SİVAS  HALK TAKVİMİ

 

Eski Hesap/Çoban Hesabı/Baba Hesabı

Günümüz kır toplumlarında geleneksel tür tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar, bu yaşam biçiminin gereği  halk takvimini kullanır oldular. Kırsal yaşamda halk takvimine “Çoban Hesabı” da denilmektedir.[1]

Çoban hesabı yılın ilk ayı 21 Mart’ta Nevruzla başlar; Hıdırellez, Gündönümü, Mehrican, Kasım, Zemheriyle devam eder ve Mart-Gücük’le  tamamlanır.

Bu hesapla bir yılda (365 gün),  sekiz ay dört mevsim vardır. Mevsimler Bahar, Yaz, Güz ve Kış olarak adlandırılır. Mart-gücük’ün  “gücük” anlamı, kısa, bodur, güdük karşılığındadır. Diğer aylar 45-46 gün çekerken, Mart-gücük eksikleri kendinden tamamlar. Bu nedenle öteki aylardan en küçük olanıdır.

Ekonomik uğraşıları geleneksel tür tarımcılık ve hayvancılığa dayalı  yaşam biçimlerinde “Çoban Hesabı”  takvim bilgisi, ekonomik uğraşla koşut işlevsel nitelik kazanır.Sözgelimi, çoban dağda sürüsüyle birlikte kalma süresini, koç katma ve hak alma günlerini bu aylarla hesaplar. Sürü sahipleri tarafından Hıdırellez(6 Mayıs) günü tutlan  çobanlar, güzün 8 Kasım’da bırakılır. İklim koşulları nedeniyle  çoban tutma ve çoban salma zamanları değişiklik gösterebilir. Mesela Ankara/Kızılacahamam dağ köylerinde çoban Nevruz’da tutulur, Zemheri’de serbest bırakılır.

Çoban elinden düşürmediği  sopasına her gün için çakısıyla bir çentik açar. Çentiklerin tek tek sayılması sonucu, hak edilen günler, aylar, mevsimler hesaplanır. Koyunun koç katımı, tuz yalaması, dağdan inmesi, kuzuya katılması, hak alma, çobanlık dönemini kapama ya da sürdürme tüm bu hesaplarla yapılır. Köylü ihtiyaç duyduğu  borç parayı komşusundan “Gündönümü” ne kadar ister. Kasımda koç katımıyla döl tutan koyun , Nevruz’da kuzular ve Gündönümü’ne kadar kuzusunu büyütür. Kuzu dişiyse döle katılır, erkekse kurbanlık ve koç ihtiyacı dışında kasaba satılır. Köylü borcunu kuzuların satım zamanı Gündönümü(21 Haziran)’nde eline geçen parayla öder.[2]

KIŞ MEVSİMİ

Öteden beri  takvimlerde yıl  179 gün, Kasım Günleri(Eyyam-ı ruz-u Kasım) ve 189  gün Hızır Günleri(Eyyam-ı ruz-u Hızır) olarak hesaplanır. Bunun Kasımdan başlayarak 90 gün kış hesaplanır ve bunun yaz ekimine dönük sıralaması şöyle yapılır:

Kasım doksan(5 Şubat): Toprağı koksam

Kasım yüz(15 Şubat): Sabanı düz(hazırla)

Kasım yüz on(25 Şubat): Toprağa kon

Kasım yüz elli(5/6 Nisan): Yaz belli(Yaz geldi)[3]

A.Rıza Balaman, kış mevsimini 90 gün olarak hesaplamaktadır. Kadır Pürlü ise kış mevsimini 99 gün olarak hesaplar:

Kış 99 gün sürer. Buna 99 Hesap adı verilir. Karakış’ın 1’inden başlamak üzere 99 gün sayılır ve 99 hesap bitince “Dağ başı, tandır başı” olur. Yani dağ başı tandır başı gibi sıcak olur. Yazıda(dışarıda) kalan ölmez.

Karakış’ın başlangıcı Miladi 14 Aralık gününe 99 gün ilave edilirse, bu süre 21 Mart’a yani Nevruz gününe isabet eder ki zaten Nevruz’dan sonraki günlerde kışın tesiri geçmiş demektir. Kış, Mart Dokuzu ile  tesirini yitirir. Abrıl Beşi(Miladi 18 Nisan)’nden sonra tehlike olmaktan çıkar. [4]

YAZ MEVSİMİ

Yazın başlangıcı konusunda kesin bir tarih belirlenmemiştir. Bu konuda değişik görüşler mevcuttur.  Kadir Pürlü, bu görüşleri şöyle özetlemiştir:

Doksan dokuz hesaba göre: Bu hesaba göre kış 9 Mart’(Miladi21/22 Mart)ta biter. Bundan sonraki günler soğuk geçse de, yaz günü sayılır.

Doksan hesaba göre: Bu hesaba göre kış doksan gün sürer; ondan sonraki günler hükmen yaz günleridir. Bu hesaba göre Miladi 14 Mart günü yaz gelir.

Abril Beşi’ne göre: Abrıl Beşi(Miladi 18 Nisan) çıkmadan yaz gelmez. Bundan sonraki günler yaz günü sayılır.

Baba hesabına göre gündönümü Haziran’ın 12’sinde (Miladi 25 Haziran) olmaktadır. “Günün dönümü, otun biçimi” denilerek biçim zamanının/yazın geldiği vurgulanır.

Kasım:

Son Güz/Koç katımı/Koç ayı: Bu aya kadar ayrı yayılan koç, bu ayda sürüye katılır. Bu nedenle koç ayı denilmiştir.5 Kasım/Kuş geçimi fırtınası, 8 Kasım/Kasım günleri başlangıcı, 20 Kasım/Koçkatımı fırtınası, 30 Kasım/Ülker dönümü fırtınası.

“Kasım yüz elli, yaz belli” derken de kış mevsiminin yüz elli gün sürdüğü, Kasım’da başlayıp Mart’ta bitiği hesaplanır.[5] Baharda yaz,  güzde kış ekini ekilir. “Geldi Kasım, çoğaldı hasım”; “Kasım gelir kesim başlar, hısım gelir bizde kışlar” deyiminde de görüldüğü gibi , geleneksel  hayvancılık  ve tarımcılığın belirlediği köysel tür yaşam biçiminde  Kasımla başlayan kış mevsimi, dert mevsimidir. Hasımın çoğalması, dertlerin artması anlamına gelmektedir. Endüstriyel teknolojiye sahip olmayan geleneksel ekonomide hayvanlara yer, yem sağlamak ve onları yeterince ısıtabilmek büyük sorundur. Be nedenle, “Kasım gelir, kesim başlar.” Derken, köylü  bakamayacağı davarı kış boyu yem yedirmektense satmayı ya da kesmeyi yeğler.[6]

 Koçkatımı: Kasım’ın biri ile on üçü arasında değişir(Nur Akçalık) ve Emin Kuzucular.[7]Her yöre kendisine göre gün tayin etmiştir. Koç katımı yeni bir yıla girilmiş olması nedeniyle nemlidir. Düğünler bu aya rastlatılır; yine bu ayda kış çobanları tutulur. Çünkü azapların  bir kısmının sözleşme zamanı gelmiştir. Ya görevleri bir yıl daha uzatılır veya yerlerine yenileri alınır. Köy odaları bu aylarda yanmaya başlar. Herfene denilen yiyecekli  toplantılara bu ayda başlanır.(Kuzucular)[8]

Son Yaz/Pastırma Yazı: Koç’tan sonraki ılık, daha doğrusu yazdan kalan son günlerdir.Sucuk, kıyma, pastırma gibi etli yiyecekler; erişte, makarna, mantı, kuskus, kadayıf gibi unlu yiyecekler son yazda hazırlanır. Ağıl ve ahırların bakımı yapılır. Meyve ağaçlarının  kışlık bakımları yapılıp, dipleri gübrelenir.[9]

Son Güz:

Sonbaharın yerini  yavaş yavaş kışa bıraktığı günlerdir. Süresi hiç belli olmaz. Son Yaz’dan arta kalan işler varsa  çabucak bitirilmeli; son hazırlıklar tamamlanmalıdır. Bakarsınız kar bir gecede her yanı kaplayabilir. Bugünlerde çobanlar daha dikkatli olurlar, ağıllarından çok uzaklaşmazlar. Çünkü karla birlikte artık sürüler dağılacak, herkes davarını kışlık davarlıklara çekecektir.[10]

ARALIK

 Aralık: Karakış[11]/Karaç ayı. Aralık ayının soğuk ve sert geçmesinden dolayıdır.[12] 1 Aralık/ Soğukların başlaması, 10 Aralık/Karakış fırtınası, 18 Aralık/ En uzun günlerin başlangıcı, 22Aralık /Zemherinin başlangıcı, 26 Aralık/ En uzun gecelerin sonu, 29 Aralık/Gündönümü fırtınası[13] Kış aylarının bir bölümüne karakış denir. Genellikle Kasım ayında başlar(Nur Akçalık)

Bu ayda çok kar yağar ve havalar çok soğur. Bu nedenle Aralık ayına karakış denilmiştir.

Karın yağması, karakışın girmesi demektir. Karla beraber insanın üzerine bir uyuşukluk çöker. Karakışın en büyük özelliği soba başı sohbetleridir.  Köy odaları bu sohbetlerin kaynaklandığı ve tezgahlandığı yerlerdir. Masallar burada anlatılır, saz şairleri bu odalarda olgunlaşır, seslerini bu odada duyururlar. Şimdi bu köy odalarının yerinde yeller esiyor. Herkes patırtılı, gürültülü, kavgalı, kumarlı köy kahvelerine koşuyor.

Gündönümü: Baba hesabına göre, Karakış’ın 12’sinde(25 Aralık) gün döner. Halk, gündönümünü “Günün dönümü, karın enimi(inmesi) şeklinde tamamlar.

  OCAK

Ocak: Zemheri/Ocak, 7 Ocak/Zemheri fırtınası, 29 Ocak/Ayandon fırtınası. 30 Ocak Zemheri’nin sonu. 31 Ocak Hamsin’in başı. 4 Ocak( 1 Zilkade 1424(2004)

1 Ocak(Rumi 19 Aralık/Kasım 55),

2 –3 –4-5 /14-15-16/23-24-25/30-31 Ocak fırtına-,

8 Ocak Zemheri Fırtınası

14 Ocak/Rumi 1 Ocak 1419(2004)

22 Ocak(Kasım 76), kışın 2. ayı. Güneşin kova burcuna girmesi.

28 Ocak Ayandon Fırtınası

30 Ocak Erbainin son

31 Ocak Hamsin’in başlangıcı

 Kışın en yoğun olduğu günlerdir. Bu ayda mecbur kalmadıkça iş yapılmaz. Kadınlar yün, kıl, kendir eğirir.  Kızlar el ve ev işlerini yaparken  cehizlerini de bu ayda hazırlarlar. Bu işler için en uygun yer ahır sekileridir. Buralarda toplanan köy kızları usanmadan ve yorulmadan  eğireceklerini eğirir; öreceklerini örerler. Halaylı, manili, türkülü bir iştir.[14]

Amansız Elli: Karakış’ın 20. gününden(Miladi 4 Ocak) başlayıp, Gücük’ün 9. gününe(Miladi 22 Şubat) kadar sürer. Tam elli gün çeker. Soğukların aralıksız olarak devam etmesi yüzünden bu günlere “Amansız Elli” denilir. Amansız Elli, “10 gün Karakış’ın sonunda, 31 gün Zemheri’de, 9 gün Gücük’ün başında” toplam olarak 50 gündür.[15]

Zemherinin On Beş’i/Kış Yarısı: Miladi takvime göre ocak ayının 28’i dir. Bu tarih Şarkışla yöresinde kış yarısı demektir.  Bu gün evlerde  buğday, mısır kaynatılır; kaynatılan şeye hedik denir. Odalara, evlere dağıtılır. Bu, kışın yarı olduğunun ilanıdır. Geniş ahırlarda kızlar halay çeker, gün boyu eğlenir.[16]

ŞUBAT

Şubat: Gücük/Çiçek ayı/Şubat ayı 28 çektiği için bu aya gücük/küçük denmiştir. 20 Şubat/  1. Cemre(havaya), 27 Şubat/ 2.Cemre(suya), 28 Şubat/ leyleklerin gelmesi.

1 Şubat, Rumi 19 Ocak, Kasım 86

1-2-3 /5-6-7-8-9/11-12 –13-14-15- 17-18-20-21-23-24-26 -28 Şubat Fırtına

2 Şubat Zilhicce 1424(2004), Zilhicce’nin 1. günü

14 Şubat(Rumi 1 Şubat 1419)

15 Şubat/Kasım 100

20 Şubat/1. Cemre(havaya), Güneşin Balık burcuna girmesi

27 Şubat/2. Cemre(Suya)

28 Leyleklerin gelme zamanı

Bu aya bazı yerlerde Çiçek Ayı da denir. Kısa olduğundan Gücük adını almıştır.  Hayvanlarda parazitler ve hastalıklar yaygınlaşır. Bilhassa çiçek hastalığı hiç aman vermez.  Ağıl ve yemlikler sıcak olduğundan hastalık kısa zamanda yayılır.  Bir çok köyde “çiçek tası” denilen üzerinde ayet ve hadis yazılı  bir hamam tası vardır.  Bu tasın çiçek hastalığını giderdiğine inanılır. Çiçek tası, ev ev dolaştırlır. Hazırlanan su hayvanlara içirilir. Bu da hastalığın yayılmasına sebep olur(Kuzucular).

Şubatta havaların durumu hiç belli olmaz. Bu ay dermiş ki: “Ya gücük iti soluturum ya gücük devenin kuyruğunu çıkarırım”. Kar çok yağar, bazen de  havalar birden bire ısınıp ortalığı sele suya verir.[17]

Koyun Yüzü: Buna bazı bölgelerde Saya da denir. Şubatın ilk on üç günü içerisindedir. Bunun kesin tarihi koç katımından üç ay sonraki gündür.  Yani koç 13 Kasım’da katılmışsa, Saya da Şubat’ın 13’üne rastlar. Diğer bir tanımla yavrunun ana karnında canlandığı zamandır. Bu gün, odalarda, evlerde büyük coşku ile kutlanır. Sayadan sonra gecelerin kısalmaya başlaması uykuyu da etkiler. Derler ki: “Saya sallandı, uyku ballandı”.[18]

Hızır Orucu:

Hıdır-Ellez Fırtınası: Baba hesabına göre Zemheri ayının 18’i ile 28’i(Miladi 31 Ocak-10 Şubat) arasında devam eden rüzgardır.  Mayıs ayındaki Hıdır-Ellez’le bu fırtınalı günlerin ilgisi yoktur.

Hıdır-Ellez’in tipisi

Geldi geçti hepisi

Hıdır-Ellez misin?

Güm güm gümüler misin?

Dışarı çıksam beni yer misin?

Şeklinde söylenen tekerlemeye konu olan Hıdır-Ellez bu fırtınadır.[19]

KABAYEL/Vakit Yeli: Koyun yüzü’nden hemen sonraki günlerdir. Kabayel, lodos rüzgarına verilen yöresel addır. Güneyden gelen bu sıcak rüzgarın bugünlerde esmesi gereklidir. Ekili tarlalar bu ayda açılmazsa ekinler nefes alamazlar.  Bu durum kıtlığa sebep olur. Kabayel “İnsana buz gibi, kara köz(ateş) gibi”dir. Kabayel dermiş ki: “Şubatın birinde gelirim, gelmezsem dokuzunda bekle, o gün de gelmezsem on sekizinde top arabası ile gelirim….”

Kabayeli bekleme  yörelere göre  değişik özellikler arz eder. Sivas’ın Çanakçı köyünde kabayel pilavı pişirirler.  Şubat ortalarında delikanlılar ev ev gezip bulgur, yağ, tuz ve yakacak toplarlar. Köyden dışarıda bir pilav pişirirler. Yanan ateşin etrafında hem halay çeker, hem türkü çağırırlar. “Es kabayelim es, beni gavurun dilinden kes” diye durup durup hep bir ağızdan bağırırlar.

Güney rüzgarlarının  bu ayda esmesi, karı eritmesi gereklidir. Kış uzarsa saman ve yem kıtlığı başlar. Tonus köylerinde şu dörtlük söylenir:

Samanlılar salınır

Samansızlar yerinir

Ne sallanın samanı

Yarın güney delinir.

Güneyin delinmesi karın erimesi; bu da davarların ot bulması demektir.[20]

Kadir Pürlü, Vakit Yeli hakkında şöyle demektedir: “Gücük ayının 7’sinde (Miladi 20 Şubat) vakit yeli eser ve cemre havaya düşer”.[21]

Cemre:

Halk dilinde, halk takvimine bağlı olarak bir de “Cemre” inancı vardır. Güneşin 12 burçtan birisine girmesiyle hava değişikliği kaçınılmaz olur. Güneşin güney yarımküresinden kuzey yarımküresine geçişi sırasında Hüt(Balık) burcuna girmesiyle oluşan hava değişikliğine cemre adı verilmiştir.[22]

Cemreler: Efsaneye göre cemre bir böcekmiş. Önce kavağın dalına konarak havayı, sonra suya inerek suyu, en son olarak da toprağa girerek toprağı ısıtırmış.[23]

1. Cemre: Gücük ayının 7. gününde(Miladi 20 Şubat’ta) cemre havaya düşer. Havalar ısınmaya başlar.

2. Cemre: Gücük ayının 14. gününde(Miladi 27 Şubat’ta)  cemre suya düşer. Sular ısınmaya, buğulanmaya başlar.

3. Cemre: Gücük ayının 21. günü (Miladi 6 Mart’ta) cemre toprağa düşer. Yerler ısınmaya başlar.[24]

MART

Mart: Mart, 3. Cemre(Miladı 6 Mart/Toprağa düşer), Kocakarı Soğukları/Berdül acz’in başlangıcı(Miladi 11 Mart),Kocakarı Soğukları / Berdül acz’in sonu(Miladi 17 Mart), Gavurun Küfrü(Miladi10-14 Mart)  Kırlangıç Fırtınası(Miladi 18 Mart), Sultan Nevruz(Miladi 21 Mart), Gece-gündüz eşitliği/Haftı Hambal(Miladi(22/23 Mart),Kozkavuran fırtınası(Miladi 22 Mart), Çaylak fırtınası(Miladi 26 Mart),

1 Mart/Rumi Şubat 16/ Kasım114

1-2-3-4-9-14-15-17-23-24- 25-26 Mart fırtına

4 Mart/Muharrem 1/Hicri-Kameri yılbaşı 1424

6 Mart/3. Cemre(toprağa)

7 Mart/Yağmurlar

9 Mart/Bağ budama

11 Mart/Kocakarı Soğuğu’nun başlangıcı

12 Mart/Husum Fırtınası

14 Mart/Rumi yılbaşı 1419

15 Kırlangıçların gelme zamanı

18 Mart/Kocakarı Soğuğu’nun sonu/Kırlangıç Fırtınası

20 Hamsin’in sonu/Güneşin Koç burcuna girmesi

21 Mart(Rumi 8 Mart) NEVRUZ. İlkbaharın birinci günü

  • Mart/ Koz Kavuran Fırtınası
  • Çaylak Fırtınası
  •   Çaylakların gelme zamanı

Gavurun Küfürü: Gavurun Günü olarak da söylenir. Gücüğün çıkımı ile Mardın girimi arasında (Miladi 10-14 Mart) arasında olur. Havada aldatıcı bir sıcaklık olur. Hayvanlar otlaklara çıkmıştır. Fakat kesinlikle bahara girilmiş sayılmaz.

Ritüel:Bu gün bir çeşit buhur günüdür. Gavurun küfründe bacaya çıkılarak horanta(aile fertleri) sayısı kadar taş ayrılır. Herkesin taşı  büyükten küçüğe, puharenin(büyük bacanın) kenarına dizilir.  Bir gün sonra taşlar kaldırılarak altına bakılır. Kimin taşının altından fazla böcek çıkarsa onun bu yıl nasibi, kısmeti bol olur. Bu günde kadınlar salıncak kurup sallanırlar. Salıncakta sallanırlarsa gavurun küfrü ve kişinin günahları dökülürmüş. [25]

Efsane: Köyün birinde bir Hıristiyan varmış. Ama çok muhannetmiş. Samanı bir hayli çok olmasına rağmen kimseye vermezmiş.

Bir gün havalar iyice ısınmış, hayvanlar dağa çıkmış. Adam bakmış ki bu samana gayrı ihtiyaç yok. Saklasa hepsi bozulacak. En iyisi köylüleri çağırıp bütün samanları dağıtmış ve karlı bir iş yaptığına inanarak sevinmiş.

Ertesi gün bir fırtına çıkmış ki deme gitsin. Yağmur, kar, fırtına, şıvgın ortalığı kasıp kavurmuş. Hayvanlar haftalarca dışarı çıkamamışlar.  Köylüler bu muhannet adamın verdiği samanı hayvanlarına yedirip kırılmaktan kurtarmışlar.

Muhannet adamın hayvanlarından bir tanesi sağ çıkmamış. Bu olaydan sonra  muhannet adam(gavur) basmış küfrü… Köylüler bu efsaneyi bildikleri için hesaplı davranırlar; hayvanların alafını ve diğer yiyeceklerini ona göre harcarlar.[26]

Beldir Aciz/ Beldür Acuze/Kocakarı Soğukları:

 Dölü takip eden günlerde çıkan fırtınadır. Genellikle kar yağar. Bazı yerlerde “Oğlak Kıranı” da denilir. Bir Oğlak Kıranı da  ağustos  içerisinde vardır.  Bu gün dikkatlice hesaplanır.  Yeni doğan yavruları “kuru” adı verilen  gübrelere sokarlar veya ateş yakarak ısıtırlar.[27] Emin Kuzucular Berdü’l Acz’i nisan ayında gösterdiği halde, diğer   kaynaklar  Miladi 11 Mart-17 Mart arasında göstermektedirler. [28] Kadir Pürlü,İlbeyli yöresinde Berdül acz’in eski hesap 28 Şubatta başlayıp, 3 Mart’ta bittiğini belirtir.[29]

Efsane: Mart ayının başında kocakarı, oğlaklarını alarak “yaz geldi” diye yaylaya çıkmış. Vakit öğleye yaklaştığında öyle bir fırtına kopmuş, öyle bir kar yağmaya başlamış ki kocakarı yayla evine sığınmak zorunda kalmış.  Peşinden de müthiş bir ayaz başlamış. Kocakarı donmamak için büyük bir kazanı ters çevirerek oğlaklarıyla birlikte onun altına girmiş. Soğuk o kadar şiddetliymiş ki hepsi kazanın altında donarak ölmüşler. O günden sonra Şubat ayının sonu ile Mart ayının başında geçen soğuk günlere “Kocakarı Soğukları” adı verilmiş.[30]

A.Rıza Balaman’ın tespitleri de şöyledir: Efsaneye göre yaşlı dul kadının 7 keçisinin hepsi bu sayılı günler içerisinde(11 Mart-17 Mart) bu sayılı günler içerisinde birer birer  donarak ölürler.[31]

Sultan Nevruz: Miladi takvime göre, Mart ayının 21. günü “Nevruz” günüdür. Nevruz günü İlbeyli yöresinde çok az kişi tarafından “Sultan Nevruz “ olarak bilinir; ancak kutlanmaz. Sivas il merkezindeki kutlamalarda beyaz giyilir, başa beyaz tülbent örtülür; süt, yoğurt, ayran, yumurta gibi beyaz yiyecek ve içecekler yenilip içilir.[32] “Nevruz’da arpa ya yerde ya elde “ denilerek Nevruz’un arpa ekim dönemi olduğu belirtilir.[33]

Haft-ı Hambal/Mart Dokuzu: Baba hesabına göre, Mart ayının dokuzuncu günü(Miladi 22 Mart), Haft-ı Hambaldır.  Güneş, Koç(Hamel) burcuna girer ve gece-gündüz eşit olur. Mart Dokuzu olarak bilinen bu günde bahar başlar.[34]  Kış yavaş yavaş eteğini toplar. Ağıllar boşalır, ahır hayvanları dışarı çıkartılıp güneşte eşinmeleri ve kaşınmaları sağlanır. İlk günlerde hayvanlar dışarıya alıştırılır. İnekler, öküzler, atlar, mandalar yağlanıp bezirlenir. Atların, eşeklerin ve katırların yalı/yele ve kuyrukları kesilip temizlenir. Bazı yörelerde bu döneme “Kırkım Ayı” denir. Gençlerin yeni tıraş olmuş arkadaşlarına “Kırkım ayı gelmeden tıraş olmuş” diye takılmaları bundandır. Mart, kalleş bir ay olarak tanımlanır. “Mart bacadan/kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” sözü bunun için söylenmiştir. Marta güven olmaz… “Mart mart martladı, tavuklar yumurtladı” diyerek de baharın müjdesi verilir.[35]

Elbeyli yöresinde şu tekerleme söylenir:

“Yedisi yel

Sekizi sel

 Dokuzu Haft-ı Hambal”

Bu tekerleme (Miladi 19-21 Nisan) tarihleri arasında. Mart ayının 7’sinde kaba yel(lodos) eser, karları eritir; 8. günü ortalık sel olur; 9. gün bahardır, anlamına gelmektedir.[36]

NİSAN

Nisan: Ebrul/Abrul, 7 Nisan/Kırlangıç fırtınası, 18 Nisan/Kuğu fırtınası,21 Nisan/ Sitte-i Sevr’in başı, 26 Nisan/Sitte-i Sevr’in sonu,/Eğrilce fırtınası

1 Nisan/Rumi Mart 19/Kasım 145

2-6-7-8-11-12-13-14-15-16-21-22-26-28-29-30- Nisan Fırtına/Yağmur

3 Nisan/Sefer 1424

11 Nisan/Hayvanların çiftleşme zamanı

14 Nisan/Rumi 1 Nisan

19 Nisan/Kuğu Fırtınası

20 Nisan/Sitei Sevr’in evveli/Güneş Sevr(Boğa) Burcu’na girer. Sevr  Fırtınası

  • Nisan/Çiçek Fırtınası
  • Nisan /Sitei Sevr’in sonu
  • Serçelerin yavrulama zamanı

Ebrul Beşi : İlkbaharın başlangıcıdır. Aynı zamanda nisanın ortası demektir.  Şarkışla takviminde  baharın başlangıcı nisanın on sekizidir.  Bu yörede baharın başlangıcı mart değildir. Bundan önceki bahar aldatmacadır. Atalarımız, “Sakın Abrul’un beşinden, camuzu ayırır eşinden” diyerek çiftçileri uyarmıştır. Bu günlerde çok şiddetli soğuklar olur.

Abrul beşi(Miladi 18 Nisan) geçene  kadar rüzgarlı havalarda mandaları işe salmak değil, dışarı bile çıkarmazlar. Bu günlerde dışarı çıkan mandaların “Golkumasından” romatizmaya yakalanmasından korkulur. Bağ-bahçe işleri ancak bugünden sonra başlar. Fidan dikimi, yonca ve gorungalıkların temizliği yapılır.[37]

Doksan Kuşu: Doksan Kuşu, yer altında yuva yapan bir kuşmuş. Kar düşer düşmez yuvasına 90 adet küçük taş alır ve her gün bu taşlardan bir tanesini dışarı atarmış. Yuvada bir taşın kaldığı gün, sayılı fırtına olarak bilinen “Abrıl Beşi” günü olurmuş. Doksan kuşu, Abrıl’ın altısında yuvasında kalan  son taşı dışarı atar ve “İşte yaz geldi!” diyerek sevinçle yuvasından çıkarmış. Meğerse, Yaz mevsiminin “Bir kuş um var ötmeyince, bir otum var bitmeyince, ben gelmem” demesinin sebebi buymuş. [38]

Zaradost: Elma ve diğer meyveler çiçek açmaya başlar. Belli bir fırtına günüdür. İhtiyarlar gençleri şöyle uyarırlar: “Zaradost geldi yakın, elma çiçeğini sakın”. Bu demektir ki dışarıda dondan etkilenecek bir şey bırakmayın. Mümkünse ağaçları don tehlikesinden koruyun.[39]

Döl/Kuzu Meledi: Nisan ortalarında başlar. Koçun erken katıldığı yerlerde döl erken, geç katıldığı yerlerde ise geç düşer. Kısaca koyunların kuzuladığı zamana döl denilir. Mevsimin en hareketli ve sevimli zamanıdır. Bazı yerlerde buna “Kuzu Meledi” denir. [40]

Sitteyi Sevir: Abrıl(Nisan) ayının  7. günü ile 12. günü(Miladi 20-25 Nisan) Sitteyi Sevir’dir. Sivas merkez Hocabey köyü çocukları “Sitteyi Sevir, kazanı başına çevir” diye bağırırlar.

Efsaneye göre, bir gün bir kocakarı, havaların iyi gitmesine aldanıp iki keçi ve iki oğlağını alıp yaylaya gitmiş.  Yaylada fırtına çıkmış, oğlakları ölmüş.  Keçilerden biri dile gelip “Kocakarı kocakarı….Bugün Sitteyi Sevir, donmak istemiyorsan kazanı başına çevir” demiş. Kadın da aynen öyle yapıp ölümden kurtulmuş.

Aynı efsane Kocakarı Soğukları için de anlatılır.

O gün, bugün hep fırtına olurmuş. Bunu bilenler Sitteyi Sevr’i atlatmadan yaylaya çıkmazlar. Gerçekten de mayısa  çok az kalmasına rağmen havada kar tanecikleri vardır.[41] Aynı inanış Elbeyli yöresinde de vardır. Bu fırtına  “Sitte sevir, her saati bir devir” veya “ Sitte sevir, türlü tevir” sözleriyle bir anı bir anını tutmayan zaman dilimi için kullanılır.[42]

İnanış/Ritüel: Bugünün bir özelliği de bütün çevre köylerde yapılan bir geleneğe sahne olmasıdır.  Köylüler Sitteyi Sevir günü evdeki nüfus kadar  taş dizerler. Üç gün üç gece bu taşlar kımıldatılmaz.  Sonra taşlar kime aitse  isim sırasına göre dikkatlice kaldırılır. Kimin taşının altından böcek çıkarsa onun o yıl öleceğine, kimin taşının altından yeşil ot çıkarsa, onun evin en nasiplisi olduğuna inanılır.[43]Bu uygulamanın bir benzerini  Elbeyli yöresinde de görmekteyiz. Gavur’un Küfrü’nde de ailedeki birey sayısı kadar damlara taş dizilir.[44]

 Cula: Karga cinsinden bir kuştur. Göçmen kuşların en geç gidip, en erken gelenidir. Mısır, fasulye gibi bostan bitkilerinin ekilmesi için culanın dönüşü beklenir. Erken ekilirse soğuk vurma ihtimalinden korkulur.[45]

MAYIS

Mayıs: Muharrem/Mayıs, 4 Mayıs /Çiçek fırtınası, 6 Mayıs/Hıdırellez, Eğrilce fırtınası 16 Mayıs/Filizkıran fırtınası, 20 Mayıs/Kakulya fırtınası, 23 Mayıs/Ülker fırtınası, 30 Mayıs/Kabak meltemi

Hıdır ile İlyas Peygamberin adlarından oluşan Hıdırellez sözcüğü halk takviminin ikinci ayıdır.

1 Mayıs/1419 Rumi Nisan 18/ Kasım 175

1-3-6-7- 11-12-13-22 –23  Mayıs Fırtına/Yağmur

3 Mayıs/1424 Hicri Rebiül Evvel 1.gün

4 Mayıs/Çiçek Fırtınası

5 Mayıs /Kasım 179

6 Mayıs/Hızır günlerinin başlangıcı/Hıdır-Ellez/Hızır’ın 1. günü.

9 Mayıs/Doğu rüzgarlarının esmesi

13 Mayıs/ Mevsimsiz soğuklar

14 Mayıs/Rumi 1 Mayıs (1419)

16 Mayıs/Filizkıran fırtınası

20 Mayıs/Kokulya Fırtınası/Kakulya Fırtınası

21 Mayıs/Ülker Fırtınası/Güneşin İkizler(Cevza) Burcu’na girmesi

24 Mayıs /Topraktan suların çekilmesi

  • Mayıs/Bahar rüzgarlarının sonu
  • Mayıs/Koyun kırkma zamanı/Sıcakların başlaması

30 Mayıs/Kabak meltemi

31 Mayıs/Bevarih rüzgarları başlar

Mayıs ayına Herk ayı derler. Mayısta boz tarlalar herk edilir. Gelecek seneye hazır olsun, toprak havalansın, bereket bollaşsın, diye.

Herk: Mayıs ortalarıdır.Önemli bir tarihtir.Alışverişler bu ayda yapılır. Bütün senetler bu ayda ödenir. Müddeti tam otuz gündür. Bazı bölgelerde bu sürenin üçe bölündüğü görülmektedir. Herk önü, orta herk ve son herk.

Motorlu araçlar çıkalı bu süre kısaldı. En çok tarlası olanlar dahi traktörle iki günde bitiriyor.

Önceleri şöyle yapılırdı: Toprak kara sapanla sabahtan akşama kadar devrilir, geceleri de hayvan otlatılırdı. Dinlenme anlarında  ardıç ve çam ağaçlarının gölgelerinde “köremez” ve “doğrama” denilen azıklar iştahla yenilirdi.[46]

Saman Hergi: İlkbahar sürümüdür. Yeni nadasa bırakılan tarlaların erken sürülmesidir.  Bugünlerde hayvanlar samanla doyurulduğundan bu ad verilmiştir.[47]

Mayıs: Bu ayda koyun, kuzu ve sığırlar otlanır. Yeşil ot yedikleri için dışkıları yeşil olur. Bu yüzden bu aya Mayıs denilmiştir. Mayıs, hayvan pisliğinin yeşil olanına denir(Gemerek/İnkışla)

Tarçik:

Mayısta davarların yıkanması yapılır. Yaz ekinleri ekilip samanı bol olanlar, yaz herkini bitirirken Mayıs’ın ilk haftası da gelir. Ortalık iyice yeşermiştir.  Hayvanların yeşil ot yemesi gerekir. Bunun için ova köylüler koşum hayvanlarını daha otlu yerlere, yaylalara sırf otlatmak, kuvvetlendirmek için sürüler halinde  salıverirler ki, buna tarçik denir.[48]Mayıstan(kurumuş hayvan boku) temizlenir. (Haydarlı köyü)

Hıdır-Ellez: Abrıl(Nisan)’ın  23. günü(Miladi 6 Mayıs),  seneyi ikiye bölen gündür. “Ver Hıdırellez’i, vereyim yazı” sözüyle yazın gelmiş olduğu doğrulanır. Hıdırellez senenin belli bir günü olarak bilinmesine rağmen her nedense İlbeyli yöresinde kutlanmaz. Sivas il merkezindeki kutlamalarda mutlaka pikniğe çıkılır; dilekler bir kağıda yazılarak bu kağıt bir gül ağacının dibine gömülür; ya da dilenen, istenen  şeylerin resmi yapılarak gül ağacının dibine gömülür.[49]

 Emin Kuzucular’ın tespitlerine güre Hıdırellez, bazı yerlerde bir bahar bayramı, bazı yerlerde Hızır Aleyhisselam küstürüldüğü için yas günü olarak kabul edilmektedir.[50]

Eğrilce: Eğrilce, Şarkışla yöresinde  Nevruz gibi bir bahar şenliğidir. Kıştan çıkarken tarlalarda ve bayırlarda türlü otlar bitmiş ve tabiat yeşermiştir. Bu otların içinde bir de eğrilce vardır. Kim onu bulursa nasibi ve kısmeti açılır. Hele onu bulan bir kız ise, nasibi kaytan bıyıklı bir delikanlıdır. O yıl nişanlanır veya düğünü olur. Bu inanç eğrilcenin kıymetini gereğinden fazla artırır.

Sivas il merkezinde ve merkeze bağlı bazı köylerde Eğrilce(Miladi 6 Mayıs),  Hıdırellez’in mahalli adıdır. Eğrilce günü İlbeyli köylerinin pek az bir kesiminde  bilinmektedir. Her nedense bu gün, çoğu köylerimizde unutulmuştur. Kadınlar bu günde ev işi yapmazlar.  Mümkün mertebe açık havaya çıkıp gezerler. Eskiden Eğrilce günü kadınlar günahımız dökülsün diye sallanguçta/salıncakta sallanırlarmış. Günümüzde bu gelenek artık tamamen kaybolmuştur. Eğrilce gününde ev işi yapan kadın hastalanır. Hamile ise doğacak çocuğun eli ayağı eğri olur. Eğrilce günü ev işi yapmak zorunda kalan kadın, bahçenin/bostanın bir köşesine veya evine yakın bir duvarın dibine fasulye eker. Böyle yaparsa, kötü ruhlardan bir kötülük gelmez.[51]

Sıçancık: Hıdırellez’den bir hafta sanra (Miladi 13 Mayıs) Sivas il merkezinde  kutlanan bir gündür. Sıçancık belirli bir gün olarak İlbeyli yöresinde bilinir; ancak kutlanmaz. Sivas il merkezinde, Sıçancık günü ev süpürülüp gübür dışarı atılır. İçeri su alınmaz, alınırsa sıçan girer. El işi yapılmaz, sıçan el işini keser.[52]

Ülker Doğumu: Ülker doğumunun asıl tarihi 15 Mayıs(Miladi 28 Mayıs)’tır. Ülker ve Terazi denilen yıldız kümeleri Şarkışla bölgesinde bu gece görülür. Hayvanlar bu gece kuşluk vakti geçinceye kadar  dışarı çıkarılmazlar. Şayet hayvanları otlatmak zorunda kalınırsa,  gene tedbir alınır ve gün kızıncaya kadar gölgeliklerde otlatılır.  Bir de hayvanların gözlerini gün almasın diye çamurla sıvarlar. Onun için bu günü unutmak tehlikelidir. Ülker’in çarptığı hayvan mutlaka ölür. [53]

İlbeyli yöresinde  “Ülger/Ülker” yıldızı baba hesabına göre  Mayıs’ın  18. günü(Miladi 31 Mayıs) doğar.  Gündoğusundan şiddetli bir yel eser. Bu yel insanlara, hayvanlara  ve bostanlara zarar verir.  Bu yüzden Ülger/Ülker  doğacağı gün hayvanlar dışarı çıkarılmazlar; ahır ve ağılların pencereleri ve kapıları kapalı tutulur.[54] Saatli Maarif Takvimi’nde Ülker Doğumu Fırtınası (Miladi 10 Haziran)  olarak geçmektedir.[55]

Kağnı Dönümü: İlkbahar borçlarının kesin tarihidir. Bahar gelince hayvanların hamı alınır ve şehrin yolu açılır. Köylerde bir canlılık bir hareket başlar. Kağnı dönümünde alış-veriş hareketlidir.

Efsane: Senenin birinde bahar geç gelmiş. Alacaklı, köylüyü sıkıştırmış. Köylü “Kağnı dönsün, vereyim” deyince, alacaklı kağnının yanına gidip tekeri eliyle döndermiş/döndürmüş ve “İşte döndü, ver bakalım borcunu” demiş. [56]

Yonca biçimi: Yonca biçimi de önemli bir tarihtir. Üç bölüme ayrılır. Özellikle alış-veriş  senetlerinde  bu tarihe çok rastlanır. İlk biçim, orta biçim, son biçim diye adlar alır. Biçimler arası aşağı yukarı birer ay sürer.[57]

Kırkım Ayı: Mayıs ayı ortasına rastlar. Mart ayındaki kırkımla ilgisi yoktur. Bu ay sadece koç, koyun, keçi ve diğer yozların kırkıldığı zamandır. Yünler yapağılar halinde hazırlanır. Satıcıları onları beklerler. İlkbaharda “peh/beh” alınmamışsa, yeni tüccarlar aranır. Peh(kaparo) alınmışsa o tüccarın beklemesi gerekir. Köylerin en canlı dönemidir. Yün alıcıları devamlı surette gider  gelirler. Onlara elbette ki evin ihtiyacından fazlası verilir. Ev ihtiyacı cehizlik, kilim, çorap, heybe, torba, seklem…gibi şeylerdir.[58]

HAZİRAN

Haziran: Ot orağı/Biçim ayı/Kiraz ayı. Bu ayda kirazlar çıktığı için kiraz ayı denilmiştir. 10 Haziran/Ülker doğumu fırtınası, 18 Haziran/En uzun günlerin başı, 23 Haziran/Gündönümü fırtınası

1 Haziran/Rebiülahır 1/Hızır 27/Rumi Mayıs 19

2 Haziran/Bevarih rüzgarlarının başlaması/Fırtına-yağmur

3-4-5-6- 14-16-20-23-24-27-28 Haziran /Fırtına-Yağmur

4 Haziran/Kuzey rüzgarlarının başlaması

10 Haziran/Ülker doğumu fırtınası

14 Haziran/Rumi Haziran 1

16 Haziran/Güney rüzgarlarının esmesi

20 Haziran/En uzun günlerin başlangıcı/İlkbaharın sona ermesi.

21 Haziran/Yaz mevsiminin  başlangıcı/Güneşin Yengeç(Seretan) Burcu’na girmesi.

26 Haziran/En uzun günlerin sonu

30 Haziran/Yaprak Fırtınası

Çayır Biçimi: Haziran ayının ilk haftasıdır. Otların olgunlaşmaya başladığı zamana bu ad verilmiştir. Kıraçlardaki ve korulardaki çayırlar biçilip tapıllanır. Yaşa-yağmura bırakmadan içeri almağa çalışılır. Çayır biçimi de sayılı günlerden biridir.[59]

Bu ayda yaylacılar hayvanlarını alarak yaylaya göçerlermiş.

 Efsane: Yaylaya gittiklerinde çok soğuk olmuş. Şiddetli bir dolu yağmış, sel gelmiş. Yaşlı bir kadın da sütü kazandan boşaltarak soğuktan korunmak için kazanı çevirip altına girmiş. Bu hadiseden dolayı bu aydaki soğuklara “Karıyı kazana tıkan” denilmiştir(Gemerek/İnkışla)

Çoban Ayı: Haziran ayının ilk on gününe rastlar. Bunun kesin tarihi Koç Katımı’na göre  ayarlanır. Artık kışlık çobanların günü dolmuştur. Yaz çobanları bugün tazelenir.  Sonbahardan bu tarafa perakende otlatılan davarlar bugünlerde büyük sürüler  haline getirilir. En pahalı tutulan çobanlar bunlardır.  Kuzu çobanlarının süresi altı aydır. Bugünden sonra sürüler geceleri ağıla gelmezler, açık arazide kalırlar. Sağılma yerlerinin adına “eşme” denir.  Gündüzleri gölgeli ve sulu yerlerde yatar, geceleri “örüm” lerde otlatılır.[60]

Toklu Satımı: Bu iş  çoban ayının ilk gününde yapılır. Sürüler toplu haldedir. Bu nedenle tüccarlar  köye bugün gelirler. Bir köyün olmasa bile, bir perneğin(o sürüde davarı olan köylülerin) toplularını bir arada görebilirler. Toklu satımı  köye epeyce para getirdiği için alış-veriş canlanır. Bütün borçlar bugün ödenir.

Satılmayan toklular bugünden sonra “kalıntı” adıyla anılır.  Çünkü onlar güz satımına kadar sürüde kalacaklardır. Hepsi değil ama bir kısmı kurbanlık, bir kısmı kıymalık ayrılır. Onlardan arta kalanlara “yoz” denilir ki, bunlar diğerlerine katılmazlar. Özel bir bakıma tabi tutulması gereğiyle ayrı bir sürü oluştururlar. İyi bakılmazsa “ağrı” hastalığı hepsini telef eder.[61]

Yaz Ekini: Tarlalardan suların çekilip toprağın tava geldiği andır. Bu sürede tohum borçları ve güzden kalan ekim borçları ödenir. Ödeme süresi işlerin bitimine kadar devam eder.[62]

Gün Dönümü: Şarkışla yöresinde Haziran’ın 21’i Gün Dönümü’dür. Adeta iple çekilir. Soğuk günler tamamen geride kalmıştır. Hiçbir tehlike söz konusu değildir. Birer ikişer yayla yolu tutulmaya başlanır.[63] Kadir Pürlü Gündönümü’nü İlbeyli yöresinde  12 Haziran((Miladi 25 Haziran) olarak tespit etmiştir.[64]

TEMMUZ

Temmuz: Orak kızgını/Biçim ayı/Orak ayı/Köylerimizde ekinler orakla biçilir. Bu nedenle Temmuz ayına Orak ayı denilmiştir. 2 Temmuz/Yaprak fırtınası, 3 Temmuz /Sam yelleri, 9 Temmuz/ Çark dönümü fırtınası.

1 Temmuz/Cemaziyelevvel 1/Rumi Haziran18/ Hızır: 57

3 Temmuz/Sam rüzgarlarının başlangıcı

3-7- 16 –17-19-22-25-26 –27-28-29-30Temmuz/Fırtına-yağmur

8 Temmuz/ Bevarih rüzgarlarının sonu

11 Temmuz/Çark Dönümü Fırtınası

14 Temmuz/Rumi Temmuz 1

18 Temmuz/Sıcakların artması

22 Temmuz/Güneşin Arslan(Esed) Burcu’na girmesi.

30 Temmuz/Kızıl Erik Fırtınası/Cemaziyelahır 1

Kuyruk doğumu: İlbeyli yöresinde baba hesabına göre 18 Haziran(Miladi 1 Temmuz) günü Kuyruk doğar.  Kuyruk yılıdızı da Ülger/Ülker yıldızı gibi mala davara zarar verir.[65]

Orak: Ekinler olgunlaşıp biçime gelme mevsimine “Orak” denir.  Zaten yayladan da bu günlerde mutlaka inilir.  Bilhassa dağlık bölgelerdeki ekinler orakla biçilir. Boyları kısa ise kalıçla da yolunur. Bu ay başlı başına hasat mevsimidir. Başka işlere pek bakılmaz. Acele edenler olursa, onlarla “Ekin tarlada mı kurudu?” diye alay edilir.[66]

Ekin Selavatlama:

Sap: Ekinler biçilip yığın haline getirilir ve sonra tarlalardan harmanlara taşınır.  Bu işlemin adı “sap çekme” dir. Geceden başlayan kağnı sesleri(1979) akşama dek tozlu köy yollarını inletir.durur. Bu işte çalışanların  kaşları ve saçları adeta tozdan ağarır. Eğer orağı yetiştiremeyen olursa imece usulü ile yardımlaşılır, ekinlere biçilip sapa kavuşturulur.[67]

Harman:  Saplar çekilip bitirilince hemen harmana getirilir. Patos çıkmadan önce harman mevsimi uzun sürerdi. Düvenlemek, harmanlamak, yığıp savurmak derken uzar giderdi. Alış-veriş senetlerinde, düğün-dernek günlerinin saptanmasında hep harmanın adı geçerdi.  Bir pazarda veya borç ertelemesinde harman sonu dendi mi akan sular dururdu. At ve öküzlerin çektiği düven, sapları ezerken çıkardığı o tatlı hışırtı insana ninni gibi gelirdi. Birbirine sitem eden sevdalılar “dişleri seyremiş düvene bin de bu yıl da bensiz dön harman yerinde “ der, düğünün o sene de yapılmamasındaki  acılarını ifade etmiş olurdu. Harmanlar hasıl olunca  tığlar yığılır, savrum rüzgarları beklenirdi. Böylece günler geçer, haftalar bir birine ulanırdı. Takvimdeki o kocaman harman, sadece ad olarak kaldı. Düven üstünde yakılan türküler, dizilen maniler unutuluyor artık….[68]

AĞUSTOS

Ağustos: Harman/Ekin biçimi/Biçim ayı, 2 Ağustos/ Eyyambuhur başlangıcı, 7 Ağustos/Eyyambuhur sonu, 23 Ağustos/Samyellerinin sonu, 27 Ağustos/ Leyleklerin gitmeye başlamaları…

1 Ağustos/ Eyyam-ı Bahur: Sıcak günlerin başlangıcı/Hızır 88/Rumi Temmuz 19

Sürek: Harman ortalarıdır. Şimdi ürünün verimi ve bereketi kolaylıkla tahmin edilir.  Bunu gayet iyi bilen tüccarlar, hemen köyleri istila ederler. Erzurum, Kars, Göle ve Çıldır yöresinden  topladıkları tosunları köylere getirirler. Bu hayvanların adına “sürek”, satıcılarına da “sürekçi” denir. Hayvanlar alıcılara peşin para ile değil, birkaç taksitle verilir. Karlı bir ticarettir. Öküzü kötü olanlar hep bu günü beklerler. Yazılı anlaşmaların bir çoğunun sonu, sürek zamanı bağlanır.[69]

Oğlak Kıran: Ağustos ayının içinde belli bir gündür.  Adına “Oğlak kıran fırtınası” denilir. Çiftçiler ve çobanlar bu günü çok iyi hesaplarlar. Bu soğuk dalgası aniden gelir. Kesin bir tarihi yoktur. Şarkışla yöresinde, 1960’lı yıllarda bir fırtına olmuş, arkasından yağan kar tam üç gün kalkmamış. Soğuktan epeyce davar kırılmış. Hatta çobanlar da donuyormuş, zorlukla kurtarmışlar. Kar, her sene yağmasa bile soğuğu ve yağmuru eksik olmaz.[70]

Eylül:

İlk Güz/Suşehri yöresinde bu aya Koç ayı denilmektedir. Bu ay için “Kazmayı, küreği al kaç” da denilmektedir. Bu ayda bütün işler bittiği için böyle de denilmektedir. 3 Eylül/Mihrican fırtınası(3 gün), 6 Eylül/Bıldırcın geçimi fırtınası, 12 Eylül/Çaylak geçimi fırtınası, 23 Eylül/Kestane karası geçimi, 30 Eylül/Turna geçimi fırtınası.

Mehrican: Sebzeyi Mehrican vurur. Tarladaki sebzeler Mehrican soğuğu (Eylülün ilk haftası) başlamadan toplanır.

Altın Ayı: Harman sonları, yani Eylül’ün ilk haftasıdır. Ürünün çoğu elden çıkmıştır. Herkes bu sıralarda altının ucuz olduğuna, alanın karlı bir iş yaptığına inanır. Oğlan everip, kız gelin edecekleri zaman vakit kaybetmeden şehre koşarlar. [71]

Mihrican/Bostan Bozan: İlk Güz ile Orta Güz arasında(Miladi 14 Eylül-14 Ekim) görülen fırtınadır. Ülker yemli gibi çok soğuk eser ve bütün mahsulleri mahveder. Mihrican değen  patates pürü, salatalık, kabak gibi bostan mahsulleri yanar, kap kara olur.

“Mihrican mı değdi, gülün mü soldu/Gel ağlama garip bülbül ağlama…” dizeleriyle başlayan halk türküsü, Mihrican’ın ne kadar etkili bir esinti olduğunu daha çarpıcı şekilde anlatmaktadır.[72]

Ekim:

Ekim/Orta Güz/Avare/Havara ayı. Köylerde bütün işler bittiği için böyle denilmektedir. 3 Ekim/ Koç katımı fırtınası, 9 Ekim/ Yaprak dökümü fırtınası, 11 Ekim/Meryem Ana fırtınası, 17 Ekim/Kırlangıç fırtınası, 19 Ekim/Bağbozumu fırtınası, 26 Ekim/Balık fırtınası

Ek bilgiler:

Bir yıl ikiye bölünüyor. İki mevsim ortaya çıkıyor. Bir senede altı ay yaz(Hızır günleri/Çoban ayı), altı ay kış(Kasım günleri/kış)

Çoban ayları Mayıs ile başlar. Haziran, Tomus(Temmuz), Ağustos, İlk güz(Eylül), Orta güz(Ekim), Son güz( 8 Kasım) ile biter. Bazılarına göre çoban ayı nisan’la başlar(Haydarlı köyü).

Zaradost: Meyve ağaçlarının çiçek açma zamanı

Gavurun küfürü: Zaradostu takip eden yanıltıcı sıcaklar.

Son yaz: Sonbaharın yerini kışa bıraktığı günlerdir.

Koyun yüzü: Koç katımından 3 ay sonraki zamandır(Nur Akçalık)

Bazı deyimler/terimler:

Kasım yüz, geri kalan düz;

Kasım 150, artık yaz belli.

Zemheri’nin sonu; Hamsin’in önü(Şiddetli soğuklar)

Korkma Zemheri’nin kışından; kork, Abrul’un beşinden; öküzü ayırır eşinden (Sitte-i sevir fırtınası için söylenmiştir.)

Hamsin’in yirmi beşi kış, yirmi beşi yaz.

Üç dokuzlar(Sayılı fırtınalar21-22 Mart, 31 Mart ve 9 Nisan)[73]

Karakış karadan

Zemheri aradan

Gücük az

Mart yaz.(Gül Akçalık)

Zaman:

Gün doğumu: Güneşin ufukta görüldüğü an

Çavma: Gün doğumundan sonraki ilk bir saatlik an

Kuşluk: Güneşin yeryüzünü kapladığı an

Emiş: Güneşin kızarmaya başladığı an

Er öğlen: Güneşin tepeye iyice dikildiği an

Öğlen: Gölgenin en kısa olduğu an

Öğlen geçimi: Gölgenin cismin boyunun yarısına eriştiği an.

Er ikindi: Gölgenin boyunun cismin boyuna eriştiği an

İkindi: Gölge boyunun, cismin boyunun dört katına eriştiği an.

Dağılım: Güneşin battığı zaman

(Nur Akçalık, SMYO, Maliye, 97323038/ Mehmet Gürbüzer, Ali Sarıçam, Zeynel Şeker’den derleme)

Ocak: Zemheri(Yıldızeli)

Şubat: Gücük(Yıldızeli)

Mart: Mart(Yıldızeli)

Nisan: Ebrul/Abrul(Suşehri)

Mayıs: Muharrem(Yıldızeli)

Haziran: Ot orağı(Yıldızeli)/Kiraz ayı(Suşehri)

Temmuz: Orak Kızgını (Yıldızeli)/Orak ayı (Suşehri)

Ağustos: Harman/Ekin Biçimi(Yıldızeli)

Eylül: Son Güz(Yıldızeli)/Koç ayı(Suşehri). Bütün işler bittiği için”Koçta kazmayı, küreği al”    denilmektedir.

Ekim: Ekim(Yıldızeli)/Avare(Suşehri), Köylerde bütün işler bittiği, herkes boş kaldığı için böyle denilmiştir.

Kasım: Koç Katımı(Yıldızeli ve Suşehri)

Aralık: Karakış(Yıldızeli), Karaç(Suşehri)

Not: Haziran, Temmuz, Ağustos: Biçim ayı

HALK TAKVİMİ.  Sivas merkez Karalar köyü, Kasım Yoğun, Derleyen Hakan Yerli, C.Ü. Fen Ed.Fak, Tarih, 1999

Bizim burada(Karalar köyü) “Hükümet hesabı” ile “Baba hesabı” karşılaştırılmalı olarak hesaplanır. Hükümet hesabı resmi takvimdir.  Baba hesabı ise geçmişte büyüklerimizin tecrübesiyle ortaya çıkan hesaptır.

Baba hesabı, resmi takvimi 13 gün geriden takip eder. Zemherinin 13’ü, Ocağın 26 sına gelir.

Hükümet hesabına göre Aralık, baba hesabında Karakış, olarak   bilinmektedir. 13 Aralık   Karakışın başlangıç günüdür. Kışın nasıl geçeceğine dair hesaplamalar bu ayda yapılır. Hükümet hesabında Ocak ayı, baba hesabına göre Zemheri olarak bilinir. Resmi takvimde 13 Ocak, Zemherinin başlangıcıdır. Kışın en şiddetli geçtiği aylardan birisi de Zemheri ayıdır.

Hükümet hesabında Şubat ayı, baba hesabında Gücük olarak bilinir. Şubatın 13’ü, Gücüğün başlarına tekabül etmektedir. Bu ay, kışın ortası sayılır. Bu ayda kışın nasıl geçeceğine dair tahminler yapılabilmektedir.

Mart: Hükümet hesabında Mart ayı, baba hesabında da mart ayı olarak bilinir.  Mart ayının 13’ü baba hesabındaki mart ayının başlangıcıdır. Bu ay baharı müjdeleyen aydır.

Mart dokuzunda havalar çok şiddetli kar ve soğukla geçer.  Mart dokuzu sonrasında baharın gelişi tahmini yapılır. Eğer mart dokuzundan sonra  bahar gel gelmezse, havalar  mart on sekizine kadar  soğuk geçer. Bu sefer bahar martın 18’inin gelmesiyle beklenir. Şayet bahar yine gelmezse Abrıl 5’i beklenir. Baba hesabına göre abrıl 5’inde gelen baharın o seneki yazın ve diğer mevsimlerin normalin altında geçeceği söylenir.

Abrıl/Nisan ayıdır.  Nisanın 13’ü baba hesabında abrılın başlangıcıdır. Bu ayda bahara kesin giriş vardır. Mart dokuzu sonrası ve mart 18’inde gelmeyen bahar bu ayda yani abrılın 5’inde gelir.

 


[1] Ali Rıza Balaman, Gelenekler/Töre ve Törenler, İzmir 1983, s.47

[2] Balaman, a.g.e., s.49

[3] Balaman, a.g.e., s.47

[4] Pürlü; İlbeyli Türkmenleri(1), s.820

[5] Balaban, a.g.e. s.49

[6] Balaban, a.g.e., s.49

[7] Emin Kuzucular, Şarkışla Takvimi(1), Sivas Folkloru, Sayı: 71, Aralık 1978, s.15

[8] Kuzucular, a. g.m., s.15

[9] Kuzucular, a.g.m.,  s. 15

[10] Kuzucular, a.g.m., s.15

[11] Ayşe Yaraş, ÇEKO, Yıldızeli, Halka Çayır köyü, Şeyh Halil Tekkesi, 2000

[12] Hasan Kaya, Tarih Böl, Suşehri/Türkmenler köyü, 2000

[13] Gamze Yaraş, Hemşirelik Yüksekokulu, 1999 (Necmi Basat’tan derleme/Müh.,Fak.,Sekreteri

[14] Emin Kuzucular, Şarkışla Takvimi(1),  Sivas Folkloru,  Sayı: 71,  Aralık 1978, s.16

[15] Kadir Pürlü, İlbeyli Türkmenleri(1), s. 818

[16] Kuzucular, a.g.m., s.16

[17] Kuzucular, a.g.m., s.16

[18] Kuzucular, a.g.m., s. 16

[19] Kadir Pürlü, İlbeyli Türkmenleri(1), s.818

[20] Kuzucular, a.g.m., s.16-17

[21] Kadir Pürlü, Elbeyli Türkmenleri(1),  s.818

[22] Balaban, a.g.e., s. 47

[23] Pürlü, Elbeyli Türkmenleri(1), s.818

[24] Kadir Pürlü, Elbeyli Türkmenleri(1), s.818

[25] Kadir Pürlü, Elbeyli Türkmenleri(1), s.818

[26] Kuzucular, a.g.m., s.17

[27] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.14

[28] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.14

[29] Pürlü, İlbeyli Türkmenleri((1), s.291

[30] Purlu, İlbeyli Türkmenleri(1), s.291

[31] Balaman, a.g.e., s.47

[32] Pürlü, İlbeyli  Türkmenleri(1), s.819

[33] Balaman, a.g.e., s.49

[34] Pürlü, İlbeyli Türkmenleri(1), s.819

[35] Kuzucular, a.g.m., s.17

[36]Pürlü, İlbeyli Türkmenleri, s.819

[37] Kuzucular, a.g.m., s. 17

[38] Kadir Pürlü, Sivas’ta İlbeyli Türkmenleri(1),  s.279

[39] Kuzucular, a.g.m., s.17

[40] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), Sivas  Folkloru, Sayı: 72-73, Ocak-Şubat 1979, s. 14

[41] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.14

[42] Pürlü, Elbeyli Türkmenleri(1), s.819

[43] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.14

[44] Pürlü, Elbeyli Türkmenleri(1), s.818

[45] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.14

[46] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2). S.14

[47] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.14

[48] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.14

[49] Pürlü, İlbeyli Türkmenleri(1), s.819

[50] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.15

[51] Pürlü, İlbeyli Türkmenleri(1), s.819-820

[52] Pürlü, İlbeyli Türkmenleri(1), s.820

[53] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.16

[54] Pürlü, İlbeyli Türkmenleri(1)., s.820

[55]Naci Kasım, Saatli Maarif Takvimi, İstanbul 2003

[56] Kuzucular, a.g.m., s.17

[57] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.15

[58] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.15

[59] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.15

[60] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.15

[61] Kuzucular,Şarkışla Takvimi(2), s.15

[62] Kuzucular, a.g.m. ,s.17

[63] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s. 16.

[64] Pürlü, İlbeyli Türkmenleri(1), s.820

[65] Pürlü, İlbeyli Türkmenleri(1), s.820

[66] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.16

[67] Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.16

[68] Emin Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s. 16-17

[69] Emin Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s.17

[70] Emin Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), s. 17

[71] Emin Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), Sivas Folkloru, Sayı: 72-73, Ocak-Şubat 1979, s.17

[72] Pürlü, İlbeyli Türkmenleri(1), s. 820

[73]  Necmi Basat, Müh.Fak. Sekreteri.

[74] Ayşe Yaraş, Yıldızeli, Halkaçayır köyü

[75] Hasan Kaya, Suşehri Türkmenler köyü