Makalemizin esasını kutsal yerler ve yatır inancı teşkil ettiğinden, ilk önce bu yerlere bağlı kavramlar ve uygulamalar üzerinde duracağız.
a.Adak: Dinen sorumlu olmadığı halde kişinin kendi isteğiyle üzerine borç kıldığı ibadete adak denir.
Adak, genellikle herhangi bir hususta Allah’ın yardımını temin gayesiyle baş vurulan dini bir davranış olarak şu veya bu şekilde hemen hemen bütün dinlerde görülmektedir.
Bugün Anadolu’da adaklar para vermek, mum dikmek ve dağıtmak; horoz, tavuk, koyun, keçi, sığır ve hatta deve kurban etmek suretiyle yapıldığı gibi Yasin okumak, hatim indirmek, mevlit okumak, oruç tutmak, nafile namaz kılmak gibi şeylerle de yapılmaktadır.[1]
Adak kelimesi Sivas ve Divriği yöresinde daha çok kurban adağı şeklinde kullanılmaktadır. Alevi-Bektaşi Türk toplumundaki uygulama en azından bir horoz, koyun, keçi, bazen sığır kurban etmek, kesilen kurban etiyle yemek hazırlamak, bunları adak yerinde/ziyarette bulunanlara dağıtmak, cem yapmak şeklinde olmaktadır.
Adak adamak: Herhangi bir adak yerinde “şu işim olursa, kurban keseceğim, fakirlere para dağıtacağım…” şeklinde verilmiş olan söz. Divriği yöresi Alevileri, bu şekildeki söz vermeye; dilek ve temennide bulunmaya devah etmek diyorlar. Adak yerinde bulunanlar da dilek sahibine “devahın kabul olsun” diye dua ediyorlar.
Cöher: Adak yerinden şifa maksadıyla alınan kutsal toprak. Yatırlara bağlı türbelerde, türbe içinde cöherlik adı verilen özel yerler bulunur. Yer su kültüne ve düşeklere bağlı adak yerlerinde de cöher/cevher alınacak yerler bellidir.
Teberük: Adak yerinden şifa maksadıyla alınan türbe örtüsü ve benzeri kutsal eşya. Türbeden bu eşyayı alanlar, yerine yenisini bırakırlar.
Bir dilek sahibinin dileğinin yerine gelmesi halinde veya ata ruhları için kesilen kurbana, Orta Asya Türkleri ıdnuk veya idu derlerdi. Kutlu, mübarek anlamına gelen bu kelime, Türkiye Türkçe’si’nde adak şeklini almıştır. [2]
b. Kurban:
Sedat Veyis Örnek, ilkel dinlerde ibadetin ana unsuru olarak kurbanı görmektedir. [3] Türk dünyasında kanlı ve kansız kurban olmak üzere iki çeşit kurban vardır.
Kanlı kurban: Türkler, kanlı kurbana tayılga derlerdi.[4] Kanlı kurbanda kan akıtmak söz konusudur. Özellikle büyük dileklerde mutlaka kanlı kurban adağı yapılır. Çocuksuz kadının çocuk sahibi olması, büyük bir felaketten kurtulmak, çaresiz hastalıklar, ruh ve sinir hastalıkları, çok sevilen bir gencin sağ salim gidip dönmesi, yağmur duası…gibi durumlarda koç, koyun, keçi, kuzu gibi hayvanlar kurban edilir. Fakir kimseler kan akıtmış olmak için horoz, tavuk gibi kümes hayvanı da keserler. Sivas-Divriği yöresi Alevileri bu çeşit kurbana Cebrail derler. Cebrail melek, kanatlı olarak düşünüldüğü için kanatlı hayvan kurbanı da Cebrail olarak adlandırılmıştır.
Kansız kurban: Kansız kurbana saçı da denir. Saçı, her kavmin kendi emeğiyle kazandığı en kıymetli ve mübarek saydığı nimetlerden biri olur. Göçebe kavimlerde süt, kımız, yağ; çiftçi kavimlerde buğday, darı, şarap; tüccar kavimlerde para şeklindedir.[5]
Şamanistlerde kurbansız ayin yapılmaz. Her ayin için kanlı veya kansız kurban bulunması gerekir. Kansız kurbanların en önemlisi ruhlara bağışlanarak başıboş salıverilen hayvanlardır. Bu türlü kurbana eski Türkler ıdık/ıduk demişlerdir. Bu kutlu, mübarek nesne; adak olarak bırakılan hayvan anlamına gelir. Bu hayvana yük vurulmaz, sütü sağılmaz, yünü kırpılmaz. Atsa kuyruk ve yeleleri kesilmez. Kurbanlık ıduk hayvan hiçbir zaman dövülmez. Iduk hayvanlara kadınların dokunması kesin olarak yasaktır. Yatırlara, çalılara, ulu ağaçlara bağlanan bezler de kansız kurban yerine geçer ve birer saçı sayılır. [6]
Alevi-Bektaşi nüfusun yoğun olduğu Divriği köylerinde olduğu gibi Sivas yöresinde de adak yerlerine pişmiş yumurta, kaynamış bulgur, çörek türünden şeyler; bir avuç tuz, yerine göre şeker, kuru üzüm, kayısı kurusu, ceviz…gibi yiyecek maddeleri bırakılır. Bunlar da bir çeşit saçıdır. Özellikle basit dilekler için adak olarak saçı nevinden şeyler kullanılır. Siğilinin geçmesini isteyen adak çalısını büker ve saçı olarak bez bağlar. Süt pınarına giden bir kadın göğsünden bir miktar süt sağar, pınarın suyundan içer ve saçı olarak pınarın kenarına bulgur döker. Dalak hastası çocuk, dalak taşı üstüne yatar, adak yerinden ayrılırken saçı olarak taşın kenarına pişmiş yumurta bırakır. Ağrısı sızısı olan hasta kutsal ağaca saçı olarak çaput bağlayıp çivi çakar… Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz.
c. Yatır/Yatarga:
Yatır, ermişliğine inanılan kimseler ve bunlara ait mezar ve türbeler anlamına gelmektedir. Yatırlara bağlı adak yerlerinde mutlaka tarihi kimliği olan bir şahsiyet yatar. Sivas yöresindeki Abdülvehhap Gazi, Hüseyin Gazi gibi destani şahsiyetler; Karadonlu Can Baba, Garip Musa, Seyit Baba, Koca Saçlı, Koca Haydar, Yalıncak Sultan, Hubyar Devletli, Ali Baba…gibi misyoner dervişler ve alp erenler; Derviş Muhammet, Muhammet Gani Baba gibi 19. Yüzyılda yaşamış olan Bektaşi Babaları yatır kimliğindeki dini şahsiyetlerdir. Sünni literatürde evliya kimliğindeki şahsiyetler için yatır kelimesi kullanılır.
c. Adak Yeri/Ziyaret:
Adak yerleri çeşitli dileklerin gerçekleşmesi için gidilen kutsal mekanlardır. Kutsal mekanlar yatır mezarları veya türbeler olduğu gibi yer-su inancına bağlı kutsal alanlar da olabilir. Kutsallığına inanılan su gözeleri/ pınarlar, kayalar, ağaçlar, ağaç toplulukları, çalılar, taş yığınları, yüksek tepeler ve dağlar…birer kutsal alandır. Bunlar yüzlerce yıllık bir inancın, eski Türk inançlarının zamanımızdaki uzantılarıdır.
Alevi-Bektaşi Türk toplumunda evliya kültü ile yer-su kültünün birleşmesinden meydana gelen bir adak yeri daha vardır ki buna düşek denir.
d. Fonksiyon Yönünden Adak Yerleri:
Adak yerleri yalnızca mum yakılan, çivi çakılan, bez bağlanan, kurban kesilen, dilek dilenen yerler değildir. Adak yerleri manevi kültürümüzün bir parçasıdır.
Yatır mezarları ve türbeler, İslam evliyalarına, alp erenlere, misyoner dervişlere duyulan bir saygının sonucudur. Adak yerleri bir yörenin, bir şehrin, bir kasabanın, bir köyün manevi bekçileridir. Halk o yöredeki velinin, gazinin, dedenin, babanın, dervişin o yöre halkını doğal afetlerden, salgın hastalıklardan koruduğuna inanır.
Yine inanışa göre türbe sahibi yatırlar, yatır niteliğindeki mezar sahipleri(Abdülvehhap Gazi, Hüseyin Gazi, Seyyit Baba, Derviş Muhammet, Melek Şah…) savaş zamanları mezarlarından ayrılarak Türk ordusuna yardım ederler.
Bir kısım adak yerleri halk hekimliğinin vaz geçilmez unsurlarıdır. Özellikle ruh ve sinir hastaları buralarda stresten kurtulur. Yine strese dayalı kısırlıkta çocuksuz kadınların çocuk sahibi oldukları çok görülmüştür. Bugün Sivas’ta Ahmet Turan, Abdülvehhap; Divriği yöresinde Seyit, Hasan Paşa, Garip, Ali Taş….adlarını taşıyan yüzlerce insan görürsünüz. Bütün bunları batıl inanışlardır, diye kesip atmak çözüm değildir.
Sivas yöresinde ve özellikle Divriği’deki Alevi-Bektaşi Türk köylerinde her yıl ekine girmeden önce(haziran ayı) bütün köy halkı topluca adak yerlerine gitmektedir. Karadonlu Can Baba, Garip Musa, Seyit Baba, Koca Saçlı, Koca Haydar, Hüseyin Abdal, Derviş Muhammet…gibi alp erenlerin/misyoner dervişlerin mezarları ziyaret edilmektedir. Yine yatır mezarlarının yanı sıra yer-su kültüne bağlı kutsal dağlar, koruluklar, kayalar da topluca ziyaret edilmektedir. Örneğin, Kırkgöz-Karaman arasındaki Ali Baba, eren/evliya kimliğine bürünmüş sekiz on ağaçtan ibaret kutsal bir koruluktur. Köylüler her yıl burasını ziyaret ederek kurban keserler. Bu, eski Türklerdeki ağaç-orman kültünün devamından başka bir şey değildir. Bu törenlerle eski Türk inançlarını yaşatırlar.
Adak yerlerinde yapılan toplu törenler köylülerin birbirleri ile kaynaşmasını sağlar. Başka köylerin katılımıyla gerçekleşen bu törenler yeni yeni tanışmalara ve akrabalıklara vesile olur. Küsler barışır, dargınlıklar sona erer.
Adak yerleri bir milletin sözlü edebiyatına da tesir eder. Her yörede erenler/evliyalar hakkında meydana gelmiş yüzlerce menkıbeye rastlarsınız. Yine yer-su kültüne bağlı adak yerlerinde de yüzlerce efsane oluşmuştur. Adak yerleri bu yönleri ile bir milletin kültür kimliğini oluşturur.
Görüldüğü gibi adak yerleri sosyal dayanışmanın, manevi hazzın, strese dayalı hastalıkların çözüme ulaştığı kutsal mekanlardır. İslam öncesi Türk inancı ile İslam sonrası inancın kucaklaştığı, uzlaştığı kutsal alanlardır.[7]
e. Adak Yerlerinin Sınıflandırılması:
1. Yer Su Kültüne Bağlı Adak Yerleri:
Eski Türk inançları içerisinde “Yer-Su” kültü önemli bir yer tutmaktadır. XI. Yüzyıldan itibaren Anadolu’ya yerleşmeye başlayan Türk boyları, “Evliya” kültünün yanı sıra eski bir inanç biçimi olan yer-su kültünü de beraberlerinde getirdiler. Benim düşünceme göre yer-su kültüne bağlı ilk adak yerleri Hacı Bektaş Veli’yle birlikte Suluca Karahöyük civarında meydana gelmeye başlamıştır. Şimdiki Hacıbektaş ilçesi sınırları içinde bulunan Arafat Dağı, Minder Kaya, Zemzem Pınarı, Ak Pınar, Hamur Kaya, Çamaşır Kaya, Beş Taşlar, Hırka Dağı ve bu dağ üzerinde bulunan Devecik Ardıcı, yer-su kültüne ait bilinen ilk adak yerleridir. Yine düşek adını verdiğimiz, bir velinin hatırasını taşıyan ve o veli tarafından kutsanmış olan adak yerlerinin ilk izlerini de Suluca Karahöyük’te görmekteyiz.[8]
İlk örneklerini XIII. Yüzyıldan itibaren gördüğümüz bu adak yerleri Anadolu ile sınırlı kalmamış ve Balkanlara kadar yayılmıştır. Bizim tespitlerimize göre Divriği ilçesinde yer-su kültüne ait 350 adak yeri bulunmaktadır.
Bilindiği gibi yer-su kültü kendi arasında, a. Dağ kültü, b. Taş/Kaya kültü, c. Ağaç/Orman kültü, d. Su kültü olmak üzere beş bölüme ayrılmaktadır. Biz bu bölümde yer-su kültüne bağlı adak yerleri üzerinde duracağız.
a. Dağ Kültüne Bağlı Adak Yerleri:
Dağ kültü, çok eski çağlardan beri çeşitli uluslarda mevcut olan, uluslar arası bir külttür. Eski Yahudiler Sina Dağı’nı, Araplar Arafat Dağı’nı, Moğollar Burhan-Kaldun’u kutsal kabul etmişlerdir.[9]
Abdülkadir İnana’a göre yer-su ruhlarının en önemli temsilcisi dağlardır. Şamanist Türklerde dağ kültü, Gök Tanrı kültüyle ilgili bir kült olmuştur. Hunlar her yıl Han-yoan Dağı’nda Gök Tanrı’ya kurban keserlerdi. Zamanımızdaki Altaylı Türkler de kurbanlarını Gök Tanrı’ya yüksek dağ tepesinde yaptıkları ayinle sunarlar. Bu ayine Gök Tanrı Kurbanı derler.[10]
Dağ kültüne bağlı inançların izleri bugün Anadolu’da bütün canlılığı ile yaşamaktadır. Balıkesir sınırları içindeki Kazdağı, her yıl 13 Ağustos-11 Eylül arasında Alevi Tahtacı Türkmenleri tarafından ziyaret edilmektedir. Dağın zirvesinde Selman-ı Farisi tarafından getirilip bırakılan Hz.Ali’nin kızı Sarıkız bulunmaktadır.[11]
Sivas ve Divriği yöresinde de dağ-kültüne ait 200’e yakın adak yeri bulunmaktadır. Sivas yöresindeki Arap Baba,Arap Dede, Beserek dağı,Bey Dağı ve Davullu Dede, Duman Baba,Dikmen Baba, Evliya Tepesi, Gül Dede,Gürlevik Dağı, Karacadağ, Kara Tonus, Koç Ali Dağı KösedağKüpeli Baba(Ulaş), Melek Baba, Seki Dede,Sırıklı/Çal Dağı, Tecer Dağları, Yıldız Dağı, Yüceyaylabu dağlardan yalnızca bir kısmı dır.
Divriği yöresinde dağ kültüne bağlı 50’ye yakın adak yeri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Iğımbat Dağı, Kara Baydığın, Geyikli Baba, Gazili, Hıdır-Ellez, Höbek Baba, Kızıldağ Baba, Koç Baba, Çamlık Baba, Top Çam, Üçler Baba, Yedi Baba, Koyun Baba, Bel Dede, Döldür, Fıdıl Baba, Fatma Ana Tepesi, Hasan Dede, Kandil Baba, Küsme Tepesi, Tebit Hızır..
b. Taş/Kaya Kültüne Bağlı Adak Yerleri:
Yer -su kültüne bağlı inanç sistemi içinde taşların ve kayaların da kutsallığına inanılmaktadır. Türk kavimlerinde çok eski devirlerden beri yaygın bir inanca göre büyük Türk Tanrısı. Türklerin ilk Hakanına yada denilen sihirli bir taş armağan etmişti ki bununla istediği zaman yağmur, kar, dolu yağdırır; fırtına çıkarırdı [12]
Orta Asya’daki ve Anadolu’daki bir çok adak yeri taş yığınlarından meydana gelmiştir. Özellikle dağ geçitlerinde geçen yolcular bir kazaya, bir felakete uğramamak için yol ve geçit ruhlarının gönüllerini hoş etmek amacıyla bir taş parçasını oraya bırakıp giderlerdi. Sibirya’da bu tür taşlardan oluşan kümelere rastlamak olağandır. [13] Divriği yöresinde de taş yığınlarından ve kayalardan oluşmuş adak yerlerinden geçenler bazen tek, bazen ev halkı sayısınca taş bırakırlar.
Kayaların üzerindeki çeşitli izler ve çukurlar efsaneleriyle birlikte bir takım yatırlara ve kahramanlara mal edilmektedir. Örneğin, Divriği Iğımbat Dağı’ndaki çukurlar Hüseyin Gazi’nin atına; benzeri diğer izler de Hızır Peygamber’in ve Hz.Ali’nin atlarına mal edilmektedir.
Sivas ve Divriği yöresinde düşük yapan çocuksuz kadınlar, bir ocaklı tarafından kayalara satılırlar.
c. Ağaç/Orman Kültüne Bağlı Adak Yerleri:
Yer-su kültüne bağlı inanç sistemi içine yer alan ağaç ve orman kültü, yalnız Türklerde değil başka kavimlerde de önemli bir yer tutmuştur. Türklerde olduğu gibi bu kavimlerde de ağacın kutsallığı inanç sistemleri içinde yaşamasına devam etmektedir. Masallar, efsaneler, destanlar, evliya menkıbeleri hep bu kültün izleriyle doludur.
Göktürkler ve Uygurlar zamanında Ötüken ormanları kutsal tanınmıştı. Altay ve Tanrı Dağları bölgesinde kayın, Batı Sibirya’daki Fin-Ugor kavimlerinde sedir ve çam ağaçları kutsal bilinmekteydi. Yakut Şamanlarının her birinin bir ağacı vardı.[14]
Anadolu’da da kutsallığına inanılan yüzlerce adak yeri bulunmaktadır. Divriği yöresinde yağmur duası, kabayel, çocuk sahibi olma ve toplu törenler için gidilen 90’dan fazla adak yeri bulunmaktadır.
Ağaç, bu yörelerde ağaç olmaktan çıkmış, yatır kimliğine bürünmüş, adeta insan gibi acı çeken, yöre halkının rüyasına giren, onlardan kurban isteyen, kutsal gecelerde secdeye inen, çevredeki yatırlarla ışık topuyla selamlaşan bir kimliğe bürünmüştür.
Kul Himmet’ şiirlerinde sözü edilen İmranlı ilçesine bağlı Aydoğan köyündeki Çamlık Baba, yıllarca önce ağaçlık bir tepeymiş. Aydoğan köylülerince arazi anlaşmazlığı sonucu kesilince, o gece tepede ışıklar görülür ve kesilen çamların çığlıkları, ağlamaları, inlemeleri duyulur.
Divriği Güneş köyü yakınlarındaki Garip Musa yatırı civarında bulunan yüzlerce yıllık ardıç ağacı da kutsaldır. Çünkü, Garip Musa’nın tahta kılıcı bu ağacın dalından yapılmıştır.
d. Su Kültüne Bağlı Adak Yerleri:
Türk kültür tarihinde su kültü ile ilgili en eski kayıtlar, Eberhard’ın kesin olarak Türk kabul ettiği M.Ö. 1050 yıllarında Kuzey Çin’i ele geçiren Choular dönemine aittir. Choular’dan sonra Türk kültür tarihinde Hunlar dönemine ait kayıtlarda suyun Türkler tarafından kutsal bilinmesine dair bilgiler vardır. [15]
Yakut/Saha Türklerinde su kültüne bağlı inançlar bugün de devam etmektedir. Ukulaan Ayıı suyun ruhudur. O, suyun temiz tutulmasını, balığın üremesini görür ve bilir; suyun temiz tutulmasını ister. Yakutlar, balığa çıkmadan önce Ukulaan Ayıı’dan ricada bulunurlar.[16]
Su kültüne bağlı adak yerleri halkın şifa maksadıyla gitmiş olduğu adak yerleridir. Bunun dışında çeşitli dilekler için de ziyaret edilmektedir. Kutsallığına inanılan bu adak yerleri pınar adını taşımaktadır.
2. Evliya Kültüne Bağlı Adak Yerleri:
Orta Asya Türkleri arasında İslamiyet’in yayılması, Oğuz koluna mensup bugünkü Türkmen Türkleri’nin yaşadığı Kuzeydoğu İran, Türkmenistan ve Kuzeybatı Afganistan yoluyla olmuştur. İslamiyete davet amacıyla IX. Yüzyılda başlayan ve X. Yüzyıldan itibaren yoğunlaşan dini, siyasi ve ticari faaliyetler, İslamiyet’ten önceki eski Türk dini ve İslami dönemdeki tasavvufi cereyanların da tesiri ile yerleşik ve göçebe Oğuzlar arasında bir veli/evliya kültü’nün meydana gelmesine sebep olmuştur. [17]
Bu kültün en eski örnekleri olarak XI. Yüzyıldan kalan, Merv şehrindeki Hoca Ahmet Yesevi’nin şeyhi, Hoca Yusuf Hamedani’ye ait türbe ve zaviyeyi gösterebiliriz. Söz konusu türbe ve zaviyenin yanı sıra, Türkmenistan’daki diğer türbe ve evliya makamları da halk tarafından dileklerin kabul olacağı mukaddes ziyaretgahlar olarak görülmüştür. Buralara gelen kimseler, Kur’an okumak, adak kurbanı kesip etini dağıtmak ve nezirlerini vermek suretiyle sevap işleyip arzularına kavuşacaklarına inanmışlardır.(…) Evliya makamlarının tam bir sayımı yapılmamakla birlikte, Türkmenistan’da halk arasında 360 evliya makamının bulunduğu inancı yaygındır. [18]
Türkmenistan’da olduğu gibi Orta Asya’nın diğer bölgelerinde; Azerbaycan’da, Balkanlar’da ve Anadolu’da yüzlerce ve belki de binlerce adak yeri bulunmaktadır.
Anadolu’da bilinen en eski İslam evliyası Eyyüp el-Ensari Hazretleridir. Türklerin Anadolu’yu fethinden sonra Hacı Bektaş Veli, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Geyikli Baba, Abdal Musa, Yunus Emre, Karaca Ahmet, Emir Sultan, Hacı Bayram Veli, Eşrefoğlu Rumi….ve yüzlercesi veli/evliya kimliği altında hürmet görmeye başlamışlardır.
Sivas il merkezindeki Abdülvehhab Gazi, Ahmet Turan Gazi, Ahi Emir Ahmet, Kadı Burhaneddin, Ali Baba, Şemseddin Sivasi, Şeyh Çoban…; Karaçayır bucağındaki Çeltek Baba, Akıncılar ilçesindeki Şeyh Bahaddin, Doğanşar ilçesindeki Hubyar Devletli, Hafik ilçesindeki Yalıncak Sultan, İmranlı ilçesindeki Cöğü Baba, Kangal ilçesindeki Samut Baba, Ulaş ilçesindeki Mehmet Şükrü Dede, Yıldızeli ilçesindeki Şeyh Halil ve Şeyh İsmail Zebihullah ile Zara ilçesindeki Şeyh Marzuban-ı Veli Hazretleri evliya/veli kimliği altında hürmet gören büyük evliyalardır… [19]
Divriği ilçesindeki yatırların büyük çoğunluğu Beylikler dönemine ait Alp eren nitelikli misyoner dervişlerdir. Kara Donlu Can Baba,Ahi Baba, Ağca Baba, Seyyit Baba, Koca Saçlı, Garip Musa, Molla Yakup, Hoşavcı Ahmet Baba, Koca Haydar, Hasan Paşa, Hüseyin Abdal, Derviş Muhammet, Gani Baba ve onlarcası Hoca Ahmet Yesevi-Hacı Bektaş Veli ekolüne mensup misyoner dervişlerdir, tahta kılıçlı Alp erenlerdir. Bunların dışında Hüseyin Gazi, Şemmas Pir gibi destan kahramanı yatırlar da bulunmaktadır.
İslam İnancında Evliya Kavramı:
Evliya, Arapça bir kelime olup, veli kelimesinin çoğuludur. Bu kelime Türkçe’de “Yatır, eren, ermiş, keramet sahibi, Allah’a yakın kimse, Allah dostu...” anlamlarında kullanılmaktadır.[20]
Sivas ve Divriği yöresinde ise evliya/veli, Allah’ın sevgili kulu, kendisini tamamen Allah’a vermiş, duası makbul olan, sağlığında bir takım kerametler gösteren, öldükten sonra da bu özelliğini devam ettiren kişi anlamında kullanılmaktadır. Yine inanışa göre evliyalık Allah vergisidir. Kişi çalışmakla evliya olamaz. Allah, istediğini evliyalık mertebesine ulaştırır.
Ahmet Yaşar Ocak’a göre veli/evliya kavramı IX. Yüzyıldan itibaren yazılmaya başlanan tasavvufi eserlerde yer almıştır. [21]
Türklerdeki evliya/veli kültünün temelinin Şamanist dönemde atıldığı söylenebilir. Eski Türk Şamanları incelendiği zaman, bunların Türk evliya/veli imajına çok benzediği görülür. Gelecekten haber veren, hava şartlarını değiştiren, felaketleri önleyen, yahut düşmanlarına musallat eyleyen, hastaları iyileştiren, göğe çıkıp yanmayan Türk Şamanları ile İslam evliyaları arasında büyük bir benzerlik vardır. Ancak burada, Şamanizm öncesi eski Türk inançlarından olan Atalar Kültü’nün, evliya/veli kültünün temelinin hazırlanmasındaki önemli rolünü de unutmamak gerek.
Çeşitli Türk toplulukları arasında en eski ve köklü inançlardan biri olduğu bilinen Atalar Kültü, atanın öldükten sonra üstün bir takım güçlerle mücehhez hale geldiği ve bu sayede ailesine yardım edebileceği inancından doğan, korku ve saygı karışık bir inanç meydana getirmiştir. Bu sebeple ataların ruhlarına kurbanlar kesilir ve eşyaları mukaddes addedilir, mezarları da mukaddestir. [22]
Sivas ve Divriği Yöresinde Evliya Kültüne Bağlı İnançlar
Evliya niteliği taşıyan kimseler, Allah’ın sevgili kulları oldukları için diğer insanlardan biraz daha farklı özellikler taşırlar. Bu özelliklerini ölümlerinden sonra da devam ettirirler. Evliyaların göstermiş olduğu olağanüstü şeylere keramet denir. Keramet göstermeyen veli/evliya yoktur. Evliyanın itibarı, göstermiş olduğu kerametlerle artar. Türbesi veya mezarı buna göre itibar görür. Sivas ve Divriği yöresinde evliya inancına bağlı öyle adak yerleri vardır ki yılda yüzlerce kurban kesilir; öyle yerler vardır ki semtine kimse uğramaz…
Sivas Evliyalarına Ait Menkıbeler:
Makalemizde Sivas evliyalarını tanıtırken menkıbelerine de yer verdik. Biz bu bölümde bir kaç çarpıcı örnekle yetineceğiz.
Sivas merkezindeki Abdülvehhap Gazi, bilinen en eski İslam yatırıdır. Emeviler dönemindeki fetihlere katılan Abdülvehhap Gazi, destan kahramanı Battal Gazi ve Ahmet Turan Gazi ile birlikte Rumlara karşı savaşmış, bu civarda yapılan bir savaşta H.113/M.732 yılında şehit düşmüştür. Sivas halkı onu Hz.Peygamber’in sancaktarı olarak bilir. [23]
Bir semte adını veren Ali Baba, 16. Yüzyılda yaşamıştır. Türbesi Ali Baba Camisi içindedir. Türbede Büyük Ali Baba, oğlu Ahi Ahmet Bey, onun oğlu Küçük Ali Baba ve onun kızı Fatma Hatun’a ait olduğu söylenen dört kabir bulunmaktadır.[24]
Asıl adı Şeyh Hüseyin Rai olan Şeyh Çoban yatırı Sivas’ın Kalealtı mevkiinde bulunmaktadır. Muhtemelen 12. Yüzyılda yaşamıştır. Rivayete göre Şeyh Çoban Hazretleri 12. Yüzyılda Horasan’dan gelmiştir.
Doğanşar ilçesinin Hubyar köyünde türbesi bulunan Hubyar Devletli, Tokat ve Sivas yöresi Sıraç Türkmenlerinin pir/mürşit ocağıdır. Hubyar Devletli’nin tarihi kişiliği hakkında bilgi sahibi değiliz. Eğer rivayetler doğruysa, Sivas merkez Alibaba Mahallesindeki Büyük Ali Baba ile aynı dönemde yaşamıştır. Büyük Ali Baba’nın ölüm tarihi 1574’tür. Çocuk sahibi olmak isteyenler tarafından ziyaret edilir. İnanışa göre Hubyar Devletli, zaman zaman türbesinden çıkarak Perşembe günleri Dede Mezarlığı’ında, Cuma günleri, Doğanşar Ulucamiinde yatarmış.
Hafik ilçesinin Celalli bucağına bağlı Yalıncak köyünde türbesi bulunan Yalıncak Sultan da pir/mürişt ocağıdır. Asıl adı Esseyit Muhammed Nuri olan Yalıncak Sultan, Konya civarında yaşıyanbir Türk boyuna mensuptur. Babası Pirep Sultan, Konya’da yaşamıştır. Yalıncak Sultan, Karamanoğlu Mehmet Bey(1261-1283) tarafından halkı irşat maksadıyla bu yöreye gönderilen misyoner bir derviştir.
Akıncılar ilçesinin Doğantepe köyünde türbesi bulunan Şeyh Bahattin bu yöredeki en önemli yatırdır. Belh şehrinde doğan Şeyh Bahattin, Belhten ayrıldıktan sonra Kabe’yi ziyaret ederek hacı olmuş. Mısır, Şam ve Kerbela’yı dolaşmıştır. Menkıbeye göre Şam’da küçük bir geyik yavrusu ile doksan bin evliyayı doyurmuş ve bu kerametinden dolayı tekke açması için kendisine hüccet verilmiştir(Miladi 1160).
İmranlı ilçesinin Karacaören bucağına bağlı Yünören köyünde türbesi bulunan Cöğü Baba, daha çok ruh ve sinir hastaları tarafından ziyaret edilmektedir.
Samut Baba, ismi bilinen en eski halk şairidir. Türbesi Kangal’a bağlı Tekke köyündedir. Her yıl 21 Mart’ta civar köylerce ziyaret edilir. Efsaneye göre Bağdat Seferine giden IV. Murat’ı ve ordusunu küçük bir tencerede pişirmiş olduğu yemekle doyurur.
Koyulhisar ilçesindeki Duman Baba, menkıbeye göre Alp Arslan’ın ordusunda bulunan bir alp eren’miş.
Köse Dağı’na adını veren Köse Süleyman, bir Selçuklu komutanıdır. 3 Temmuz 1243 Kösedağı Savaşı sırasında bu dağda şehit düşer. Yüzlerce yıldır temmuz ayında çevre köyler tepeye çıkarak Köse Süleyman’ı ziyaret ederler, adak adayıp kurban keserler.
Ulaş ilçesine bağlı Karacalar Tekkesi’nde Mehmet Dede yatmaktadır. Menkıbeye göre Çam Dede, Küpeli Baba ve Mehmet Dede keramet sahibi üç kardeşmiş. Bunlar Anadolu’ya Horasan’dan gelirler. Mehmet Dede geyik sütü sağarak geçimini temin edermiş.
Şeyh Halil’in türbesi Yıldızeli ilçesine bağlı Şeyh Halil köyünde bulunmaktadır. Rivayete göre Şeyh Halil, kendi adını taşıyan bu köye Horasan’dan gelmiştir. Koşum hayvanı olarak geyik kullanmıştır.
Şeyh Merzuban Veli yatırı Zara yakınlarındaki Tekke köyündedir. Selçuklu Hükümdarı III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in 1274 tarihli vakfiyesinde Şeyh Merzuban Veli’nin Bağdatlı olduğu ve Hz.Hüseyin soyundan geldiği ifade edilir. Halk onun Horasan Erenlerinden olduğuna, birçok kerametler gösterdiğine inanır. Zara yöresindeki en önemli bir adak yeridir.
Er Aslan yatırı Yıldızeli ilçesinin Güneykaya köyünde bulunmaktadır. Aslana binerek Hacı Bektaş Veli’yi karşıladığı için bu ismi almıştır. Yine rivayete göre Hacı Bektaş Veli, Suluca Karahöyük’ten metal bir çubuk atar, Er Aslan’a “Senin çeliğini attım, senin yerin ora” der. Er Aslan da çeliğin düştüğü Güneykaya’ya gelip bir tekke açar.
Zara’nın Bağlama köyü yakınlarındaki Pir Gökçek de Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında emeği geçen bir Horasan erenidir. Her yıl 21 Mart’ta türbesi başında kurbanlar kesilerek toplu törenler yapılmaktadır.
Divriği Yöresindeki Alp Erenler, Misyoner Dervişler:
Divriği Iğımbat Dağı’nda yatan Hüseyin Gazi, tek başına Rumlara karşı savaşmak zorunda kalır. Sonunda şehit düşer; kesilen başını koltuğuna alarak zirveye doğru yürür ve orada şehit düşer.
Karageban nahiyesindeki Karadonlu Can Baba, kimliği bilinen en eski evliyadır. Hacı Bektaş Veli tarafından Moğolları Müslüman etmesi için Divriği yöresine gönderilir. Moğolların komutanı, Karadonlu Can Baba’dan keramet göstermesini ister. İlk önce büyük bir kazanın içinde üç gün kaynatılır, üçüncü günün sonunda biraz terlemiş olarak kazandan çıkar. Bununla da yetinmezler, büyük bir ateş yakarlar ve ateşin içine girmesini isterler. Karadonlu Can Baba, bu teklifi de kabul eder. Moğolların papazı ile birlikte ateşe girer. Karadonlu Can Baba, ateşten çıktığında papazın yandığını, kendisinin biraz terlemiş olduğunu görürler. Karadonlu Can Baba’nın avcunda, papazın eli vardır…
Yine Hacı Bektaş Veli’nin halifelerinden Seyyit Baba, Ziniski’ye girmeden önce çeşitli kerametler gösterir.Er-Kız Ana’dan uçarak erliğini belli eder. Sonra Uçan Kaya’ya konar. Kılıç Meşe’ye iner. Burda tahta kılıç kuşanır.Sancağını çekerek Ziniski’ye kadar gelir. Diynenecek kayasına sırtını vererek bir müddet dinlenir. Sonra Ziniski’ye girer. Sincan’a kadar olan yerleri tahta kılıcı ile feth eder.
Erikli köyündeki Koca Saçlı/Resul Baba, Hacı Bektaş Veli’nin emriyle geyik donunda yöreye gelir. Bir avcı onu vurmak ister; Resul Baba silkinip kuş donuna girer, uçarak kilisenin damına konar. Kiliseden çıkanlar ona hayretle bakarken şekil değiştirir ak saçlı bir derviş olur; köy halkını dine davet eder, onlar da gördükleri keramet karşısında Müslüman olurlar.
Güneş yakınlarında türbesi bulunan Garip Musa da bir Alp-eren’dir. O da Seyyit Baba gibi tahta kılıçla savaşır. Anadolu’ya gelirken yol üzerinde bir Ermeni kalaycı, Garip Musa’nın tahta kılıcı ile alay eder. Garip Musa, tahta kılıcı ile merkebi ikiye doğrar. Ermeni pişman olup ağlamaya başlar; Garip Musa, kalaycının haline acır, Allah’a dua eder. Merkep sırtındaki yükü ile dirilip ayağa kalkar.
Sarıçiçek Yaylası’nda türbesi bulunan Koca Haydar, geyik sütüyle beslenen bir derviştir. IV.Murat, Bağdat Seferi’ne giderken yayladan geçer. Koca Haydar, Sultan Murat’ı karşılar, küçük bir tencere içinde pişirdiği yemekle Sultan’ın ordusunu doyurur. Buna benzer bir menkıbe de Olukman köyünde türbesi bulunan Hoşavcı Ahmet Baba için söylenir. O da, Sultan Murat’ın askerine küçük bir bakraç içinde kayısı hoşavı dağıtır. Bütün orduya yeter, yine de artar…
İnallı köyü yakınlarında türbesi bulunan Molla Yakup, bir türlü imana gelmeyen yöre halkını sel sularına boğar. Nuh Tufa’nına benzeyen bu felaketten kurtulan olmaz. Türbenin bulunduğu yer şimdilerde ören yer durumundadır.
Duruköy’deki Şemmas Pir, destan kahramanı Battal Gazi’nin, Hüseyin Gazi’nin, Ahmet Turan Gazi’ninve Abdülvehhab Gazi’nin silah arkadaşıdır.Şemmas Pir, türbeye getirilen ruh ve sinir hastalarına görünür. Onlara iyi olacaklarını söyler; hatta kesecekleri kurbanın şeklini bile tarif eder.
Ahi köyündeki Ahi Baba, inanışa göre destan kahramanı Ebu Müslim el-Horasani’nin teberini döğen/yapan ustadır. Dumbuca Dağı eteklerinden geçen kervan yolunu bir ejderha tutar. Kervanlara yol vermez, hayvanları telef eder. Divriği Beyi çaresiz kalır. Ahi Baba’ya haber gönderirler, yardım talep ederler. Ahi Baba’da bir ok darbesiyle canavarı helak eder.
Üçpınar köyündeki Hasan Paşa yatırı, çocuk sahibi olmak isteyenlerin gitmiş olduğu bir adak yeridir. Hasan Paşa, Üçpınar köyüne ev yapmaya gelen ustaya görünerek ondan türbesini tamir etmesini ister. Türbe tamir edildikten sonra da ustaya “sağolasın, eline sağlık” diye dua eder.
Anzağar köyündeki Derviş Muhammet, kerametleri ile ünlü bir yatırdır. Yatağında yattığı halde, Demirli dağı’nda tipiye tutulan kervanı kurtarır.Kırk gün yatağından çıkmaz; kırk gün sonra dervişleri çağırır. Dervişler, Derviş Muhammet’in başında toplanırlar, kırk gündür niçin baygın yattığını sorarlar. O da avuçlarını gösterir “Kafiri kırmak için Kızıl Elma’ya indim” der. Avuçları kan revan içindedir.
Keramet sahibi diğer bir şahsiyet de Anzağar köyündeki Gani Baba’dır. Divriği Anzağar köyünde bir tekke kuran Muhammet Gani Baba, ilmiyle, insanlığıyla bütün Divriği halkının sevgisini kazanmış bir Anadolu ermişidir. Derviş Muhammet yatırında olduğu gibi Gani Baba etrafında da bir takım menkıbeler meydana gelmiştir. Bunlardan birisi şudur: “Gani Baba, müritlerini görmek için Arguvan’a doğru yola çıkar. Yolda tohumu bitmiş bir çiftçiye rastlar. Köylü öküzleri salmak ve tohum almak için köye gitmek üzeredir. Gani Baba, çiftçiye tarladan ayrılmamasını söyler. Yerden bir avuç toprak alır, çiftçinin önlüğüne doldurur; bu toprağı tarlaya saçmasını söyler. Köylü de dediği gibi yapar; o yıl kunduru cinsi çok kaliteli ve bol bir mahsül elde eder.”
Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz.
Divriği Yöresinde Yatırlara Bağlı Uygulamalar
Yatır/Evliya kimliğine bağlı adak yerleri çeşitli dilekler için ziyaret edilir. Divriği merkezindeki Araplık(Hacip Ahmet), korku, sinir, sevda gibi ruhsal bozukluklar için; Garip Baba, düşükler için; Hüseyin Gazi, çocuk sahibi olmanın yanı sıra çeşitli dilekler için; Kamereddin türbesi ile Sinaniye Hatun, kırk baskını çocuklar ve yatalak hastalar için ziyaret edilir. Kırk baskını çocuklar kundaklı olarak Sinaniye Hatun türbesine yatırılır, çocuk ağlarsa iyi olacağına inanılır. Aynı türbeye yatalak hastaların gömlekleri serilir, gömlek toplanırsa hastanın öleceğine inanılır.
Karakale köyündeki Ağca Baba, salgın hayvan hastalıklarında; Savrun köyündeki Ayvet Dede, iç sıkıntılarında; Güneş köyü yakınlarındaki Garip Musa, çocuk sahibi olma; Yeşilyayla köyündeki Halife Baba, sarılıkta; Üçpınar köyündeki Hasan Paşa, çocuk sahibi olma; Güneykaya köyündeki Kara Yakup, ruh ve sinir hastalıklarında; Sarıçiçek Yaylası’ndaki Koca Haydar, çeşitli dileklerin yanısıra çocuk sahibi olma; İnallı mezrasındaki Molla Yakup ile Akmeşe köyündeki Seyyit Baba, düşükleri önlemek ve çocuk sahibi olmak için ziyaret edilir. Yağbasan köyündeki Ali Baba(Ali Gülü), Gölören köyündeki Abidin Dede ve Uluçayır köyündeki Gazi Mansur yatırları da çocuk sahibi olmak için ziyaret edilen adak yerleridir.
Özellikle Seyyit Baba ve Hasan Paşa yatırları çocuk sahibi olmak, kısırlığı ve düşükleri önlemek için gidilen iki önemli adak yeridir. Bu adak yerlerinde her yıl en az yüz- yüz elli, ve belki de daha fazla kurban kesilmektedir. Doğan çocuklara yatırların adı verilmektedir.
Yine Divriği yöresindeki yatırlar her yıl ilkbaharda ve sonbaharda köylüler tarafından topluca ziyaret edilmektedir. Mesela Koca Haydar yatırı her yıl haziran ayında Akpelit, Ağıl, Atmalıoğlu, Bizmişen, Dilli, Handere, Ortaköy, Selimoğlu…köylülerince ziyaret edilmektedir. Derviş Muhammet yatırına ekim ayı içerisinde Divriği’nin Purunsur, Venk, Bahtiyar Ven, Karsı, Susuzören, Göndüren, Paynik, Ürük, Kilisecik, Sevir, Birestik, Karasar, Örenik…; Malatya’nın Arguvan ilçesine bağlı başta Karahöyük olmak üzere bir çok köyleri gelmekte, bazen adak yerinde bir hafta kalarak dini merasimler yapmaktadırlar.
Divriği’nin Aşudu Tekke köyünde türbesi bulunan Hüseyin Abdal, 1996 yılı içerisinde daha çok ziyaretçinin ziyaret edebilmesi için Çamşıhı’ya nakledilmiştir.
Köylerin, büyük kentlere akın etmesi, yatırlara giden ziyaretçi sayısını da azaltmıştır. Ulaşım güçlükleri de buna eklenince Garip Musa, Molla Yakup, Koca Haydar…gibi adak yerleri saygınlıklarına rağmen pek az kişi tarafından ziyaret edilebilmektedir.[25]
3. Bir Adak Yeri Olarak Düşekler:
Düşekler, daha önce kutsal olmadığı halde kutsallığına inanılan bir kişinin kutsamasıyla oluşan ve bu hadiseden sonra adak yeri özelliğini kazanan kutsal mekanlardır. Dede düşekleri, Çelebi düşekleri, yatır düşekleri, Hızır ve Hz. Ali düşekleri bu özellikteki düşeklerdir. Bu tanıma uymayan bir düşek çeşidi daha vardır ki bunlara da Sivas ve Divriği yöresinde kabayel düşeği denilmektedir.
Düşekler, adak yeri ihtiyacından doğmuş, sınırlı fonksiyonları olan, çoğu zaman niyaz edilip/öpülüp geçilen adak yerleridir. Düşekler bu yönleri ile Oba Kültü’ne benzer özellikler taşırlar. A.Kadir İnan, bu konuda şöyle demektedir:
“Şamanist Türk ve Moğol boylarında Oba Kültü denilen bir kült çok yaygındır. Oba, steplerde toprak; dağ geçitlerinde taş yığınlarından meydana getirilen suni/yapay tepelerdir. Bu obalar steplerde mukaddes dağ ve tepe yerini tutar. (…) Şaman, filan oymağın koruyucu ruhunun filan yerde bulunduğunu söyler; boy veya oymak oraya bir oba/ höyük yapardı. Bu oba, o boyun tapınağı olurdu. Burada kurbanlar kesilir, dini törenler yapılırdı. Obanın yanından geçen her yolcu, atının kılından veya elindeki paçavralardan bir parçayı adak olarak buraya atardı. (…) Oba kültüne gelenek ve görenek olarak Müslüman Türklerde de rastlanmaktadır.”[26]
Derleme Sözlüğü’nde ise düşek kelimesi “Yatır olduğuna inanılan kimselerin yattığı yer ve taş yığınlarından meydana gelen mezarları” şeklinde tanımlanmaktadır. [27] Bu tanım, bizim derlemelerimize uymamaktadır. Biraz sonra göreceğimiz gibi düşekler yatır mezarları değildir.
Nejat Birdoğan da, düşek kelimesinin anlamı üzerinde durarak, “bu düşek sözcüğünün Azerbaycan dilinde görülen düşmek/inmek sözünden geldiği ve dedenin ineceği yer anlamında kullanıldığı açıktır” demektedir.[28]
Fonksiyon yönünden düşekleri beş bölümde inceleyebiliriz.
a. Dede Düşekleri/Çelebi Düşekleri:
Sivas ve Divriği yöresindeki dede ve Çelebi düşekleri, A. Kadir İnan’ın tanımına çok uymaktadır. Şamanın yerini Alevi dedesi veya Bektaşi Çelebisi almıştır. Bilindiği gibi daha önceki yıllarda(1980’e kadar) Alevi dedeleri, belli günlerde kendilerine bağlı köyleri dolaşır ve talip adını verdiği müritlerinin toplumsal ilişkilerini gözden geçirip cem adı verilen dini toplantılar yaparlardı. Dedelerin bu tür dolaşmaları önceden bilindiği için o köylerde karşılama ve uğurlama merasimleri yapılırdı. Örneğin, Divriği Gölören-Gürpınar köyleri arasındaki Düşek Baba yol kenarındaki bir dede düşeğidir. Burası dedelerin karşılanıp uğrulandığı bir yerdir. Buraya bir miktar taş yığılmıştır.
Nejat Birdoğan, Kars yöresindeki dede düşekleri hakkında şöyle demektedir: “ Dede, yanında hizmetlerini gören kamber’iyle belli bir yere geliyor. Oradan inip taliplerinin kendisini karşılamasını bekliyor. Buralara dede düşekleri adı veriliyor. (…) Dede düşekleri her köyce ayrı ayrı belirlenmiştir. Örneğin, Kağızman ilçesine bağlı Paslı, Kömürlü, Böcüklü ve Yalnız Ağaç köylerinin dede düşeği Paslı Han imiş.” [29]
Sivas ve Divriği yöresindeki dede düşeklerinin hepsi böyle değildir. Bunların büyük bir bölümü dedeler tarafından düşek düşürülmüştür. Örneğin, Divriği Çobandurağı köyü girişindeki Hüseyin Dede düşeği bu özelliktedir. Cem bittikten sonra yolcu edilen Hüseyin Dede, yol kenarına bir taş bırakarak, “Burası benim düşeğim olsun” der. Daha sonraki günlerde ve yıllarda gelip geçenler dedeye hürmeten bir taş bırakırlar.
Görüldüğü gibi dede düşekleri, bu yapısıyla Şaman tarafından kutsanan obalara çok benzemektedir. Bizim tespitlerimize göre Divriği yöresinde bu özellikte 25 adak yeri bulunmaktadır.
Çelebi Düşekleri: 1946’lı yıllarda Sivas ve Divriği yöresindeki Alevi Türkmenleri ziyaret eden Ali Cevat Ulusoy Efendi, neredeyse her köyde kendi adına bir adak yeri meydana getirmiştir. Örneğin, Zara’nın Körpınar-Tepehan yol ayrımında kendisini karşılayan köylüler, Ali Cevat Efendi’den bir düşek yeri isterler. Beygelenli Hüsnü Dede, Ali Cevat Efendi’nin oturmuş olduğu yere niyaz ederek ilk taşı bırakır. Zamanla yüksek bir tepe meydana gelir. Düşeğin adı Ali Cevat Efendi’den dolayı Hacı Bektaş Düşeği olur. Biz, alan çalışmamız sırasında Divriği, Zara, Kangal ve Yıldızeli ilçelerinde bu nitelikte 14 yer tesbit ettik.
b. Yatır Düşekleri:
Türbe veya mezar sahibi bir yatırın hatırasına hürmeten yapılmış olan ve genellikle toplama taşlardan ibaret temsili adak yerlerine yatır düşeği denir. Bunlar makam adı verilen adak yerlerinden farklı özellikler taşırlar.
Örneğin, Divriği İnallı köyü yakınlarında türbesi bulunan Molla Yakup, Kangal Kabakçevriği köyünden ayrıldıktan sonra rahatsızlanır. Burnu kanar. Molla Yakup’un dervişleri ve talipleri burun kanının düştüğü yerleri adak yeri haline getirirler ve adına Molla Yakup düşeği derler. Bu adak yeri Kabakçevriği ile Eski Yellice arasında olup bir birini takip eden üç taş kümesi şeklindedir.
Yine Divriği Akmeşe köyünde türbesi bulunan Seyyit Baba çok önemli bir adak yeridir. Bir Alp eren olan Seyyit Baba, Hacı Bektaş Veli’nin işaretiyle Erikli köyü üzerinden Akmeşe köyüne gelir. Köye gelirken bir takım kerametler gösterir. Şimdi kuru bir ağaç olan Er Kız Ana mevkiinde bir müddet dinlenir. Erliğini/evliyalığını ispat etmek için Er Kız Ana’dan uçar ve Uçan Kaya’ya konar. Kayadan inen Seyyit Baba, Kılıç Meşe’de Tahta Kılıç kuşanır. Dervişleri ile birlikte Akmeşe’ye doğru yürür. Yol üzerindeki bir kayaya sırtını vererek dinlenir. Sırtını verdiği kaya da kutsallık kazanıp Diynenecek adını alır. Bütün bunlar Seyyit Baba adına ihdas edilmiş düşeklerdir. Türbesi kadar itibar görürler. Buralara da adaklar adanır, kurbanlar kesilir. Örneğin, Diynenecek düşeği, düşük yapan çocuksuz kadınların ziyaret ettiği bir adak yeridir.
Makamlar böyle değildir. Bunlar genellikle türbe ve mezar şeklindedir. Örneğin, destan kahramanı Battal Gazi’nin babası Hüseyin Gazi’nin Ankara’daki türbesi dışında Divriği’de, Sivas merkez Seyfik köyünde, Çorum-Alaca’da, Niksar’da ve Eski Malatya’da makamları vardır. Bunlar toplama taşlardan ibaret değildir. Türbe ve mezar şeklindedir. Bu yüzden her yerleşim merkezi bu yatıra sahip çıkar. Yunus Emre’nin Eskişehir’den başka yirmiye yakın yerleşim merkezinde makamları bulunmaktadır.[30]
c. Yol Düşekleri:
Yol düşekleri daha ziyade dağlardan aşan yollar üzerinde meydana getirilmiş toplama taşlardan ibaret adak yerleridir. Yolcular, geçmiş yıllarda ıssız dağ yollarından geçerken yol düşeklerinin yardımına sığınırlardı. Mehmet Eröz, Eski Türklerdeki bu inanç hakkında şöyle demektedir:
“Yolcu, her tehlikeli dağ geçidinde veya şiddetle akan nehir geçitlerinde o yerin Tanrısına/ruhuna olan teşekkürünü ifade etmek üzere bu maksatla konulmuş olan taşlardan ibaret yığına(obo/oba) bir taş atar veya kutsal bir ağaca bez bağlar. (…) Yer-Su’lar, halk şiirinde Gedik Bekçileri olarak anılır.
Yükseğine çıktım göründü Kümbet
Gedik Bekçileri eyleyin imdat
Cümlemize Hak’tan sağlık selamet
Biz yolcuyuz, dua edin erenler.” [31]
Gedik kelimesi, Sivas-Divriği yöresinde tepe, sırt anlamında kullanılmaktadır. Çamşıhı yöresine ait bir türküde şu ifadeler yeralır: “Ben de çıktım Başören’in gediğe/ Bir elma gönderdim yare hediye…” Gedik Bekçileri ise buralardan geçen yolcuları koruyan ruhlardır.
Divriği-Çamşıhı yöresinde Dikmetaş adlı bir yol düşeği bulunmaktadır. Yolcular, Dikmetaş’tan geçerken düşeğe niyaz ederler, “Bizi yaramazdan, uğursuzdan, her türlü belalardan koru” derler. Yerden almış oldukları küçük bir taşı öptükten sonra düşeğin üzerine bırakırlar. Divriği yöresindeki Gedik Ziyareti, Kızıl Gedik, Kandil Baba, Yol Sefili, Simbeli Düşeği, Kara Gedik, Kızıl Oyuk ve Gedik Bekçisi… bu özellikteki yol düşekleridir.
Yakut(Saha) Türkleri de uzak yolların ruhları için belli yerlere, yol üzerindeki kutsal ağaçlara hediye bırakırlar, asarlar, koyarlar. Uzak yola gidecekleri zaman Mohol Toyon ve Buomça Xotun adlı yol tanrılarının adlarını söyleyip ateşe bir kaşık yağ, süt veya kımız atarlar.[32]
d. Hızır ve Hz.Ali Düşekleri:
Anadolu’nun hemen her yerinde olduğu gibi Sivas yöresinde de Hızır Peygambere ve Hz.Ali’ye mal edilen adak yerleri bulunmaktadır. Daha çok Su ve Kaya Kültü’ne bağlı bu adak yerlerinin Hızır Peygamber veya Hz.Ali tarafından kutsandığına inanılır. Ahmet Yaşar Ocak, Hızır Peygamber veya Hz.Ali adına düzenlenmiş adak yerlerini makam olarak tanımlamaktadır.[33] Sivas yöresinde ise bu adak yerlerine düşek denilmektedir. Diğer yörelerde olduğu gibi Sivas yöresi Alevileri de Hızır Peygamber ile Hz.Ali’yi özdeşleştirmiştir. Bu düşeklerin en büyük özelliği adak yerlerindeki taşlar ve kayalar üzerinde kılıç izlerinin, at ayağı çukurlarının bulunmasıdır.Sivas Ulu Camiindeki Hızır Direk, Hafik Emre köyündeki Mıhlı Direk’i, Divriği Cürek istasyonu yakınlarındaki Hıdır-Ellez Tepesi üzerinde Hz.Ali’ye veya Hızır’a mal edilen 12 çukur bulunmaktadır. Divriği Kuluncak köyündeki Hızır Pınarı, inanışa göre Hızır Peygamberin bastonunun kayalara girip çıkmasıyla oluşmuştur. Divriği Çakmakdüzü köyü yakınlarındaki Düldül İzi için şu efsane söylenir: Efsaneye göre Hz. Ali, Eğerli dağından atıyla atlar. Bu sırada kayalar üzerinde çukurlar meydana gelir. Sivas ve Divriği yöresinde bu külte bağlı 20’ye yakın adak yeri bulunmaktadır.[34]
e. Kabayel Düşekleri:
Kabayel, güneyden esen ve karları eriten rüzgara denir. Kabayel düşekleri daha çok geçimini küçükbaş hayvancılıkla sağlayan dağ köylerinde görülür. Bazı yıllarda kar örtüsü aylarca sürer. Koyunlar otsuz – samansız kalır. Köylüler çaresizlikten ne yapacaklarını bilemezler. Kar örtüsünün kalkması için topluca kabayel düşeklerine giderler. Düşeğe ekmek, çörek gibi yiyecek maddesi bırakırlar. Cem yapıp dua ederler. Es kabayelim esss… diyerek rüzgardan yardım isterler. İnanışa göre bu merasimlerden kısa bir müddet sonra kabayel(güney rüzgarı/lodos) eserek karları eritir.[35]
Kaba yel düşeklerinde eski Türk inançlarının izleri vardır. Şamanist Yakut/Saha Türkleri rüzgarın ruhuna inanırlar. Tıal-xoloruk iççite rüzgarın ve kasırganın ruhudur. [36]
Divriği yöresinde bu maksatla gidilen 30’a yakın adak yeri bulunmaktadır. ( Sivas, 20 Ocak 1988)
[1] Dr.Hikmet Tanyu, Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri, Ankara 1967, s. 10 ve ayrıca Prof.Dr. Orhan Acıpayamlı, Halkbilim Terimleri Sözlüğü, Ankara 1978.
[2] Prof.Dr.M.Eröz, Türk Boylarında Kansız Kurban Geleneği, Türk Kültürü, Sayı:211-214, Mayıs-Ağustos 1980, s.212
[3] Doç.Dr.Sedat Veyis Örnek, Etnoloji Sözlüğü, Ankara 1971.
[4] Abdülkadir İnan, Eski Türk Dini Tarihi, İstanbul 1976, s.54.
[5] İnan, Eski Türk Dini…, s.7.
[6] Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, s.98-99.
7.Kutlu Özen, Sivas ve Divriği Yöresinde Eski Türk İnançlarına Bağlı Adak Yerleri, Sivas 1996, s. 22-23.
[8] Kutlu Özen, Sivas ve Divriği Yöresinde Eski Türk İnançlarına Bağlı Adak Yerleri, Sivas 1996,s.13.
[9] Abdülkadir İnan, Türk Boylarında Dağ, Ağaç(Orman) ve Pınar Kültü, Makaleler ve İncelemeler II, Ankara 1991, s.253.
[10] Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm(2.Baskı), Ankara 1972, s.43.
[11] Prof.Dr.Pertev Naili Boratav, 100 Soruda Türk Folkloru(2. Kitap), İstanbul 1973, s.36.
[12] Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, s. 24.
[13] Dr.Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara 1990, s.36.
[14] Dr.Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi(Cilt: 1), Ankara 1971, s.92.
[15] Özkul Çobanoğlu, Türk Kültür Tarihinde Su Kültü, Türk Kültürü, Sayı:361, Mayıs 1993, s.288.
[16] Doç.Dr. Yuriy Vasilyev, Sahalarda Tanrılar ve Ruhlar, TÖMER Dil Dergisi, Sayı: 19, Mayıs 1994, s.19.
[17] Doç.Dr.İsa Özkan, Türkmenistan’daki Adak Yerleri ve Bu Yerlerle İlgili İnançlar,Türk Kültürü, Sayı:368, Aralık, l993, s.730.
[18] Özkan, a.g.m., s.730-731.
[19] Kutlu Özen, Sivas Yöresindeki Adak Yerleri, Güneyde Kültür, Sayı: 71, Ocak, 1995, s.18-27.
[20] Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat(4.baskı) , Ankara, 1980 ve ayrıca Türkçe Sözlük, TDK, Ankara,l988
[21] Dr. Ahmet Yaşar Ocak,Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliya Menkıbeleri, Ankara, l984, s.2
[22] Ocak, a.g.e., s.8.
[23] Yrd.Doç.Dr.Necati Demir-Kutlu Özen, Hz.Peygamber’in Sancaktarı Abdülvehhab Gazi Hazretleri ve Gaza Arkadaşları, Sivas 1996.
[24] Dr. Saim Savaş, Bir Tekkenin Dini ve Sosyal Tarihi, Sivas Ali Baba Zaviyesi, Dergah Yay. İstanbul 1992
[25] Kutlu Özen, Divriği Evliyaları, Sivas 1997.
[26] A.Kadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm(2. Baskı), Ankara 1972, s.59-61.
[27] TDK Derleme Sözlüğü IV/D, Ankara 1969.
[28] Nejat Birdoğan, Anadolu’nun Gizli Kültürü/Alevilik, Hambur 90, 256.
[29] Nejat Birdoğan, a.g.e., s. 263.
[30] Kutlu Özen, Yunus İnancına Bağlı Türbeler, Mezarlar, Adak Yerleri, VI. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri(5-7 Mayıs 1995, Eskişehir), Eskişehir l996, s.149-156.
[31] Doç.Dr.M.Eröz, Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, İstanbul 1977, s.364.
[32] Doç.Dr.Yuriy Vasılyev, Sahalarda Tanrılar ve Ruhlar, TÖMER, Sayı:19, Mayıs 1994, s. 6o.
[33] Dr.A.Yaşar Ocak, İslam Türk İnançlarında Hızır yahut Hızır İlyas Kültü, Ankara 1985, s.123.
[34] Kutlu Özen, Sivas ve Divriği Yöresinde Hızır-İlyas Kültüne Bağlı Adak Yerleri, Türk Kültüründen Derlemeler/1990, Ankara 1990, s. 126.
[35] Kutlu Özen, Divriği Köylerinde “Ekin Selavatlama ve Kabayele Karşı Gitme Törenleri”, III. Milletler Arası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, Ankara l987, s.282-288.
[36] Vasılyev, Sahalarda Tanrılar ve Ruhlar, s.90.