SAYA GEZME/SAYA KOYMA

SAYA GEZME/SAYA KOYMA

KIŞ YARISI/DAVARIN YÜZÜ/YÜZ KÖMBESİ

SAYA ÇEKİMİ/SAYA YEME

KOYUNUN YÜZÜ/KELENTOS KUTLAMASI

Gebe koyunların karnındaki yavru yüz günlük olunca çobanların yapmış olduğu törene  “saya” denir. Ayrıca Sivas yöresinde saya, “ağıl” anlamına da gelmektedir.[1]

Sivas köylerinde koç katımından yüz gün sonra yani 25-26 Şubat günü saya günüdür. Çevre halkının inanışına göre bu günler kuzunun ana karnında tüylendiği günlerdir. Bugün, saya geleneği ile anılır ve kutlanır. Bölgelere göre değişik biçimlerde yapılan kutlama törenlerinin en renklisi  Yıldızeli köylerinde –özellikle Kavak köyünde- yapılır.

Törene katılan gençlerle çobanlar ev ev dolaşarak koyunun elli gün sonra yavrulayacağını müjdeler ve hediyeler  alırlar.  Gezilen evlerde taze gelin varsa gelinler, gezenlere çorap, mendil, eldiven gibi hediyeler verirler. Saya gezenler şölene  daha çok neşe katabilmek için çeşitli eğlenceler tertip   ederler.

Saya gezen çoban köyün her odasına ve evine varıldığında aşağıdaki manzumeyi ya tamamen veya parça parça okuyarak hediyeler ister.

Selam verdim selvi gelin

Dohurcunla donlu gelin

Selam verdim aldın mı

Sayacı geldi duydun mu

Sağlak koçu saydın mı

Sağlak koçun anası

Sağına yattı yozladı

Soluna yattı kuzladı

Sağlak koçun anası

Düüü…deyince meledi

Çarpa çarpa yaladı

Ütmeğinde ağı var

Yüreğinde yağı var

Daha dersen daha var

Anam karakaş koyun

Karlı dağdan aş koyun

Ay karanlık gecede

Çobana yoldaş koyun

Hey anam kürdi koyun

Otlağa durdu koyun

Ayağı yeri döğer

Görmüştür kurdu koyun

Hey anam gelin koyun

Ak baldır yelim koyun

Ak bilekli gelinler

Gürül gürül sağarlar

Gümbür gümbür yayarlar

Hey anam gökçe koyun

Salınır gelir koyun

Salınarak gelince

Sarmaşık otu bitince

Toklu göğe doyunca

Koca karı kaymak yeyince

Şu oğluma, şu kızıma deyince…

Ak bilekli hatunlar

Yalayarak döşürürler

Bulayarak pişirirler

Ak kaymağı dostuna

Çökeliği çobana verir

Hey biz iken biz iken

Ebem karı kız iken

Yedi yaşıma yettim

Yedi yüz koyun güttüm

Avı yetmiş tazınıza

Boyu yetmiş kızınıza

Aşar verdim alana

Çıktı giti belene

Belendedir obası

Obası yaylası kutlu olsun

Helesi hülesi

Kırklık polat parası

Acımızdan gezmiyoruz

Bu koyunun töresi

Hey ne kaldı ne kaldı

Sayaya elli gün kaldı

Yirmi beşi yaz

Yirmi beşi kış

Eheeee….deyin uşaklar.

Saya gezenler son söz üzerine topluca “Eheeee!….” diye bağırırlar. Bu uzun deyiş her kapıda tekrarlanır; ancak çok çabuk söylenir.

Bedirli-Kayadibi bucağı köylerinde bunlara ilave olarak aşağıdaki sözler söylenir:

Hey kayadan kayadan

Yılan aktı kayadan

Bir kaşıkcık yağ verin

Adet vardır sayadan

Koyunun yüzü geldi

Gün çaldı buzu geldi

Çobana taze keçe

Ağaya kuzu geldi

 Yer altından gidelim

Yedi deve güdelim

Verin ahbaplar bahşişi

Evimize gidelim…[2]

Saya Gezme:

Mart ayının birinci günü köyde askerlik çağına gelen gençler deve yaparlar. Devenin başı ve boyun kısmı süpürgeden yapılır. Süpürgenin üzerine zil, çan, kelek takılmış keçi derisi örtülür. Devenin vücudu ise 2-3 m. merdivenden yapılır. Merdivenin üzerine yastık konur. Yastığın üzerine süslü kilim örtülür. Devenin üzerinde beşik, sofra gibi eşyalar bulunur.

Merdivenin altına 5 kişi girer. Öndeki devenin başını oynatır. Arkadaki dört kişi de deve gibi yürümeye çalışır.  Bir kişi deveyi çeker. Bir kişi de devenin önünde türkü söyler ve oynar. Devenin yanında bir de köpek olur.  Köpek, devenin koruyucusudur. Böylece kapı kapı maniler söyleyerek köyü gezerler ve bahşiş toplarlar. Akşam olunca dört delikanlı çıkar  ev ev gezerek süt, yumurta, yağ, un…toplarlar. Bunların belli bir odaları olur. Burada topladıklarından helva, gilik/çörek ve yemek yaparlar. Topladıkları bahşişlerden ise kuru yemiş, sigara alırlar. Hep beraber yerler.

Saya törenlerinde deve bir göçü anlatır.[3]

SAYA GEZME:

Saya gezme şubat ayının ikinci ve üçüncü haftasında yapılır. Bu, koç katımından yüz gün sonra; koyun ve keçilerin kuzulamasına elli gün kaladır.

Saya gezme adeti hemen hemen her köyde  uygulanır. Ancak eski kurallara göre en  iyi uygulanan bölge Tozanlı deresidir.  Asarcık köyünde saya günü on delikanlı rol bölümü yapar. Bir iki kişi kadın kılığına girer, bir kişi de koyun postuna bürünür. Bu hazırlıklardan sonra gençler ev ev dolaşmaya başlarlar. Bu dolaşma sırasında değişik maniler okurlar.

Saya gezmenin amacı ise, o yıl sütlerin bol ve koyunların rahat kuzulaması içindir.[4]

          SAYA KOYMA

Koç ve teke katımından yüz gün sonra evlerden yağ, bulgur ve un  toplayarak  pilav ve ekmek pişirip  bütün köylüye dağıtırlar. Bu, “Kuzunun tüyleri bitti, vücuduna can geldi, elli gün sonra döl düşecek” demektir. O gün davul zurna çalınıp türlü maskaralıklar çıkararak eğlenirler. Buna “saya koyma” denir. Sayadan sonra ekşi hamur, yün tarağı, ateş, sac, yoğurt, davar kırklığı gibi şeyleri kimse kimseye vermez. Şayet verecek olurlarsa ya davarlarının öleceğine veyahut kuzularının atacağına/düşük yapacağına kuvvetle itikat etmişlerdir/inanmışlardır.[5]

KIŞ YARISI/DAVARIN YÜZÜ

Dört şubat günü kış yarısıdır. O gün koç katılalı tam yüz gün olmuştur. Bu nedenle köylüler “Yüzü yetti, tüyü bitti” derler. Bu günü kutlamak için köy delikanlıları  bir hafta önceden hazırlığa başlarlar. Kendi aralarında daha evvelki yıllarda olduğu gibi  iş bölümü yaparlar.  Bir gelin,  bir ihtiyar -sakallı, kambur-, iki  arap, deve yapmak için aynı boyda  iki  delikanlı ve  ikisinin arasında  uzun boylu üçüncü delikanlı…ve bunları çeken kısa boylu bir deveci… Bunların hepsi erkek ve özellikle delikanlılardan oluşur.

Gelin, ihtiyar adamın karısıdır. Delikanlılar her girdiği evde gelini kaçırmak  isterler.  İhtiyar da “ Karımı kaçırıyorlar!” diye feryadı basar.  Ellerindeki kamçı ve zincirlerle delikanlılara saldırır. Delikanlılar bu arada  hayli dayak yer.  Gelin,  girdiği evlerde büyüklerin ellerine uzanır. Öperken önceden hazırladığı  iğneyi yavaşça batırır.  Canı yanan yerinden sıçrar. Bu durum kahkahalara ve gülüşmeye yol açar.

Deve şöyle hazırlanır: Dört basamaklı bir merdivenin birinci ve üçüncü aralıklarına aynı boyda iki adam, bunların ortasına da  uzun bir adam yerleştirilir.  İki baştaki devenin arkasını ve başını, ortadaki  de hörgücünü oluşturur.  Üzerleri  bir battaniye veya kilimle kapatılır. Ayaklar devenin ayaklarıdır. Uygun bir baş ve arka yapılır. Kısacası tam bir deve modeli meydana getirilir.  Başına püsküller, çıngıraklar takılır. Deveci yularından tutup türlü yöne çevirir. Çocuklar bunu görünce kimisi korkar, kimisi gülerek kaçışırlar.

Hazırlıklar tamamen bitince evden çıkılır. Önceden planlandığı üzere  davul zurna eşliğinde  ziyarete başlanır.  Ama bütün kapılar kapatılmıştır.  Açtırmak için hayli zahmet çekilir. Çeşitli konuşmalar, güldürücü hareketlerle girdikleri yerler neşelendirilir. Bu eğlence geç vakitlere kadar devam eder.

İçinde insan olup da uğranmadık  ev veya kulübe bırakılmaz. Ayrılırken yağ ve bulgur toplamak ihmal edilmez. Onlarla  ertesi sabah, yani şubatın beşinci günü  kazan kazan pilav pişirilir. Bütün köylüler o pilavdan yerler. Hatta hastalara da pay gönderilir.

Bu şenlikten sonra bazı yasaklamalar başlar: 22 Mart akşamına kadar  kimseye yağ tavası, yün tarağı, hamur mayası, tuz, ateş gibi bir çok şeyler verilmez. Yani evden dışarıya çıkarılmaz. Çıkarsa ne mi olur? Davarlar döllerini atar/düşük yapar.

Bugün(1979), bu güzel eğlence de artık unutulmaya yüz tuttu; yapılmaz oldu.[6]

SAYA GEZME

Bu geleneğimiz kışın tam ortasında köyün gençleri tarafından yapılır. Köyün gençleri ellerine tencere, tava, tabak, kaşık alarak saya gezmeye çıkarlar. Köyde bütün evleri dolaşırlar. Her kapının önüne geldiklerinde:

Saya geldi sallandı

Uykularınız ballandı

….

diyerek ev halkından toplamış oldukları bulgur, tereyağ, para…gibi hediyeler alarak önceden kararlaştırdıkları yerde toplanırlar. Bir araya geldikten sonra toplamış oldukları malzemelerin çok az bir kısmı ile kendilerine yemek hazırlarlar. Hazırlamış oldukları yemeği yedikten sonra kalan malzemeleri köyün çobanına ve köydeki fakir kimselere hediye ederler. [7]

Saya Gezme: Şubat’ın 12’si geldiğinde koyunların karnında kuzular oynamaya başlar. Kuzular canlandı diye köyde saya gezilir..)[8]

SAYA/Sivas Çerdiğin

Buna  davarın yüzünü görmek de denir. Her yıl koyunların kuzulamalarına elli gün kala yani Şubat ayının 21-28’i arasında yapılır. Amaç , koyunların  rahat kuzulamalarını, sütlerinin  bol ve bereketli olmasını dilemektir.

Belirli gün gelince köy delikanlıları saya gezmek için toplanırlar. İçlerinden birini kahya seçerler. Onun görevi bütün işleri organize etmektir. Diğerleri de tip ve yeteneklerine göre görev alırlar. Arap, Dede, Tilki, Gelin ve Deve olurlar. Kıyafetler aşağıdaki şekilde düzenlenir.

Arap: Hem güçlü, hem de çeviktir.  Sırtına eski bir ceket giydirilir. Kol ağızları geriye doğru katlanır. Eline, yüzüne, kol ve bacaklarına baca kurumu sürülüp siyahlandırılır. Kol ve bacak bileklerine koyunların boğazına bağlanan  kelek yahut çan takılır. Eline kayış ve sopa verilir.

Dede: Beyaz yünden bir sakal takılır. Sırtına maşlak(aba),  giydirilir.  Beli, kemer veya iple sıkıca bağlanır.  Maşlak hayli geniş olduğu için sırt ve göğüs kısmı otla doldurulup kamburlaştırılır. Teninin görülen yerleri unla beyazlaştırılır. Bunun da eline bir sopa(değnek) verilir. Tanınmaması için daha ne gerekirse yapılır.

Gelin: Ayağı oyuna yatkın, ince ve uzun boylu olanlardan birine kadın elbisesi giydirilir. Yüzü kapalıdır. Açık olmasında da bir sakınca yoktur.

Tilki: Gençlerin en kurnaz ve sinsi olanı seçilir. Sırtına bir post’koyun, keçi derisi) giydirilir. Kulak ve kuyruk takılıp, yüzüne biraz un sürülür.

Deve: Kuvvetli iki genç, 1.5-02 m. boyundaki bir merdiveni her iki ucundan tutup omuzlarına alırlar. Ortasına devenin hörgücü olacak şekilde   bir sepet yerleştirilir. Sepetin üstünden yere kadar, ince dokunmuş bir çul/cecim veya kilim atılır. Sopanın ucuna  bağlanmış bir kafası öndekinin eline verilir.  Devenin boynuna bir kelek takılması da ihmal edilmez.

Hazırlık bitince dede devenin üstüne biner. Yürüyüş sırası şöyledir: Önde mehter(davul-zurna), yanında veya geride  köy çocukları ile meraklılar… Beraberce çala çağıra köyün tüm evleri gezilir.  Her kapının önünde durulur.  İlk söz kahyanındır. Kendine özgü bir makamla söylemeye başlar. Onu köy çocuklarının hep bir ağızdan söyledikleri “Alaheyyy…”ler takip eder.

Hey, kayadan kayadan!

Yılan aktı kayadan

Açlığımızdan gelmedik

Susuzluğumuzdan gelmedik

Oyunumuz vardı sayadan

Alaheyyy…diyelim arkadaşlar

Alaheyyy!…

Hey hu muydu, bu muydu?

Ayran mıydı, su muydu?

Elden ele geldiğimiz

(………) Ağa’nın evi bu muydu?

Alaheyyy…diyelim arkadaşlar

Alaheyyy!…

Davarın yüzü yetti

Kuzunun tüyü bitti

Ne kaldı?…Ne kalmadı?

Elli gün kaldı kalmadı

Alaheyyy…diyelim arkadaşlar

Alaheyyy!…

Elli günden sonra

Gümbür gümbür yayarlar

Hoşur hoşur sağarlar

Alaheyyy…diyelim arkadaşlar

Alaheyyy!…

Alaheyler devam ede dursun, dede ev sahibinden izin alıp  içeri girer. Oradakilere şöyle hitap eder:Ey ahali!… Kasabadan kasabaya, köyden köye gezdirdiğimiz bir dünya güzelimiz var. Gelsin oynasın mı? Hepsi de  “Gelsin” deyince, dede dünya güzelini çağırır. Adını söyleyerek takdim eder.  Bundan sonra dönüp davul ve zurnaya emir verir. “Çal mühter/mehter!…” Mehter çalar  Dede ve gelin karşılıklı oynamaya başlarlar. Ev büyükse içeride, küçükse kapının önünde oynanır. Herkesin bu alemle meşgul olduğu  bir sırada  Arap ansızın içeri girer.  Nara atarak sopasını önüne gelene savurur. Bir sopa da dedeye yapıştırır.  Dede yere düşer(ölür). Gelin dedenin üzerine kapanıp ağlamaya başlar.  Olaya el koyan Kahya, seyircilerden bir kefen parası toplar. Fırsatı ganimet bilen tilki de  tekneden birkaç ekmek aşırır.  Oyun bu şekilde biter.

Alay evi terk ederken bahşiş olmak üzere  un, bulgur, yağ, tuz, yumurta…v.s. verilir. Gidilen her yerde aynı şekilde hareket edilir. Toplanan erzaklarla akşam yemeği pişirilip  birlikte yenilir. Delikanlılar kendi aralarında oyun çıkarır, halay çeker, hikaye söyler ve geç vakte kadar eğlenirler.[9]

SAYA GEZME

Gücüğün(Şubat’ın) 12’sinde saya yapılır. Koyunun karnında kuzunun canlandığı zaman yapılır.

Sayacılar yedi kişidir. İki gelin, iki ahret adamı, bir ayı, iki defçi… Gelinler erkektir; fakat  kadın elbisesi giyerler. Alaca(peşli), pullu gaftan giyerler, yüzlerine un sürerler. Ayının kafasına ve sırtına post sararlar.

Köyün  en baş evinden girilir ve oynayarak bahşiş toplanır. Bunlar yağ, un ve patatestir. Sonra ertesi gün Gücüğün 12’sinde toplanılır.  Köydeki bütün gençler toplanır. Evin birinde yemek yenir.

Merdiven üstüne beşik konulur, üstüne de kilim örtülür, çan ve kelek takılır, ses çıkarılır.

Batağa taş atma o batar gider

Gurbete kız verme o yiter gider

Anayı babayı terk eder gider.

Büyük evlerin sucusuydum

Bir tek bir gardaşın bacısıydım

Anam anam benim anam

Anam kirmenini alsın eline

Çıksın baksın gurbet yoluna

Anam anam benim anam

Hamamdan mı çıktın dolu bohçalı

An  aravatlı(?), boynu akçalı

Anam anam benim anam….

Hey sayadan sayadan

Yılan aktı kayadan

Vurdum birini öldürdüm

Bana kanlı dediler…

Getirin kanım içeyim

Yedi kapı geçeyim

Yedi kapı kilitli

Zemzem suyum ılıdı,

Kapıya gelen kim idi

Emmim oğlu Musacık

Kolu budu kısacık…

Gibi deyişler söylenir.[10]

SAYA

Bu da bir bahar şenliğidir. Döle 50 gün kala(Davarın kuzusu ana karnında canlandığı zaman) yapılır. Köy gençleri ve çobanları toplanıp  sayı(saya) tertip edileceğini haber verirler.

Bu eğlencede esas rol yedi kişidedir. Dördü deve, biri arap oğlu, biri arap kızı, biri de tilkidir.

Deve yapılması için  dört gencin üzerine çul, çuval sarılır.  Boğazına bir de kelek takılır. Arap oğlu ve Arap kızının yüzleri boyanır.  Tilki seçiminde titizlik gösterilir. Bunun hem ufak yapılı; hem de cin gibi kurnaz  bir genç olması gerekir.

Hep birlikte kapı kapı gezilir. Kelekler(ziller) çalınır Araplar oyunlarını oynarlar. Herkes oyuncularla meşgulken tilki de tilkiliğini gösterir ; kimseye göstermeden evin mutfağına dalar. Gözünün gördüğü yiyeceklerden birer miktar çalıp  dışarı çıkar. Ama pek fazla zarar vermez. Üstelik ev sahibinden bir miktar bahşiş de koparır.

Oyun faslı bitince sıra  mani söylemeğe gelir.

Hey hamudur hamudur

Mehmet Ağa’nın evi bu mudur?

Hey hayadan hayadan

Yılan akar kayadan

Acımızdan gelmedik

Töremiz var sayadan.

Hay..ne kaldı ne kaldı

Şurda elli gün kaldı.

Elli günden sonra

Şakır şakır sağarlar,

Gümbür gümbür yayarlar,

Bir oğluma, bir kızıma diyerler.

Sağına yattı yozladı

Soluna yattı kuzladı

Ala heyyy….deyin uşaklar; ala…hey!

Hey bakının bakının

Saya geldi sakının

Kara koyun bokunu

Kına diye yakının

Ala heyyy….deyin uşaklar; ala…hey![11]

YÜZ KÖMBESİ: Karaözü:

Gemerek-Karaözü  yöresinde Saya törenleri koç katımından yüz gün  sonra yapılır. Bu merasimin adına “Yüz Kömbesi”  denilir. Bunun anlamı  davarların kuzulamasına  elli gün kaldı demektir.  O gün çoban ev ev dolanır; davarın yüzünün yettiğini  haber verir.  Herkes aynı günde yemek için iki sacın  arasında Kömbe yapar. Çoluk çocuk hep bir olunur , ağanın evine gidilir.  Kömbeler bir yere yığılır. Ağa zaten bir davar kesmiş,  yemek yapmıştır. Hep birlikte oturulur yenilir.  Daha sonra saz çalınıp oynanılır.  Buna yüz kömbesi denilir. O günün akşamına denk getirilerek yapılır bu eğlence. Son zamanlarda(1977) bu gelenek Karaözü’de kaybolmuştur.[12]

SAYA ÇEKME: Yıldızeli Karakoç Köyü

Sayanın yanaşmasıyla birlikte köydeki herkesi bir bayram havası sarar. Günler öncesinden  saya çekilecek  grupların oluşturulmaya başlamasıyla  saya  hazırlıkları da başlamış olur. Bu grupları herkes kendi emsalleri/yaşıtları arasında oluşturur.  Köydeki yediden yetmişe kadın – erkek, büyük-küçük  herkes bu gruplardan birine katılır.

Sayadan bir gün önce gençler/erkekler kendi aralarında seçtikleri birkaç kişiye  kadın elbisesi giydirerek köydeki bütün evleri kapı kapı dolaşıp yağ, yumurta, bulgur….gibi malzeme toplarlar Bu gezme sırasında aşağıdaki maniyi söylerler:

Hey hayıya hayıya

Yılan çıktı kayaya

Acımızadan gelmedik

Adet oldu sayaya

Gidilen evden bir şeyler alındıktan sonra:

Saya geldi sakının

Dembül dümbül takının

Davarların kıvını

 Kına diye yakının….

Manisi söylenerek  bütün köy dolaşılır. Toplanan bu yiyecekler, bir yerde toplanır. Ayrıca bu gezme sırasında köy gençleri, kadın elbisesi giydirilmiş  gençlere  laf atarak sataşırlar. Bunların yanındaki yaşlı kılığına giren dede, elinde  tillesiyle(?) kızlara sataşan  gençleri kovalar ve kızları korumaya  çalışır. Köyü bu şekilde  dolaşma  işini sadece gençler yapar. Kızlar, kadınlar ve yaşlılar bu kapı kapı dolaşma işine katılmazlar.

Saya çekimi: Sayadan bir önceki akşam her grup kararlaştırdıkları yerde toplanarak saya çekimi yaparlar.  Saya çekiminde öncelikle sayanın nerede yeneceği kararlaştırılır. Evi sayacıları ağırlamaya/misafir etmeye müsait olanlar bu  kuraya katılırlar. Saya yenecek yer kararlaştırıldıktan sonra , saya akşamı getirilecek yemekler için kura çekimi yapılır. Köye ait en güzel yemekleri, daha doğrusu saya akşamı getirilecek yemekleri grup kendi arasında kararlaştırır. Daha sonra bu yemekler kağıtlara yazılarak saya çekimi yapılır. Herkes bu kağıtlardan birer tane çeker ve şansına hangi yemek çıkmışsa, ona razı olur.

Saya günü akşamı, akşam ezanıyla birlikte herkes hazırlattığı yemekle  bir gün önceden  kararlaştırılan yerde toplanmaya başlar. Sayaya kadın-erkek, büyük-küçük herkes ayrı ayrı gruplar halinde katılır. Saya için hazırlanan yemekler yenir.  Verdiği nimetler için Allah’a şükredilir.  Ardından da o yılın bereketli olması için dualar edilir. Geçmiş sayalar anlatılır. O günlerin güzelliğinden bahsedilir.

Köyün gençleri,  aralarından seçtikleri delikanlıların bazılarına  kadın elbiseleri giydirerek genç kız; bazılarına pala bıyık takarak koruma, bir kişinin yüzü kömürle boyanarak arap oğlu,  bir kişiye de yünden sakal yapılarak dede rolü verilir. Bu gençler hareketli oyunlar oynayarak, komik şeyler söyleyerek  eğlendirmeye çalışırlar.

Sayada köyün fakirleri de unutulmaz. Bir gün öncesinden toplanmış olan yağ, yumurta, bulgur gibi yiyecek malzemeleriyle birlikte; toplantı yerine getirilen  yemeklerin fazlası da  maniler eşliğinde köyün fakirlerine dağıtılır.

Hey hayıya hayıya

Saya geldi kapıya

Biz boşuna gelmedik

Gel de bir bak sayıya…

Dağıtım tamamlandıktan sonra, dağıtım  işi yapanlar, kıyafet değiştirenlerle birlikte bütün köyü dolaşarak saya manileri söylerler. Hz.Peygambere salavat getirirler. Köyü dolaşan bu grup toplanılan eve geldiğinde kapıda karşılanır; saçma sapan sorular sorulduktan sonra içeri alınır. Sorulan bu sorular, havadaki yıldız sayısı, köydeki birinin evlilik tarihi gibi sorulardır.  Eğer dışarıdan gelen grup bu sorulara mantıklı cevaplar vermezse cezalandırılır.

Sayanın sonlarına doğru yöresel oyunlar oynanır. Bu oyunlar ebehoş/kör ebe, kayış kızdı, yüzük, topaç gibi oyunlarla, seyirlik oyunlardır.   Ayrıca sesi güzel olanlar yöreye ait türküler söylerler.

Oynanan oyunlarla, söylenen türkülerle, edilen muhabbetlerle bir saya daha bitmiş olur.[13]

SAYA GEZME: Sivas merkez köyler

Saya gezme, her yıl koyunların kuzulamalarına 50 gün kala; yani şubat ayının 25-28’inde yapılır. Amaç koyunların rahat kuzulamaları, sütlerinin bol ve bereketli olması ve çobana maddi yardımda bulunmaktır.

Her çoban sürü sahipleriyle bu eğlenceye katılır. Bütün köylerde olduğu gibi sürüde en çok koyunu olan ve ehli-kamil/yaşlı ve olgun kişi “pernek başı” seçilir. Pernek başı çobanın ihtiyaçları ile ilgilenir.

Pernek başı bir hafta önce saya gezimini  sürü sahiplerine hatırlatır. Buna göre gençler kendilerine çan, kelek, zil gibi çalgı aletleri bulmaya çalışırlar.  Çobanda gençlere yardımcı olur.

Saya günü geldiğinde  çoban, sürü sahiplerini  saya gezmeye çağırır. Akşam olunca sürü sahiplerinin erkekleri pernek başının evinde toplanır, eğlenceye hazırlık yaparlar. Gençlerin içinden bir tanesini kadı,bir tanesini gelin yaparlar. Kadı’nın üstünde kadınların giydiği ipekli ceket, dişlerine kelle soğanın beyazını yapıştırırlar. Gelinin başında fes, fesin üstünde pullu beyaz vardır. Geline fırfırlı entere/entari  giydirirler.

Saya gezimine çıkılır. Önde gelin, arkasında kadı ve en arkada ise çalgıcılar vardır. Hep bir ağızdan:

 Saya geldi sakındı

Dembül dümbül takıldı

Kara koyunun boku

Kına diye yakıldı

Vele hoyyyy…..

Hel hayadan hayadan

Yılan aktı kayadan

Ne acımızdan, ne susuzumuzdan

Bu da adet oldu sayadan…

Diyerek  sürü sahiplerinin kapıları çalınır. Hep birlikte içeri girilir. Gelin, evin hanımının elini öper. Burada hep birlikte biraz oynadıktan sonra çalgı sesleri kesilir.  Çoban, tek başına:

Elma attım çamdıya

Çamdı yeri batmaya

Bir kaşık yağ vermeyen

Kocasıynan yatmaya…

Der ve ev hanımının önüne değneğini atarak “Düşmanınızın ömrü bu kadar olsun” der. Bahşişini ister.  Ev hanımı da “Daha kötü olsun!” der. Çobana bahşişini verir. Burada bahşiş olarak  bulgur, yağ, yumurta  verilir. Bütün pernek sahiplerinin evleri bu şekilde gezilir.

Bahşiş toplama işi bittikten sonra  hep birlikte  pernek başının evine gidilir. Burada çoban odada bulunan cemaatin önüne değneğini atarak “Düşmanınızın ömrü bu kadar” olsun der bahşişini ister. Burada bahşiş olarak genellikle para verilir. Toplanılan bulgur, yumurta ve yağ ile yemek yapılır. Odada bulunanlar yemekleri yedikten sonra kalkarlar. Çoban topladığı bahşişi evine götürür. Saya gezme de bu şekilde bitmiş olur.[14]

SAYA GEZME: Gücüğün 12’sinde saya yapılır. Koyunun karnında kuzu canlandığı gün saya yapılmaktadır.

Sayada yer alan kişiler 7 erkekten meydana gelir. İki tane ahiret adamı, iki tane gelin, bir tane ayı ve ki tane tefçiden meydana gelir.

Gelinler erkektir.  Fakat  kadın elbisesi giyinirler. Bu elbiseler alaca/peşli, pullu, salta ve tepeliktir.

Ahiret adamlarının üstleri tamamen beyaz elbisedendir. Ellerine, yüzlerine un batırarak tamamen beyaz olurlar. Ayının kafasına ve sırtına post  sararlar.  Bir de merdivene beşik bağlanır. Çan ve kelek takılır. Merdiven gençler tarafından taşınır.Bu oyundaki tefçiler def çalarken diğer elemanlar  oyun oynarlar. Köydeki topluluk da bunların peşinde gider. Evlerden yağ, patates,  un, bulgur, yumurta…toplarlar.

Hey sayadan sayadan

Yılan aktı kayadan

Vurdum birini öldürdüm

Bana kanlı dediler.

Getirin kanını içeyim

Yedi kapı geçeyim.

Yedi kapı kilitli

Zemzem suyum ılıdı

Kapıya gelen kim idi

Emmim oğlu musacık

Kolu budu kısacık…

Bu sözler köyün her evinin kapısında tekrarlanır. Toplanan yiyecekler yedi kişiden birinin evine toplanır. Ertesi günü yemek hazırlanır. Yemekler o evde yenir…Saya gezme sona erer. A.Turan Yıldız, Sivas, Gümüşdere[15]

KOYUNUN YÜZÜ: Gürün köylerinde “Koyunun yüzü gitti, bıyığı/tüyü bitti” derler. Koç katımından yaklaşık yüz gün sonra, çoban ve köyün delikanlıları ev ev dolaşırlar…. Kimisi yoğurt, kimisi kuzu verir.[16]

SAYA GEZME: Hafik

Eski yılarda, şubat’ın 12’sinde çobanların ve çocukların bahşiş topladığı güne saya  gezme  Yine bu inanca göre kuzuların ana karnında tüylenmesi de saya günü olarak adlandırılır. 

Saya günü, sürüleri otlatmakla görevli olan çoban, eline sopasını alır, sürü sahiplerinin evlerini gezerek bahşiş toplar. Köyün bir evinin “erkek odası”nda toplanan  sürü sahipleri çobanın gelmesini beklerler. Çoban gelir, erkek odasına girer ve “Düşmanınızın ömrü bu kadar olsun” der,  sopasının erkek odasının ortasına kor.  Böylece saya gününün geldiğini ve döl yarısı zamanının kısalığını belirtir.

Sürü sahipleri çobanın sopasının yanına bahşiş atarak “Daha da kısa olsun…” derler. Eğer köydeki sürü sahipleri ayrı ayrı evlerde toplanmışlarsa, aynı işlem her evde tekrarlanır.

Yine köyün çocukları bu günde toplanırlar. Ellerine  bakraç, sepet, heybe alır;  mani söyleyerek köyün bütün evlerini gezerler. Toplamış oldukları bulgur, yumurta, yağ…gibi şeyleri bir evde pişirtip yerler.

Saya geldi sakının

Dembül dümbül takının

Kara koyunun kığını

Kına diye yakının

Hey hatmıya hatmıya

Çatma yere batmaya

Yumurta, bulgur, yağ vermeyen

Kocasıyla yatmaya

Hey hayadan hayadan

Yılan aktı kayadan

Acımızdan, susuzluğumuzdan gelmedik

Töremiz var sayadan

Heyy heyyy den uşaklarım, heyyy heyyy den

Şu derede tütün tüter

Çobanlar da keven üter

Yazın yağ yapmayan kadınları

Kışın bünelek tutar.[17]

Koyunun Yüzünü Okuma: İmranlı

İlçede geçmiş yıllarda koyunun yüzünü okuma/saya törenleri yapılırdı. Bugün artık tarihe karışan bu törenler, kış aylarında o yıl köyde veya ilçe merkezinde  çoban olarak görev yapan kişi tarafından yapılırdı. Koyunların doğurmasına yaklaşık iki ay kala çoban, sırtına heybesini vurduğu gibi başlardı evleri gezmeye. Gezme işi özellikle akşam yapılırdı. Televizyon ve radyonun olmadığı o yıllarda bu tören çocuklar için eğlencelerden birisiydi.

Çoban aşağıdaki dörtlükleri söyledikten sonra her evden tereyağı, bulgur, yarma gibi yardımları alır, ikinci evin yolunu tutardı.

Koyunun yüzü gitti

Kuzunun tüyü bitti

Ne kaldı ne kalmadı

Elli gün kaldı.

Elli günün ortası

Toklu koyun kertesi

Gogara başlı karılar

Fışır fışır sağası

Ağ bilekli gelinler

Gümbür gümbür yayası

Haydi koyuna diyesi

Ayranı  boz köpeğe dökesi

Koyunlu evler gördüm

Kurulmuş yaya benzer

Koyunsuz evler gördüm

Soğulmuş çaya benzer

Bal parmağınan yoğrulur

Parmağı ballı hatunlar

Yağ tırnağınan yoğrulur

Turnağı yağlı hatunlar.

Anamsın karalı koyun

Benzersin marala koyun

Sahibin yününü kırkar

Teper harala /harara koyun.

 Anamsın karataş koyun

Karlı dağları aş koyun

Karanlık gecelerde

Çobana yoldaş koyun.

Anamın tatar keçi

Dağda yatar keçi

Kışın ağır gelince

Oğlağın atar keçi

Bir taş attım çatmaya

Çatma yere batmaya

Bir kaşık yağ  vermeyen

Nişanlısıyla yatmaya[18]

KELENTOS KUTLAMASI: Hafik

Başka yörelerde saya geleneği olarak adlandırılan, döl ayından elle gün önce yapılan kutlamaya kelentos kutlaması denir.

Kasım ayında koçların katılması ile başlar ve altı ay sonra döl gerçekleşir. Döl ayından elli gün önce yapılır ve şöyle olur:

Köyün gençleri bu güzel günün gelmesi ile köy meydanında toplanırlar. Köyün bütün evlerini tek tek gezerler. Evde bulunan kişiler bunlardan kuzuların ve koyunların çıkardığı sesleri çıkarmalarını isterler. Karşılığında bunlara bahşiş verilir. Gençler gezerlerken yiyecek toplarlar. Bunlar bulgur, şeker, un ve yağdır. Bunlardan kendilerine yemek yaptırırlar.

Gençler köyün bir odasında toplanırlar. Topladıkları malzemelerden pilav, helva, hamur işi gibi yemekler yaptırırlar.  Bunları yerler, orada eğlenip, oynar, gülerler. Bu eğlenceye katılmayan gençler kınanır.

Gençler gezerlerken ellerinde koyunların boğazlarına takılan ve bizim orada kelek diye adlandırılan çanları sallayarak köyü dolaşırlar.

Hey ne kaldı ne kaldı

Döle elli gün kaldı

Elli günü sayarsan

Küpeciğe koyarsan

Mele kuzum me….

Bu kutlama genelde Perşembe akşamına denk getirilir. Köyün bütün insanlarının severek katıldığı bir gelenektir.[19]

Saya  törenleri: Kars

Saya, koyunların döllenmesi günü  yapılan şenliğe verilen addır. O gün kuzular ana karnında canlanır; hayat bulmuş kabul edilir.[20]

KÖSE GÜNÜ

Köse günü koç katımından sonraki 105. günde, koyunların doğumu(!)Zamanında yapılan bir bayramdır. Bu bayram şubat ayında yapılır. Gece,  gençler ve orta yaştaki insanlar bir eve toplanırlar. Aralarında yetenekli bir genci köse olmak üzere seçerler. Sonra bu kişiye makyaj yaparak tanınmaz hale getirirler.

Yüzüne yünden sakal takılır., başına bezden külah giydirilir. Sonra yüzü un ve kömürle boyanır. Ve en sonunda vücudu kalın örülmüş otlarla örtülerek adeta ot giysili, heybetli ve dev yapılı bir hale sokulur. Diğer bir kişi de  kadın kılığına girip Köse’nin karısı olur. Köse’nin karısına “Zozan” denir. Bu işlemler bittikten sonra büyük bir şamata ve gürültü içinde ev ev dolaşılıp para toplanır.  Gittiği evi ayağa  kaldıran Köse  isterse oyun dışı  isteklerde de bulunur. Köyün gençlerinin, çocuklarının da kösenin ekibine katılması ile bu, bir şenliğe dönüşür.

Köse bütün evleri dolaştıktan sonra kendisine eşlik edenlerle birlikte köyün muhtarının evine gider. Topladığı paralarla çocuklara ziyafet çeker. Şeker, sakız, balon….gibi şeyler alır.

Tüm bunlar koyun doğumlarının bol olması için  bir nevi  bereket dileme biçimidir.

Koç katımı gibi, Köse günü de günümüzde kutlanılmamaktadır. Köse günü eskiden her yıl kutlanılırmış; fakat günümüzde kutlanılmamaktadır. Sadece yaşlıların hafızalarında yaşamaktadır.[21]


[1] Derleme Sözlüğü, Cilt: X, TTK, Ankara 1978

[2]  Saya Geleneği, Cumhuriyetin 50. Yılında Sivas/1973 İl Yıllığı, .s.191-192

[3] Yıldızeli Karkın /Saadet İrketi, C.Ü.Eğitim Fak. Matematik. 1997

[4] Şermin Kepek, Hafik, Asarcık Köyü, (C.Ü. Tarih Böl. 2000)

 [5] Divriği Yağbasan Köyü Folkloru (Hazırlayan:Kutlu Özen), Sivas 2003, s.53

              [6]  Halil Sami Özen,  Divriği’nin Yağbasan Köyünde Koç Katımı ve Davarın Yüzü Şenlikleri, Sivas Folkloru, Sayı: 75, Nisan 1979, s.4

[7]  Halit Kuruçay, Kontrol Sistemleri, 97309030, Merkez Gözmen

[8] Şükriye Yaraş, Yıldızeli Halkaçayır köyü

[9] Musa Demirci,Sivas Çerdiğin ve Çevre Köylerinde Saya, Sivas Folkloru, Sayı:2, Mart 1973, s.10-11

[10] Ali Çöl, C.Ü. MYO İnşaat böl.  Derleme tarihi: 1997

[11] Ayşe Özen, Sivas’ın Üç Tepe Köyünde Baharı Karşılama Törenleri, Sivas Folkloru, Sayı:54, Temmuz 1977,  s.20

[12] Ahmet Özerdem, Karaözü’de Koç Katımı,  Sivas Folkloru, Sayı: 48, Ocak 1977, s.21

[13] Oğuzhan Çatalçam, Sivas-Yıldızeli Karakoç Köyü, C.Ü.MYO, İnşaat Böl., 1997

[14]  Lokman Coşkun, C.Ü. MYO, Elektrik Böl., 1997

[15] A.Turan Yıldız, Sivas, Gümüşdere, C.Ü.MYO İnşaat 1997

[16] Nagihan Karadağ, Gürün, C.Ü. Sağlık MYO, Radyoloji, 1998

[17] Dilek Kelek, Hafik Yanalak-Kamış köyü (C.Ü. Tarih Böl. 2000)

[18] Nazım Hasta, C.Ü.MYO, Elektrik Böl. 2000

[19] Ali Kılıç, Hafik Besnili Köyü, 2000, C.Ü.MYO Maliye Böl. 2000)

[20]  Dr. Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri(Genişletilmiş 3. baskı), Ankara 1999, s. 125

[21]  Fatih Ağurtay, C.Ü.Kamu Yönetimi, Van-Direkli, Çaldıran köyü.