Bilindiği gibi sosyal normların önemli ve güçlü bir bölümünü gelenekler oluşturur. Bir toplumda kuşaktan kuşağa geçen kültür mirasları, alışkanlıklar, bilgiler, beceriler, davranışlar vb. gelenekler içinde yer alır.
Gelenekler geniş anlamıyla bir kuşaktan ötekine aktarılan bilgi, tasarım, boş inanç, daha geniş anlamıyla maddi olmayan kültürdür.
Milletleri, diğer milletlerden ayıran kültürel özelliklerin esası halk kültürüdür. Başka bir deyişle folklordur. Milli kültür denilen kültür değerleri de folklordan kaynaklanmaktadır. Bu kültürün en büyük özelliği halka ait olması, anonim olması, sözlü geleneğe dayalı olması, kuşaktan kuşağa , toplumdan topluma geçerek yayılmış olmasıdır.
Geleneksel kültür daha önceleri Anadolu şehir, kasaba ve köylerinde büyük titizlikle korunurken, bugün köy birimlerine kadar inmiştir.
Köy ve kasaba halkının büyük bir coşkuyla katıldığı mevsimlik toplu törenler bugün unutulmaya yüz tutmuştur. “Nevruz, Hıdırellez, Yağmur Duası, Ekin Selavatlama, Koç Katımı, Kışyarısı, Saya/Davarın Yüzü, Kabayele KarşıGitme” gibi merasimler geleneklerin devam ettiği bölgelerde yapılmaktadır.
Küreselleşen dünya karşısında geleneklerimizin bir kısmını yaşatabiliriz. Bir kısmını da eldeki teknik imkanlarla belgeselleştirmek zorundayız.
Biz bu tebliğimizde tarıma ve hayvancılığa dayalı törenler üzerinde duracağız. Özellikle Sivas yöresindeki uygulamalardan örnekler vereceğiz. Tebliğimizde Prof. Dr. Pertev Naili Boratav’ın sistematiğini esas alacağız. Tebliğimizin sonunda bazı önerilerde bulunacağız.
I. Bölüm
Sivas Yöresinde Mevsimlik Toplu Törenler
Bilindiği gibi mevsimlik toplu törenler, geleneksel törenlerdir. Bu törenler dini ve milli bayramlardan farklı bir takvim gösterir. Tabiat, hava, iklim ve ekoloji şartlarının farklı olduğu yerlerde kutlanma zamanları değişiktir. Örneğin, koç katımı, kışın kısa sürdüğü, baharın erken geldiği bölgelerde güz başlarında, baharın geç geldiği yerlerde güz sonlarında kutlanır. Buna karşılık başka bir takım mevsimlik toplu törenler/bayramlar(Nevruz, Hıdır-Ellez …gibi), her yerde aynı tarihlere rastlar.
Demek ki kimi bayramların zamanını yerli üretim şartları, bazılarının ise daha genel bir takvim geleneği belirlemektedir.
Pertev Naili Boratav, mevsimlik toplu törenleri/bayramları iki bölüm altında incelemektedir.
I. Özel mevsimlik bayramlar:
- Çoban bayramları zinciri
a..1. Koç katımı
a..2..Saya(davar yüzü)
a. 3. Döl
- Ekinci, meyveci, bağcı bayramları
- Göç bayramları
11. Genel mevsimlik bayramlar
- Bahar bayramları
a.1. Nevruz
a.2. Çiğdem
a.3. Betnem(Gavur küfrü/Kabayele karşı gitme)
a.4. Hıdır-Ellez
- Yaz gün- dönümü
- Kış Yarısı, yılbaşı[1]
I. Özel Mevsimlik Bayramlar:
a.1. Koç Katımı:
Koç katımı bölgeden bölgeye değişmektedir. Araştırıcıların verdikleri, pek kesin olmayan bilgilere göre bunu 1 Ekimle 20 Kasım arası kabul etmek yerinde olur. Sivas yöresinde koç katımı genellikle 29 Ekim’de yapılmaktadır. Koç katımına bağlı pratikler Anadolu’nun hemen her yerinde birbirine benzer özellikler göstermektedir.
Koç katımı bir nevi tarih başlangıcıdır. Pazarlıklarda, borçlanmalarda bu takvim uygulanır. Çobanlara bir yıllık çoban hakkı bu günde verilir. Düğünler bu aya rastlatılır. Dünürlük, kıza bakma, nişan bu ayda olur. Gene bu ayda kış çobanları tutulur. [2]
Katım tarihinden bir buçuk, iki ay önce koçlar sağmal sürüsünden ayrılır. Hemen her yerde düzenlenen törenler, koç katımının ilk gününe bir bayram havası verir. Davul zurnalarla köy halkı köy meydanında ya da harman yerinde toplanır. O gün koçlar yaylıma bırakılmazlar. Çobanlar, süslenmiş, kınalanmış koçları dişi koyunlara salarlar. Katım sırasında bazı yerlerde hoca, koç katımı duasını okur.
Şarkışla’nın Hüyük köyünde dede ve aşıklar Pir Sultan Abdal’dan veya diğer aşıklardan deyişler okurlar. Kısa bir cem yaparlar.[3]
Aynı uygulamayı Divriği’nin Güllüce köyündeki Ali Baba ziyaretinde de görmekteyiz. Koç katımı sırasında koyunlar döl tutsun diye Ali Baba yatırı ziyaret edilir. Katımdan önce cem yapılır, lokma dağıtılır, çobanlara hediyesi verilir.[4]
Koç katımı kapsadığı bir takım töreler, inanışlar ve büyülük işlemlerle de ayrı bir önem taşımaktadır. Katımdan önce koçların üstüne erkek çocuk bindirilirse dişi kuzu doğacağına(Kars, Malatya, Tokat, Sivas); koçlar katıma götürülürken yolda erkeğe rastlanırsa kuzuların erkek, kadına rastlanırsa dişi olacağına; ilk sürüye katılan koç kara bir koyun seçerse, kışın şiddetli olacağına; ak koyunun yumuşak kışı haber verdiği inancı vardır.[5]
a.2. Saya/Davarın Yüzü:
Yerine göre “saya, koyun-yüzü, davar yüzü “deyimleriyle gösterilen bu bayram koç katımından yüz gün sonra kutlanır.[6]
Sivas köylerinde koç katımından yüz gün sonra; yani 25-26 Şubat günü saya günüdür. Çevre halkının inanışına göre bu günler kuzunun ana karnında tüylendiği günlerdir. Bu gün, saya geleneği ile anılır ve kutlanır. Bölgelere göre değişik biçimlerde yapılan kutlama törenlerinin en renklisi eski yıllarda Divriği yöresinde yapılmaktaydı. Şimdilerde daha çok Zara, Yıldızeli ilçelerinde ve İlbeyli yöresinde yapılmaktadır.
Yeni yılın çobanları yanlarına aldıkları gençlerle bir saya grubu teşkil ederler. Bu grupta bir dede, bir arap, bir gelin ve bir de deve vardır. Gençler tanınmayacak şekilde bu kıyafetlere bürünerek kapı kapı dolaşmaya başlarlar. Dede içeri girer ve ev sahibine:
-Dünya güzeli bir gelinimiz var. Sizin için oynatalım mı? Der.
Bu sırada cevabı bile beklemeyen deve ile gelin içeri girerek dedeyle birlikte oynamaya başlar.
Onlar oyun oynarken içeriye eli yüzü isle boyanmış bir arap girer ve elindeki sopayla, oynayan dedeye vurarak öldürür. Gelin onun üzerine kapanır ve ağlamaya başlar. Gelinin ağlamasına dayanamayan gençlerden birisi dedenin canlanması için bahşiş toplamaya başlar. Bu bahşiş para, un, yağ, bulgur…olabilir. Bu sırada dede de kalkarak şöyle seslenir:
Selam verdim selvi gelin
Dohurcunla donlu gelin
Selam verdin aldın mı?
Sayacı geldi duydun mu?
(…)
Helesi hülesi
Kırklık polat parası
Acımızdan gezmiyoruz
Bu, koyunun töresi
Hey ne kaldı ne kaldı?
Sayaya elli gün kaldı
Yirmi beşi yaz
Yirmi beşi kış Eheeeee……deyin uşaklar!.
Saya gezenler son söz üzerine topluca “eheeee….” diye bağırırlar. Bu uzun deyiş her kapıda tekrarlanır. Ancak çok sür’atli söylenir.[7]
Bu şekilde her evden toplananlar bir yere getirilerek yemek yapılır; sabaha kadar eğlenilir.”[8]
“Saya Gezme veya Koyunun Yüzü denilen bu şenlikler, eski Türk inançlarının kalıntılarıdır.[9] Amaç: Yer ruhlarını/iyeleri memnun ederek döl bereketini artırmaktır. Anadolu’ya gelen Oğuz-Türkmen boyları eski inançlara İslami unsurlar da katmışlardır.
Bu şenlikten sonra bazı yasaklamalar başlar. 22 Mart akşamına kadar kimseye yağ tavası, yün tarağı, hamur mayası, tuz, ateş gibi bir çok maddeler verilmez. Verildiği takdirde koyunlar kuzularını atar/düşük yapar”[10]
Ahmet Kutsi Tecer , Divriği’nin Ödek köyünde(1933) yapmış olduğu derlemede daha çok köy temsilleri üzerinde durmuş, saya törenlerinin temsil yönünü incelemiştir. [11]
a.3. Döl/ Kuzu Meledi/Kuzu Katma Bayramı:
Beş aylık bir süreye yayılan çoban bayramlarının bu son kesimi, sayadan elli gün sonra, koyunların kuzulamağa başladığı günlere rastlar. Bu yörede koyunların kuzulaması 15-Nisan 15 Mayıs arasında değişmektedir.[12]
Sivas’ın Yıldızeli ilçesinde 8-13 yaşları arasındaki çocuklar, ilk doğan kuzuları davar sahiplerine getirerek yumurta ve bir kaşık yağ alırlar. Bunları pişirip yerler.
Şarkışla yöresinde her yıl nisan ayında “Kuzu Meledi” şenlikleri yapılmaktadır. Koyunları kuzulayanlar çobana “şükrencilik/hediye” sunarlar. Çoban da bu gençlere bir kuzu keser. Kesilen kuzunun etiyle yemek pişirir. Köyün gençleri o günü kendi aralarında yiyip içip eğlenirler. Aynı merasim kadınlar, genç kızlar, gelinler arasında da yapılır. Bunlar da kendi aralarında halay çekip eğlenirler.[13]
Yine Malatya, Kars, Erzincan, Sivas gibi yörelerde kuzular doğduğu zaman çobanlar evden eve dolaşarak sürü sahiplerinden bahşiş alırlar.
Döl törenleri dizisinin devamı sayılabilecek diğer bir gelenek, “Kuzu Katma Bayramı” adı altında Divriği’nin Çamşıhı yöresinde kısmen yaşamaktadır. Bu yörede koyunlar kuzuladıktan iki ay sonra(22 Mayıs’a doğru), kuzular ot yemeye başlayınca, ayrı bir çobana verilir. Bunlara “kuzu çobanı” denir. O gün çocuklar ve gençler, kendi aralarında eğlenceler düzenlerler.[14]
a.4. Adak Yerine Gitme:
Anadolu’daki toplu törenlerden birisi de adak yerine gitmedir. Her yıl hasat mevsiminden önce köylüler, adak yerlerine giderek mahsulün bol olması için dua ederler. Kurban kesip yemek pişirirler. Pişirilen yemekleri topluca yerler. Genellikle yüksek tepelerdeki yatırların kendilerini her türlü kötülükten koruyacağına inanırlar.
Bu törenler eski Türk inançlarından ileri gelmektedir. Bugün bile Altay dağlarında yaşayan Beltir Türkleri, dağ tepelerinde yaptıkları ayinlerde dağ iyesine/ruhuna ve ata ruhlarına kurban kesmektedirler. [15] Sivas yöresindeki Şeyh Bahattin Yatırı(Akıncılar), Gusuri Baba(Altınyayla), Karadonlu Can Baba(Divriği), Hubyar Sultan Yatırı(Doğanşar), Ali Dağı/Ali Baba(Gemerek), Çoban Baba(Gölova), Yusuf Dede(Gürün), Yalıncak Sultan(Hafik), Cöğü Baba(İmranlı), Samit Baba(Kangal), Duman Baba (Koyulhisar), Köse Baba(Suşehri), Şeme Dağı/Şeme Baba(Şarkışla), Kevgir Baba(Yıldızeli), Pir Gökçek(Zara) ziyaretleri bu törenler için gidilen adak yerleridir. Bu törenler köylülerin kaynaşmasına, yeni yeni akrabalıklara neden olmaktadır.[16]
- Ekinci, Meyveci, Bağcı Bayramları/ Ekin Selavatlama
Sivas’ın Divriği, Kangal ve Gürün ilçelerinde ekine başlamadan önce ve ekim sonrasında birtakım geleneksel törenler yapılır. Ekin biçmeye başlamadan önce yapılan törenlere “Ziyarete Gitme”, ekin biçmenin son gününde yapılan törenlere de “Ekin Selavatlama, Tükencelik, Kurtulmaç” gibi adlar verilir.
Geçmiş yıllarda ekinler orakla biçildiği için, tarla sahipleri ırgat tutarlardı. Ekin biçme haftalarca sürerdi. Ekin biçmenin son gününe geldiklerinde, ırgatlar bir gün önceden tarla sahibine haber verirlerdi. “Yarın ekinin son günü, on göre hazırlığını yap” derlerdi.
Irgatlar sevinç içinde tarla sahibini karşılar, bir biçimlik/bir honluk ekin bırakılan tarlanın başına gelirlerdi. Ekinin etrafında halka şeklinde otururlardı. Honcu başının işaretiyle ekinleri elleriyle yolmaya başlarlardı. Birbirlerine:
-Tarla titriyor, çabuk bitirin, acele edin, derlerdi. Tarlanın/toprağın titrediğine inanırlardı.
Yolma işi devam ederken ırgat başı selavat dörtlüklerini okumaya başlardı:
Adem Baba ekti ekini
Cebrail kesti kökünü
Peygamberler bunun vekili
Verelim Muhammed’e selavat
Habil ekti, Kabil biçti
Çütçü(çiftçi) Musa çütün koştu
Evlek alıp tohum saçtı
Verelim Muhammed’e selavat….
Selavat dörtlüklerinden sonra hep birden “Allah….Allah…” diye bağırırlardı. Ellerindeki başakları/sapları havaya fırlatırlardı. Tarlaya düşen başakları “Kurdun kuşun yemi olsun” diye tarlada bırakırlardı.
Irgat başı bu merasimden sonra kısa bir dua yapar:
- -Yarabbi, bizi bu eziyetten kurtardığın için şükürler olsun. (Tarla sahibine dönerek) Allah yenisini nasip etsin, bereketli olsun, ağız tadıyla yiyiniz, derdi.
- Tarla sahibi de ırgatlara dönerek:
- -Allah, hepinizden razı olsun; ekinimi yağmura-yaşa bırakmadan bitirdiniz. Güneşin alnında çalıştınız. Şimdi paralarınızı vereceğim, güle güle harcayınız. Ağrıyıp incineniz varsa hakkını helal etsin, beni bağışlasın, derdi.
- Irgatların bu sırada paralarını verirdi. Daha sonra getirilmiş olan yemekler neşe içerisinde yenilirdi.[17]
II. Genel Mevsimlik Bayramlar:
- Bahar Bayramları:
a.1. Nevruz:
Mevsimlik toplu törenler içinde en yaygın olanı “Nevruz Bayramı”dır. On iki hayvanlı Türk takviminde yılbaşı 21 Mart; yani Nevruzdur. Bu bayram geniş bir Türk coğrafyası içinde Nevruz, Noruz, Navrız, Ergenekon, Bozkurt, Çağan gibi çeşitli adlarla kutlanmaktadır.[18] Sivas yöresinde bu bayrama Sultan Nevruz, Mart Dokuzu, Kara Çarşamba gibi adlar verilmektedir. Sivas merkezinde 21 Mart “Padişahın atlarının çayıra çıktığı gün” olarak bilinir. Nevruz bayramı Sivas merkezinde daha çok kadınlar tarafından kutlanmaktadır. Nişanlı kızlara bu günde hediyeler gönderilir. Kadınlar, genç kızlar ve çocuklar, Kızılırmak ile Mısmılırmak’ın birleştiği yere giderek suya taş atarlar. Bir inanca göre hastalıklar bu taşla birlikte suya karışıp gider.
Sivas köylerinde ilk nevruz çıkınca, çocuklar ve çobanlar dağlardan nevruz toplayıp köyün yaşlılarına getirirler ve bahşiş alırlar. Kangal ilçesindeki Sultan Samut Yatırı, Zara ilçesindeki Pir Gökçek, Divriği İlçesindeki Gani Baba ve Derviş Muhammet Yatırları, Şarkışla ilçesindeki Selman Baba yatırları Nevruz günü ziyaret edilerek, dini törenler yapılır.
Yine bu günde genç kızlar kırlardan çiçekler toplayarak, niyet manileri okurlar.
Sivas yöresinde Nevruz bayramı geleneksel niteliğiyle daha çok köylerde devam etmektedir.[19]
a.2. Kabayel’e Karşı Gitme:
Bugün unutulmaya başlayan “Kabayele Karşı Gitme Merasimi” kışların ağır geçtiği yörelerde uygulanmaktadır. Geçimini küçükbaş hayvancılıkla sağlayan köylüler, hayvanlarını besleyemez duruma gelince kar örtüsünün kalkması için bir takım büyüsel işlemlere ve törenlere başvururlar. Güneyden gelen yelin/kabayel esmesi için, topluca adak yerlerine giderler. Bu merasime bütün köy halkı katılır. Adak yerine gidinceye kadar “Es kabayelim es, karın kökünü kes…” diye bağrışırlar. Tecrübeli birisi karın erimesi, kabayelin esmesi için adak yerinde dua eder. Bu duadan sonra kabayelin eseceğine, kar örtüsünü eriteceğine inanılır. Bu merasim Divriği köylerinde, şubatın ikinci haftasında tutulan üç günlük(13-15 Şubat) Hızır Orucu’ndan sonra yapılmaktadır. Kabayele karşı gitme törenleri Divriği ilçesi köylerinde 1980’li yıllara kadar yapılmaktaydı. Her köyün bu merasimler için kabayel düşeği adı verilen kutsal makamları bulunmaktaydı. [20]
Şarkışla ilçesinde Kabayel törenleri, Saya törenlerinden hemen sonra yapılmaktadır. Bu yörede de Kabayel’i karşılama törenleri şubatın ikinci haftasında yapılmaktadır. Köyün gençleri şubatın ortalarında ev ev gezerek bulgur, yağ, tuz ve yakacak toplarlar. Köyün dışına çıkarlar. Bir ateş yakıp yemek pişirirler. Yaktıkları ateşin etrafında hem halay çekerler, hem türkü çağırırlar; “Es kabayelim es…” diye hep bir ağızdan bağırırlar. Güney rüzgarlarının bu ayda esmesi, karı eritmesi gereklidir. Kış uzarsa saman ve yem kıtlığı başlar.[21]
Anadolu’da bu merasime/inanca “Betnem(Gavur küfürü) denilmektedir.[22] Kabayele karşı gitme merasimiyle büyük bir benzerlik göstermektedir. Yine Şarkışla ilçesinde de bu inanç Gavurun Küfürü olarak geçmektedir. Gavurun Küfürü, Mart Dokuzu’ndan sonradır. Şarkışla yöresinde Gavurun Küfürü için herhangi bir merasim yapılmamaktadır.[23]
a.3.Hıdır-Ellez:
Mevsimlik toplu törenler içinde hem yaygınlığı, hem de töre ve törenlerinin, zenginliği bakımından en dikkat çekeni Hıdır-Ellez’dir.
Bu kelime Hızır ve İlyas adlarının birleşmesinden meydana gelmiştir. İslami yoldan Türk halkı arasına yayılan bazı inanışlara göre Hızır ve İlyas ayrı ayrı birer peygamberdir. Her ikisi de ab-ı hayat’ı içerek ölümsüzlüğe kavuşmuşlardır.
İnanışa göre Hızır ve İlyas Peygamberler ayrı ayrı dolaşırlar ve sadece “Hıdır-Ellez” günü birbirleriyle buluşurlar. Hızır ile İlyas’ın buluşma gününe rastlayan 6 Mayıs, bereketin ve baharın başlangıcı ve müjdecisidir.
Halk inançlarında Hızır veya Hızır-İlyas, insanların yardımına koşan insanüstü gizli bir güç olarak düşünülür; “Kul daralmayınca Hızır yetişmez” sözüyle de bu inanış dile getirilir.
Özellikle Hızır, bütün ümit ve imkanların tükendiği, çarelerin sona erdiği durumlarda yardıma çağrılan ve çağrıldığında mutlaka geleceğine inanılan sonsuz güce sahip semavi bir kurtarıcıdır. İyileri mükafatlandırıp kötüleri cezalandırır. İnsanları bereket ve bolluğa kavuşturur.[24]
Sivas yöresinde tespit ettiğimiz diğer inançlar şunlardır:
Hızır; sularda, geçit yerlerinde bulunur. Hızır, gedik/geçit bekçisidir. Darda kalanlar, yetişmesi(yardıma gelmesi) için Hızır’a seslenirler. Hızır, boz bir ata binmiş olarak selin önü sıra gelir; bu nedenle sel suları kimseye zarar vermez. Selin başlangıcını görenler dilek dilerlerse kabul olur. Divriği, Kangal, Yıldızeli köylüleri, mutfaklarında, kilerlerinde, ambarlarında bir şey çoğaldığı zaman “Allah, Hızır bereketi verdi; yağımıza, ekmeğimize Hızır uğradı, Hızır değneğini dürtmüş” derler.
İnanışa göre , Hızır’ın çiçek ve güllerden örülmüş bir hırkası, al renkli bir külahı, yeşil sarığı ve kırmızı ayakkabısı vardır. Ak sakallı, elleri yumuşak ve kar gibi beyazdır. Genellikle insanlara dilenci ve fakir insan görünümünde yaklaşır. Bu nedenle yöre insanı dilenci ve fakirlere ellerinden geldiğince iyi davranır, onlara maddi yardımda bulunur.[25]
5 ve 6 Mayıs günleri yollarda, mesire yerlerinde Hızır Peygamber beklenir. Bu günlerde Hızır, insanlara görünür; fakat insanlar onu tanıyamaz. Hızır, temiz evlere, temiz yerlere gelir. Pis yerlere uğramaz. Bu inanıştan dolayı Hıdır-Ellez’den önce evler, ahırlar, kapı önleri temizlenir. Herkes banyo yapar, temiz elbiselerini giyinir.
Dilekler 5 Mayıs günü öğleden sonra; 6 Mayıs günü ikindiye kadar dilenir. Dileklerle ilgili uygulamalar büyük bir çoğunlukla gül çalısının dibinde yapılmaktadır. Çocuk sahibi olmak isteyenler, bezden salıncak, ev sahibi olmak isteyenler küçük taşlardan ev modelleri yaparlar. Para isteyenler toprağa demir veya kağıt para gömerler. İnanışa göre Hızır Peygamber, bütün gül çalılarının dibini gezerek, dileklerin kabul olması için Allah’a dua edermiş.
Hıdır-Ellez, Sivas il merkezinde, Hafik ve Zara ilçelerinde “Eğrilce” adı altında kutlanmaktadır. Bu yörelerde Hıdır-Ellez ile Eğrilce birlikte kutlanmaktadır. 6 Mayıs’ı takip eden haftaya da “Sıçancık” denilmektedir. Yine Sivas yöresindeki Alevi-Bektaşi Türk toplulukları, Şubat ayının ikinci haftası içinde üç gün, “Hızır Orucu” tutarlar. Hızır Orucu’nun son günü lokma(yenilecek şeyler) dağıtırlar.
Sivas yöresinde Hıdır-Ellez şenliklerine genellikle kadınlar, genç kızlar ve çocuklar katılırlar. Delikanlılar daha çok koruyuculuk görevi yaparlar.
Anadolu’nun birçok yörelerinde olduğu gibi Sivas yöresinde de Hızır Peygamber’e atfedilen adak yerleri bulunmaktadır. Sivas merkezindeki Hızır Direği, Divriği yöresindeki Hıdır-Ellez Kayası, Hıdır Ellez Tepesi, Kıratlı, Hızır’ın İzi, Hızır Pınarı…bu nitelikteki adak yerleridir.[26]
a.4. Yağmur Duası:
İslamiyet’in kabulünden önce ve sonra Türklerin yaşadıkları bölgede, yağmur duası için çeşitli pratiklerin yapıldığını ve yağmura kutsallık atfedildiğini görmekteyiz.[27]
Bugün Anadolu’da yağmur yağması, bereket, rahmet ve bolluk olarak algılanmıştır. Yağmurun yağmayışı kuraklık, çok yağışı sel, yağmur mevsiminde dolu yağması ise Anadolu insanına göre felaket, kıtlık ve sefalettir.
Kangal yöresinde de havalar kurak gittiği zaman, yağmur yağması için dua edilir. Aralarında benzerlik bulunmakla birlikte yağmur duası ilçe ve köylerde farklı mekanlarda ve değişik şekillerde yapılmaktadır.
a.4/a Eski Türk İnançlarına Bağlı Uygulamalar
Kangal’ın bazı köylerinde bahar mevsimi kurak gittiği zamanlar yağmur duasının dışında bir de “godu godu gezme” adeti vardır.
Köyün çocukları, düz bir sopanın ortasına madımak süpürgesi geçirirler. Bu süpürgenin başına bir tülbent veya bez bağlayarak bebek yapıp sopanın ortasına dik duracak şekilde bağlanılır. Bebeğe benzetilen bu süpürgeye godu godu denilmektedir. Godu godu gezecek olan genellikle erkek çocuklardır. Sopayı bir kişi tutar. Diğerleri arkadan yürüyerek köyün bütün evlerini dolaşırlar. Kapı önüne geldiklerinde hep bir ağızdan şunları söylerler:
Godu godu’yu sordunuz mu?
Godu’ya selam verdiniz mi?
Godu godu kapınızdan geçende
Sulu bir yağmur gördünüz mü?
Orada bulunan çocuklar hep bir ağızdan “Gördük gördük” diye bağrışırlar.
Godu geldi doduya
Selam verdim orduya
Yağ veren hatun olsun
Un veren gotur(uyuz) olsun…..(Aminnnn….)
Godu goduyu gördün mü?Goduya selam verdin mi?
Godu godu kapıdan geçerken
Eline bir yumurta verdin mi?
Bu dörtlükten sonra:
Teknede hamur
Tarlada çamur
Ver Allah’ım ver
Sicim gibi yağmur…..
Diye bağırırlar. Bu dörtlükler her evin önünde en az üç defa tekrarlanır. Bu süre zarfında her evden mutlaka bir kişi kapıya çıkıp onlara yağ, bulgur, yumurta ve ekmek verir. Bazıları da bunların yerine yarenlik olması için başlarından aşağı su döker. Kimisi de bu suyu godu godunun üstüne döker.
Godu godu gezmenin bitiminde biriken yiyecekler alınarak kırlara gidilir. Orada çoban pilavı pişirilerek yenir. Oyunlar oynanır, şenlikler yapılır. Artan yağ, bulgur ve yağ ise köyün fakirlerine dağıtılır.[28]
Divriği ilçe merkezinde godu godu’nun adı “çandır baba” dır. Bostan korkuluğuna benzeyen çandır baba çocuklar tarafından kapı kapı gezdirilerek evlerden yiyecek maddesi toplanır. Çandır baba gezdirilirken şu dörtlükler söylenir:
Çandır Baba ne gerek?
Bir sürü yağmur gerek,
Gökten rahmet gerek
Yerden bereket gerek.
Teknede hamur
Tarlada çamur,
Ver Allah’ım ver
Bir sürü yağmur. [29]
a.4/b. İslami Uygulamalar:
Genellikle yağmur duası toplu olarak yapılır. Kangal yöresinde yağmur duası çoğunlukla cami avlusunda yapılır. Nadiren de olsa bu yörede her köyün kendince kutsal kabul ettiği ziyaret yerlerine gidilerek yapılır. Örneğin, Kızıldikme köyü sakınleri köy yakınlarındaki Koçan dağına çıkıp yağmur duası yaparlar.
Yağmur duasından önce küskünler, dargınlar barıştırılır; kurbanlar kesilir, Koyunlar kuzular karşı karşıya getirilerek bağrıştırılır. Çocuklar ve ihtiyarlar da toplanarak Allah’a yalvarılır.
Bunlardan farklı olarak Delioğlan deresi köyünde yağmur duasına çıkılacağı zaman bir yılan yakalanır. Yakaladıkları yılanın yanı sıra koyun, kuzu ve çocukları da alarak ırmak kenarına giderler. Herkes elbisesini ters giyer. Önce yılanı diri diri yakarlar; sonra da koyun ve kuzuyu karıştırarak meleştirirler. Kurbanlar kesilir. Hoca yağmur duası etmeye başlar. Orada ellerin ayası aşağı gelecek şekilde kollarını yukarı kaldırarak koro halinde amin derler. Şayet yağmur yağmazsa, bir hafta boyunca yağmur duasına devam edilir. Kangal’ın Tekke köyündeki Samut Baba, Örencik köyündeki Felfan Baba, Tahtalı köyündeki Şerifler tekkesi, Etyemez köyündeki Etyemez Baba, yağmur duası için gidilen adak yerleridir.[30] Divriği ilçesinde yağmur duası için adak yerlerine gidilmektedir. 1984 yılı Haziran ayında Sincan bucağına bağlı Tortu mezrasındaki Tebit Hızır ziyaretine yağmur duası için 75 kurbanla gidilmiştir. [31]
İkinci Bölüm
Genel Değerlendirme ve Önerilerimiz
Tebliğimizde Türk halk kültürünün ancak bir bölümünü tanıtmaya çalıştık. Türk halk kültürü elbette ki mevsimlik toplu törenlerden ibaret değildir. Geleneksel köy düğünleri, halk oyunlarımız, halk türkülerimiz, efsanelerimiz, masallarımız, ninnilerimiz; halk inançlarımız, geleneksel mutfağımız, halk el sanatlarımız, giyim ve kuşamımız; kendimize has ev mimarimiz… ve bunların daha onlarcası bizim halk kültürümüz içinde yer almaktadır.
Maddi kültürümüz biraz daha kalıcı olduğu halde; sözlü kültüre dayanan töre ve törenlerimiz her geçen gün unutulmakta ve yapısal değişikliğe uğramaktadır.
Tebliğimizde yer alan Kabayele Karşı Gitme, Koç Katımı, Saya, Döl, Nevruz Bayramı, Hıdır-Ellez, Adak Yerine Gitme, Ekin Selavatlama, Yağmur Duası gibi mevsimlik toplu törenler ve bayramlar, şehirleşmenin etkisiyle her geçen gün biraz daha unutulmaktadır. Bunlardan Ekin Selavatlama ve Kabayele Karşı Gitme merasimleri belli birkaç yörede uygulanmaktadır. Bugüne kadar Nevruz Bayramı ve Hıdır-Ellez’in dışındaki mevsimlik toplu törenler ve bayramlar medyada yer almamıştır. 1980’li yıllarda TRT, GAP programı içinde, benim danışmanlığımda Zara ilçesinde “Saya Gezme”, Divriği ilçesinde “Kabayele Karşı Gitme” törenlerini belgelemiş ve yayınlamıştır. Daha sonraki yıllarda bu programların tekrarını yapılmamıştır.
Diğer televizyon kanalları mevsimlik toplu törenlerle ilgili belgeseller hazırlamamıştır. Halkbilimciler de bugüne kadar mevsimlik toplu törenleri sempozyumlarda, panellerde ve kongrelerde tebliğ olarak sunmuşlardır.
Halbuki bu çalışmaların medya-halkbilimi ilişkisi içinde izleyicilere sunulması gerekirdi. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü bir güç haline gelmiştir. Bu kabulden hareketle medyanın genel anlamda kültür, özel anlamda ise geleneksel kültür değişmelerinde etkin bir durumda olduğunu peşinen söylemek mümkündür.
Bu alanda bir araştırma yapan Dr.Nebi Özdemir’in tespitleri düşündürücüdür.
“Ulusal/uluslar arası boyutta yayın yapan özel bir televizyon kanalı olan ATV’de yayımlanan ve bir dönem oldukça yüksek izlenme oranlarına ulaşan Bam Teli adlı programda çeşitli halkbilim unsurlarının(geleneksel ulaşım araçları, halk mutfağı, sözlü edebiyat, geleneksel tarım ve hayvancılık, halk inançları, halk bilgisi vb.) kullanıldığı belirlenmiştir. Ancak bu geleneksel kültür unsurlarının programın temel konusu olarak işlenmediği gözlenmiştir.(…) Özel televizyon kanallarında Türkülerimiz, İzzet-i İkram, Zenger Paşa’nın Konukları gibi programların esasını türküler meydana getirmiştir.(…) Sonuç olarak, iletişim bilimi-halkbilim ilişkisinin medya-kültür/geleneksel yerel kültür düzleminde açıklanması, televizyon, televizyon ortamındaki reklam ve sinema, radyo ve gazete/yapım/yayın sayfalarının taranmasıyla gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.(…) Medya/iletişim bilimi alanında çalışan uzman ve bilim adamları, halkbilimcilerle>kültürbilimcilerle birlikte yürütecekleri ortak çalışmalarla yeni yaklaşım, bakış açısı ve yorumlar ortaya koyabileceklerdir.[32]
Yazarın görüşüne ben de katılıyorum. Küreselleşen dünyamızda bireysel çalışmalarla bir yere varmamız mümkün değildir. Küreselleşme karşısında geleneksel kültürümüzü korumak için el ele vermek zorundayız.
Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü mütevazı bütçesiyle bu yıl VI. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresini yapmaktadır. Daha önceleri MİFAD olarak görevini sürdüren HAGEM’in bu alandaki çalışmaları her türlü taktirin üstündedir. Fakat ben bu çalışmaların Türk Dili Kurumu, Türk Tarih Kurumu gibi, Kurum düzeyinde olmasını istiyorum. Küreselleşme karşısında kültürel varlığımızı ancak bu şekilde koruyabiliriz.
[1] Pertev Naili Boratav, Türk Folkloru, Gerçek Yayınevi, Aralık 1973, s.258
[2] Emin Kuzucular, Şarkışla Takvimi, Sivas Folkloru, Sayı: 71, Aralık 1978, s. 15
[3] Boratav, a.g.e., s. 259
[4] Kutlu Özen, Sivas ve Divriği Yöresinde Eski Türk İnançlarına Bağlı Adak Yerleri, Sivas 1996 s.209
[5] Pertev Naili Boratav, a.g.e., ,S. 259
[6] Boratav, a.g.e., s.26
[7] Cumhuriyet’in 50. Yılında Sivas/1973 İl Yıllığı, s.191-192
[8] İsmail Hakkı Acar, Zara Folkloru, 2. Baskı, Sivas 1990, s.166-167,
[9] Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara 1990, s. 101
[10]Halil Sami Özen, Divriği’nin Yağbasan Köyünde Koçkatımı ve Davarın Yüzü Şenlikleri, Sivas Folkloru, Sayı 75, Nisan 1979, s.4.
[11] Ahmet Kutsi Tecer, Köylü Temsilleri, Ankara 1940, s.12-16
[12] Yüksel Soydaner, Yıldızeli Büyük Avren köyü, 10 Mayıs 2001 tarihli derlememiz.
[13] Emin Kuzucular, Kuzu Meledi, Sivas Folkloru, Sayı: 8, Eylül 1973, s.11-12
[14] Boratav, a.g.e., s.263
[15] Kalafat, a.g.e., s. 34-35
[16] Kutlu Özen, Sivas Efsaneleri, Sivas 2001
[17] Kutlu Özen, Divriği Köylerinde “Ekin Selavatlama” ve “Kabayele Karşı Gitme” Törenleri, III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, Ankara 1987, s.280-281
[18] M.Abdulhaluk Çay, Türk Ergenekon Bayramı Nevruz, Ankara 1985, s.47
[19] Kutlu Özen, Sivas Yöresinde Baharı Karşılama Törenleri/Bahar Bayramı,Uluslar arası Nevruz Sempozyumu Bildirileri, Ankara 2000, s. 133-143
[20] Kutlu Özen, Divriği Köylerinde……, s.282-288
[21] Emin Kuzucular, Şarkışla Takvimi/1, Sivas Folkloru, Sayı:71, Aralık 1978, s. 16
[22] Boratav, a.g.e., s. 258
[23] Emin Kuzucular, a.g.m., s.17
[24] Ahmet Yaşar Ocak, İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır –İlyas Kültü( Genişletilmiş 2. Basım), Ankara 1990, s. 103
[25] Ergin Doymuş,Her Yönüyle Kangal, Sivas 1999,., s.93-94
[26] Kutlu Özen, Sivas ve Divriği Yöresinde Hızır-İlyas Kültüne Bağlı Adak Yerleri, Türk Halk Kültüründen Derlemeler/1990(Hıdırellez Özel Sayısı), Ankara 1990, s.125-128
[27] Nevzat Gözaydın, Dağistan, İran ve Türkiye’de Yağmur Duasındki Bazı Ortak Motifler Üzerine, 111. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri/IV, Ankara 1987, s.167
[28] Ergin Doymuş, a.g.e., s. 88-89
[29] Ahmet Caferoğlu, Sivas ve Tokat İlleri Ağızlarından Toplamalar, Ankara 1994, s.87-88
[30] Doymuş, a.g.e., s. 90-91
[31] Kutlu Özen, Sivas ve Divriği Yöresinde Eski Türk İnançlarına Bağlı Adak Yerleri, Sivas 1996, s.224
[32] Dr.Nebi Özdemir, Halk bilimi>Kültür Bilimi ve Medya, Milli Folklor, Sayı 49, Bahar /2001 s.87-92