Sivas Yöresinde Mani Söyleme Geleneği

Giriş: Anonim halk edebiyatı ürünlerinin en yaygın olanlarından biri de mani’dir. Düğünlerde, kadın topluluklarında, iş yerlerinde, tarlalarda vb. söylenen mani, genellikle hece vezninin 7 veya 8’lisi ile meydana getirilen 4 mısralık manzumelerdir. Manilerde birinci, ikinci ve dördüncü mısralar kafiyelenir. Bu manilere düz mani adı verilir.

Maniler mısra sayıları bakımından çeşitlilik gösterir. Büyük çoğunluğu dört mısra olmakla beraber 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 14, 16, 17 mısralı olan şekilleri de vardır. Ne var ki mısra sayıları fazla olan manilerin sayıları oldukça sınırlıdır. Bunun sebebi; kafiye sözleri bulmanın doğurduğu güçlük ve bu tip manilerin akılda fazla  tutulmamasıdır. Yedekli maniler yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi genellikle cinaslı sözlerle kurulmuş kesik  manilerdir.

Türkiye’de manilerin söylendiği  çeşitli ortamlar vardır. Bunlardan biri de mevsimlik toplu törenlerdir.

Nevruz ve Baharı Karşılama, Hıdırellez ve Hızır Nebi Bayramı’nda;  Saya Gezme/Davarın Yüzü,   Kuzu Meledi/Kös törenlerinde, Ekin Selavatlama, Yün Tarama, Sini Salma, Bulgur Çekme imecelerinde mani söylenir.

Biz bu tebliğimizde  Sivas’ta söylenen manileri

A. Mevsimlik bayramlara bağlı maniler, B. Tarıma bağlı maniler, C. Hayvancılığa bağlı maniler olmak üzere üç ana başlıkta topladık.

  1. Mevsimlik bayramlara bağlı maniler
  1. Hıdırellez manileri

a.Mantıfar  çıkarma: Suşehri

Hıdırellez’de en yaygın gelenek niyet çekme/mantıfar geleneğidir. Sivas merkezinde 5 Mayıs   günü mahallenin genç kızları bir evde toplanırlar; dua okuyarak çeşmeden aldıkları suyu bir küpe koyarlardı. Bu küpü gül ağacının/çalısının dibine getirirlerdi. Genç kızlar, nişanlılar ve genç gelinler yüzüklerini ve küpelerini bu küpe atarlardı.  Niyet küpü genç kızlardan birine teslim edilirdi.  Bu kız, Besmeleyle niyet küpünü gül ağacının dibine kor ve küpün ağzını bir bezle kapatırdı. Sabaha kadar gül fidanının dibinde bekleyen küpün, Hızır tarafından kutsanacağına/dualanacağına inanılırdı. Sabah olunca niyet küpü, gül fidanının dibinden alınır ve mesire yerine götürülürdü. Genç kızlardan biri önce mani okur, daha sonra küpten bir yüzük veya küpe çıkarırdı. Kimin yüzüğü/küpesi çıkmışsa okunan  mani o kızın niyeti olurdu.

Mavi boncuk boğazda

Bir yarim var Sivas’ta

Sivas da Sivas da

Kavuşuruz bu yazda.

2. Hızır orucuna bağlı maniler:

Şubat ayı içinde Hızır  aşkına tutulan üç günlük oruca Hızır orucu denir.

Hızır orucu, şubatın ikinci haftasında  başlar, salı, çarşamba, perşembe sırasını takip eder.

Hızır orucuna “Hızır bizi darda, buğda koma”diye başlanır; dua “Allah kabul ede.” cümlesiyle bitirilir. Oruç,  güneş battıktan biraz sonra hava karardığı zaman açılır. Su içilmez. Yemeklerdeki su ile idare edilir. Üç günlük oruç bitince sabahleyin Hıdırellez kömbesi yapılır.

Hızır Orucunda mani çekme geleneği  vardır.

Eşeğini sürsene

Değirmene var sene

Allah sana mal vermiş

Kıymetini bilsene(Malı bol olacak)

  • Nevruza bağlı maniler

a. Hatapıya manileri: Gemerek/Çepni

Nevruz günü bütün çocuklar erkenden uyanırlar.  Hepsi de bir gün önce sözleştikleri yerde toplanırlar.  Heybe, torba  ve yağ küleği  getirilmiştir.

Derhal dallı budaklı ve çok dikenli bir iğde çalısı kesilir.  Sudan çıkarılan kar çiçekleri birer birer köklerinden bu çalının dikenlerine özenle oturtulur. Bir genç kızın gelinliği gibi  kılavuzla(çiçek) süslenen iğde çalısı, bir çocuğun eline verilir. Plan gereğince hareket edilip, mahalledeki ilk kapının önünde durulur.

Bütün çocuklar, kılavuz çalısının önünde toplanır. Hep bir ağızdan o güne özgü şu manileri söylerler:

Ha tapıya tapıya

Kılavuz geldi kapıya

Çok verenin oğlu olur,

Az verenin kızı olur. 

Anne anne, canım anne

Dışarıya bir çık hele

Sakın bahşişi az verme

Müjdeciye hareket

Evin dolsun bereket….

Verilen bahşişleri alınca, öteki kapıya yönelirler…

Çocuklar bütün köyü dolaşır. Kapısının önünde durulan evler, un , bulgur, tereyağ cinsinden evlerinde ne varsa çocukların  toplama kabına koyarlar.

Gezi işi bitince ya bir harman yerinde veya bir çeşme meydanında durulur. Toplanan unlarla çörek, bulgurla da pilav yapılır.

b. Nevruz manileri/ Ficek atma : Tokat-Almus

Almus  yöresinde Nevruz etkinlikleri 21 Mart’ta değil de 17 Mart’ta gerçekleştirilir. Türkülerle kutlanır.

Bir gün önceden dört genç köyden dağlara, yaylalara giderek türlü türlü çiçekleri getirirler. Bu çiçekleri büyükçe bir sitilin/kazanın içine koyarak sitili su ile doldururlar.  Üzerine beyaz bir tülbent çekerek sitili harmana götürür ve bırakırlar. Sitil sabaha kadar orada kalır. Sabah olunca köyün bütün gençleri harmana gelirler. Sitilin etrafında toplanırlar. Herkes yüzük, bilezik, küpe, anahtar gibi  eşyasını sitilin içine atar. Bir genç kız sitilin önüne oturur.  Diğer gençler ise türküler söyleyerek halay çeker ve oyun oynarlar. Genç kız, her türküden önce sitilin içinden bir eşya çeker. Kimin eşyası çıktıysa söylenecek türkü veya mani onun şansına gelmiş olur. Sitilin başındaki genç kız ilk eşyayı çekmeden önce şu maniyi söyler.

Ficek ficek fil ola

İçi dolu gül ola

Bu ficeği atanın

Dileği kabul ola.

Türküler, maniler söylenip halaylar çekildikten sonra eğlence biter.

c.  Nevruz manileri: Gürün ilçesi Hüyüklüyurt Köyü:

Nevruz(Mart dokuzu) günü durumu iyi olanlar bir teneke kadar kavurga kavururlar. Akşam olunca köyün çocukları köyün tüm evlerini dolanırlar ve şu sözleri söylerler:

Bugün Nevruz gecesi

Devletlerin bacası

Verenin oğlu olsun

Vermeyenin kızı olsun

Adı da Fatma olsun

Tendire/tandıra düşsün

Kırmızı pişsin…

Köyün ahalisinden kimisi yumurta, kimisi kavurga, kimisi para, kimisi de şeker ve benzeri şeyler verir. Durumu iyi olmayanlar bir şey vermez

  • Tarıma bağlı maniler
  1. Ekin yolma manileri: Şarkışla-Akçakışla

Kurak mevsimlerde ekinler boy atmaz. O zamanlar  ekinler tırpana gelmez. “kalıç” denilen bir çeşit orakla biçilir. Daha doğrusu  buna biçme denmez “yolma” denir.Ekini dağda kalmış sahipsiz kadın  ev ev gezerek köyün eli kalıç tutanlarını davet eder. Erkenden toplanan imeciler sabah erkenden tarlaya varırlar. İşe hazırlanan kızlar, kadınlar, biçilecek yerin yani hon’un  başına geçerler.

Önce honcubaşı ile maniyi  söyler, sonra öbürleri alırlar(tekrar ederler).

Kapımızın önü bostan

Bostan görünmüyor pustan

Tarlalar ekinle dolmuş

Düğünümüz olur kıştan.

Tarlada olur halka

Dallarda öter karga

Kibar kız gelin olur

Güz olmazsa, baharda.

2. Sini salma manileri: Sivas

Genç kızlar içeride bulgur çekerken, delikanlılar, ev sahibinin izniyle  bulgur çekilen evin damında toplanırlar. İçlerinden birisi bulgur çekenlere “Sini salın, sini salın…” diye seslenir. Genç kızlar da içlerinden birini maniye katarak dışarıdakilerden birine yollarlar.

Kızlar: Ahmet, sinin varıyor.

Delikanlılar: Sinide neler geliyor?

Kızlar: Sininin yanı sıra Elif Hanım varıyor.

Ahmet, Elif’i beğenirse şu mısralarla karşılık verir:

Hoş geldin hoş üstüne

Selamı baş üstüne.

Bu sefer sini gönderme sırası erkeklerdedir.

Delikanlılar: Fatma sinin varıyor.

Kızlar: Sinide neler geliyor?

Delikanlılar: Sininin yanı sıra Ali  oğlan varıyor.

Fatma, Ali’yi beğenmiyorsa, şöyle cevap verir:

Ali bize yaramaz

Çalı çırpı kıramaz.

Sini gönderme işi böyle manilerle sürüp giderken bulgur çekenler acıkırlarsa, taşı durdururlar ve bu sefer de ev sahibine mani söylerler:

Taş dönmüyor dönmüyor

Taştan bulgur inmiyor

Kör olası keyveni

 Pilavın da yenmiyor.

Yemekten sonra halaylar çekilir. Bulgur gecesindeki halaylar türkülü halaylardır. Çalgı kullanılmaz. Yeteri kadar eğlenen gençler tekrar bulgur taşlarına dönerek son gayretle bulguru çekip bitirmeye çalışırlar. Hep bir ağızdan söylenen türküler ve manilerle dolu bulgur gecesi, çoğu kez sabahlara kadar sürer. Kimse ne halinden şikayetçidir; ne de yorgunluk ifade eder.

3. Bulgur dövme manileri: Şarkışla/Akçakışla Beldesi

Taşlardan, topraklardan arınan bulgurlar dövülebilir hale gelmiştir. Bulgur dövme işi iki şekilde olur. Sokuda dövüldüğü gibi, setende de dövülür.

Sokunun etrafında imece kadınlar sıralanırlar.  Tokmakları ellerine alırlar. Tokmakların sırasıyla inip kalkması nakarat halinde uzar gider. Hareketlere türkü ve maniler de karışır.

Bulguru kaynatırlar

Sokuda yaylatırlar

Bizde adet böyledir

Güzeli ağlatırlar

Çirkini söyletirler

Diye başlayan bir türkü söze başlangıç olur. Arkasından mahalli oyun havaları söylenerek ver yansın edilir. Bulgur, kabuğunu bırakana kadar dövülür.

5. Bulgur çekme manileri: Şarkışla-Akçakışla

Bulgur çektirecek evin sahibi, genç kız veya erkeklerin bulunduğu evleri bir gün öncesinden dolaşarak gençleri bulgur çekmeye çağırır. Erkek veya kızın ailesi tarafından bulgur çekmesine izin verilenler tespit edildikten sonra belirtilen günde(ekseriya geceleri) bulgur çekilecek evde toplanılır.

Bulgur çekme işi ya tamamen kızlara veya tamamen erkeklere yaptırılır. Bulgur çekenler birbirleriyle mani yarıştırır ve toplu halde  türküler, şarkılar söylerler.

Değirmene taş koydum,

Al yastığa baş koydum

Yarim gelecek diye

Sol yanımı boş koydum.

Sarı hindi satarım

Haydin alan varısa

Ben yalnız yatarım

Haydi gelen varısa

Manilerden usanılınca mahalli  uzun havalar başlar. Manilerle imalar yapılır,  şakalaşırlar . Hele yavukluları gelmişse, nişanlılar oralara türlü hilelerle girmişse, kızlar daha coşkun olurlar. Nişanlısı orada olan kızlara imalı imalı bakılarak:

Şu giden Ömer m’mola ?

Çağırsam döner m’mola ?

Bir öpsem, bir ısırsam

Yüreğim yanar m’mola?

Bir sandıktan on binlerce mani çıkar, hemen öbürüne geçilir:

Oğlan adın Osman’dır

Kanatlıya yaslandır

Beni sana vermezler

Sarı altın seslendir.

Özetle, şu örnekte görüleceği gibi köyün nişanlı delikanlıları manilerle anılır. Duyanlar heyecandan titrerken, duymayanların kulakları çınlar.

6. Ölücelik isteme  manileri: Elbeyli Yöresi

Bulgur çektirecek kişi  davetçi gezdirir ve komşuları bulgur çekmeye davet eder.

Akşam o evde toplanan kişiler maniler eşliğinde bulgur taşlarını çevirerek gerekirse sabaha kadar çalışır ve bulguru bitirirler.

Bulgur öğütülüp bittikten sonra yaşlı kadınlar öğütülen bulguru eleyerek kalbur üstünde kalan irilerini başka bir yere yığarlar. Bu iri bulgura “ölü” adı verilir. Ölünün yeniden öğütülmesi gerekir. Kızlar ölüyü öğütmeye başlamadan önce taşın kolundan tutarak “Taş, buz tutmuş dönmüyor” der ve bir maniyle ev sahibinden yiyecek isterler ki buna “ölücelik “ denir.

Ölücelik isteme:

Kapımızın önü erik

Tavuklar çıkartır ferik

Üzüminen çerez yerik

Hani bize ölücelik

Hanı bize ölüncelik?

Ölücelik  vermeyen ev sahibine söylenen maniler:

Taş dönmüyor dönmüyor

Ağam attan inmiyor

Ağamın kirli karısı

Ölücelik vermiyor.

Sivas’tan aldım nacağı

Kırarım kabı kacağı

Bize ölücelik vermiyor

Ağamın çavdar bacağı.

Ölücelik yendikten sonra sırasıyla diğer evlerin bulgurları davet edilen günlerde çekilir.  Bulgur çekimi Türk imece ruhunun bir bölümüdür.

C. Hayvancılığa bağlı maniler

1. Saya manileri:

Gebe koyunların karnındaki yavru yüz günlük olunca çobanların yapmış olduğu törene  “saya” denir.

Bu törenin bir adı da “davar yüzü”dür. Ahmet Caferoğlu bu töreni şöyle tanımlamaktadır: “Kışın davarın kuzulamasından takriben elli gün önce, çocuklar tarafından yapılan bir merasimin adıdır. Çocuklardan bir grup bir araya gelerek, ellerindeki çan ve keleklerle, evlerin bacalarını birer birer dolaşarak, bunları bacalardan içeriye sallar, davar yüzü adı verilen dörtlükleri söylerler

 Hey kayadan kayadan

Yılan aktı kayadan

Bir kaşıkcık yağ verin

Adet vardır sayadan

Koyunun yüzü geldi

Gün çaldı buzu geldi

Çobana taze keçe

Ağaya kuzu geldi

Hey hayadan hayadan

Yılan akar kayadan

Acımızdan gelmedik

Töremiz var sayadan.

Hay!.. Ne kaldı ne kaldı?

Şurda elli gün kaldı.

Elli günden sonra

Şakır şakır sağarlar,

Gümbür gümbür yayarlar,

Ala heyyy….deyin uşaklar; ala…hey!

2. Kuzu meledi/ Döl/Kös manileri:  Gemerek-Karaözü

Kös, döl mevsiminde yapılır.  Köyden bir-iki km. uzaklıktaki bir saha seçilir. Burası sürülerden birinin köslüğü olur.

Kadınlar, sürünün kös yerine gelmesinden önce ellerinde sitiller ve bakraçlarla bekleşirler.  Bu boşluktan faydalanarak kendilerine has bir takım eğlenceler yaparlar. Mani çekme de bunlardan biridir.

Sana dağlar,

Kar yağar sana dağlar,

Tutaydım dostun elin

Çıkaydım sana dağlar.

Elimde arzuhalim

Koynumda senet ağlar.

Gel geç bu ayrılığı

Gör nice yürek dağlar.

Onlar dönene kadar

Bu gönlüm böyle ağlar.

3. Yün tarama manileri: Kangal-Yukarıhüyük

Ev sıvama, bulgur çekme ve kuskus yapma imeceleri yanında bir de bu yörede(Kangal, Yukarı Hüyük) sonbahara doğru yün tarama imecesi yapılır.

Bu imece, yazın yıkanıp kurulanan yapağıların çeşitli işlerde kullanılmak üzere demir tarakta taranıp ayıklandıktan sonra  köyün genç kızlarının bir araya getirilip el birliğiyle çalışmasıdır.  Yünü taranacak ev sahibinin  genç kızı veya gelini gündüzden bütün kızları haberdar eder. Onlar da çalışacakları evde akşamdan toplanırlar. Ev sahibi gelenlere bir çay ikram ettikten sonra ellerine birer tarak verir. . İş görürken bazen mahalli türkü ve maniler de söylenir.

Yün taradım taradım

Ben dengimi aradım

Dengimi buldum ama

Anamı kandıramadım.

Sabahleyin ev sahibi tarafından kendilerine ekseriya tavuk kesilmek suretiyle mükellef bir ziyafet çekilir ve elleri dert görmesin, gönüllerince bir kısmetli bulsun temennileriyle uğurlanırlar.

Ek bilgi:

Ekin salavatlama: Divriği köyleri

 Artık işin sonuna gelinmiştir. Tarla sahibine ait bütün ekinler biçilip bitirilince tarlada bir yorgan genişliğinde  biçilmemiş bir yer bırakılır. Bir gün önceden de tarla sahibine  ekini bitireceklerini haber verirler.  “Yarın ekinin son günü, ona göre hazırlığını yap” derler.

Tarla sahibi  ertesi günü öğleye doğru ev halkını da yanına alarak tarlaya gelir. Beraberinde et haşlaması, bulgur pilavı, katıklı(ayranlı/yoğurtlu) çorba, helva…gibi yemekleri de  getirir. Çamşıhı yöresinde rakı da getirilir.

Irgatlar sevinç içinde, biçmeyip öylece bıraktıkları bir yorgan genişliğindeki ekinin yanına giderler. Ekini ortada bırakacak şekilde halka olurlar. Diz çökerek otururlar ve honcu başının işareti ile  ekinleri acele acele yolmaya başlarlar.

-Tarla titriyor, çabuk bitirin, acele edin, derler. Tarlanın titrediğine inanırlar. [1]

Adem Ata(Peygamber) ile oğulları Habil ve Kabil’in yolduğu gibi yolarlar.

Her ırgat bir purnatlık ekin yolar ve ayağa kalkar. Diğerleri de bir purnatlık ekin yolduktan sonra ayağa kalkarlar. Birkaç tutamlık ekin  yolunmadan tarlada öylece bırakılır. Bu tarlanın bereketidir; kurdun kuşun hakkıdır.

Irgatlar yoldukları ekin saplarını başları üzerinde dolaştırırlar. Bu sırada honcu başı yüksek sesle salavat dörtlüklerini söylemeye başlar. Her salavat dörtlüğünden sonra orada bulunanlar hep bir ağızdan “Allah Allah!…” diyerek bağırırlar. Son dörtlükten sonra ellerindeki desteleri/purnatları başlarında gezdirip “Allah Allah!…” diyerek havaya atarlar. Bir kısmını da yığınların üzerine  -bereket olsun diye- saçarlar.

Salavat dörtlükleri: Divriği köyleri

Benim Divriği köylerinde tespit ettiğim salavat dörtlükleri şunlardır:

 Adem Baba ekti ekini

Cebrail kesti kökünü

Peygamberler bunun vekili

Verelim Muhammet’e salavat

Güzün ekerler ekini,

Yazın sökerler kökünü

Peygamberler bunun vekili

Verelim Muhammet’e salavat…

Sallalahu Muhammet…..

Kimler ekti, kimler biçti?!…

Habil ekti, Kabil biçti

Cennetin kapısın comartlar(cömertler) açtı

Comartlar urufuna(ruhuna) verelim salavat

Sallalahu Muhammet…..

Habil ekti, Kabil biçti

Çütçü Musa çütün koştu

Evlek alıp, tohum saçtı

Verelim Muhammet’e salavat…

Sallalahu Muhammet…..

Eken biçer, konan göçer

Cennetin kapısın comartlar açar

Comartlar cemaline verelim salavat

Verelim Muhammet’e salavat…

Sallalahu Muhammet…..

Gara gazanın gaynaması

Göllük(yuvarlak) çömçenin oynaması

Bu da ekinin sonlaması

Verelim Muhammet’e salavat…

Sallalahu Muhammet…..

Er erliğiyle

Pir pirliğiyle

Düşman körlüğüyle

Verelim Muhammet’e salavat

Sallalahu Muhammet…..

Pirime rahmet

Reçbere kuvvet

Tarlaya bereket

Sallalahu Muhammet

Allah…Allah..Hüüü!….[2]


[1] Hüseyin Aslan,  Memur, Divriği/Eşke Köyü , 1957 doğumlu

[2] Kutlu Özen, son derleme tarihi: 26 Ocak 1986