(1914- 11 Ekim 1987)
Kadir PÜRLÜ-Kutlu ÖZEN
Aşık Feryadi, badeli aşıklık geleneğinin son ustasıydı. Cumhuriyet dönemi halk şairleri içerisinde geleneği en iyi temsil eden aşıklardan birisiydi. Aşık Veysel, Talibi Coşkun, Ali İzzet Özkan gibi güçlü bir şairdi; fakat Feryadi’ye kimse sahip çıkmadı….
Gelenekten gelen, badeli aşıklık geleneğini çok iyi bilen Feryadi, diğer aşıklar gibi unutulup gitti…
Bilindiği gibi Sivas yöresinde yetişen “Feryadi” mahlaslı üç şair bulunmaktadır. Bunlardan ilki tahminen 1824 yılında doğan ve 1904 yılında ölen Deli Derviş Feryadi’dir. Deliktaşlı Ruhsati gençlik yıllarında bu ünlü halk ozanından saz dersleri almıştır. Deli Derviş Feryadi bir müddet Divriği’de kalmış, daha sonra Zara’ya bağlı Zoğallı köyünde arazi satın alarak çiftçilik yapmış; tahminen 80 yaşlarında iken Kangal’ın Mamaş köyünde ölmüştür. [1]
“Bugün gam yükünün tüccarı geldi
Çekemem bu derdi bölek seninle
Seni seven aşık sarardı soldu
Çekemem bu derdi bölek seninle”
(…)
dörtlüğü ile başlayan bu türkü, Deli Derviş Feryadi’ye aittir.[2]
İkincisi Feryadi İsmail Hakkı olup Sivas ve Tokat yöresinde yaşamıştır. Kendine özgü bir saz çalan Feryadi , 1964 yılında Tokat’ta ölmüştür.[3] Üçüncüsü Baharözlü Feryadi’dir.
I. Mustafa Feryadi’nin Hayat Hikayesi
Feryadi’nin asıl ismi Mustafa’dır. Nüfus kayıtlarına göre 12 Ekim 1914’te Ulaş’a bağlı Baharözü köyünde doğmuştur.
a. Çocukluğu:
Doğumundan birkaç ay önce babasını, beş yaşında iken annesini yitirdi. Kızı kardeşi ile birlikte sahipsiz kaldı. Kendi ifadesine göre 12 yaşına kadar mal-davar çobanlığı yaptı.
“Yetimlikle büyüdüm… Beş yaşında iken annem öldü. Bana ve kız kardeşim Elif’e bir yıl kadar halam baktı. O da ölünce elin elinde kaldık. Kışın elin ahırlarında hayvanların yem yediği kurunların içinde yatardım. Dizimden aşağı hiç elbisem olmadı. Yırtıla yırtıla dizimin üstüne kadar çıktı. Ayağım çarık yüzü görmedi. Yaz günleri duvarların dibinde yatardım. Bir sefillikle büyüdüm ki…Benden sefil büyüyen olmadı. Ekmek yersem yerim, komşular acıyıp ne verirse onu yerim… On -oniki yaşıma kadar mal davar yaydım; sonra aşık oldum…”[4]
Feryadi’nin çocukluk yıllarında çekmiş olduğu sıkıntılar daha sonraki yıllarda şiirlerine yansıyacak, en ağır taşlama ve yergileri yazmasına neden olacaktır.
b. Gençliği:
Feryadi, ilki 1929 yılında olmak üzere çeşitli aralıklarla dört kez evlenmiştir. Bu evliliklerden 16’sı hayatta olmak üzere 23 çocuk ve yüze yakın torun sahibi olmuştur.
1939 yılında askere giden Feryadi, 1943 yılında terhis olarak köyüne dönmüştür. Bu tarihten itibaren hayatını yarı aç, yarı tok çiftçilik yaparak sürdürmüştür.
Diğer aşıklar gibi aşıklığın nimetlerinden faydalanamayan Feryadi, 1980 yılında iki gözünü kaybetti. Kimse elinden tutmadığı için ameliyat olamadı. 11 Ekim 1987’de doğum yeri olan Baharözü’nde hayata veda etti. 1996 yılında Sivas Belediyesi tarafından Feryadi’ye mütevazı bir mezar yaptırıldı.
II. Halk Şiirimizdeki Yeri:
Aşık Feryadi, Aşık Veysel, Talibi Coşkun, Ali İzzet Özkan gibi Cumhuriyet kuşağının ilk şairlerindendir. Feryadi, halk aşıklarının bol olduğu bir ortamda yetişmiştir. Daha küçük yaşlarda kendi köyüne gelen gezici halk ozanlarından Sümmani, Ruhsati, İzzeti, Sehili, Serdari, Teclili… Gibi aşıkların türkülerini dinlemiştir. Bu türküleri diğer aşıklarla birlikte köy odalarında, tarlalarda, yaylalarda çağırıp söylemiştir.
Feryadi, badeli aşıktır.[5] Rüyasında pirlerin elinden bade içerek aşık olmuştur.
“(…) Bizim köyde, bir yerde azap çalışıyordum…Ekin biçiyordum. Tarlaya yakın bir yerde tatlı su gözesi vardı. Ekin biçerkene tarla sahibi, ‘Mustafa, gette gözeden su getir, yorulduk…Öğlen ekmeği yiyek…’ dedi.
Şimdi gözeye vardım. ‘Ağa, abdestini al!…’ dediydi… Abdestimi de aldım; suyu da doldurdum. Giderkene ‘Namazımı sıcakta kılacağıma, şu armut ağacının gölgesinde kılayım. ‘ dedim. Armut ağacı gözeye yakındı. Namazımı kılıp bitirdim. Ellerim duada iken beni bir uyku sardı… Yatsam uyusam, ağa su gözlüyor; uyumasam uykudan kendimi alamıyorum. Şöyle dirseğimi dizime koymuş duruyorum. Uyumuş kalmışım…
Esas adım Mustafa’dır. Bir de bir ses geldi ki kulağıma ‘Mustafa kalk!.. Eyi uyudun!.. ‘ diye. Gözümü açtım ki –aslında gene uyuyorum- yedi tane yeşil elbiseli, kara sakallı dervişler halka olmuş oturuyorlar. Yüzlerine bakılmıyor; hepsi nur yüzlü… Ellerini öperek dolaştım. Bir kenarda dinelip(ayakta dikili olarak) durdum. İçlerinden biri ‘Mustafa, Cenab-ı Allah sana bir kız nasip etti emme, bu dünyada kavuşmak yok. Ancak ahirette kavuşacaksın…Derdin Sümmani’nin derdi…Maşukan(sevgilin/aşık olduğun) Sümmani’nin maşukasından üç konak öte; senin maşukan Çin’in öte yanı, adresini yarım veriyoruk. Seul adasında, Leb şehrinde oturuyor. Bu dünyada kavuşmak yok…Ne görürsen, ne konuşursan rüyalarda konuşursun. Sümmani’ninki de Acem kızı idi, seninki de… Senin maşukanın iki ismi var, biri Güldane, diğeri Dürdane…Babası Hasan Hüseyin, Anası Fadime…
O zamana kadar bir de dediler ki: ‘Al bakalım…Kızın aşkına sana bade! … Kıza badeyi verdik, al bakalım…Onun aşkına, al sana…’ Bir de baktım ki elinde yeşil bardak, karşımda duruyor, yüzünü tam göremiyorum, bardak tutan eli yüzünü kapamış.
Bir bardak şerbet verdiler, onu çabuk kene/çabucak içtim; Güya yüzünü hemen göreyim kavuşayım, diye. Onu bitirince ikinci bardağı verdiler yarısına kadar içebildim. Kız badeyi içip bitirmiş ve bardak tutan eli yüzünden çekilmişti. Maşukamın yüzünü tamamen görünce kendimden geçip oraya düştüm. Bayılmışım…
Ayıldığımda güneş aşıyordu….”[6]
Mustafa, bu rüyadan sonra mahlas almak için Tonus’un Tahiyurt köyünde oturan Has Sait Efendi’ye gider. Has Sait Efendi de ona Feryadi mahlasını verir.
Mustafa Feryadi, bu tarihten sonra şiirlerini okumak ve diğer halk şairleri ile tanışmak için köyünden ayrılmak zorunda kalmışsa da bu uzun süreli olmamıştır. Kısa süreli gezileri sırasında Aşık Veysel, Talibi Coşkun, Ali İzzet gibi halk şairleri ile tanışmıştır. Daha sonraki yıllarda ise Çobanoğlu, Reyhani, Çorumlu Aşık Hasan gibi halk şairlerini tanımak olanağını bulmuştur.
Feryadi hayatı boyunca daha çok güzelleme ve taşlama türünde şiirler yazmış ve söylemiştir. Dini ve milli şiirlerde de başarılıdır. Güldane’nin aşkı ona güzelleme dalında, çekmiş olduğu dert ve sıkıntılar taşlama türünde şiirler söyleyip yazmasına sebep olmuştur. Feryadi, koşmalarının yanı sıra destan türünde de şiirler söylemiştir.
Özellikle güzelleme dalındaki şiirleri çok liriktir. Zaman zaman karacaoğlan’a yaklaşır. Taşlama ve yergi dalındaki şiirlerde de Ruhsati’den ve Seyrani’den aşağı kalmaz.
Feryadi ilk kez R.Ahmet Sevengil Tarafından Ankara Radyosu’nda yapılan bir konuşma ile yurt düzeyinde tanıtılmıştır. “Aşık Feryadi’den Deyişler” adlı kitabını Sivas Valisi Necmettin Ergin’in mali yardımlarıyla çıkartmıştır. Bu kitabın ilk baskısı 1946, ikinci baskısı 1948 yılında yapılmıştır. Aynı kitabın üçüncü baskısı Korgeneral Fuat Doğu’nun yardımlarıyla yapılmıştır.
Daha sonraki yıllarda Feryadi’nin iki eseri daha Kutlu Özen ve Kadir Pürlü tarafından hazırlanıp yayınlanmıştır. Bunlar Güldane(1983) ve Aşık Feryadi(1996) adlı kitaplardır.
Feryadi, 30 Ekim 1964’te yapılan II. Sivas Halk Şairleri Bayramına davet edilmiştir. Fuat Doğu ve İbrahim Aslanoğlu tarafından düzenlenen bu bayrama Aşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Fatma Oflaz(Derdimend), Feryadi, Seyit Türk, Ali Tozkoparan, Hamit Şeker,Veysel Cehdi Kut, Dertli Haydar, Ali Akış… gibi aşıklar katılmıştır.
Yine Cumhuriyet Üniversitesince 28 Mart 1984’te düzenlenen Halk Şairleri Gecesine de davet edilmiştir. Gecede, Feryadi, Sefil Selimi, Aşık İsmeti, Aşık Kul Gazi, Veysel Cehdi Kut, Aşık Kadimi gibi halk şairleri kendi şiirlerinden örnekler sunmuştur.
Görüldüğü gibi yarı aç, yarı tok bir ömür süren Feryadi, halk şiirimize taşlama, yergi, güzelleme ve destan türünde çok güzel eserler kazandırmıştır. 11 Ekim 1937’de aramızdan ayrılan Mustafa Feryadi Çağıran’ı rahmetle anarız.
GÜLDANE’YE MEKTUP
Nazlı yarim sana bir mektup yazdım
Eğer götürürse posta sevdiğim
Ben de bu feleğin kahrından bezdim
Zaten dertli gönlüm yasta sevdiğim.
Mektubumun cevabını tez gönder
Adresini bilemiyom yaz gönder
Namenin içinde kahrı az gönder
Duyurma düşmana dosta sevdiğim.
Kaşlarına kara kalem vurulmuş
Güzellik de yavru sana verilmiş
Mor belikler ince ince örülmüş
Zilifler mah yüzde deste sevdiğim.
Güzel başın için nar gönder bana
Bir mendil işle de yar gönder bana
Yağlığın içine sar gönder bana
Zilfiyin telinden kes de sevdiğim.
Ne derdin var ise mektupla söyle
Bu hasretlik baki kalacak böyle
Resmimi gönderdim yadigar eyle
Karşında bir yere as da sevdiğim.
Elim yetmez bu dünyanın varına
Parasız gidilmez Çin diyarına
Zehirler içeyim şeker yerine
Hazırladım durur tasta sevdiğim.
Vilayetim Sivas, kazam Şarkışla
Adresimi oku yazmaya başla
Posta getirmezse gönder bir kuşla
Resminle mühürün bas da sevdiğim.
Unutma nahiyem Deliilyas’ı
Karakol eliyle yaz Baharözü
Eğer arzuhalim bulursa sizi
Ya mektup, ya bizi iste sevdiğim.
Fakirim tedarik göremiyorum
Yol uzak oraya varamıyorum
Senin merakından duramıyorum
Feryadi derdinden hasta sevdiğim.
FAKİRLİK
Gönül fakirlikten dedem el-aman
Daim azgın olur yüzü fakirin
Yakar çıra ile bir avuç saman
Bulunmaz kibriti, gazı fakirin.
Elbise yırtılır ip ile sırır
Bulamaz ayranı dudağı kurur
Zenginlere herkes canını verir
Hiç kimseye geçmez sözü fakirin.
Fakir olanları rastgelen döver
Varıp zenginlere boynunu eğer
İçeriye koymaz, “Mala göz değer…”
Mal görmedik olur gözü fakirin.
Uyan zalim arap(talih) bari sen uyan
Fakire hep önden geliyor ziyan!…
Yırtık çadır ile gidiyor yayan
Yürürken yorulur dizi fakirin.
Aşık Feryadi’yim ederim merak
Bu dünyada rahat bize çok ırak
Fakir çocukları bütün yalnayak
Bulunamaz beş arşın bezi fakirin.
BERBER DESTANI
Bir berbere geldim tıraş olmaya
Gönülsüz gönülsüz geliyor usta
Canı cavrayarak tıraş eder mi?
Parasız olduğumu biliyor usta.
Senin başın kıllıyımış zor deyi
Parasız berberlik bize ar deyi
Bileği yok, bıçaklarım kör, deyi
Yalandan kayışa çalıyor usta.
Fakirliğin kıymetini bilmezse
Tıraş ettiğinden para almazsa
Tıraş ederkene gönlü olmazsa
Kılı birer birer yoluyor usta.
Akrabası ahbapları gelirse
Bıçakları düzenini bulursa
Parasını yahut peşin alırsa
Hemen incitmeden yülüyor usta
Hele bakıh şu berberin işine
Yara açtı Feryadi’nin başına
Ben söylerim onun gider hoşuna
Kendi arsız arsız gülüyor usta.
ÇORAP DESTANI
Sana derim ev sahibi
Nettin çorabı, çorabı?
Hain görmedim sen gibi
Nettin çorabı, çorabı?
Bir düğüne geldim idi
Bir çift çorap aldım idi
Oğlun ile saldım idi
Nettin çorabı, çorabı?
Ev sahibi gaim olur
Doğruluğu daim olur
Dolapta çoraplar n’olur
Nettin çorabı, çorabı?
Seni kınar bütün Aylı
Sana derler kötü huylu
Kara yüzlü, kısa boylu
Nettin çorabı, çorabı?
Misafir’e hizmet sünnet
Etmeyenler bulmaz cennet
Mistangilin Gücük Memmet
Nettin çorabı, çorabı?
Kılmazsın sünneti farzı
Hırsızlığa koydun arzı
Utanmaz namıssız dürzü
Nettin çorabı, çorabı?
Kendin altmış yaşındasın
Şeytanların hoşundasın
Hırsızlığın peşindesin
Nettin çorabı, çorabı?
Feryadi söylemez hata
Alanlara sözüm kete
Hile olmaz emanete
Nettin çorabı çorabı?
Tuzla Köyünden Şevki Esen, Öğretmen Hazım Zeyrek, Aşık Feryadi, Veysel Cehdi Kut… (1967 Sivas Aşıklar Gecesi)
Kutlu Özen, Aşık Feryadi, Aşık Kul Gazi, Veysel Cehdi Kut, Sefil Selimi (Kutlu Özen’in Düzenlediği Sivaslı Aşıklar Gecesi, Cumhuriyet Üniversitesi 28 Mart 1984 )
[1] İbrahim Aslanoğlu, Söz Mülkünün Sultanları, İstanbul 1985, s. 66
[2] Aşık Feryadi, Güldane, Hazırlayan Kutlu Özen, Sivas 1983, s. 7
[3] Aşık Feryadi, Kadir Pürlü-Kutlu Özen, Sivas 1996
[4] Aşık Feryadi, Güldane, Hazırlayan Kutlu Özen, Sivas 1983, s. 9-10
[5] Doğan Kaya, Sivas’ta Aşıklık Geleneği, Sivas 1998, s. 55-57
[6]Aşık Feryadi, Güldane, Hazırlayan Kutlu Özen, Sivas 1983, s. 14-16