıyor.
Abdal “Bu nedir?” diye sormuş. Onlar da “Köy birliği ile bir kurban yapıyoruz…” diye cevap vermişler. Abdal da “Benim adım Abdal Musa… Ben böyle köy köy geziyorum. Gelin bu kurbanın adını Abdal Musa koyun. Her sene de bu kurbanı benim adıma, benim adımı anarak yapın.”
Köylüler kabulleniyorlar. Bu kurbanı her sene yapıyorlar.
d. Değirmenci söylencesi: Zamanında o yörede bir değirmenci varmış. Bu değirmen bir Ermeni’ye aitmiş. Abdal Musa, kerametini göstermek için bu değirmeni bilerek zaptetmiş. Ermeni de Abdal Musa’yı kadıya şikayet etmiş. Kadı, her ikisini de huzuruna çağırıp sormuş:
-Sen bu ademin değirmenini zorla zaptetmişsin, değirmen bu adamın imiş, diye sorunca, Abdal Musa:
-Ben o adamın değirmenini zaptetmedim. Değirmen benim. Kendisine sorunuz, taş hangi tarafa dönmüş?.
Değirmenci:
-Değirmen benimdir, taş sağdan sola döner, diye cevap vermiş.
Abdal Musa da:
-Gidip taşa bakalım, soldan sağa dönüyorsa, değirmen benimdir. Çünkü taş, soldan sağa döner, demiş.[10] Abdal Musa, Kadı,,değirmenci ve şahitler değirmenin olduğu yere gitmişler. Gerçekten de taş, bütün değirmenlerde olduğu gibi sağdan sola döneceğine, sağdan sola dönüyormuş…Bu keramet karşısında değirmenci, kendi dinini bırakıp Müslümanlığı kabul etmiş.(Divriği derlemesi /Ergül Biçer); Bu menkıbe Elmalı Tekke köyde “Solak Değirmen” olarak geçer [11].
e. Uçarsu Söylencesi Tekkenin bulunduğu yerde şimdi 4o haneli bir köy vardır. Bu köyün arazisini sulayan ırmak yazın köyün bir tarafına, kışın akış yönünün tersine diğer tarafa akar. Bu suya uçar su denir.
Uçar su, Abdal Musa Sultan zamanında hep aynı yönde akarmış. Bir gün su alamayan köylüler çözüm bulması için Abdal Musa’ya giderler. O da suya nüfuz eder:
-Kışın size, yazın onlara aksın, der.
O tarihten beri su, yaz ile kış mevsimi arasında yön değiştirir.(Divriği derlemesi Ergül Biçer)[12] ; bu menkıbe Elmalı Tekke köyde “Uçar Su” olarak geçer.[13]
f. Tekkenin kaldırımları söylencesi: Dergahın bulunduğu yer çok çamurluymuş. Dervişler çamurdan şikayetçi olmuşlar. Abdal Musa Sultana:
-Pirim, bir nüfuz et de bizi bu çamurdan kurtar, demişler.
O da dua etmiş. Gayıp erenleri bir gecenin içinde kaldırım döşemiş. Sabahleyin bakmışlar ki tekkenin önü kaldırım döşeli.[14]
g. Kılınç söylencesi: Abdal Musa Sultanın kılıcı çok keskinmiş. Zalimin bir tanesi dervişi çok sıkıştırmış; dervişe çok işkence yapmış. Derviş:
-Benim gücüm yetmiyor, Abdal Musa’nın kılıncına gelesin, demiş.
Zalim adam, tenha bir yerde kendi kendine düşünmüş, “Bu ne oluyor” diye.
Abdal Musa gözüne görünmüş:
-Ya kılıç, ya dergah, demiş.
O da demiş ki:
-Kerbela’da Yezidin oğlu Har, Hür oldu da ben neden dergaha kaydolmayayım …. ve dergaha(Abdal Musa Dergahı) kaydolmuş. [15] (
E. Adak yerleri
Abdal Musa Türbesi: Selçuklu geleneğinden esinlenerek yapılan türbe kare planlıdır. Yüksekliği 5 metredir. Beyaz yontma taştan yapılan Türbenin iç kısmı kubbelidir. Önünde giriş kısmı bulunur.
Türbe ve Tekke köyün yanı başındadır. Civarı mezarlıklarla kaplıdır.
Türbenin iç kısmında, kapının sağ tarafında görkemli bir biçimde Abdal Musa’nın sandukası vardır. Ayak tarafında Bektaşi geleneğine göre annesi ve kız kardeşi sandukaları, kapıya daha yakın ve solunda ise babası Seyit Hasan Gazi ve Kaygusuz(Abdal) ile duvar arasında bir mezar yeri daha vardır.
Türbe her yıl binlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Ben de o tarihde(1992) Antalya İl Kültür Müdürü olan azız dostum Musa Seyirci’nin davetlisi olarak Abdal Musa törenlerine gittim. Benim gibi aynı tarihlerde Abdal Musa’yı ziyaret eden Cemal Şener, duygularını şöyle anlatır:
“(…) O’nun yüceliği, bereketi günümüzde de kendini göstermektedir. Her yıl Haziran ayının ilk haftasını izleyen Cumartesi ve Pazar günleri Abdal Musa Anma Törenleri düzenlenir. Bu şenliklere katılmak, Abdal Musa Tekkesi’ni ziyaret etmek için Haziranın ilk haftasında Anadolu’dan, yurt dışından binlerce insan bu köye gelir. Birkaç bakkal ve kahveden başka hiçbir ticari işletmesi olmayan bu köy,
binlerce insanı konuk eder. Bir evde otuz-kırk insan, bir günde konuk olur. Yemekler yenilir, söyleşiler yapılır, niyazlar edilir. Kimse, hiçbir aile bu durumdan şikayetçi değildir. Dostlarını, konuklarını gereğince ağırlayabilmek için bütün konukseverliklerini, güler yüzlerini gösterirler. Bu güzel insanlar her türlü övgüyü hak etmişlerdir.”[16]
Abdal Musa Koruluğu: Divriği ilçesinin Timisi köyünde küçük bir koruluk vardır. Bu koruluğa Abdal Musa Koruluğu denir. Buranın ağaçları kutsal sayılır. Kurban kesmeye gelenler, koruluğun kuruyan ağaçlarından faydalanırlar. [17]
Abdal Musa Düşeği: Varzıl’ın altında …Varzıl’da Kul Himmet’in mezarı var.
Ali Baba Düşeği: Düşek deynekli Ayazması’nın karşısındadır. Abdal Musa kurbanı, Ali Baba düşeğine (Meliköy) götürülüp dualanır.
Abdal Musa Düşeği: Adak yeri Zile ile Turhal arasındaki Emirören/Emirveren köyündedir. Burası Zile’ye 7 km. uzaklıktadır. Son yıllarda (2002) mezar türbe haline getirilmiştir.[18] Her zaman gidilmekle beraber genelde Perşembe ve Pazar günleri gidilir.[19] Türbe civarında kale surlarının harabeleri vardır.[20]
Abdal Musa Cemi
- Cemin yapıldığı tarihler
Giriş : Cemlerin birincisi Abdal Musa Cemi’yle başlar. Cem, köylerde sonbaharın son aylarında veya kış aylarında yapılır. Diğer zamanlarda iş güç zamanı olduğu için yapılmaz. Fakat aşağıdaki örneklerde de görüleceği gibi Abdal Musa Cemi’nin kesin bir tarihi yoktur.
.
a. Hafik Emre köyü: Hafik-Emre köyünde bazı yıllar iki defa Abdal Musa yapılır.” İlki harmanlar kalktıktan sonra. İptida kazancımızı Abdal Musa aşkına yaparız. Diğerini de görgü bittikten sonra yaparız.”[21]
b. Divriği İmirhan köyü: Abdal Musa Cemi: Bu yazıyı hazırladığım sırada elime 2 Mart 2008 tarihli Divriği Gazetesi geçti . Gazetede şu haber yer almıştı: “İmirhan Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Abdal Musa Cemi yaptı. 2 Mart tarihinde bir araya gelen İmirhan köylüleri, lokmalar yedi, semahlar döndü. Cem törenini Özkan Yıldız, Burhan Demir, Feyzullah Yıldız dedeler yönetti.” [22]
c. Abdal Musa Cemi: Divriği /Karasar’da sonbahar/harman sonu. Kasım, aralık, ocak sonuna kadar. Şubat ve mart ayında da yapılır. Etin daha güzel olması için sonbahar/dar güzün yapılır. Divriği köylerinde bugün sadece kurban hizmeti yapılmaktadır.
d. Divriği Eşke köyü: Eşke’de Abdal Musa Cemi, 7 Şubat 1988’de yapıldı.
e. Divriği Ödek köyü: 6 Ekim 2008 tarihli “Yeşil Divriği” gazetesi köyde yapılan Abdal Musa cemi hakkında şu bilgiyi vermiştir: “Ramazan Bayramının son gününde Abdal Musa etkinliği düzenlendi. Köy meydanında 3 kazanda pişirilen pilavlar, hizmet binasında köylülere ve misafirlere ikram edildi. Misafirler 4 Ekim 2008 günü köyden ayrıldılar. “
- Uygulama
a. (Garip Musa Ocağı : » Birçok köylerde dede vardır. Köyünde dede olmayan köyler de vardır. Ayrıca her talibin ıkrar verdiği ayrı ocaklar ve o ocaklara bağlı dedeler vardır. Dede Seyyit’tir. Seyit demek, dedenin silsile ve sülalesinin Ehlibeyt’e uzamasıdır. Yani aslının Ehlibeyt neslinden olmasıdır. Ehlibeyt’i seven, inanan ve ikrar veren ehli müminlere talip denir. [23]
Görgü, Abdal Musa Cemi’yle başlar. Dede köye gelir, herhangi bir talibinin evine misafir olur. Bu misafirliğe “konaklama” denir.Talip, dedesinin kendi evinde konaklamasından dolayı sevinçli ve mutludur. Eğer imkanı varsa, dedesine “konak kurbanı” keser. Durumu kurban kesmeye müsait değilse imkanlarına göre bir “lokma”; yani bir yemek hazırlar. Köyün aile büyüklerini yemeğe davet eder. Köyün büyükleri yemekten sonra sohbet ederler. Sohbet esnasında konak sahibi:
-Talip komşular, pirim gelmişken münasip görürseniz bir Abdal Musa Cemi yapalım, diye sohbet açar.
O cemaatta bulunan canlar tarafından, bu öneriye olumlu cevap verilince herkes gönlünden ne koparsa kalkar dedenin huzurunda tek tek duaya durur. Abdal Musa aşkına ne verecekse orada ikrar eder. Kimisi kurban, kimisi para, kimisi un, bulgur ve saire ikrar eder.
Dualarını aldıktan sonra hizmet sahipleri o andan itibaren hizmetlerine başlarlar. Bu arada dede, cemaatta bulunan canlara rızalık hiçin bir hatırlatma yapar:
-Aranızda küskün, dargın varsa bir birinizle görüşüp barışmadan Abdal Musa Sultan Cemi’ne gelmesin….Burası Hak yolu; hak alma ve hak verme yeridir….
Dargın, küskün olanlar dede huzuruna gelir, barışır, görüşür, rızalık alır. Herkes hizmetine devam eder.[24]
b.Seyyit Ali (Kızıldeli Ocağı): Abdal Musa Kurbanı’nın bir adı da birlik kurbanıdır. Abdal Musa’ya hürmeten kesilir. Abdal Musa’nın dedesinin adı Haydar Ata, babası Hasan Gazi’dir. Onun ve askerlerinin canı, ruhu ve sevgileri için biz, bu lokmayı veririz. Sonra bu lokma, biz müminleri barışa çağıran Birlik Kurbanı’dır. Tüm Aleviler her yıl muhakkak bu Abdal Musa kurbanını yapmaktadırlar. Eğer bu lokma(kurban) olmasa, birlik beraberlik olmaz.. Görgü de olmaz; bir araya gelinmez. Sebebi ise aslında Abdal Musa Kurbanı, Alevileri barışa, görgüye çağırma, birlik kurbanıdır. Bütün ağır davalar bu kurbanın birleşmesi ile sorulur. Ondan sonra Büyük Cem dediğimiz
40’lar makamına girmek için yapmış olduğumuz cemler cemaatlar, kurbanlar, müsahiplikler, komşu kul hakkı sorulmaları, bu kurbanın üzerinde devam eder.
Nasihat:
Abdal Musa’nın en evvel kesilmesinin önemi, Alevilerce tutulması budur.
“Yürüyen atın başını kimse çekemez.”
Bir kazana girdiniz kaynıyorsunuz. İtikatlarınız aynı bu cem evinde kaynasın. Gönül karasını silin; bir birinize bağlanın, lokmalarınız kabul olsun. Siz gönlü gümanlı, bu cem evine gelirseniz, bir birinize kara bağlarsanız, barışı getirmezseniz, lokmanız kabul olmaz. Abayı mansur olur. Boş gelirsiniz, boş gidersiniz. Yok yere emek çekmiş olursunuz.
Hatasız kul olmaz; hata tövbesiz olmaz. Tövbe estafurullah edin. Ara yerde kötülüğü kaldırın. İbadethaneye, cem evine yunun yıkanın; hem içten, hem dıştan temizlenmedik gelmeyin. Yok yere özünüzü zulmete salmayın. Çünkü Cenabı Allah her şeyi bilir….” Dede, buna benzer vazını/nasihatını yapar. Bütün taliplerine buna benzer çok nasihatlar eder.
Ölmeden evvel ölün, der. Günahınızı karanlık kabire koymayın; burda sorulan orda sorulmaz, der. Ölmeden evvel ölmek Muhammmet Ali yolunda, 40’lar meclisinde , cem dediğimiz evde “Duran, oturan boynuna” dediğimiz zaman; haklıyı ve haksızı doğru söyleyen , sorgu sual meleklerinin şahitliklerini, tanıklıklarını yerine getirmiş olur.
Posta oturan dede, bu ifadelere göre taliplerine ceza kaftanı biçer.
Ceza kaftanı dediğimiz İmam Ali Buyruğu’nda, İmam Cafer Sadık Buyruğu’nda, Şeyh Safi Buyruğu’nda herkesin ceza ağırlığına göre cezası verilir. Bu arada Buyruğa göre kabul edilmeyen talipler, tarik dışı olur. [25]
c. Seyit Baba Ocağı: Abdal Musa Cemi’nde/Lokması’nda dedekan gelir. Cemden o köyün dedesi kimse o sorumludur. Misafireten gelen dedeler veya o köyde oturan dedeler diğer talipler gibi ceme katılırlar.
Her köyün dedesi ve her dedenin talipleri bellidir. Mesela, Ziniski’de oturan bir dede, talipleri Erikli köyünde ise, cem için kalkıp o köye yani taliplerinin bulunduğu yere gider.
Dedenin geldiği köy halkına duyurulur. Köy halkından da aile reisleri ve cahil olmayan(evli, askerliğini yapmış) kimseler dedenin misafir edildiği eve gelirler.
Herkes toplandıktan sonra dede bunları karşısına dizer ve der ki:
– Ey muhipler! Bu sene Muhammet Alin’nin yoluna gideceksiniz. Tarikatı icra edeceğiz. Gidecek misiniz, gitmeyecek misiniz?
Bunun üzerine çeşitli konuşmalar olur. Köylüler Abdal Musa Cemi yapacaklarını ve görgü’ye gireceklerini söylerler. Buna söz verme/ikrar denir. Bu konuşmalardan sonra toplantı dağılır.[26]
Eğer o yıl köyde Abdal Musa yapılacaksa, köyün ileri gelenleri bir evde toplanır. Bu toplantıda dede de bulunur. Dede olmazsa zaten tarikat yürümez. “Bir Abdal Musa yapalım ve görülecek talipler de hazırlıklarını yapsın”denir. Köylüler Abdal Musa yapmaya karar verirler. Herkes kudretine göre kurban alınması için para verir. Köyün büyüklüğüne göre büyükbaş ve küçükbaş kurbanlıklar alınır. Ayrıca her evden un toplanır; üç-beş kadın yuka(yufka yaparlardı. Ayrıca evlerden bulgur, yağ, tuz…toplanır. Cem yapılacak eve getirilir.[27]
d. Divriği Başören köyü: Cemden o köyün dedesi kimse o sorumludur. Misafireten gelen dedeler veya o köyde oturan dedeler diğer talipler gibi ceme katılırlar. Abdal Musa Cemi, Görgüden farklıdır. Hıristiyanlar hariç alevi, sünni bütün müslümanlar katılabilir.
Herkesin barışması: Abdal Musa kurbanı kesmeden evvel komşu barışmalı, küsülüler bir araya gelmeli. Biz hep birer lokma verip bir kazana girip kaynadığımız gibi. Sini saf olup kaynadığımız gibi gönüllerimiz de şaduman olup kaynayıp coşmalı. İşte o zaman barış, görüş, adavet, kin, kibir aradan kalkıp insani hareket meydana gelmelidir. Yoksa herkes parasının, bulgur ve ununun ve koyununun kuzusunun; malının delisi değildir.
Ve bu verdiğimiz hasılatı satıp para karşılığı olarak koç, koyun, mal, davar…alıp o kurbanın başında bütün komşuyu toplayıp dede olan mürşit yerine oturup:
–Ey komşular işte gördünüz…Hepiniz Abdal Musa denilen evliyaullah olan zatın varlığı için elinizden gelen yardımı yaptınız. Birleştiniz; bir araya geldiniz. İşte kurbanınız da kazanda kaynıyor. Bu kurbanlarınızın kabul olması için siz de bed gönülleri yumuşatıp sizi barışa çağırıyorum.
Barışacaksınız. Hatasız kul olmaz. Kul tövbesiz olmaz. Yalnız ve yalnız kin, kibir, adavet, bed gönül…ebedi ömüre ziyandır. İnsanlar döğüşmesini de bilmeli, barışmasını da…Ve bu güzel kurbanı gönül birliği ile Barışacaksınız. Hatasız kul olmaz. Kul tövbesiz olmaz. Yalnız ve yalnız kin, kibir, adavet, bed gönül…ebedi ömüre ziyandır. İnsanlar döğüşmesini de bilmeli, barışmasını da…Ve bu güzel kurbanı gönül birliği ile bu cömaata ürüşanlığıyla, gülşanlığıyla yedirmesini bilmeli; yoksa verdiğiniz lokma kabul olmaz. Abdal Musa’yı küstürmüş olursunuz.
Biz size vurun, kırın, çalın, getirin beraber yiyelim, demiyoruz. Biz size durun, Allah’ın emri ne ise öyle yapın, elinize, belinize, dilinize sahip olun. Eğer bunlar bir kişide mevcut olmazsa o
kişi her işinde Hakk’ın yanında yarım kalmıştır. Hiç bir hedefe kavuşamaz.[28]
Hazırlıklar : Köy içinde hazırlıklara başlanır. Bu hazırlıklar üç-beş gün sürer. Abdal Musa kurbanı için köy ortasından para toplanır. Herkes buna katılır. Bir avuç tuz, bir parça ekmekle bile olsa herkes kudretine göre katılır.
Eğer kurbanlardan biri büyükbaş hayvansa, gündüzden dede tarafından dualanır. Fakat kesilip derisi yüzüldükten sonra gene meydanda(Cem yapılan yerde) doğranır.[29]
Peyik Dolanması: Hazırlıklar tamamlandıktan sonra peyik dolanır. Peyik ekseriye ikindiye doğru dolanır. “Felancanın evinde Abdal Musa var” diye haber verir. [30]
e. Divriği Yağbasan köyü: Akşam üzeri bir adam bacalarda(damların üzerinde) “Lokmaya gelin!…” diye bağırır. Birer kap yakalayan kazanın başına koşar. Pilav ve ekmeğini alıp üzerine de birkaç ekmek koydurarak evine gelir. Herkes aldığı yemeği evinin bütün külfeti/halkı ile birlikte yer. Bunu yememek çok büyük günah sayılır. Her ev muhakkak bu lokmadan yer; velevki(isterse) misafir olsun.
Erkekler için de yeri müsait olan bir evde sofralar kurulur. Yemekten sonra, sofra kalkmadan içlerinde sünni yoksa, Bektaşi duası edilir. Yok varsa Enam’dan yemek duası okunur.
Teklifçi ev ev dolanır. Gece cem yapılacağını söyler. Herkes ne pişirecekse pişirir. Akşam üzeri nerede toplanılacaksa oraya götürürler. Dededen müsaade alıp/izin isteyip otururlar. Yoksa ayakta dedenin keyfi oluncaya kadar ayakta beklerler. Dedenin elini ayağını öpüp otururlar. Haklarında şikayet olunanlara tahammül edilmeyecek işkenceler yapılır. Canlar tamam olunca dede sazın tellerine dokunur.
Gözcü, yabancıdan hiç kimseyi içeri almaz. Hatta başka köylü olsa da akrabası bu köyde olmasa onu bile içeri almazlar. Bundan başka karısını terk edenler, sünnilerle gönül ilişkisi içinde olanlar, küsü tutanlar ceme giremezler. Gözcü daima genç kızları ve oğlanları tarassut altında(göz hapsinde)bulundurur. Uygunsuzluk edenleri dışarı atar; bu onun vazifesidir. Kimse müdahale edemez. Erek-kadın karışık oynarlar. Sonra lokmacı kömbeleri(büyük çörekleri) pay eder. Dede ve sahibi nüfuz(saygınlığı büyük) kimselere de yağlı yemekleri dağıtırlar. İşte gerek bu ayinde ve gerek ileride yazacağım Hızır ayininde yaptıklarını söyletmek mümkün olmuyor. Yani her şeyi sır ediyorlar/gizliyorlar.
Fakat sakladıkları da, saklayacakları da yukarıda yazdığım olup bir de sünnilere karşı ketmi sır etmelerinin(sır saklamalarının) tenbihinden ibarettir. (Sakın cem hakkında sünnilere bilgi vermeyin, öğütünden ibarettir). [31]
f. Garip Musa Ocağı : Akşam olur cem evinde toplanılır. Cem yapılır. Cem yapılırken on iki hizmet yapılır. Abdal Musa Cemi’ne Kısır Cemi de denilir. Çünkü bu cemi yaparken görgü-sorgu olmaz. Hatta Abdal Musa Cemi’nde delil de yanmaz. Çünkü delil yanan cemde görgü, sorgu, rızalık; erkan cemi olması gerekir. On iki hizmetin tamamı Görgü Cemi’nde gerçekleşir. Ama görüyoruz ki Abdal Musa Cemi’nde de delil yakan var. [32]
g. Zile Çakırçalı: Şah İbrahim Veli ocağında düşkünler hariç, Abdal Musa’ya bütün köy halkı davet edilir. Görülmemiş talip, görgüye niyetli olduğu için davet edilir, gelir. Çocuklar da gelirler. Tarikat nedir görsünler, öğrensinler diye. Hastalar, yatalaklar hariç köyün genci ihtiyarı, erkeği kadını, genç kızı gelini, çoluğu çocuğu hepsi gelir. [33]
8. Cemin Başlaması
Hazırlıklar bittikten sonra cem yapılacak olan yerde toplanılır. Dede, o akşam toplanan cemaat içinde küsülü olanları barıştırır. Birbirlerinden helallık alır. Alacaklı olan alacağını alır; borçlu olan borcundan kurtulur. Kimse yalan söyleyemez; yalan söyleyenin iki cihanda yüzü kara olur. Bütün bunlardan sonra tarikatın icrasına başlanır.
a.Akşam namazı: Cemaat toplanınca bir akşam namazı kılarlar. El suyu orada bulunanlara, halkada oturanlar dolandırılır. Kelime-i şahadet getirilir ve Amentü okunur.[34]
Bu namazı bacı-kardeş talipler hep birlikte kılarlar. Bacılar darda durur(ayakta durur), sofular edep-erkan oturur. Dede Kuran-ı Kerim’den bir ayet okur, dua eder ve namaz da bu suretle kılınmış olur. Bu namaz tarikat namazıdır. Dedeye niyaz edip eve giderler.[35]
b.Dedenin konuşması:
Dede, taliplere şöyle der: “Ey erenler!..Ey cömaat!.. Cemi birleyeceğiz. Aşıka mana, mümine nişan…
Ken, kibir, adavet varsa dışarı atın. Görüşün, barışın, rızalık alın…”
Bacılar bacılarla, sofular sofularla görüşüp öpüşürler. Küsler dargınlar barışırlar. El suyu(abdest suyu) dolanır. Sakkacı dolandırır. El suyuna Dede’den başlanır. Delilci ve diğer hizmet sahiplerinden sonra sofulara dolandırılır. Gene dedeye kadar gelinir. Orada bulunan hekese birkaç damla damlatılır. El ağız çalkalanır. Kadınlar tarikat abdestini evde alıp gelirler. Sofular(erkekler) de evde abdestlerini alıp gelmişlerdir. Bu sembolik bir abdesttir. 12 hizmete dahildir. Eğer su artacak olursa, el ayak değmeyen bir yere dökülür.[36]
c.Kurbanın tekbirlenmesi:
Namazdan sonra Abdal Musa için hazırlanan kurbanlar gelir. Kurban, halkanın ortasına getirilir. Kurban bir tane ise bir sofu, iki tane ise iki sofu meydana çıkar. Kurbanın sağında durur. Kurbanın ön sağ ayağını yıkarı kaldırır. Bu kurbanın gözünü kapatacak yüksekliktedir. Dede kurbanı tekbirler.[37]
–Kurban-ı Halil, ferman-ı celil…Allahu ekber(tekbir getirir)
Tekbirden sonra zakir üç düvaz-imam söyler. Düvaz-imam bitince dede bir dua daha eder. Hayvanlar işaret verene kadar(melemesi, küçük veya büyük abdestini yapması, titremesi…gibi) meydanda beklenir. Millet “Allah..Allah..”diye tevhide/zikre devam eder. Dedenin ikinci duasından sonra kurbanın yanındakiler, kurbanın sağ ayağını yere indirirler.[38]
Kurbanı kesecek olanlar dededen destur isteyip hayvanı kucaklarına alırlar, incitmeden ve ayaklarını yere değdirmeden alıp götürürler; cem odasından dışarı çıkarırlar. Kurbanı ehil olan biri keser. Eskiden kanını leğene akıtırlarmış. Şimdi bir çukur kazıyorar, kanını oraya akıtıyorlar. Etler piştikten, yemekler yenildikten sonra, kemikler toplanır bir kuyuya defnedilir.[39]
Bu hizmet akşamleyin saat 20.00-21.00 sıraları yapılır. Kurban kesilip, derisi yüzülüp ve içi boşaltıldıktan sonra içeri getirilir. Halkanın ortasına, meydana bir sofra konulur. Dede dua eder. Daha sonra kurban tahtanın üzerine konulur. Müsahipli olanlar, satır kullanmadan yalnız bıçakla kurbanı kemiklerinden ayırırlar, etleri doğrarlar. Görevli kurbanı doğrar.[40]
Kurbanın içeri girmesinden, doğrama işinin bitmesine kadar herkes edep erkan oturur. Bu işler başlamadan önce “Marifete hööö..” denir. Kurbanın doğrama işi bitince, dede destur verir:
–Dar çeken didar göre(ayakta duran kadınlar oturur.)
Erenler safaya vara(Edep erkan oturanerkekler rahat oturur.)[41]
Not:
l.Kurban yüzülüp gelince herkes edep erkan oturur.
2.Kurban eller üzerinde iken dede dua eder.
3.Duadan sonra et doğranmaya başlanır.
4.Doğrama işi bitince dededen izin isterler:
–Dede, hayır himmet eyle… derler.
Hizmet sahipleri doğradıkları parçalarla birlikte ayağa kalkarlar ve yüzlerini dedeye dönderirler. Dede dua eder.
5.Kurban doğrama sırasında duvaz-imam okunmaz.
6.Doğrama işini erkekler yapar.
7.Dışarı çıktıktan sonra lokmayı/etleri kazana koyup kaynatırlar. .[42]
:
Abdal Musa Cemi
Cemden önceki hazırlıklar
Kapıcı hizmeti: Bütün bu cemler başlamadan önce iki tane kapıcı tayin edilir. Kapıcılık, Hz.Hasan’dan kalmıştır. Dede, hizmetlerine göre dua eder:
Kapıcılar ortaya gelir. Dede onlara:
– Kapıcılar, siz cemin bekçisisiniz. Dışarıdan tanımadığınız, bilmediğiniz, cahil civelek, sarhoş ayyaş kimseyi içeri bırakmayınız, diye nasihatta bulunur.
Daha sonra onlara:
Siz cemi bekleyesiniz, Şahı Merdan Ali de size yardım ede. Hizmetinizi kabul eyleye. Muhammet Ali hizmetinden şefaat bulasınız…Hüüü.[43].
Gözcü hizmeti: Gözcü için de aynı dua yapılır. Gözcülük Karaca Ahmet Sultan’dan kalmıştır.
Delilci hizmeti:Cemde delil yanar. Mumdan da delil olabilir. Delil için yağ hazırlanır. Bu, kuyruk, böbrek ve benzeri iç yağıdır. Kurbanın yağlarından hazırlanır. Bezden fitil yapılıp delile konur. Fitil üç tanedir. Bunlardan birisi ortaya, diğer ikisi yanlara(kıyı) dikilir. Yağ koymak için delilcinin yanına bir sofu gelir. Delilcinin yanında bir kişi durur. Delilci herhangi bir iş gereği dışarı çıkacak olursa delili ona, hemen alt başındaki sofuya teslim eder.
Herkes edep erkan oturur, kadınlar darda(ayakta) durur. Delil yakılacağı zaman gözcü: “Marifete hööö…” der.
. İşler tamamlanınca(hazırlıklar bitince) delilci:
–Dede, Hümmet eyle erenler…der.
Dede de:
– Delili yak…Bu yanan ışık Hz.Fatma Ana’nın alnındaki nurdur…der.
Delilci önceden hazırlanmış olan mumları yakar.
Daha sonra dede, bütün sofulara:
– Ey bacı kardeş, ahret ışığımız yanıyor, gönlünüzü birlen; aşığa mana, mümine nişan…Görüşün, barışın…, der.
Halkadaki ve cemdeki bacılar bacılarla; sofular (erkekler) sofularla görüşür.[44]
Delilci, delili yaktıktan sonra, delile(oturduğu posta) niyet olarak niyaz eder. Sürünerek meydana gelir. Meydana niyaz eder, dara durur. Yüzü dedeye yöneliktir. İlgili ayet okunur. Ayetten sonra dede dua eder. Delilci gelir postuna oturur. Zakir üç düvaz-imam söyler. Dede tekrar bir dua daha eder.
Gözcü hizmeti:
Gözcü vardır. Edep-erkanda cem ortasında elinde asası ile cemi idare eder. Asayişi sağlar. Gözcü ayakta durur. Mecbur kalmadıkça, yorulmadıkça oturmaz.[45]
Delil hizmetinin sonunda gözcü:
–Dar çeken didar göre, erenler sefaya vara… der.
Herkes rahat olur.
Carcı hizmeti:
Carcı gelir Car çalar…Allah, Muhammet, Ali…diye. Dede, carcı’ya dua eder.
Bu hizmeti çoğu zaman gözcü yürütür.
Dedenin sohbet etmesi:
Bu arada dede, talipleriyle çeşitli konularda sohbet eder. Eğer bilgi sahibiyse Abdal Musa’nın hayatı hakkında bilgi verir. Dini konular konuşulur. Nasihat edilir.
-Dost gönlünü incitme. Sana zor geleni ele yapma, kimsenin hakkını yeme… Sonra dua eder:
–Abdal Musa korumuzu(dirliğimizi, düzenimizi, huzurumuzu) bozmasın. Allah, devletimize,milletimize dirlik düzenlik versin…[46]
İznikçi hizmeti:
Cemaat toplanınca dede sazı eline alır. Gözcüye emir verir. Vakit tamam, der. Abdest suyu gelir. Cemaat dolaşılır, el suyu dökülür. Bu hizmeti yapana İznikçi denir. Bunlar iki kişidir. Biri suyu döker, diğeri havlu tutar. Abdest alma elleri yıkama şeklindedir.
CEMİN BAŞLAMASI (Zile Çakırçalı)
Gözcü tekrar car çalar. “Marifete höö…” diyerek herkesi edep-erkana davet eder. [47]
Not:Süpürge direkte takılıdır. Farraş yoksa carı gözcü çalar. Meydanı temizlemiş olur. Bu sembolik/manevi temizlemedir.
El suyu:Tazekar tarafından ikinci defa abdest almak için el suyu getirilir. Gene birkaç damla dededen başlayarak halkada oturanlara ve diğer sofulara dökülür. Divriği’de yoktur.
Not:Abdest suyu: İki kişi tarafından dağıtılır. Bir kişi (Tazekar) suyu dökerken bir elinde ibrik, altında leğen; diğeri(bacı), elinde havlu ile sofuların parmaklarını siler.[48]
Not: El suyundan önce “Eşik beşik yoklayana destur” denilir. Yarım saat kadar aralıktan sonra hizmet başlar. El suyuna başlanıp hizmet bitene kadar herkes edep erkan oturur.[49]
Not:Saka suyu/Sakka suyu iki kişi tarafından getirilir. Biri sitili tutar, diğeri tasla dağıtır. Dağıtmadan önce dedenin önünde darda durulur. İmkan olduğu kadar kıbleye doğru durulur. Yüz, dedeye bakacak şekildedir. Dede dua eder; daha sonra saka suyu dağıtılır. Bunlar dağıtma işi bittikten sonra orda bulunanlara artan suyu:
–Rahmetullahi Şah Hüseyin, şefaatullahi Şah Hüseyin, diye tasla serperler. Hizmet bitince sakka ve yardımcısı dededen dua alır. Sitil dışarı çıkarılır.[50]
Sakka suyu: Sakka, Tazekar’ın peşinden gelir. Dedenin iki kişi aşağısından başlayarak dedeye kadar gelir. Sonra delilciye döner, daha sonra halkayı dolanır, daha sonra başladığı yere kadar gelir. O sakka suyundan bacılar, gençler ve geridekiler(küçük çocuklar) hep içerler. Büyük bir sitille su gelir, dede o sitili dualar. Bir tas su alıp dualar, herkes bir yudum alıp yanındakine verir. Dualı su herkesin ağzına değer. İçenler:
–Rahmetullahi İmam Hasan, Şah Hüseyin, derler.
O su, Zemzem gibidir. Kerbela’da susuz giden Hz.Hüseyin’in aşkına içilir. Bir kabın kalaylanması gibi o su, kalpleri kalaylar. Bu sudan içenler günah işlemeyecek, küfür etmeyecek, kalp kırmayacak, yalan söylemeyecek, hırsızlık yapmayacak, kimsenin malında, namusunda olmayacak…[51]
Tevhit
Tevhit’e girmeden önce aşık üç düvaz imam söyler. Dede tekrar dua eder.Duadan sonra 2 sofu, 2 bacı ortaya çıkar. Kırkların Semahı yapılır. Semah bitince oldukları yerde edep-erkan otururlar. Bacılar darda durur.
2. Tevhit: Semah bitince bir düvaz-imam okunur. Bir semah yapılır, dede tekrar dua eder.
3.Tevhit: Bir düvaz -imam okunur, bir semah yapılır, dede dua eder.
4.Tevhit: Bir düvaz -imam okunur, bir semah yapılır, dede dua eder. Tevhit sırasında “Allah…Allah…diye zikredilir” [52].
Mersiye
Tevhit bitince mersiye söylenir. Herkes ağlaşır. Fazilet’tten ve ekseriya Kumru’dan mersiye okunur. Kumru’nun ilgili bölümü okunur. Mersiye bitince dede dua eder. Gözcü-Dede dara dua eder. Herkes rahatlar.[53]
Yemek/Lokma
Kurbanlar aslında meydanda pişer. Kurban pişince, yemeği pişirenler dedeye niyaz edip, lokmanın piştiğini haber verirler. Bu lokmadan hiç kimse dualanana kadar bir lokma bile yiyemez. Dede dua edip:
–Lokmaları oturana, durana hallet…,der.
Dede milletin dağılması için tekrar dua eder. İlkönce bacıların lokması verilir. Onlar lokmaları evlerine götürürler. Bacılar gider; sofulara sofra serilir. Dede, hizmet sahiplerine teker teker lokma verir. Daha sonra sofular lokmayı yemeye başlarlar. Lokma bitince dede tekrar dua eder. Ali Kurt, derleme, Sivas 16 Ocak 1989/ Zile Çakırçalı köyü, 1931.
[1] Kutlu Özen, Orhan Gazi Dönemindeki Alp Erenler ve Bunlara Bağlı Menkıbler, Bursa 1.Halk Kültürü Sempozyumu(4-6 Nisan 2002), Bildiri Kitabı (2). S. 461-463
[2] Zeynal Özcan(Kırmızı Dede)/ Divriği Akmeşe(1912-1 Ağustos 1982), derleme:1 Ağustos 1982
[3] Seyit Ali Atmaca, Divriği Başören , 1933, derleme 24.07.1993
[4] Cafer Bakır, Kangal 1326(1910)
[5] Zeynal Özcan (Kırmızı Dede), Ziniski/Akmeşe 1912-1986, derleme 1 Ağustos 1982
[6] Seyit Ali Atmaca, Divriği Başören (1933- ) , derleme: 24.07.1993
[7] Seyit Ali Atmaca, Divriği Başören (1933- ) , derleme: 24.07.1993
[8] Halil Sami Özen, Divriği Yağbasan Köyü Folkloru, Sivas 2003, s.53-55
[9] Ergül Biçer, Sivas Karaçayır 1937, derleme: 2002
[10] .Musa Seyirci, Abdal Musa Sultan, İstanbul 1992, s.85
[11] .Musa Seyirci, Abdal Musa Sultan, İstanbul 1992, s.85
[12] Ergül Biçer, Sivas/Karaçayır (21.01.1937), derleme 2002
[13] . Musa Seyirci, Abdal Musa Sultan, İstanbul 1992, s. 86
[14] Musa Seyirci, Abdal Musa Sultan, İstanbul 1992, s. 45
[15] Ergül Biçer, Sivas/Karaçayır 21 Ocak 1937
[16] Musa Seyirci, Abdal M usa Sultan, İstanbul 1992, s. 33
[17] . Kutlu Özen, Sivas ve Divriği Yöresinde Eski Türk İnançlarına Bağlı Adak Yerleri, Sivas 1996, s.100
[18] Kutlu Özen, Abdal Musa Sultan’ın Zile Emirören Köyündeki Makamı, CEM 36(2002) 119:15
[19] Ünal Aslandoğmuş, Zile merkez 1965 , Derleme 1989
[20] Erol Durak, Zile-Taşkıran/Hıcıp 1963, derleme: 1989
[21] Hatem Kaya, Hafik Emre köyü, 1929, derleme 11.02. 1989
[22] “İmirhan Abdal Musa Cemi yaptı.” Divriği Gazetesi, Sayı: 19, 2 Mart 2008
[23] Musa Karakaş, Kangal/Dışlık 1937-2008
[24] . Musa Karakaş, Kangal Dışlık(1937-2008)
[25] Seyit Ali Atmaca, Divriği Başören (1933- ) , derleme: 24.07.1993
[26] . Zeynal Özcan(Kırmızı Dede), Ziniski/Akmeşe (1912-1986
[27] . Aşık Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, 17 Dcak 1989
[28] Aşık Cemal Koçak,Kangal Mamaş 1927, derleme: 25.02.1989 ve Seyit Ali Atmaca Divriği Başören 1933, derleme: 24.07.1993
[29] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[30] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[31] Muallim Halil Sami Özen, Divriği Yağbasan Köyü Folkloru (1927-1931), hazırlayan Kutlu Özen. Sivas 2003, s. 54
[32] Musa Karakaş Dede, Kangal Dışlık (1937-2008)
[33] Ali Kurt Zile Çakırçalı 1931, derleme: 24.07.1993
[34] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[35] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[36] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[37] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[38]Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[39] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[40] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[41] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[42] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[43] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[44] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[45] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[46] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[47] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[48] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[49] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[50] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[51] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[52] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[53] Ali Kurt, Zile Çakırçalı 1931, derleme 26.03. 1989
[i] Abdal Musa Sultan ve Velayetnamesi (Neşreden Adil Ali Atalay), Doç.Dr.Bedri Noyan Dedebaba, Abdal Musa Sultan Hakkında, İstanbul 1978, s.25