Kırk baskını ve buna bağlı adak yerleri

Ayırt: Adak yeri, Divriği’nin Cedit Paşa Mahallesindeki “Ayırt Bağı”ndadır.  Daha çok kırk baskını, yetnük/gelişmeyen çocukların getirildiği kutsal bir su gözesidir. Gözenin suyu azdır. Kırk baskını çocuklar gözenin suyuyla yıkanır. Hastalığın, çocuğun vücudundan ayırt olacağına inanılır. İnanışa göre burası  peri kızları tarafından korunmaktadır. Eski yıllarda Cuma geceleri gözenin başında mum yakılırdı.

Ayırt Bağı, 1980’li yıllarda tertemiz bir su gözesiydi. Şimdilerde mahallenin çöplüğü durumundadır. Çevre kirlenmesinin tipik bir örneğidir. Gözenin suları çöplerin altında kaybolmuştur.

Uygulama:Ayırt Bağı’nın ocaklısı  Sarıömergil’di. Bir hasta geldiğinde evlerinden küçük bir kazan, bakır bir maşrafa, birkaç dal odun getirirlerdi. Hastalar, mevsim yazsa gözeden alınan; mevsim kışsa tencerede ısıtılan suyla yıkanırlardı. Hasta sahipleri adak olarak gözenin başına bir miktar para bırakırlardı. Herkes gittikten sonra ocak sahipleri bırakılan parayı alırlardı.Ayırt Bağı’na kebe için de gidilirdi..(Kifayet Durdu, Divriği)

Ayırt Gözesi’ne bağlı pratikler:

1.Kırk baskını çocuk gözeden alınan suyla yıkanır. Bu yıkanma işleminde ocaklının bırakmış olduğu tencere ve tastan faydalanılır. Kırk baskını çocuğa ılıtılmış su; sıtmalı çocuğa gözeden alınmış soğuk su dökülür.

2. Gözeden alınan su eve getirilir. Çocuk evde ısıtılan suyla Cuma günü sela ile ezan arası yıkanır. Kullanılan su dut ağacının veya gül çalısının dibine dökülür.

3.Yumurtanın üzerine ayet yazılır, ayetli yumurta gözeye bırakılır.

4. Çocukların yemesi için göze yakınlarına pişmiş yumurta bırakılır. Ayrıca kuşların yemesi için civara buğday, bulgur gibi şeyler dökülür.

5. Yürümesi geciken çocuklar gözenin suyu ile yıkanır.

Görüldüğü gibi Ayırt gözesi kırk baskını çocuklarla, sıtmalı ve yürümesi geciken çocukların şifa bulduğu bir gözedir. Yer-Su Kültü’ne bağlı bir adak yeridir.

Durdulu Ocağı: Bedirli bucağına bağlı, Durdulu köyünde devamlı olarak ağlayan, huzursuz çocukların getirildiği bir ocaktır. Ocaktaki tas, çocuğun vücuduna sürülünce çocuk sakinleşir, rahatlar. (Bilal Deliser, Durdulu 1968)

Deliktaş/Dilektaşı:Sivas merkez Ali Baba Camii önünde bir delik taş bulunmaktadır.  Çok hasta  –yani ne ölen, ne de çok iyi olan, ölümün eşiğinde-  olan çocukları  delikli taştan üç defa geçirirler. Sonra da  yan taraftaki musalla taşının üstüne yatırırlar. “Dilek taşı, dilek taşı, ya ölsün ya büyüsün” diye bağırırlar. Çocuk ölecekse o esnada ağlamaz. Sağlığına kavuşacaksa ağlar. (Mete Haraççı, Sivas/Bezirci Mah. 1967).

Kebe Ziyareti: Adak yeri Divriği Karageban bucağına bağlı Yozyatağı köyü yakınlarındadır. Zara ile Divriği hudutları arasındaki birkaç mezardan ibarettir. Buraya kebeli çocuklar/doğup da yaşamayan çocuklar götürülür.

Kubbedibi(Kamereddin Türbesi): Halkın Kubbedibi  adını verdiği Kamereddin Türbesi, Ulucami’ye yakın olup, çarşı yolundadır. Garipler Mezarlığı’nın ortasındadır. Divriği halkı burayı “Ulucami mimarının mezarı” olarak kabul eder.

Kamereddin Türbesi, sekizgen plan üzerine, klasik çadır stilinde ve esmer kalker taşından yapılmıştır. Türbedeki kitabelerin birinde “592 yılı Şaban ayının 20. günü/19 Temmuz 1196…” ifadesi bulunmaktadır.

 Kubbedibi’ne bağlı pratikler:

Kubbedibi’ne daha ziyade kırk baskını, halkın “yetnük” dediği gelişip serpilip büyümeyen hastalıklı çocuklar getirilir. Köylerde bu tip çocuklara “çorlu” adı verilir. Bu kelime hastalıklı, cılız….anlamına gelir. Evden su alınır; Cuma günü sela ile ezan arası hastalıklı çocuk Kubbedibi’nde yıkanır. Evden getirilen su, yine evden getirilmiş olan küçük kazana konulur. Çevreden toplanan üzerlik ve benzeri kuru otlarla kazandaki su ısıtılır.  Isıtılan su ile çocuk oracıkta yıkanır. Kaynak şahıs M.T. kendi yakınına uyguladığı pratiği  şöyle anlattı: “Mehmet’i Kubbedibi’ne götürdük. Ot topladık. Mirasa girmeyen tavada su ısıttık.  Çocuğu yıkadık, kurulayıp giydirdik. Mehmet’i kırk basmıştı. Kırk basan çocuk nasıl doğdu ise öyle kalır; cız cız cızlar… Hiç ilerlemez. Çocuğu yıkadığımız  suyu sakladık. Gelini, yani Mehmet’in annesini hamama götürdük. Hiçbir şeyden haberi yok. O suyu ılıtıp, gelin sabunlanırken, o görmeden üzerine döktük. O gece çocuk rahat uyudu.”

Sıtmaya yakalanmış çocuklar da Kubbedibi’ne getirilir. Aynı pratikler uygulanır.

Sinaniye Hatun: Adak yeri Divriği’nin Kalealtı mahallesinde olup eski bir türbe kalıntısından ibarettir. Mengücekler döneminden kaldığı sanılan bu türbe 5 x 5 m. boyutlarındadır. Bugün türbenin sadece bir köşesi, bir tonoz bingisi ve bir pencere kemeri kalmıştır. İri  kesme  taşlardan kurulu kalıntının yapısal özelliği, Anadolu Selçuklu Dönemi işçiliğini yansıtmaktadır. Sinaniye Hatun türbesinde bugün mezara benzer bir şey yoktur. Eskiden bu civarda “Sinaniye Hatun”  isimli bir  medrese olduğuna göre, bu medreseyi yaptıran veya medrese ile ilişiği bulunan bir kadının burada gömülü olduğu tahmin  edilebilir. Daha önceki yıllarda  Sinaniye Hatun türbesinin 15-20 m. uzağında Zeynebiye Hatun türbesi ile mescidi vardı. Cumhuriyet’ten önce burada Kur’an okurlar, ders yaparlardı.

Sinaniye Hatun Türbesine Bağlı Pratikler:

a.Bir türlü iyileşmeyen yatalak hastaların iyileşip iyileşmeyeceğini anlamak maksadıyla hastanın gömleği Cuma günü sela ile ezan arası  türbeye serilir. Hastanın gömleği serilirken  “Yarabbi…Ya o tarafa ya bu tarafa; iki iyilikten birini ver!…” diye dua edilir. Gömlek gece orada kalır Ertesi gün hasta sahipleri gömleğe bakmaya gelirler. Eğer gömlek toplanmışsa, hastanın öleceğine, olduğu gibi serili duruyorsa iyi olacağına inanılır. 1955’li yıllarda komşumuz Makbule (Öztuğut) Hanımın, yatalak annesi için bu işlem uygulanmıştı. Görüldüğü gibi bu pratikte hasta ya çabucak şifa bulsun ya da daha fazla dert çekmeden ölsün düşüncesi vardır.

b.Yürüyemeyen, bir türlü eme gelmeyen, yetnük/gelişmeyen hastalıklı cılız çocuklar türbeye götürülür. Kundağı ile bırakılır. Biraz uzaklaşılır. Eğer çocuk ağlarsa iyi olacağına inanılır.

c.Kırk baskını çocukların zıbını perşembeden  türbeye serilir; Cuma günü sela ile ezan arası zıbına bakılır; eğer toplanmışsa, çocuğun öleceğine inanılır. Mesela kaynak şahıs Hayriye Tanınmış bana “Türbeye serdiğimiz  gömlek toplanmıştı; onun için hastamız ölmedi” şeklinde bilgi vermiştir. Eğer hasta iyi olacaksa, türbeye  serilen gömlek  veya zıbın hastaya giydirilir.

Görüldüğü gibi türbeye serilen gömleğin toplanması ile ilgili iki ayrı inanış vardır. Birinci örneğe göre gömlek toplanmışsa hasta ölür; son örneğe göre gömlek toplanmışsa, hasta yaşar.

Velledin Baba: Adak yeri Sivas/Karaçayır/ Başsöğüt(Velledin) köyündedir.  Ağzı eğilen çocukların getirildiği bir adak yeridir. Çocuk iyileşirse kurban kesilir. Bir miktarı da  çobana verilir. Çoban, eti pişirip iyileşen çocuğa yedirir. (Hüseyin Eryıldız, Velledin 1968)