Sivaslı halk şairleri arasında “Israri” mahlaslı bir ozan yoktur. Aşık Veysel’i anmak için Şarkışla’ya gidecektik. Kültür Müdürlüğü güzel bir program hazırlamıştı. Katılanlar arasında Sivaslı halk ozanları, şairler, yazarlar, basın mensupları ve davetliler vardı. Vali Şükrü Er de anma törenine katılmıştı.
Valiliğin arabası bizi Şarkışla ‘ya götürecekti. Davetliler hükümet meydanında toplandı. Herkes bir birini tanıyordu, otobüste tanımadığımız bir kişi vardı. Otobüs hareket edince aramızda koyu bir sohbet başladı.
Rahmetli Sefil Selimi çok merak etmiş olacaktı ki : ozana kim olduğunu sordu. O da ozanlığa yeni başladığını mahlas bile alamadığını söyledi. Biz de Selimi’ye aşığa bir mahlas veriniz de günün hatırası olsun dedik. Selimi çok düşündü, hele bir Şarkışla’ya gidelim ona bir mahlas buluruz dedi.
Aşıklara uyacakları kuralar söylendi. Usta malı türküler üç dörtlüğü geçmeyecekti. Atışma, leb değmez, muamma türündeki eserlere jüridekiler puan vereceklerdi. Aşıklar kendi türkülerini söylemeye başladılar. Bir kişi hariç herkes kurallara uydu. O birkaç türkü söyledi; “Benim gibi aşıklar birkaç şiirle yetinmez dedi. Ses desen ses yok, şiir desen şiirlik vasfı yok….Vali de, dinleyiciler de artık sıkılmıştı. İlk önce mikrofonun fişini çektiler, yeter artık diye ikaz ettiler o bir türlü sahneden inmiyordu. Vali’nin de sinirleri bozulmuştu; “Yeter şu eşşoğlunu….salondan atın”, dedi. Aşık salondan atılırken bile polislerin kucağında tepiniyordu…Sahneden inmemek için ısrar ediyordu.