Sivas; 1950’li yıllarda tarımla uğraşan kağnı sesleri ile uyanan bir tarım memleketiydi.
Dikme adı verilen çok büyük çuvallar kağnılara yüklendikten sonra yakın köylerden kağnı sesleri gelmeye başlardı..
Bu sesler Kangal’dan, Kardeşler bayırından, Tecer den , Deliktaş’tan, Kayak evi ayrımından , Hafik ve Yıldızeli köylerinden gelen seslerle karışırdı. İlk çuval pazara indiğinde, bereket duası edilirdi.
Bunlardan bir kısmı buğday çuvalları ile Sivas’a inerken, bir kısmı da yörelerindeki değirmenlere pay edilirdi. Hemen her yere serpiştirilmiş olan köy değirmenleri, Yılanlı, Delidağ, Kızıldağ, Kösedağı, Yıldız, Tecer gibi dağlardan çıkan sularla beslenirdi. Tecer Dağları değirmen taşını çevirmekle kalmazdı. .
Tecer dağlarından sökülen kayalar, değirmen taşı olarak sabırla işlenirdi. Un değirmenleri ile bulgur değirmenleri aynı değildi. Taş ustaları müşterilerin isteğine göre değirmen taşı yaparlardı. Buğday değirmenleri ile bulgur değirmenleri farklı idi. Değirmenler Eylül’den Kasım’a kadar dur durak bilmezdi. Kağnıların biri biri gider biri gelirdi.
Değirmen taşlarının çıkardığı ahenkli sesler herkese uyku verirdi. Değirmende uykusuz kalmak olası değildi. En huzursuz insanlar bile çuvalların üstünde uyuyup kalırlardı. Değirmenlerin de bir hayal dünyası vardı Değirmenlerin hayal dünyası cinlerle şeytanlardı. Bu yüzen değirmenler tekini değildi.
Müşteriler bu masalları biraz korkuyla, biraz da heyecanla dinlerlerdi. Bunların dışında al karısı, zemheri, hortlak gibi hayali şahsiyetler de vardı. Çarpılırız diye değirmen yakınlarında çiş yapılmazdı…Tuvaleti gelenler bu gibi yerlerden uzaklaşırdı.
Zamanla su değirmenleri azaldı. Bunların yerini elektrikle çalışan değirmenler aldı. Eskiden Divriği’deki zenginlerin köylerde değirmenleri vardı. Annemin söylediğine göre dayılarım bu değirmenleri satıp savurmuşlardı. Çaltı çayı kıyısında yakın yıllara kadar un ve bulgur üğüten bir değirmen vardı Uzunlu’nun . Osman Efendi yaşlanıncaya kadar bu değirmeni çalıştırdı. Osman Efendi yaşlanınca kimse ilgilenmedi ve yıkıldı.
Bizim çocukluğumuz çay kenarlarında geçmişti. Uzunlunun değirmen yıkılmadan önce çok güzel bir piknik alanıydı. Bahçesi yem yeşildi. Bahçe culbantlar tarafından hemen her gün sulanırdı. Biz yem yeşil çayırların üzerinde karpuz keser, balık tutardık. ….
Hey gidi hey! O güzel günler çabuk geçti. İlçenin en büyük değirmeni gece kondu yıkar gibi Belediye ekiplerince yıkıldı gitti. Yıkılan yere başka bir yer yokmuş gibi hayvan kesim yeri yapıldı. İlçenin duyarsız halkı bu yıkımı sadece seyretti; -daha doğrusu- seyretmekle yetindi.
Değirmen terk edilince meydan büyük ve küçükbaş hayvanlara kaldı. Bahçedeki asırlık ceviz ağaçları da kesildi. Zavallı değirmen kaderiyle baş başa kaldı.