Tarihin derinliklerinden kopup geleni edebiyatımıza, folklorumuza renk katan, Şarkışla’daki bu sanat dalını incelemek ve bir seri yazı halinde meraklılarına sunmak hiç de kolay olmadı. Bir nakış, bir motif bir yerden bir yere ad değiştiriyor. Bir köydeki motif diğer bir köydekine uymuyor. Bir yerde “gelin ağlatan” adı verilen bir nakışa bir yerde «”katır tırnağı, başka bir yerde “hardal” deniliyor. Bu yüzden bu nakış ve motiflerin adlarını, çeşitlerini belli bir çevreden alarak karışıklığa sebep olmamaya çalıştık ve araştırmalarımız sırasında özellikle yönleri tespitle yola çıktık.
Şarkışla ve yöresinde kilimcilik eski bir sanat dalıdır. Yurdun her tarafında ortak özellikleri ile tanınır. Bu özelliklerin başlıcaları renkleridir. Şarkışla kilimlerinde çoğunlukla kırmızı, mor, sarı ve beyaz renkler hakimdir. Nakış ve motifler dikdörtgen, veya eşkenar dörtgen şekillerinde oluşur. Burada tahta adı verilen aynı renkler bir araya gelir, içinde 15 cm.lik, kilimi enine kat eden parçaların serpiştirildikleri nakışlar yer alır. Renk renk tahtaların çoğalması ile kilim bütünleşir. Tahtalardaki renklerin zıtlığı kilime ayrı bir güzellik verir, içine atılan nakışlar da aynı şekilde zıt renklerdir. Bu özellik başka yerde dokunan kilimlerde görülmez. Bakıldığında gözü doyurur.
Şarkışla’da kilimcilik bir gereksinme olarak değil, bir sanat olarak dokunur. Bu sanat halkın benliğine öylesine sinmiş . öylesine yerleşmiştir ki dünür gidilen kızın ahlakından sonra işine ve nakışına bakılır. Bir kadının evine önce sadakati, sonra da yaptığı işin başında kilim dokuyup iş yapabilmesi gelir.
Kilim sanatı her ne kadar maharet isterse de, kıymetini ip ve yünü tayin eder. Bu nedenle kilimlik yüne ayrı bir özen gösterilir.
Yünün hazırlanması:
Koyunlar kırkılırken, kilimlik yünler de ayrılır. Bunların uzun saçaklı olması tercih edilir, özellikle koyunların sırt kısımlarından alınır. karın altındaki, bacaklardaki kısa lifli tüyler onlara karıştırılmaz. Bu yünleri verecek hayvanların semiz ve bakımlı olması şarttır.
Bilhassa yoz denilen kısır davarlarla kalıntıların ve koçların yünü en iyisidir. Ala veya kara davarların yünü bu işte asla kullanılmaz. Yünün çok beyaz ve parlak olması da gereklidir.
Özenle ve titizlikle kırkılan yünler kireç kaymağına yatırılır. En az yirmi dört saat orada bekletilir. Sonra akarsuda iyice tokaçlanarak yıkanır ve kireçten temizlenir. Üstüne “cuvan” denilen bir otun kök kısmından elde edilen bir toz serpilerek bir müddet bekletilir. Bu bitkisel ilâç ,yüne istenilen parlaklığı kazandırmaya kafi gelir. Yün tekrar yıkanıp gergin sicimlerde kurutulur. Yere değdirilmemeğe dikkat edilir.
Kuruyan yünler bir çul veya kilim üzerine yığılır. “yün çubuğu” denilen uzun sopalarla çırpılarak kabartılır. Çubuklanan yünlerde toz, toprak ve saman gibi artıklar kalmaz. Sonra elle didiklenerek taranmaya hazırlanır. Bu iş de bitince, yünlerden elçimler meydana getirilir. Taranmayan kısımlara “çöpür”denir ki asla kilimlik yüne katılmazlar.
Özenlenerek hazırlanan özenilerek hazırlanan elçimler, oklava ya da düzgün bir çubukla kıvratılır. Yapılan işleme “burma” denir. Burulan yünler büyük yumaklar haline getirilip eğrilmeğe hazırlanır. Bu yünler büyük yumaklar haline getirilip eğrilmeğe hazırlanır. Bu yünleri “kirman” ya da “iğ” adı verilen araçlarla eğirip ip haline getirmek büyük bir hünerdir.
İş acele değil de boş zamanı değerlendirmek kabilinden yapılıyorsa evin kadını ipini kendi olanakları ile eğirir, ıyar ve dokur. Bunun dışındaki kilim işleri hep imece usulü ile yapılır. . Yumaklar köydeki genç kızlara birer birer dağıtılır. Hele cehiz eşyası olarak hazırlanmıyorsa evin sahibi bu işle pek ilgilenmez. Her işi genç kızlar yapar. Kilimcilikte yardımlaşma, müşterek iş yapma çok yaygındır. Yıkanırken, taranırken, eğirilip dokunurken en az üç beş kişi ile çalışılır.
Bu işlerde iğ fazla kullanılmaz; onun yerini “kirman” alır. Kirman üç kısımdan oluşur, daha doğrusu üç ağaç parçasından ibarettir. Yayvari ve kabaca bir ağacın eninden dört köşe delinmiştir. Buna dişi denir. Başka yayvari bir ağaç dişinin oyuğundan geçirilir. Her ikisinin de ortasında yuvarlak bir delik vardır. Ok adı verilen ince bir çubuk delikten dik olarak geçer ve iki yayvari ağacı sağlamca birleştirir. Okun sivri ucu çentiklidir. Alt tarafı şişkince olup piramide benzer. Kirmanın kanatları sapın şişkin yerine oturur. Kulpun üstündeki çentiğe yün dolanarak bağlanır. Sol el yünü tararken, sağ el kanadı sallar. Kirman bir mihver etrafında dönerken ellerin yardımı ile yün “süyümlenir”. Süyümlenen yünler bu dönüşle kıvrılmaya başlar. Fazla kıvratmak iyi olmaz. Yünün fazla kıvratılması, mahalli deyimle “sulu” eğrilmesi gerekir. Çorap ipi gibi fazla kıvrarsa ip kullanışlı olmaz. Kirmanın bir ucu yere değerken eğrilen ipin ucu da baş hizasında, kolun kalka bildiği kadar uzar. Bu ipler sol elde toplanır, kirman sağ ele alınarak kanatlar arasına dolaştırılır ve sarılır. Buna “bir süyüm ip” denir. Süyümler çoğaltılarak kirman doldurulur. Dolu kirmanın çentikli tarafı bir bekliğe vurularak sap çıkartılır. Sonra erkek dişiden ayrılır ve eğrilen yumak meydana çıkar ki, buna da “goş” denir. Anlattığımız işlemler tamamlanınca erişin hazırlanmasına geçilir.
Eriş:
Erişlik ipin yünü her türden olabilir. Pamuk ipliği de kullanılabilir. Yalnız, eriş kilimin kalitesine çok etki yapar. Evde kullanılacak kilimlere adi ip veya iplik kullanılırsa da, pazarlanacak olanlara bu tür erişler kullanılmaz. Onların erişlerine epeyce özenilir. Yukarıda anlatılan usulde yünler ip haline getirilir. Yalnız bu ip biraz daha kıvrak eğrilmelidir. Goşların iki ucu bir araya getirilerek ikili bir yumak meydana getirilir. Sonra kirmanla kıvratılır. Buna “yefeme” denir. Yefenen ipler kaim olursa bir çubukla sıyırgılanır. Onun için hazırlanan ipler pürüzsüz ve düzgün olur. Aslında eriş kilimin temelidir. Gerçi son yıllarda çöpürden, dabak yünü yününden hatta pamuk ipliğinden eriş olarak faydalanıyor ve kilimler ucuza mal oluyorsa da, hem kalitesi düşüyor, hem de ömrü kısalıyor. Bazı köylerde iki. hatta üç yüz senelik kilimlere rastlanıyor ki bunların erişleri ve renkleri daha dün dokunmuş gibi sapasağlam duruyor.
İpin hazırlanıp boyanması:
Eğrilen ipleri usta sarıcılar (iki dizlerini ve ellerini kullanarak) dizlerinde “kelep” yaparlar. Bu kelepler kilimin boyutu göz önüne alınarak tartılıp ayrılır Tartılar eski ağırlık .ölçülerine göredir. Bunlar ağırlıklarına göre: batman (8 kg.), okka (batmanın altında biri, yani 1.333 kg.), nuğ (okkanın yansı ), buçuk (nuğun yarısı), çerik (buçuğun yarısıdır).
Uzunluklar ise kulaç, karış ve süyemle ölçülür. Ama satılırken veya başka bir şekilde değerlendirilirken ağırlığı üzerinde söz edilir. Kilimin ağırlığı kıymetini çok etkiler. Büyük kilimler okkasına göre değerlendirilir. Kelep kelep yünler renklere göre sıralanır, örneğin “Üç okka kırmızı, iki okkası da kara olacak” diye tartılıp alınır.
İpin boyanması:
Kilimlik iplerin boyanmasına ve avkulanmasına çok dikkat edilir. Boyama işlemi çoraplarda olduğu gibidir. (Bkz. Sivas Folkloru, Sayı: 40, s. 11)
Araçlar:
Tezgah: Buna bazı yerlerde “kemk” , bazı yerlerde “ip ağacı” denir; iki kalın ağaçtan oluşur. Ağaçların dip kısımları kalın kütük şeklinde, 75 cm. uzunluktadır. Bu kısım toprağa gömülür. Kütük kısmının üzerinde büyükçe bir delik vardır. Tepe tarafında da aynı boyda delik bulunur. Ağaçların her birine “direme” denir. Kütük kısmından yukarısı dört köşe yontulmuştur. Boyları muhteliftir. Dokunacak kilime göre tezgah seçilir.
Mazı : İki metre boyunda, orta kısımları silindir şeklinde, başlan dört köşe yontulmuş tezgahın deliklerine rahatça sığacak biçimde inceltilmiş iki ağaçtır. Gövde kalınlığı muhtelif olursa da en çok kullanılan otuz santimetre çevreli olanlarıdır. Mazılar, usta bir marangoz elinden çıkar; üzeri pürüzsüz ve düzgün olurlar.
Çiti çubuğu: Adından da anlaşıldığı gibi kalınca (beş santimetre çapında) bir çubuktur. Düzgün ve budaksız ağaçlardan yapılır. üzerine belli aralıklarla çentikler açılır.
Kücü ağacı: Çiti çubuğu gibidir. Boyu mazıların uzunluğunda olur.
Varan gelen: Çiti çubuğundan ince. olur, boyu kilim boyundan iki karış fazlasıdır.
Bu parçalar hazırlandıktan sonra tezgâh kurulabilir. Kilimin dokunacağı ev veya evlikte iki derin kuyu açılır. Tezgahın kütüklü uçları bu çukurlara indirilir, üst uçları duvara dayanır. Otuz derecelik bir açı verildikten sonra dipleri toprak ve molozla sıkıca doldurulur.Tezgâh bekletilmeden önce mazılar yerine takılmalıdır. Sonra zorluk çekilir. Mazıların alt kısınma birer de “palavara” konur. Artık kilimi ıyabiliriz.[1]
Iyma:
Kilimin özelliğine ve kalitesine tesir eden faktörlerin başında ıyma gelir. Usulüne uygun ıyılan kilimler düzgün ve güzel olurlar. Herkes kilim ıyamaz. Her köyde bu işlerde ustalığını kabul ettiren bir kaç kadın bulunur. Bunlar köyde dokunacak kilimleri ücret kabul etmeden ıyarlar. Kilimin boyu ve eni usta tarafından kulaçla tespit edilir.
Sonra yukarıda hazırladığımız eriş ipi düzgün yumaklar haline getirilir. Çiti çubuğu alt mazıya geçici olarak bağlanır. Erişin bir ucu bu çubuğa düğümlenir. Bir defa dolanır. Alt mazının dış tarafından iç tarafına doğru eriç sarılır. İçten yukarıdaki mazıya saracak olan ikinci kadına uzatır. Üst kısımdaki kadın mazıya erişi içten alır,dıştan aşağıdaki ustaya verir. Bu gidiş, gelişler belli bir aralıkta erişin ıyılmasını tamamlar. Bizim anlatışımız her ne kadar basit gibi görülse de iki milimetrelik bir hata, sonunda kilim kalitesine tesir eder. Fiyatını yüzlerce lira düşürür. Metresiz ve santimsiz verilen bu aralıklar sadece tırnak ucu ile ölçülür. Iyılama işi biter bitmez çiti çubuğu mazıdan çözülür. Bundan sonra yapılacak ilk iş kücülemedir. Kücü çubuğu, mazıların tezgahın dışında kalan uçlarına uzunca bir iple bağlanıp sarılır, sarkıtılır. Tezgahın tam orta yerine gelecek şekilde kilimin enine göre durdurulur. Arkasından da bir baştan eriş alınır, ikinci ve kalınca bir iple eriş bu çubuğa bağlanır. Ama sıkı tutulmaz. Erişler bu kalın ip(kücü ipi) arasında rahat hareket etmelidir. Sarma o kadar ölcülü olur ki her eriş biri birinden belli ve eşit uzaklıkta kalırlar.
Varan gelen: Adı üzerinde seyyar bir çubuktur. Bunun yerleşmesi ise hayli zordur. Takılırken çok dikkat ister. Erişin biri içte, biri dışta kalmak üzere arasına yerleştirilir. Kücük iplerinin yardımı ile aşağı yukarı hareket ettiği zaman, erişin bir kısmı içerde, bir kısmı dışarıda kalır. Başka bir durumda ise, eriş ipleri devre değiştirirler. Bu işlem bittikten sonra sıkılama yapılır. Sıkılma, erişlerin gergin hale gelmesidir. Önce mazılar altına konan palavralar çekilir. Üst mazının palavrası biraz daha kalınca ve düzgün olur. Mazıyı sağa sola sallamayacak şekilde ayarlanır. Bu mazının altına konur. Alt mazının altındakiler de çıkarılır, özel çiviler hazırlanır. Bu çivilerin uçlan sivri ve geriye doğru kalınlaşır biçimdedir. Mazının başına çökülerek çitinin ucu tezgahın oyuğuna yerleştirilir. Aynı şekilde öbür taraf da ayarlanır.Sonra bu çiviler balta ile çakılır. Yukarıdaki mazı aşağı gelmediği için aşağıdaki mazı biraz daha alta doğru inmeye zorlanır. Mazı aşağı indikçe erişler gerginleşir. Durumun normal olup olmadığını usta, eli ile yoklayarak kontrol eder. Normal bir gerginlik elde edilince dokumaya geçilir.
Ağızlık açma:
Kilimin başlangıcına ağızlık açma denir. Hayli ustalık isteyen bir iştir. Ağızlık ne kadar düzgün açılırsa, kilimin uçları o kadar muntazam olur. Ağızlık açılırken kirkit (ön tarafına tarak dişi gibi dişler açılmış elips şeklinde bir tabana diklemesine yerleştirilmiş bir kulptan ibaret araç) bu sırada kullanılmaz. Özellikle bir kaç kat edilmiş beyaz bir ip, kilimin erişleri arasından geçirilerek bir zincir oluşturulur. Zincir parmaklarla sıkıştırılır. Sonra “ağız tahtası” denilen kısım dokunmaya başlanır. Artık kirkit kullanılır hale gelmiş demektir. Kirkit erişler arasına geçen ipleri vurmak suretiyle sıkıştırır. Ne kadar hızlı vurulursa ipler o kadar iyi olur. Boyanan ipler, renk renk, boy boy menikler (ince uzun yumaklar) yapılarak bir kalbura doldurulup yana alınır Hangirenk lazım olacaksa kolayca bu kalburdan alınır. Kilimi rahatça dokumaya artık hiç bir engel kalmamıştır. Tahtalar oluşurken onlara atılacak nakışlar düşünülür.
Şarkışla kilimlerinde nakışlar şekillerine göre ad alırlar. Yukarıda da belirttiğim gibi bu adlar köyden köye değişirler. Örnek olması bakımından birkaç nakış ismi verelim: Tazı kuyruğu, koç boynuzu, göbek, batırak, gelin ağlatan, alaca, su gerdan, döş, kuma döşü, kuma dişi, sarıca, kaytan, kayma, haber, postacı, ninik, nenni, katip, cimcik, konut, sırça, koyun gözü…
Biz isimlerden ziyade nakışları şu gruplarda toplayabildik:
1. Hayvansal motifler: Bu motif ve nakışlarda bir hayvanı tamamen görmek olanaksızdır. Baş modeli, bir kanat veya göz nakış olarak o kadar ustaca işlenir ki bunu seçmek bir hayli araştırmaya bağlıdır. Motifler bir çizgi, bir münhani ve bir hayvanı temsil ederler. Dolgu olarak kullanıldığı gibi kenar süsleri olarak da kullanılırlar.
2. Nebati motifler: Bir dal, bir çiçek, hatta bir meyve motifidir bunlar. Renkler o kadar estetik kaynaşır ki; bunları da, bu bir yapraktır, bir çiçektir diye ayırt etmek ustalık ister. Doğanın bütün renklerini, hem de doğal olarak kaynaştırmak, usta bir ressam gibi onu işlemek, üstün bir sanat eseri yaratmak, az bir sanatkârlık olmasa gerektir
3. Geometrik motifler: Bunlar Şarkışla kilimciliğinin esasını temsil ederler. Üçgenlere, dörtgenlere, kare veya altıgenlere, hatta çokgenlere yer yer rastlamak, hem de açık olarak rastlamak mümkündür.Bunlar şekil olarak süs verdiği gibi, nakış olarak da ayrı bir özellik ve renk katarlar.
4. Sembolik motifler: Bir çiçeğin, bir ağacın, bir hayvanın, daha doğrusu doğada ne varsa onların sembolleridir. Renkler onu yansıtır, şekiller neyi ifade edecekse aynen odur. Burada ustanın duygularını, düşüncelerini, aşk ve özlemlerini açıkça okumak mümkündür. Her sanatta olduğu gibi kilimde de ustanın duyguları önemlidir. Yaratma sanatı buradan başlasa gerek.
5. Geçmeler: Kilimde nakış araları ile tahtaların bütünlemesinde kullanılır. Sanat yönü olmamakla birlikte işi meydana çıkaran bir işlemdir.
6. Bordürler: Ekseriya kenar süsü ve dolgu olarak kullanılır. Bir kompozisyon olarak kilimleri tamamlarlar. Bordürler ne kadar çok renk ve desen verirse motifler de bunlara uyar., kilimi özellik yönünden tamamlarlar. Bordürler bir sanat şahikası olup mahir ellerin güç ve maharetini yansıtırlar. Başka bir deyimle bordürler sonsuzluğa giden bir anlayışın ifadesidir.
7. Karma motifler: Renk, desen, şekil yönünden karışıklık arz ederse de bördürlere uymak zorundadır. Yukarıdan beri sunduğum bu tün motiflerin karışımıdır. Tahtalar arasına serpiştirildikten gibi fert olarak da görev yaparlar Kilimin tamamlanmasında yardımcı olurlar. Ahenkli bir renk uyumuna sahiptirler. Kenarlarda boncuk görevi yapmak, tahta aralarındaki sınırı tespit etmek bunların görevidir. Bu nakış ve motifler birbirinin içine o kadar ustalıkla girer ve kaynaşır ki, aşk gibi, şiir gibi birbirini bütünler, işte bu sanatın içine aşklar, özlemler ve duygular da karışırsa kilim, sanat olarak gözümüzde şiirleşir, destanlaşır ve türküleşir.
Kilim türleri:
Kilimler, kullanılacakları yerlere göre boy boy ve çeşit çeşittir. Daha dokunmadan önce nerede kullanılacağı tespit edilir.ve ona göre ıyılır. Satılacak mı? Duvara mı asılacak? Yoksa cehiz eşyası mıdır? Bunları zamanında belirlemek gerektir.
1.Cehizlik kilimler: Şarkışla yöresinde gelin gidecek kızın bir çift kilimi olması en doğal hakkıdır. Zengin olsun, fakir olsun herkes bu kilimleri verir. Cehizlik kilimler eve pek yük sayılmaz. Bunun eğrilmesi, dokunması imece usulü yapılır. Bu kilimler standarttır. Hemen hepsi bir örnekte olur. Özelliği sadece mahir ellerde dokunmasıdır. Çok mecbur kalınmadıkça satılmazlar. Daha doğrusu bu kilimler kara koca arasında bir vefa örneğidir. Sanat değeri kıymetli, satışında da çok kıymetli bir türdür.
2.Evde kullanılan kilimler: Sanat yönüne o kadar önem verilmez. Zengin aileler arasında ise kıymeti fazladır. Sanat değeri ve kalitesi kullanana göre değişen kilimlerdir. Evlerde ve odalarda sergi olarak kullanılır. Boyaları muhtelif olur. Serilecek yere göre ölçülüp dokunur. En yaygın olan türdür.
3.Masura kilimleri: Bunların örgü ipleri masura ile geçer. Çok kıymetli bir türdür. Üstün sanat değeri vardır. Yalnız geçmelerde hafif delikler kaldığından uzun ömürlü olmazlar. Şarkışla merkez köylerinde çok bulunur. Genellikle yere serilmez, duvara asılır. Bir çeşit süs kilimleridir. Turistik değerleri olduğu için piyasada tutunurlar. Küçük boyları karyola örtüsü olarak da kullanılır.
4.Çullar: Yün veya kendirden dokunur. Düz ve nakışsız olduğundan sanat değeri yoktur. Dışarıda da bulgur ve buğday kurutulurken sergen olarak kullanılır. Düz tahtalara birkaç renk verilerek dokunur.[2]
5. Cecimler: Nakışları ve sanat üstünlüğü bakımından çok kıymetli bir kilim türüdür. Her tarafı nakışla donatılır. Bundaki nakışlar diğerine göre daha ufak ve birbirine girmiş şekildedir. Daha önceleri Kalacık köyü yörelerinde çok dokunurdu. Şimdi pek rastlanmıyor. Eldekiler de yerinde bir deyimle antika değerindedir. Dokunduğu sıralarda da sergen değil, oda ve konakların duvar süsü olarak kullanılırdı. Bugün küçük cinslerini heybe ve torba şeklinde görmekteyiz. Bazen evlik ve kilerlerde perde olarak kullanılmaktadır.
6. Tülüceler:Her ne kadar kilim türüne benzetmek mümkün değilse de dokunuş bakımından bu kategoriye almak zorunda kaldık Aslında tülüceler başlı başına bir sanat dalıdır. Bunda eriş daha kalın,ıyma daha seyrektir. Dolgu ipi kullanılmaz. Tiftik keçilerinin tüyleri kırklıkla itina ile alınır. Temizce yıkandıktan sonra taranmadan boyanır. Bunda sarı, yeşil ve al renkler hakimdir. Eğrilmeyen bu tiftiklerden küçük demetler yapılır. Bir uçları erişe dolanır ve kirkitle sıkılanır, üzerlerine ipler geçme yapılarak uçlar erişe bağlanır. Diğer uçları aşağı doğru sarkar. Renklerle nakışlar ve desenler verilir. Artan uçlar en az on santimetre uzunlukta kalır. Duvar süsü, beşik örtüsü, makat ve karyola örtüsü olarak kullanılır. Kaba görünümlü ise de çok sanatkârlık isteyen bir dokuma türüdür. Herkes tülüce dokuyamaz. Dokusalar dahi pahalıya mal olduğu için sürümü zordur. Eski evlerde bol bulunur. Yüz veya yüz elli senelik olanlarına rastladık.
7. Kaymalar: Kilim gibi dokunup araları dikilerek çuval haline getirilen ve genç kızlara çeyiz eşyası olarak verilen, bazen de bulgur koymak için kullanılan bir nevi çuvaldır. Adını üzerindeki “kayma” denilen nakıştan alır. O nakışlar birbirine çok girgin ve kaynaşmış bir haldedir. Sanat değeri üstün bir türdür. Arası açılınca kilim görevini de ifa eder. Hayli pahalıya mal olur.
8. Ticari kilimler: Bunlarda boyut pek aranmaz. Daha çok malzemeye önem verilir. Katıksız saf yünden olanları bol nakışlıdır. Piyasada en çok rastlanan bunlardır. Fakat son zamanlarda kalitesiz yünler, çiğ iplik adı verilen pamuk ipliğinden yapılan bu kilimlerin kalitesini oldukça düşürdü. Bu yetmiyormuş gibi bir de, dabak yünü denilen deriden yolunarak alınan kısa lifli yünler katılmağa başlandı.
Peşinen ifade edeyim ki, bu kalitesiz mallar Şarkışla’da dokunmuyor. Başka yerlerde dokunup buraya getiriliyor ve Şarkışla kilimi diye piyasaya sürülüyor. Ucuza mal olduğu için kazanç sağladığından önlemek zorlaşıyor. Ticari kilimler özelliklerine göre şöyle sıralanır:
a. Emlak kilimleri: Merkezi Akçakışla olmak üzere Çanakçı, Gazi köyü, Karaçören ve Ortabucak yörelerinde dokunan kilimlerdir. Bunlarda renkler bol ve tatlı bir uyum içindedir. Bol nakışlı ve kaliteli kilimlerdir.
b. Güzyüz kilimleri: Iğdecik, Kalacık, Yapracık, Arıklar ve Abdallı yörelerinin kilimleridir. . Bu kilimlerde renk azdır. Daha çok sarı renk hakimdir. Kaliteli, bol nakışlı ve motiflidirler.
c. Gedik kilimleri: Şarkışla merkez ve merkez köylerinin kilimleridir. Emlâk ve Güzyüz kilimlerinin tesiri görülür. Buraların mesura kilimleri, kirkit kilimlerinden daha üstün ve sanatkaranedir. Bu kilimlerde beyaz renk hakimdir.
d. Elbeyli kilimleri : Gedik kilimlerinin aynıdır. Sarı renk hakimdir. Eğrilmesi biraz daha kabadır. Nakışları bol ve güzeldir. Dayanıklı oldukları için piyasada tutulur.
e. Tonus kilimleri: Altınyayla ve Deliilyas merkez olmak üzere bütün çevre köylerde dokunur. Renk ve desen yönünden Gedik ve llbeyli kilimlerinin özelliklerini yansıtır. Nakışları daha karışık ve sık olur. Dayanıklı ve katkısız kilimlerdir. Bu kilimlerin en orijinal kısımları ağızlarıdır. Erişler ustalıkla örülür.
Pazarlama:
Önceleri köylere alıcılar gelir, toplar, denkler yapar, alır giderdi. Nakliyenin bollaşması pazarlamayı kolaylaştırdı. Büyük kentlere giden kilimler hemen alıcı bulmaktadır. Şarkışla’da bu işle uğraşan mağazalar da vardı. Ama tek tek silindiler. Şimdi pazarlarda sergilenmek suretiyle satılmaktadır, önceleri Paşa Camii avlusunda bu kilimlere çok rastlanırdı. Oralar da hafızalardan silinmeye yüz tuttu.. Kilim satılırken halen Şarkışla ve köylerinde şu deyimlere rastlanır:
“Su sızdırmaz, ayakta durur, kilim değil Acem halısı, sıfatın görünür, gön gibi, yedi dağın çiçeği, erişi kiriş gibi, yün değil ipek, solma bilmez, ayna gibi, gelinlik kız, yüzüne güler, gün gibi yanar, ay gibi doğar, ayna gibi parlak, sırmalı gelin, al beşe, koy başa, kilimde hüner olmaz, yapana bak yapana…
Şarkışla kiliminin folklorumuzdaki yeri:
Şarkışla çevresinde geniş bir sahaya yayılan kilimcilik sanatı, folklor ve edebiyatımıza çoktan girmiştir. Sivas kilimciliği üzerine ünlüler destanlar dizmişler, türküler yakmışlar, şiirler söylemişlerdir. Sanat insanların duygularını yansıtır. Kilimler de öyle. Gerek dokuyanlar, gerek seyredenler bu şahane sanat karşısında kendilerini tutamamışlar, ona bir söyler söylemiş, içlerini bazen sazla, bazen sözle dökmüşlerdir. Aslında bu konu çok geniş. Bu nedenle araştırmaya ve incelemeye değer.
Cehizlik kilimler dokunurken, ev sahibi imecilere Öğle yemeği verir. Bu yemek molasına öğlene çıkma denir. Aslında dinlenme ve eğlenme faslıdır. Yemek verilmese de karınları aç sayılmaz ki. Türlü yemiş ve çörekler yanlarındaki kalburda bolca bulunur.[3]
Atasözleri ve deyimler:
Eli erişte, kulağı kirişte/ Kilim altında davul çalınmaz/ Kilimi, kebeyi serdi/ Kilimi suya verdi/ Kilimini cehenneme serdi/ Kilimin dört ucunu koyuverdi/ Kim der, kilimin yamalı/ Kimi enini, kimi boyunu sever/ Tarla değil, kilim/ Kimi altına serer, kimi üstüne alır/ Kilim kilim üstüne, kilim benim üstüme/ Kimi hasret kalmış keçi postuna/Ya erişi ayır ya kirişi kır/ Erişi çarık sırımı/ Kemkin dibinde yatar; evliyaya şor(söz) atar/ Eli tapıda, gözü kapıda[4]/
[1] Emin Kuzucular, Sivas Folkloru, Sayı:48, Ocak 1977, s.18-20
[2] Kuzucular, a.g.m., Sivas Folkloru, Sayı: 49, Şubat 1977, s.19-23
[3] Kuzucular. A.g.m., Sivas Folkloru, Sayı: 50, Mart 1977, s.20-22
[4] Tapı: Erişleri gerginleştiren çiviler.