Karadonlu Can Baba, Şaman Moğollar arasında İslamiyeti yaymağa çalışan bir misyoner derviştir.[1] Hacı Bektaş Veli’nin Divriği yöresine gönderdiği bir halife, bir İslam evliyasıdır. Vilayet-name ‘yi kaynak olarak alırsak Karadonlu Can Baba l3.yüzyılda yaşamış bir Anadolu Ereni’dir.
1.Bölüm
Karadonlu Can Baba’nın Divriği’deki Türbesi
Karadonlu Can Baba yatırı, Karageban nahiyesinin Ömerli mezrasındadır. Adak yeri, ilçeye 42 km. uzaklıktadır. Yöredeki en eski ve en önemli adak yerlerinden biridir.[2]
Karadonlu Can Baba’nın altıgen planlı, piramit çatılı türbesi Selçuklu kümbetlerine çok benzer. Taş malzemeyle yapılmış olan türbe içinde dört kabir bulunmaktadır. Bunlardan üçü yan yana olup kubbenin tam altındadır.Ortada bulunan kabir Karadonlu Can Baba’nındır.Bu kabirlerin biraz uzağında dördüncü bir kabir daha vardır. İnanışa göre bu Havva Ata(?)’nındır.
Yine türbe girişindeki kapalı mekanda yan yana duran iki kabir daha bulunmaktadır. Halk bunların Keşiş’in çocuklarına ait olduğuna inanmaktadır.
Türbe, “ Karadonlu Can Baba Türbesini ve Camisini Onarma, Tanıtma veDayanışma Derneği” tarafından l985 tarihinden itibaren onarıma alınmış ve aslına uygun olarak restore edilmiştir.Ziyaretçilerin oturduğu kapalı mekan ve türbe Kütahya çinileri ile bezenmiştir.
Türbede, bu kapalı mekanların dışında kurban kesim yeri, mutfak, cami gibi yerler de bulunmaktadır.Türbe girişinde Ağu İçen ocağına mensup bir dede düşeği vardır.
Ziyaretçilerin konaklaması için iki katlı bir misafirhane yapılmaktadır. Üst katı otel, alt katı mutfak ve lokanta/yemekhane şeklinde planlanmıştır.İnşaat halen devam etmektedir(1997).
Adak yeri her yıl yüzlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir.
Osmanlı döneminde yaylaya çıkanlar gidişte ve dönüşte Karadonlu Can Baba’ya Karakoç kurban ederlermiş. 11 Temmuz 1980’de Karadonlu Can Baba’yı ziyaretimiz sırasında çevre köylerden onlarca insanın türbeye geldiğini tesbit ettik. Kurbanlarıyla gelen bu insanlar sabahleyin kurbanlarını kestiler, yemek pişirdiler ve ziyaretçilere dağıttılar. Yemekten sonra mahsülün bol olması için dua edildi. Bu arada adak yerine gelenler Karadonlu Can Baba türbesini ziyaret ederek çeşitli dileklerde bulundular. Bu gelenek her yıl haziran ayı içerisinde tekrar edilmektedir. Ekinlerin biçilmesi ve mahsülün kaldırılmasından sonra da (ekim ayı içerisinde) Karadonlu Can Baba’nın türbesi ikinci defa topluca ziyaret edilmektedir.[3]
Karadonlu Can Baba’nın Menkıbevi Hayatı:
Büyük evliyaların/ velilerin etrafında sağlıklarında ve ölümlerinden sonra bir takım menkıbeler meydana gelmektedir. Karadonlu Can Baba’ya ait menkıbeler de Hacı Bektaş Veli Vilayet-namesi içinde yer almıştır.
Menkıbeye göre Cengiz Han’ın oğullarından Kavus Han, Bağdat’ı aldıktan sonra Anadolu’ya doğru sefere çıkar. O dönemde Anadolu’ya Diyar-ı Rum denilmekteydi. Kavus Han’ın , Anadolu üzerine yürümesi Vilayet-name’de şöyle anlatılır:
“Kavus Han, Rum ülkesine de gelmek istedi. O vakit Hacı Bektaş, Karahöyük’te, Kadıncık Ana’nın evindeydi. Kerameti her tarafa yayılmıştı. Her yandan mürit, muhip akıp geliyordu.
Günlerden bir gün Hacı Bektaş’ı görmeye biri gelmişti. Eğnine kara elbise, başına kara bir külah giymiş, üstüne kırmızı sarmıştı. Geldi, Hünkar’ın elini öptü, ayaklarına düştü, yoksulum, dedi. Ey gerçek er, bana safa-nazar, himmet et, dedi. Hünkar:
-Adın ne, dedi. Gelen er:
-Can Baba, dedi.
Hünkar, gözünü, arkasını sıvazladı, nasibini verdi. Can Baba, erlik mertebesini buldu, gözleri açıldı. Hacı Bektaş:
-Can Baba, bizden nasibini aldın. Seni Tatar Hanı Kavus Han’a gönderiyorum; korkma git, vilayetten, kerametten ne isterlerse göster… Seninle beraberiz. Onlara de ki: Sünnet olup iymana gelmedikçe sana ve ordularına Rum ülkesine girmeye izin yoktur…
Karadonlu Can Baba’nın Divriği’ye Gelmesi:
Yedinci post sahibi olan Karadonlu Can Baba, Hacı Bektaş tekkesinde otururken kafirlerin Erzincan’ın/ Kemah’ın Cibilce boğazından geçtiği ve büyük bir hızla batıya doğru ilerlediği haberi gelmiş. Bunları durdurmak için çare düşünülürken Can Baba söze karışmış ve ‘Bu nimete ben erişmek isterim’ diye ısrar etmiş. Hünkar da Can Baba’yı Tatar Hanı’na karşı görevlendirmiş. Karadonlu Can Baba da giyinmiş, kuşanmış ve askerlerini ardına katıp Kemah’ın Cibilce boğazında kafirleri karşılamış….
Menkıbenin devamı Vilayet-name’de şöyle anlatılır:
“Can Baba’nın sözünü, Kavus Han’a haber verdiler. Kavus Han emretti, göçü kondurdular. Karadonlu Can Baba’yı Kavus Han’ın huzuruna götürdüler. Han, Karadonlu Can Baba’ya sordu:
-Derviş, sözün nedir? Can Baba cevap verdi:
-Sünnet olup iymana gelmezseniz, size bundan ileriye yol yok, dedi. Kavus Han, keşişi çağırdı. Keşiş’e:
-Ey dinimizin ulusu, gör bak, şu gelen kimse ne diyor? Sen de işit!…
Karadonlu Can Baba, aynı sözleri keşişin önünde de söyledi. Kavus Han, keşişe tekrar sordu:
-Ey dinimizin ulusu, bu dervişin sözüne sen ne dersin?… Keşiş:
-Cevabı hem kolay, hem güç…
Kavus Han , keşişe sordu:
-Kolayı nedir? Zoru nedir?… Keşiş cevap verdi:
-Kolayı şu; bu adamı sınarız… Zoru da şu; eğer üst olursa, dinimizi bırakıp bunun dinine girmemiz gerek. Bunun üzerin Kavus Han:
-Bunu nasıl sınayacağız, dedi. Keşiş cevap verdi:
-Büyük bir kazan içine girsin. Ağzına kadar su doldurun. Kapağını sıvayın. Üç gün altına kızgın ateş yakın; üç gün kaynatın…Sözü doğruysa bir şey olmaz, bunun dinine gireriz, dedi.
Kavus Han, bu sözden hoşlandı:
-İyi bir tedbir buldun; yalancıysa helak olur, kurtuluruz…, dedi. Sonra dönüp Karadonlu Can Baba’ya :
-Ne dersin? Razı oluyor musun?…diye sordu. Karadonlu Can Baba cevap verdi:
-Evet razıyım…Fakat ölmez de sağ çıkarsam Müslüman olur musunuz? diye sordu. Kavus Han:
-Elbette, ne var ki…, dedi.
Ortaya büyük bir ziyafet kazanı getirdiler. İçini suyla doldurdular, gel gir, dediler. Karadonlu Can Baba, iki bir demeden kazanın içine girdi. Su doldurdular, kapağını kapattılar, dört yanını sağlamca sıvadılar. Altına büyük bir ateş yaktılar.
Hünkar, o sırada mübarek eliyle Ak Pınar’dan su alır, civarına serperdi. Serptiği yerden buğu çıkardı, göğe ağardı. Hünkarın yanında duran Sarı İsmail, taştan, topraktan buğu çıkmasına şaştı. Hünkar da:
-Karadonlu Can Baba’yı , Kavus Han, kazana koyup kaynatıyor, onun suyunu ılıklaştırıyorum, diye cevap verdi.”
Kavus Han, Karadonlu Can Baba’yı üç gün üç gece kaynatır. Dördüncü günü kazanın kapağını açarlar. Karadonlu Can Baba’nın buram buram terlemiş olduğunu hayretle görürler; fakat verdikleri söze rağmen Müslümanlığı kabul etmezler.
Keşiş bu kez de bir yazıya(düz araziye) odun yığılmasını, Karadonlu Can Baba’nın ateşe verilen odun yığınları içine girmesini, bu taşın içinden de sağ salim çıkarsa, Müslüman olacaklarını, söyler. Karadonlu Can Baba, bu teklifi de kabul eder. Fakat kendisine haksızlık yapıldığını, hep kendisinin sınavdan geçirildiğini söyler. Kavus Han’a dönerek:
-Bu keşiş, sizin dininizin ulusu. O da gelsin, benimle girsin. Hangimizin dini haksa belli olur. Kimsenin şüphesi kalmaz, der. Kavus Han, keşişin yüzüne bakıp:
-Ey din ulusu, bu teklife ne dersin?…,diye sorar. Keşiş de yanacağını bile bile Can Baba’nın elini tutarak ateşin içine doğru yürür(Vilayet-name).
Karadonlu Can Baba’nın Divriği Karageban köyü rivayeti ise, Vilayet-name’den biraz farklıdır.
Söylenceye göre, Karadonlu Can Baba için büyük bir fırını hazırlarlar. Üç gün odun yakarlar. Fırının içini kor haline getirirler. Keşiş, başına geleceği bilmektedir. Fırına girmeden önce, çocuklarını Karadonlu Can Baba’ya emanet eder. Benim ölümümden sonra çocuklarıma sen bakarsın, der.
Karadonlu Can Baba, keşişe son defa Müslümanlığı teklif eder. Fakat Keşiş, Karadonlu Can Baba’ya serini vermez, elini verir. Yani Müslümanlığı kabul etmez. Karadonlu Can Baba ile keşiş fırına girerler. Ertesi gün fırının kapağı açıldığında Karadonlu Can Baba, keşişin eli ile dışarı çıkar. Keşişten geriye sadece bir el parçası kalır… Halbuki eliyle birlikte serini de verseydi, fırından yanmamış olarak çıkacaktı….
Vilayet-name’ye göre, sınav bununla da bitmez. Kavus Han’ın hatunu bu defa da Karadonlu Can Baba’ya, hazırlamış olduğu zehirden içmesini söyler. Can Baba, hazırlanmış olan zehiri de içer. Vilayet-name’ye göre “Tanrı’nın inayetiyle, Tanrı Elçisi’nin mucizeleriyle ve Erenlerin himmetiyle” Can Baba’ya bir şey olmaz.
Bunun üzerine Kavus Han ve ordusu Kelime-i Şahadet getirip Müslüman olurlar. Karadonlu Can Baba’nın tavassutu ve Hacı Bektaş Veli’nin istekleriyle Konya Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, bunları Sivas, Kayseri, Ankara ve Çorum’a yerleştirir.
Karadonlu Can Baba Yatırına Bağlı İnançlar ve Uygulamalar:
Menkıbe:Bundan yıllarca önce Savrun köyü camisinin bulunduğu yere üç atlı gelmiş. Atlılar atlarından inmiş, yorulan atlarını caminin yanına bağlamışlar. Köylüler bir akşam üzeri köylerine gelen bu yabancıları çok merak etmişler; onlara geliş sebebini sormuşlar.
O sırada Savrun köyünde bir kadın doğum sancıları çekiyormuş. Onlar da “Biz Ömerli köyünden, Karadonlu Can Baba türbesinden geliyoruz. Biraz sonra bir kadın doğum yapacak, doğan çocuğun adını Veysel koysunlar” demişler. Bunlar Anadolu Erenleriymiş; çünkü atlarına biner binmez gözden kaybolmuşlar. Onlar gözden kaybolur kaybolmaz bir oğlan çocuğu doğmuş, adını da Veysel koymuşlar. Bu, Savrun köyü halkından Muhittin Işık’ın(l943 doğumlu) dedesiymiş.[4]
Menkıbe:Karadonlu Can Baba’nın mücerret; yani hiç evlenmemiş olduğuna inanılır. Yörede Karadonlu Can Baba, Kara Pirbat adıyla anılır.Başka bir menkıbeye göre de Karadonlu Can Baba evlidir. Sekiz çocuk sahibidir. Bunlardan birisi Karadonlu Can Baba türbesinde yatan Hasan Baba’dır. Diğer oğlu Dersim’in Ketek köyündedir.[5]
Menkıbe:Keşiş öldükten sonra, Karadonlu Can Baba, Moğolları dine davet eder, Kaus/Kavus Han ordusu ile birlikte Müslüman olur. Kızılırmak dolayları, yurt olarak verilir.
Menkıbe: Karadonlu Can Baba Horasan Erenlerindendir. Can Baba, Horasan’da iken, Cebrail(a.s.) tarafından yuvarlak bir taş atılır. Bu taş Ömerli mezrasına düşer. Can Baba da taşın düştüğü yeri yurt tutar ve buraya bir tekke yapar.Hıristiyan halkı dine davet etmeye başlar. Türbe içindeki ve Can Baba’nın baş ucundaki yuvarlak taş, Horasan’dan atılmış olan bu taştır.[6]
Menkıbe: Karadonlu Can Baba, kazanda kaynarken, Hünkar, Erdebil’deki suya çağırıyor. Su ilk önce Bağdat’a kadar geliyor. Hünkar bir daha çağırıyor Erciyes’e kadar geliyor. Erciyes, Erdebil’den gelen suyu bırakmıyor. Hünkar da Erciyes’e kızıyor ve beddua ediyor, “Başından karın ve dumanın eksilmesin” diyor. Bu yüzden Erciyes’in başından kar ve duman eksik olmaz. Su, Karahöyük’e ulaşınca, Karadonlu Can Baba eliyle kazana su serpiyor,kazanı ılıklaştırıyor ve Karadonlu Can Baba’yı haşlanmaktan kurtarıyor.[7]
Söylence: (…).köylü bir adam, Karadonlu Can Baba’nın türbesindeki kazanı çalıp köyüne getiriyor. Hanımına da kazanı Divriği’den satın almış olduğunu söylüyor. Hanımı sabah namazına kalkınca kazanın içinde mumların yandığını görüyor. Ertesi gün ve diğer günler aynı olay devam ediyor. Kadın bu durumdan şüpheleniyor.Kazanın kutsal bir kazan olduğunu anlıyor. Kocasını sıkıştırınca hırsızlık yapan adam gerçeği söylemek zorunda kalıyor ve kazanı götürüp türbeye bırakıyor.[8]
Söylence: Tekkelerin kapatılması sırasında Divriği Malmüdürü,Karadonlu Can Baba’nın türbesine kilit vuruyor. O anda yüzü arkasına dönüyor.
Söylence: Türbedeki yuvarlak taşı bir kaç defa çalıp götürürler. Fakat her defasında türbeye getirmek zorunda kalırlar.
Karadonlu Can Baba türbesinde yapılan duaların kabul olacağına ve dileklerin yerine geleceğine inanılır.
Kim rüyasında kendisini Karadonlu Can Baba’yı ziyaret ederken görürse, uygun bir zamanda kurban keser.
Düğün günü baba evinden çıkan gelin, ilk önce Karadonlu Can Baba’yı ziyaret eder. Dönüşte yol üzerindeki Veysel Karani düşeği’ne uğrar.
Türbe içindeki yuvarlak taş şifa maksadıyla öpülür ve ağrılı yerlere sürülür.
Yılancık hastalığı olanlar da türbeyi ziyaret ederler.
Uygulama: Yakın yıllarda türbeye felçli bir hasta getirirler. Kendisi Havnalı imiş. Yedi yıl önce felç olmuş. Gitmedik doktor bırakmamışlar. Karadonlu Can Baba, hastanın rüyasına girmiş ve ona “Türbemi ziyaret edersen şifaya kavuşursun” demiş. Hasta kadını türbeye yatırmışlar, yedi saat kadar uyumuş. Uyandıktan sonra yürüyerek türbeden dışarı çıkmış.[9]
Öldürücü/salgın hayvan hastalıkları sırasında hasta hayvanlar türbenin etrafında üç defa dolaştırılır. Türbeden alınan toprak tuza katılarak hastalıklı hayvana yedirilir.Bu uygulama daha çok büyükbaş hayvanlar için yapılır.
Karadonlu Can Baba Düşeği: Bilindiği gibi Karadonlu Can Baba’nın türbesi Ömerli mezrasında bulunmaktadır. Arıkbaşı(Birestik) köyündeki düşeği ise yakın yıllarda meydana gelmiştir. Köylülerin ifadesine göre burası daha önceleri çakıllı, toplama taşlardan ibaret bir yığınmış. Garip Pirik adlı bir köylü burasını Karadonlu Can Baba’nın düşeği/makamı haline getirmiş. Çakıl taşı yığınını toprak damlı bir bina içine almış.Karadonlu Can Baba’ya gidemeyenler, Arıkbaşı’ndaki düşeği ziyaret ederek dilekte bulunuyorlarmış.
Ağu İçenli Düşeği: Ömerli mezrasındaki Karadonlu Can Baba Türbesi’nin girişinde, sağ kol üzerinde basık damlı, tek odalı bir köy türbesidir. Söylentiye göre burada Ağu İçenli Ocağına mensup bir dede yatmaktaymış. Bu düşek,Elazığ’ın Sün köyü, Divriği’nin Höbek köyü, Ilıç’ın Nordun köyündeki taliplerce ziyaret edilmektedir. Nordun köyündeki Zeynel Dede mürşit, Elazığ’ın Sün köyündeki Ahmet Mutlay Dede Pir’dir.[10]
2. Bölüm
Karadonlu Can Baba’nın Çorum/Oğuzlar’daki Türbesi
Karadonlu Can Baba’ya ait bir türbe de Çorum ilinin Oğuzlar(Karaören) ilçesinde bulunmaktadır. Yazar İsmail Pamuk, bu konuda şöyle demektedir:
“Çorum Haber gazetesinde üç bölümde sunduğum Karadonlu Can Baba hakkında ayrı bir yayın organında değişik bilgiler veriliyor. Gönüllerin Sesi isimli yayın organında değerli yazar Adil Ali Atalay, yer ve mekan göstererek, Sivas ili Divriği ilçesi, Gedikbaşı nahiyesi Onerli(Ömerli) köyünde yaşadığını savunmuş ve türbesinin bu mekanda olduğunu görüntülemiş. Saygı duyarız. Bir ermişe tüm sevdikleri sahiplenir. Değişik yörelerde de yatırı olduğu kanıtlanmaya çalışılır.
Bizim ilin bir kasabası Karadonlu iken Karaören, Cevizören, Oğuzlar olarak adlar almış. Tümü aynı soy. Yalnız Karaören’de restore edilmeyen türbe girişinde de Karadonlu yazan bir lahit var. El değmeden günümüze ulaşmış. İşte fotoğrafı.
Kasabada yaptığım araştırma da, yaşayan halk da Karadonlu’yu doğruluyor ve yaşatıyor. Mezara kimsenin aklı ermiyor. Türbenin az ilerisinde tamir gören bir minare var. Tamir görmeyen kısmından aldığım harç Horasan tipidir. Bu da belli ve gerçek bir kanıt.
Karadonlu Can Baba nerede doğarsa doğsun, bugünkü Oğuzlar kasabamızda Hakka yürüdüğü belli ve gerçektir. Nasıl ki herkes kendi yöresinde bir Yunus Emre anıtı yaptırmış; ama bu, halkın önüne geçilmez bir gerçek ise Karadonlu olayı da böyledir. “[11]
İsmail Pamuk başka bir makalesinde de şöyle demektedir:
“Hünkar Hacı Bektaşı Veli, Karadonlu Can Baba’yı Moğol zulmünden Türkmenleri arındırmaya memur etmiş. Erzincan, Sivas, Tokat, Amasya, Çorum, Ankara ve Kırşehir illerini uyandırmış…Kaynar kazanda kaynamış, ağu içmiş; fakat ölmemiş. Savaşsız, silahsız Anadolu’yu Türkleştirmiş. Bize göre Karaören’de Hakk’a yürümüş.
Ali Emiri’nin(!?) belirlediğine göre Kavus Han ölünce, Huy Ata, Kara Tatarlar’ı yönetti. İlimiz Mecitözü Avhat köyündeki Karatatarlar bu soydan yürümüştür. Karadonlu, Avuçanlı(Ağu İçenli) Ocağı’nı böyle yakmış…”[12]
Yine İsmail Pamuk başka bir makalesinde Karadonlu Can Baba’yı belge vermeksizin “Musa-i Kazım” soyundan saymaktadır: “ Karadonlu Can Baba, Musa-i Kazım soyundandır. Türklerin Anadolu’ya yerleşmesinde büyük emeği olan Kara Tatarları Türkleştiren Hacı Bektaş Veli’nin müridi, yedinci post(türbedar postu)’un sahibidir.”[13]
Bu konudaki diğer bir araştırma da Abdullah Ceyhan tarafından yapılmıştır. Abdullah Ceyhan, Karadonlu Can Baba hakkında şöyle demektedir:
“Karadonlu Can Baba, X111. Yüzyılda yaşamış, hakkında fazla bilgi olmayan; ancak Vilayetname-i Kutbü’l-Arifin Gavsü’l Vasılin Hazreti Hünkar Hacı el-Horasani adlı elyazma menakıp kitabında çeşitli kerametlerinden sözedilen, Hacı Bektaş-ı Veli’nin(1210-1271) himmetine nail olmuş bir baba, veli ve alperendir.
Anadolu’nun İslamlaşmasında emeği bulunan Karadonlu Can Baba, eski adı Karaviran olan ve İskilip’e bağlı iken yakın zaman önce ilçe statüsüne kavuşturulan Oğuzlar’da metfundur. Türbesi pek çok kimse tarafından çeşitli nedenlerle ziyaret edilmektedir.”[14]
Abdullah Ceyhan uzun makalesinde Vilayetname’yi esas alarak Karadonlu Can Baba’nın menkıbesini anlatır. Makalesinin bu bölümünü şöyle bitirir:
“Karadonlu Can Baba’ya gelince, Gül Hanım’ı Müslüman ettikten sonra birlikte ateşe girip de yanan ve sadece parmakları elinde kalan Keşiş’in vasiyetini yerine getirdi. Keşiş, ateşe girerken ‘Ey gerçek er, ben ne olacağını bilmiyorum; ancak senden bir isteğim var; oğlancıklarıma göz kulak ol’ demişti. Can Baba, Keşiş’in vasiyeti üzerine çocuklarını yanına almış, onlara kendi çocukları gibi bakmıştı.”[15]
Karadonlu Can Baba Türbesi
Tebliğimi hazırlarken Cumhuriyet Üniversitesinde okuyan öğrencilerimden Serkan Kadit ile Bahar Yalçın’ı Oğuzlar’a göndermiştim. Onların vermiş olduğu bilgilerle, Abdullah Ceylan’ın bilgilerini aktarmak istiyorum.
“Daha önce dört duvar ve üzeri ahşap, üstü tuğla ile kaplı olan türbe yeniden ve sekiz köşeli olarak taştan yaptırılmış, üzeri çinko ile örtülmüştür.
Türbe içerisinde yan yana iki mezar bulunmaktadır. Birincisi Karadonlu Can Baba’ya ait olup, mezarın baş kısmındaki taşın üzeri siyah sarıklıdır. Mezarın üzeri ise siyah örtü ile kaplıdır. İkinci mezarın hanımına ait olduğu söylenmektedir.
Türbeyi ziyaret için Çorum civarından ve yakın köylerden akın akın ziyaretçiler gelmektedirler. Ziyarete gelenler arasında alevilerin çoğunlukta olduğu gözlenmektedir.
Ziyaretçiler abdest almak suretiyle türbeye girip iki rekat namaz kıldıktan ve dua ettikten sonra dışarı çıkarak horoz kestikleri, içerde ise mum yaktıkları bilinmektedir. Türbeyi daha çok, çocuğu olmayanlar, olup da yaşamayanlar, hastalıklı olanlar, altlarını ıslatanlar, sinir ve ruh hastaları ziyaret etmektedir. Ayrıca türbe, asker uğurlanırken ve yağmur duasına çıkılırken de mutlaka ziyaret edilir. Kuran-ı Kerim okunur, dualar yapılır.
Oğuzlar’da her yıl baharın başlangıcı ile beraber geleneksel olarak yapılan ‘Aş Pişirme Merasimleri’ de burda gerçekleştirilir. Pişirilen aşın içinde en az 40 çeşit meyve, sebze ve tahıl ürünü bulunur. Ayrıca aşa önceleri pekmez, şimdilerde ise şeker katılmaktadır. Kazanlarla pişirilen aş hazır bulunan herkese dağıtılmaktadır.
Aş pişirme merasimleri bölgeye has olup, çevre köylerden de katılanlar olmaktadır. Bu merasimin en önemli yanı, dargın olanların barıştırılmasıdır. Bu sebepledir ki, Oğuzlar’da çok önemli sayılabilecek suç ve olaylara rastlanmamaktadır”[16]
111. Bölüm
Halk Şiirimizde Karadonlu Can Baba
Koşma
Mekke ile Medine’de oturan
Seher vakti Kara Pirbat gel yeriş
Topları götürüp gülle çeviren
Seher vakti Kara Pirbat gel yeriş
Selman Dede’m peyik saldı getürdü
Elman Dede’m muradıma yetürdü
Üç yüz yıllık yerden haber getürdü
Seher vakti Kara Pirbat gel yeriş
Bayraklar çekildi sancak dikildi
Pirim destur verdi yer gök şad oldu
On iki irenkten metah dokundu
Seher vakti Kara Pirbat gel yeriş
Ağdağ erenleri cümleden ulu
Muradımız versin Muhammed-Ali
Ona hizmet eder on iki veli
Seher vakti Kara Pirbat gel yeriş
Kul Himmet Üstad’ım derun-u dilden
Ben ikrar vermişim dönmem bu yoldan
On’ki İmamlar’ın geldiği yerden
Seher vakti Kara Pirbat gel yeriş [17]
Derviş-name
Mehemmet Dede’den bize gel oldu
Arz(u) ettiğim dosta gitmek muradım
Ziyaret eylemek gayri yol oldu
Hublarınan ülfet etmek muradım.
Gönül inegen ol, gezme ucada
Kimi Kur’an okur, kimi hecede
Kara odaya vardıcağım gecede
Ahbaplara gönül katmak muradım
(…)
Karadonlu Can Baba’nın nuruna
Akıl ermez evliyanın sırrına
Mehemmet Dede’nin bendelerine
Şu serimi kurban vermek muradım.
Sefil Ahmet himmeti pirden aldı
Leyla’sın arayan Mevla’sın buldu
Bir hevesim Dede Sultan’da kaldı
Tüm Koyun Baba’yı görmek muradım. [18]
Derviş-name
Er Kulu Baba’dan ihsan olursa
Gideyim gurbetin yolu güzeldir.
Gönül Çingili’de dostu bulursa
O zaman aşıkın hali güzeldir.
(…)
Kara Donlu vardır yolun üstünde
Münkir gezer Ali oğlu kastında
Hasan Dede’m Umran okur postunda
Giyinmiş hırkayı, şalı güzeldir.
(…)
Hüseyin Gazi’ye etmen gümanı
Aşık Mehmet sırda buldu imanı
El Hak, dedi; kayım tuttu damanı
Aşık Mustafa’nın ili güzeldir.
Sefil Ahmet eydür, bir dolu içtim
Sermayem Hak’tandır, bir dükkan açtım
Mehemmet Dede’nin toruna düştüm
Orada Muhammet, Ali güzeldir. [19]
Karadonlu
Gel, ey can!..Diyerek düştün yollara
Yurdumun öncüsü er Karadonlu.
Erzincan önünde destur diyerek
Moğol’u bendeden pir Karadonlu.
Yurdumun bağrına kazmayı vuran
Tatar Beyleri’yle hep dostluk kuran
Karadonlu yurdu bu Karaören
Gönüllerde, gözde fer Karadonlu.
Sivas, Divrik, Ömerli’de görünen
Karadona, ak gönüle bürünen
Bektaş Veli, Kızıl Deli pirinen
Urum’a uzanan er Karadonlu.İ
Bir hazine, sevgi dolu, sır dolu
Elbet de yücelir yurt Anadolu
İsmail tanıdın hem sağı solu
Gönüller sultanı yer Karadonlu. [20]
[1] Ahmet Yaşar Ocak, Karadonlu Can Baba’yı misyoner veliler içine alır. Evliya Menkıbeleri adlı eserinde “Karadonlu Can Baba ise, şamanist Moğollar arasında İslamiyet’i yaymağa çalışıyordu” ifadesini kullanır. Bkz. Ocak, Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliya Menkabeleri, Ankara l983, s.ı5-ı6.
[2] Halil Dumluca, Kara Pirbat, Sivas Folkloru, Sayı:8, Eylül 1973, s.13/ Köyün adı On Erli imiş, sonradan Ömerli olmuş. İsmail Çankaya, Ömerli 1933; Ömerli köyündeki 10 Ağustos 1997 tarihli derlememiz.
[3] Kutlu Özen, Divriği Köylerinde Mevsimlik Toplu Törenler, Türk Folkloru, Sayı:28, Kasım l98l, s.13-18
[4] Kutlu Özen, Sivas ve Divriği Yöresinde Eski Türk İnançlarına Bağlı Adak Yerleri, Sivas 1996, s.105 ve ayrıca Kutlu Özen, Divriği Evliyaları, Sivas 1997, s.48-57
[5] İsmail Akdağ, Karageban 1333/1914; Ömerli köyündeki 10 Ağustos l997 tarihli derlememiz.
[6] İsmail Akdağ
[7] İsmail Akdağ
[8] Mehmet Keskin, Odur 1959
[9] Mehmet Keskin.
[10] İ.Hakı Çaylı, Karageban,1944 doğumlu.
[11] İsmail Pamuk, Anadolu’da Bir Türk Öncüsü: Karadonlu Can Baba, Çorum Haber, 29 Temmuz 1992
[12] İsmail Pamuk, Yedi İlin Işığı: Karadonlu Canbaba, Cem Dergisi, Sayı: 22, Mart 1993, s.57-58
[13] İsmail Pamuk, Anadolu’da Bir Türk Öncüsü: Karadonlu Can Baba, Çorum Haber, 11 Temmuz 1992
[14] Abdulah Ceylan, X111.Yüzyılda Yaşamış Oğuzlar’da Medfun Karadonlu Can Baba, Türk Kültür Tarihinde İz Bırakan İskilipli Alimler, Diyanet Vakfı Yay. 2.Baskı, 1988, s.216-231
[15] Abdullah Ceylan, a.g.m., s.225
[16] Abdullah Ceylan, a.g.m., s.227-228
[17] İbrahim Aslanoğlu, Kul Himmet Üstadım, Sivas, l976, s.75-76.
[18] Cahit Öztelli, Çorumlu Sefil Ahmet, Sivas Folkloru, Sayı:45, Ekim 1976, s.8-9. Sefil Ahmet(1850-1900), Çorum’un Sungurlu ilçesine bağlı Yamadı(Büyük Erikli) köyündendir.
[19] Cahit Öztelli, Çorumlu Sefil Ahmet…, s.8-9.
[20] İsmail Pamuk, Cem Dergisi, Sayı: 22, Mart 1993, s.58.