Sivas ilinin büyük bir kısmı, yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve karlı geçen karasal İç Anadolu ikliminin tesiri altında kalmaktadır.
Karasal iklim kuşağına giren ve Kızılırmak Havzasında kalan Merkez, Zara, İmranlı, Hafik, Yıldızeli, Şarkışla ve Gemerek ilçeleriyle; Doğu Anadolu’nun yüksek bölge iklim kuşağına giren ve Fırat havzasında kalan Divriği ve Kangal ilçelerinde aylar ve gece-gündüz arasındaki ısı farkları büyüktür.[1]
Ortalama kar yağışlı gün sayısı 17-31 gün arasında değişmektedir. Hele kışların ağır geçtiği yıllarda kar örtüsü uzun süre yerden kalkmaz. Ulaşım güçleştiği gibi hayvanların bakımı ve beslenmesi de büyük bir sorun olur. Koyunlar ağılda kapalı kalır. Eldeki ot, saman,yonca, keven, çakşır… gibi hayvan yemleri azalır. Bunun sonucu koyunlar kuzularını atar, bahara çıkanlar da çok yaşamaz.[2]
İşte “Kabayel, ters yel, aşağı yel, güney, kıble…” adını alan bu yel, bir takım törenlerle, büyüsel işlemlerle karşılanır. Bu merasime “Kabayele karşı gitme” denir.[3]
Bu törenler her yıl yapılmaz. Ağır kış şartlarının hüküm sürdüğü yıllarda yapılır. Eğer o yörede kış normal geçmişse, hayvanların yeteri kadar yemi kalmışsa böyle bir tören yapmaya gerek kalmaz. Zaten son yıllarda bu gelenek terk edilmeye ve unutulmaya başlanmıştır.
Bu geleneğin terk edilmesinde, köylere yapılan hizmetlerin rolü büyüktür. İlimizde yolsuz, elektriksiz, susuz hemen hemen hiçbir köy kalmamıştır. Bu hizmetler, köylüleri doğaya muhtaç etmekten kurtarmıştır.
Makalemizde yer alan bu merasimler daha önceki yıllara aittir. Son olarak bu merasim Divriği’nin Karasar köyünde 1985 yılı kışında yapılmıştır.[4]
a. Kabayel Efsanesi:
“Kabayele karşı gitme” adı verilen bu ritüel kaynağını aşağıdaki halk efsanesinden almıştır. Bu efsanenin Divriği varyantı şöyledir:
Divriği köylerinin birinde geçimini hayvancılıkla sağlayan oldukça fakir bir aile varmış. O yıl kış ağır geçmiş. Hayvanların(malın, davarın) yemi tükenmiş. Adamcağız da komşulardan ot toplamaya başlamış. Fakat komşuların durumu da bu köylüden farklı değilmiş. Kış, bir türlü bitmek bilmiyormuş…
Aynı köyde hali vakti yerinde çok zengin bir keşiş varmış. Bütün kapıları çalan köylü, çaresiz kalınca keşişe gitmiş.
-Benim alafım(hayvan yemi) azaldı, malım-davarım açlıktan kırılmaya başladı. Hayvanlarımı bahara çıkaracak kadar ot ver de bahar gelince çalışır öderim, demiş
Keşiş razı olmamış:
-Benim paraya pula ihtiyacım yok…Parayla ot satmam; eğer kızını bana verirsen istediğin kadar ot-saman alırsın, demiş.
Köylü yalvarmış yakarmış ama keşişi razı edememiş.
Çaresizlik içinde _hem hayvanlarını, hem de genç ve güzel kızını düşünerek- eve dönmüş. Olanı biteni evdekilere anlatmış. Onlar da:
-Allah büyüktür, hele birkaç gün daha sabredelim, bir bakarsın bir kaba yel çıkar, dağı taşı eritir, demişler.
Ama düşündükleri gibi olmamış. Karın kalkması şöyle dursun, komşudan komşuya gidemez olmuşlar.
Çaresiz kalan köylü, belki keşişi ikna ederim diye ikinci defa kapısına gitmiş. Yalvarmış yakarmış ama nafile… Sonunda kızını keşişe vermeye razı olmuş. Anlaşmaya göre sabahleyin kız, keşişle evlenecek; köylü de istediği kadar ot-saman alıp evine dönecek.
Bu anlaşmaya genç kızdan başka hepsi razı olmuşlar. Herkes yataklarına çekilince genç kız, yatağın üzerine oturup Allah’a yalvarmaya başlamış:
-Aman Allah’ım, bir kaba yel çıkar da beni keşişin kapısına gönderme, demiş.
Yine efsaneye göre ağaçtan bir fırfır yapıp üflemeye başlamış. Fırfırdan çıkan yel, yavaş yavaş karları eritmeye başlamış. Genç kız bir yandan fırfırı dönderiyor, bir yandan da:
Es kabayelim es
Düşmanın kapısından kes,
Babam beni atıyor;
Üç burmaya satıyor…., demiş.
Sabahleyin, güneşle birlikte uyanan köylüler, gördüklerine inanamamışlar. Geçit vermez dağlar; aşılmaz beller; bacalara kadar çıkan kar yığınları eriyip akmış….
Karların eridiği yerlerden kar çiçekleri çıkmaya başlamış. Köylüler sevinçlerinden tepelere doğru koşmaya başlamışlar.
Bu işe elbette ki genç kız sevinmiş. Kendisini keşişin karısı olmaktan kurtaran Allah’a şükretmiş. Fakat, babasının yaptıklarını da unutmamış. Hiç kimseye bir şey demeden güneye doğru başını alıp gitmiş….. Köylüler arkasından seslenmişler ama bir daha dönüp bakmamış…. Onu bir daha gören olmamış…. Üçler’e mi karışmış? Kırklar’a mı?…[5]
İşte o günden sonra, hayvanlarına yem bulamayan köylüler eski hesap Şubat’ın 18’ine kadar beklerler. Eğer kabayel çıkmazsa çoluk çocuk, güneydeki bir tepeye doğru, yalınayak “Es kabayelim es…./ karın kaddini kes!…” diye bağırarak ve ellerindeki fırıldakları çevirerek giderler. Bu ermiş kızdan yardım isterler.[6]
b. Kabayeli Karşılama Ritüeli: Divriği köyleri
Bilindiği gibi kabayel, güneyden gelen ve karları eriten bir güney rüzgarıdır. Kuzeyden esene poyraz denir. Divriği yöresinde kaba yel’e “aşağı yel, kıble, güney, ters yel…” adları verilir. İstanbul’da ve sahillerde güneyden esen rüzgara lodos denir.
Kabayel için halk arasında “Kara köz(ateş) gibi; insana buz gibi” sözü kullanılır. Yine halk arasında şöyle bir efsane vardır:
“Kabayel demiş ki ben Şubat’ın 7’sinde gelirim, 7’sinde gelmezsem 17’sinde gelirim, 17’sinde gelmezsem 27’sinde gelirim. Eğer 27’sinde de gelmezsem, hiç gelmem…”[7]
İşte köylüler eski hesap Şubat 18’e kadar beklerler, kabayel çıkmazsa bir takım ritüellere/merasimlere baş vururlar.
1. Hazırlık:
Törenin yapılmasına köyün yaşlı kişileri karar verir. Akşamdan haberci çıkarılarak “Yel övü” yapılacağı köylülere doyurulur. Her ev o gün için lokma adı verilen yiyecek maddeleri hazırlar. Bunlar haşlanmış et, ekmek, çörek, yoğurt, peynir, dut kurusu, üzüm, leblebi, şeker…. gibi şeylerdir. Bazen köy ortasından para toplanıp kurban kesildiği, bulgur pilavı pişirildiği de olur.[8]
2. Köy meydanında toplanma:
Sabahleyin bütün köy halkı köy meydanında toplanır. Tecrübeli biri, meydandaki topluluğa:
-Ey cömaat, bugün gabayel düşeğine gidip, gabayeli garşılayacağız; bir lokma yapalım da gabayel gelsin, der.
Köy halkı lokmalarını alarak kaba yel düşeğine(adak yerine) doğru yola çıkarlar.[9]
3. Kabayel düşeği:
Merasim, kabayel düşeği adı verilen adak yerinde yapılır. Her köyün kabayel düşeği bellidir. Bu adak yeri genellikle bir yamaç üzerindedir ve köyün güneyine düşer. Kabayel düşekleri sadece bu merasimler için ziyaret edilir.
Yağmur duası, hastalık ve çeşitli dilekler için gidilen adak yerleri kabayel düşeklerinden farklıdır. Her köyün mutlaka bir kabayel düşeği vardır. Ben, kabayel düşeklerine birkaç örnek vereceğim:
Divriği Karasar köyü: Hıdır-Ellez tepesi
Divriği Ovacık köyü: Torba Baba(dağ yamacı)
Divriği Ziniski köyü: Siğilli Çalı(Karamuk çalısı topluluğu)
Divriği Yağbasan köyü: Garip Ardıç(Tepe)
Divriği Kürtbeyaz köyü: Ardıç Baba(Tepedeki ardıç ağacı)
Divriği Eşke köyü: Tebit Hızır, Tepedeki çam ağaçları
Kangal Karanlık köyü: Garip Dede(Mezar)
4. Kabayel düşeğine gidiş:
Köy meydanında toplanan halk, yanlarına lokmalarını da alarak karlar üzerinde kabayel düşeğine doğru giderler. Duası makbul bir kişi en öndedir. Bundan yirmi yıl kadar önce bu merasimi Karanlık köyündeki Sülü Dede yaparmış. Kangal merkezindeki Melek Ana halkın önünde gidermiş. Yine Divriği’nin Ziniski köyünde de ermişliğine inanılan bir kadın, topluluğun önünde giderdi.[10]
Bu uygulamalarda kadınların önde gitmesi, Kabayel efsanesindeki genç kıza bağlanmış olmalıdır.
Yine bazı köylerde kabayel bayrakla karşılanır. Divriği Ziniski köyünde, kabayeli karışılamaya giden topluluğun önünde bayrak taşıyan bir delikanlı vardır. Duaların makbul olması için çoluk çocuk çoraplarını çıkarıp yalınayak karların üzerinde giderler. Bu sırada hep bir ağızdan:
Es, kaba yelim es…
Karın kökünü kes…
Samanlılar salınır,
Samansızlar yerinir
Bir gün güney delinir…..
Diye bağrışırlar. Gelinler, kızlar ağlaşırlar; çocuklar fır fır adı verilen fırıldakları döndürüp rüzgar sesi çıkarırlar.[11]
Kaba yel düşeğine gelince, herkes düşeğe niyaz eder. (Adak yerine gelince herkes adak yerindeki taşı veya ağacı eğilip öper.)
5. Merasimin başlaması:
Herkes düşeğin/adak yerinin başında toplanınca, bu işi bilen bir kişi(genellikle dede) aşağıdaki konuşmayı yapar:
-Ey cömaat!…Kabayelin gelmesi için cem yapıp, gülbank çekeceğiz. Öz birliği ile herkes birbiriyle barışsın. İçimizde küsülüye, dargına yer yok…
Bu sırada herkes birbirleriyle kucaklaşırlar; küsülü olanlar barışırlar. Daha sonra 12 kişi karlar üzerinde bir halka oluşturur. Halkadakiler diz üstü otururlar. Kadınlar halkanın biraz uzağında ve ayakta dururlar.
Dedenin işareti ile aşıklar, saz eşliğinde aşağıdaki Düvaz-İmam’ı okurlar:
İnayettir bize fazl-ı Hüda’dan
Umarım kurtara dertten beladan
Her dem ola bize Muhammet’ten şefaat
Veli hümmet, Aliyyel Mürteza’dan.
(…)
Düvaz-imam sonuna kadar okunduktan sonra tevhit çekilir. Allah, Allah!… sözleri dakikalarca devam eder. Herkes bu sırda manevi bir duyguyla ağlar. Daha sonra dede, aşağıdaki duayı okur:
-Allah…Allah!… Pirimizin, Üçler’in, Yediler’in, Kırklar’ın, On iki İmamlar’ın , On sekiz Masum u Paklar’ın, Kırksekiz Cumalar’ın, evliyaların, enbiyaların yüzü gözü hürmetine Cenab-ı Allah bir kabayel göndersin, bizi bu darlıktan kurtarsın…. Hüüüüü(amin)…..
Adak yerinde bulunanlar Allah, Allah!….sesiyle dalgalanırlar. Herkes olduğu yerde secdeye kapanır. Toprağa/kar örtüsüne niyaz eder…
Daha sonra lokmalar dağıtılır. Eğer hava uygunsa kurban kesilip yemek pişirilir. Hava müsait değilse getirilen lokmalar orda bulunanlara dağıtılır.
Bu merasimden sonra halk yine “Es kabayelim es!…” nidalarıyla köye döner.
Köylüler, adak yerinden(kabayel düşeğenden) ayrılır ayrılmaz rüzgarın çıktığını söylemektedirler. Köylüler köye döndükten sonra kendi aralarında ot, saman…toplayıp otu, samanı olmayan köylülere dağıtırlar.[12]
Kabayele Karşı Gitme: Divriği Çamşıhı yöresi
Hele kışların ağır geçtiği yıllarda kar kalınlığı 1-2 metreyi bulur. Bu yüzden yollar kapanır. Gidip gelmeler çok zorlaşır. Hayvanların beslenmeleri, öldürmeden yaza çıkarılmaları da ayrı bir problemdir. Davarların çoğu yavrularını düşürür. Bahara çıkanların da bir kısmı ölür.
Halk şairi Elif Ana “Aman Lodos Baba, yetiş carıma” diye uzun bir destan yazmıştı. Hatırımda kalan bir dörtlüğü şöyledir.
Kız gelin kalmadı kabuk soyuyor
Sarıya gidenin gözü batıyor
Samanı olanlar çalım satıyor
Aman Lodos Baba, yetiş carıma[13]
Kabayele Karşı Gitme: Hafik Yanalak
Karın bol yağdığı yıllarda, karlara eritmek için kabayele karşı gitme adı verilen bir merasim yapılır.
Bilen kişiler bir kağıda dualar yazıp bunları küçük çocukların ellerine verirler. Bu çocukların masum olduğuna inanılır. Çocuklar ellerindeki kağıtla birlikte kabayelin estiği tepeye doğru koşarlar. Tepeye varınca ellerindeki kağıdı adak yerine bırakırlar. Ve yine çok hızlı koşarak köye geri dönerler.
Bu çocukların devamlı koşmalarındaki amaç, kabayelin sürekli ve çabuk gelmesi içindir.
Çocuklar koşarken de köyün yaşlıları “Hadi bakalım, sen mi çabuk geleceksin yok sa yel mi?” diye onları teşvik ederler. Böylelikle çocukların duraksamadan koşmalarını sağlarlar.[14]
Kabayele karşı gitme: Tonus
Koyun Yüzü’nden(15 Şubat) hemen sonraki günlerdir. Kabayel, lodos rüzgarına verilen yöresel bir addır. Güneyin bu sıcak rüzgarının bu günlerde esmesi gereklidir. “Kar’a köz(ateş) gibi; insana buz gibi “ sözü kaba yel için söylenmiştir.
Çok faydalı bir rüzgardır. Ekili tarlalar bu ayda açılmazsa, ekinler nefes alamazlar. Bu durum da kıtlığa sebep olur.
Kabayel dermiş ki: “Şubatın birinde gelirim, gelemezsem dokuzunda bekle, o gün de gelemezsem on sekizinde top arabası ile gelirim”. Şayet sözünde durup da on sekizinde de gelmezse daha fazla beklenmez. Eline kazmayı, küreği alan tarlaya koşar. Ekinlerin orta yerlerinin karı ayıklanarak açılır. Böylece tarlanın nefes alması sağlanır.
Kabayeli bekleme yörelere göre değişik özellikler arz eder. Çanakçı köyünden derlediğim kabayel pilavı’nı birkaç cümle ile de olsa anlatmadan geçemeyeceğim.
Şubatın ortalarında delikanlılar ev ev gezip bulgur, yağ, tuz ve yakacak toplarlar. Köyden dışarıda bir pilav pişirirler. Yanan ateşin etrafında hem halay çeker, hem türkü çağırırlar. “Es kabayelim es, beni gavurun dilinden kes” diye durup durup hep bir ağızdan bağırırlar. Güney rüzgarlarının bu ayda esmesi, karı eritmesi gereklidir.
Kış uzarsa saman ve yem kıtlığı başlar. Bu da çiftçinin zararı demektir. Tonus köylerinden derlediğim şu dörtlük bu gerçeği yansıtmaktadır:
Samanlılar sallanır
Samansızlar yerinir
Ne sallanın samını
Yarın güney delinir.
Güneyin delinmesi, karın erimesi demektir. Bu, hiç değilse davarların ot bulması demektir.[15]
Diğer uygulamalar:
Sivas’ta ve yurdumuzun çeşitli yerlerinde buna benzer uygulamalar görmekteyiz. Benim tespit ettiğim uygulamalar şunlardır:
1.Sivas/Ulaş Karagömlek köyünde kabayel çıkınca, kadınlar ellerine kazanları, sitilleri alırlar. Köyün dışına çıkarlar. Karlar üzerinde oynayıp türkü söylerler. Getirdikleri yiyecekleri yedikten sonra sitillere kar doldurup köye dönerler.[16]
2.Kangal’ın Düzce köyünde ise kaba yel esmeye başlayınca her evden odun toplarlar. Bir evin damına çıkıp ateş yakarlar. Topladıkları unları yoğurup bu ateşte kömbe/çörek yaparlar. Daha sonra çoraplarını çıkarıp karlar üzerinde koşarlar. Köyden bir hayli uzaklaşan çocuklar yanlarında getirdikleri kaplara kar doldururlar. Topladıkları karın üzerine biraz tuz atarlar. Koşa koşa köye gelirler. Yaşlılara getirmiş oldukları karları dağıtırlar. Neşe içerisinde daha önceden pişirilmiş olan kömbeleri yerler.[17]
3.Sivas/Elbeyli yöresindeki bazı köylerde kış ağır geçerse “karın cenazesi” ni kaldırırlar. Tarlalardan topladıkları karları bir tabuta doldurup cenaze namazını kılarlar. Bazı köylerde kardan bir bebek yapıp, namazını kılarlar; tabuda koymuş oldukları bebeği kara gömüp, üzerini kapatırlar.[18]
4.Isparta’da bundan 50-60 yıl önce havaların ısınmasını ve karların erimesini sağlamak için “Lodos’un kızını, Poyraz’ın oğlu ile evlendirme merasimi yapılırdı.[19]
[1] Yurt Ans., Fas. 123, s.6845
[2] Halil Sami Özen, Divriği Yağbasan Köyü Folkloru(Hazırlayan Kutlu Özen), Sivas 2003, s.101
[3] Kutlu Özen, Divriği Köylerinde Mevsimlik Toplu Törenler(Yel Övü), Türk Folkloru, Sayı: 23, Haziran 1983, s. 21-22
[4] Kaya Kaya, Divriği Karasar Köyü,
[5] Abbas Yalçın, Divriği Çüksüzer köyü, 1948 doğumlu, 1986 tarihli derleme.
[6] Celal Öztürk, Divriği Tülünk köyü, 1932 doğumlu
[7] Metin Mermer, Yıldızeli, Yavu Beldesi, 1958 doğumlu.
[8] Süleyman Özcan, Divriği Ovacık Köyü, 56 yaşında.1986 tarihli derleme
[9] İsmail Meral, Kangal Karanlık Köyü, 1930 doğumlu.
[10] Şükrü Ocak, Divriği Ziniski Köyü, 1940 doğumlu.
[11] İ.Hakkı Çaylı, Karageban köyü 1944; Hüseyin Aslan, Eşke köyü 1958
[12] Mehmet Gürsoy, Divriği Ovacık köyü, 52 yaşında, derleme 1986
[13] Halil Sami Özen, Divriği’nin Yağbasan Köyünde Koçkatımı ve Davarın Yüzü Şenlikleri, Sivas Folkloru, Sayı: 75, Nisan 1979, s.3
[14] Dilek Kelek, Fen.Ed.Fak. Tarih Böl. Hafik Yanalak Köyü, 2000 tarihli derleme.
[15] Emin Kuzucular, Şarkışla Takvimi(1), Sivas Folkloru, Sayı: 71, Aralık 1978, s.17
[16] Veli Alp, Ulaş Karagömlek köyü, 1957 doğumlu
[17] M.Sinan Sönmez, Kangal Düzce köyü, 1959 doğumlu, 1986 tarihli derleme.
[18] Nuri Taner, Yalova Halk Eğitimi Merkezi Müd.
[19] Pertev Naili Boratav, 100 Soruda Türk Folkloru, İst. 1973, s.173