Eğrilce

Eski hesaba göre Hıdırellez’in girdiği tarih, halk arasında “Eğrilce” tabir edilir. Eğrilce her yıl 6 Mayıs’ta kutlanan bir bahar bayramıdır. Hıdırellez ile aynı güne rastlar.

Eğrilce bayramı Sivas Merkez ilçe, Zara, Hafik, Suşehri, Koyulhisar, İmranlı yöresinde, Hıdırellez bayramı Divriği, Gürün, Kangal, Yıldızeli ilçelerinde kutlanır.[1]

Eğrilce aynı zamanda ilkbaharda çayırlar içinde yetişen ve bulunduğunda uğur getireceğine inanılan bir kır bitkisidir. Emin Kuzucular, bir makalesinde bu bitkiyi şöyle tanımlar: “Kıştan çıkarken tarlalarda ve bayırlarda türlü otlar bitmiş ve doğa yeşermiştir. Bu otlar arasında bir de “eğrilce” vardır. Kim ki onu bulursa nasibi ve kısmeti açılır. Hele onu bulan bir kız ise, nasibi kaytan bıyıklı bir delikanlıdır. O yıl ya nişanlanır, ya düğünü olur. Bu inanç eğrilcenin kıymetini gereğinden fazla artırır.[2]

Derleme sözlüğünde ise “Hayvan yavrularının kusursuz doğması inancıyla kadınların 16 Şubat günü duvara çaktıkları çivi” ifadeleri yer almaktadır.[3]

Vebi Cem Aşkun, Eğrilce bayramı hakkında şu bilgileri verir:

“Bahar şenliklerinin meşhur bir günü de Ruz-ı Hızır(Eğrilce)’dir. Merzifon’da bu güne “kuzu günü” denir. O gün erkekler de kırlara çıkar. Mutlak kuzuyu yerler. Hatta yağmur yağar, kırlara çıkmak imkansızlaşırsa, evlerde otururlar. Ut, keman refakatinde şarkılar, türküler söylenir. Geç vakte kadar felekten bir gün çalınmış olur.”[4]

“Bir ara 5 Mayıs, bütün okullar için bir bahar bayramı idi. Bütün okullar topluca kırlara çıkarlardı. Sonra bu resmileşti ve 1 Mayıs resmen bayram oldu. Fakat halkımız buna rağbet etmedi, geleneklere uyarak 6 Mayıs’ı kendi göreneğine kutlamaya devam etti”.[5]

Eğrilce, Hıdırellez gibi bir bahar bayramıdır. Sivas merkezinde Eğrilceden bir hafta sonra Sıçancık günü yapılır. Bunları daha çok bayanlar kırlara, gezinti yerlerine gitmek suretiyle yaşatırlar. Sivas’ta

Çat’a sel seyrine gitmek; Tekkeönü’ne, Dutluk’a, sonradan Paşa Fabrikası’na kadar gitmek bir gelenektir.

“Eğrilcede kırlara çıkmayanların -eğer gebeyse- çocuğu sakat doğar. O gün hemen kıra çıkmalı, hem de münasip bir yere fasulye elemelidir. Yolcuya(doğacak çocuğa) gelecek sakatlık fasulyeye gelir. Bunlar hep kıra çıkmaya vesiledir. (Vehbi Cem Aşkun)”6

Yine aynı şekilde Ahmet Kutsi Tecer, “Folklor Gezintileri” adlı makalesinde “Eğrilce” geleneğini şöyle anlatır:

“(•••) Sabahleyin erkenden kalktık. Bezirci veya Bengiler veya Kaleardı mahallesindeki ahşap ve kerpiç malzeme ile inşa edilmiş bir asırlık evimizden çıkıyoruz. Sokaklarda tek tük adımlar. Oldukça erken bir saate uyanmamıza rağmen açılıp örtülen kapılardan pek az erkek çıktığını görüyoruz. Çünkü onlar daha evvelden işlerinin başına gitmek için evlerinden çıkmışlardır.

(…) İhtiyar bir kadın şalvarını toplayarak rahatça oturmuş. Önünde bir çıkırık, yün eğiriyor. Kapıdan giren kadın komşusunu bu vaziyette görünce:

-Ne iş görüyon? Kolay gele.

-Ecük oturdum da çıyrıh eğiliyorum.

-Vah!…O ne ki İmmihan eme? Sen atalarımızın sözünü unuttun mu? Boon iş görülmez.

-Niye ki? Hayır ola!..

-Boon eğrilce olduğunu unutun mu?

-Vah anam! Boon eğrilce olduğu temelli anlımdan çıkmış. Çığırığı galdırayım da ecük seninle dertleşek.

İlk önce seyahatimize tesadüf eden bu günün “Eğrilce” olduğunu Öğreniyoruz. Eğrilce ilkbaharda bir günün ismidir. Atalardan kalma bu töreye göre bugün hiçbir iş işlenmez. Uğur değildir. Bugün bütün kadınlar, hele genç kızlar, çocuklar giyinip kuşanıp, süslerini takıp kırlara dökülürler. Baharda ilk açan taze çiçeklerden toplamak için yeşil çimenler üzerine koşuşurlar. Başlarına çelenk örer, avuçlarını demetlerle doldururlar.

Güzel sesli kızlar, kadınlar karşıdan karşıya türkü söylerler. Bütün yüzlerden neşe, sevinç taşar. Hatice Hatunun, İmmihan Emenin kızları, torunları da şimdi bu saatte kırdadır. Sokakların niçin tenha olduğunu şimdi anlıyoruz. Çünkü mahallenin bütün evlerinde yalnız ihtiyarlar ve hastalar kalmıştır. “[6]

Bugünün özelliği olarak hamile kadınlar ellerine hiç iş almazlar. O gün hiçbir iş yapmazlar. İş yapan kadınların doğacak çocuklarının sakat olacağına inanılır.

Eğrilce’de su ile yapılan temizliklerin hiç biri yapılmaz. Çamaşır yıkamak, el bezi, saçak yıkayıp sıkmak veya sıkılı bırakmak, ev işi yapmak… doğru değildir. Bu işleri yapanlar sonraki yıllarda elleri ayakları çarpık çocuk doğururlar. Eğer mecbur kalınarak temizlik yapılmışsa temizlik için kullanılan bez/saçak sıkılmadan ıslak ıslak asılır. Eğer sıkılırsa yedi göbek sonra bile o aileden sakat çocuklar doğar. Yıkanan şeyleri katlı bırakmazlar.

Eğrilce günü iş yapan, çamaşır yıkayan, ev süpüren, saçak/yer bezi sıkan hanımların o yıl doğacak, çocuklarının ya da torunlarının sakat olacağına inanılır. Hanımlar, gelecekteki bu tehlikeden korunmak için toprağa fasulye dikerler. Bizim soyumuza sopumuza, hayvanlarımıza gelecek kaza, bela, sakatlık ve eğrilik, fasulyeye gelsin” diyerek birkaç fasulye tohumunu toprağa dikerler. Gün ikindiden giriyor diyerek bu işlemi 5 Mayıs günü yaparlar. Fasulyelerin topraktan eğri bir şekilde çıkarak yeşermesi ile gelecekteki tehlikelerin sanki fasulyeye intikal ettirilmiş olduğuna inanılır. Bu işi 5 Mayıs günü unutsalar bile 6 Mayıs günü mutlaka fasulye dikerler.

Bu yasak evde bulunan inek, koyun, keçi, kedi, köpek, tavuk gibi hayvanlar için de geçerlidir. Hayvan sahibinin eğrilcede iş yapması hayvanlara da zarar verir. Eğrilce günü çalışanların inekleri buzağılayacaksa, doğan dananın gözü kör olur. Tıraş bile olunmaz. Çünkü o yıl evdeki hayvanların doğan kuzularının ayakları topal olur.

Kadınlar Eğrilce günü hamur yoğurmazlar, mutfak işleriyle uğraşmazlar. Köfte yapmazlar. Köfte yapan ananın çocuğunun ayakları küt olur. O günü evde durulmaz, iş yapılmaz. Havanın yağışlı olduğu zaman evde kalmak zorunda olsalar bile iş yapmazlar. Hıdırellez’de olduğu gibi kırlara giderler. Yapmış oldukları yemekleri komşularıyla paylaşırlar.[7]

Eğrilcedeki uygulamalar:

Eğrilce bayramı Sivas’ın bütün ilçelerinde kutlanmaz. Bu bayram daha çok Sivas ilçe merkezi, Hafik, Zara, Şarkışla ve Suşehri ilçelerinde kutlanır.

a. Sivas: Eğrilce günü evin hanımı kendi adına çocuklarının, torunlarının ve o soydan gelecekler adına fasulye diker.

Dikilen fasulye , o aileden gelecek çocukların, torunların çalıklığmı, çarpıklığını, eğriliğini…yani vücut sakatlığını alırmış.

Özellikle hamile kadınlar bu günde bez/saçak sıkmazlar. Ev sildiğimiz bezlere saçak denir. Bez sıkılmadan ıslak ıslak kuruması için bir yere asılır. O gün kesinlikle çamaşır yıkanmaz. Ev temizliği söz konusu değildir. Kadın diğer işleri istediği gibi yapar. Dua okunarak dikilen fasulyenin bereket getireceğine inanılır.10

Kadınların, özellikle hamile kadınların çamaşır yıkamamaları söylenir. Yıkayan kişinin çocuğunun sakat olarak doğacağına inanılır.

Beyazın getireceği uğura inanarak başlarına beyaz örtüler bağlanması, piknikte yoğurt, yumurta yenmesi hep adet haline gelmiştir.

Kaynak şahıs Asiye Gedikli, eğrilce günü yapılan uygulamaları şöyle anlatmıştır:

“Sabah kalkınca hemen bahçeye çıkarız. Evde yaşayan insan sayısınca bahçeye fasulye dikeriz. Eğer hamile kadın varsa, doğacak bebeği için de ayrıca fasulye dikeriz. Fasulyeleri diktikten sonra üç Gulfu, bir Elham okuruz. Duamız bitince Allah’tan sağlık ve sıhhat dileriz.

O gün insanlarımızın bir sene içerisinde başına gelebileceği hastalık, felaket, dert, keder insana değil bu fasulyenin başına gelsin diye dikeriz. O nedenle doğacak çocuğumuzun başına bir şey gelsin istemeyiz.

Hamile kadının doğacak bebeği sağlıklı olsun; vücudunun herhangi bir yerinde eğrilik olmasın, sağlam olarak dünyaya gelsin diye dikeriz.

Eğrilce gününde saçakları/bulaşık bezi sıkmayız. Hiçbir şeyi katlı veya sıkılmış olarak bırakmayız. Örgü, kanaviçe, dantel veya dikiş dikmeyiz. Öğlene kadar evi temizler, öğleden sonra pikniğe gideriz, Akşam üstü eve döneriz.”[8]

Hıdırellez/Eğrilce günü gül ağacının dibine kuru fasulye batırılır/gömülür; bizim başımıza gelecek her türlü kaza ve bela fasulyeye gelsin diye dua edilir.

Eğrilce günü kadınlar doğacak çocuğa kötülük gelmesin diye fasulye dikerler. Bu fasulyeler ileride doğacak olan çocukların çalıklığını, eğriliğini, topallığını alırmış. Bazı yerlerde fasulyeden başka nohut, bakla gibi şeyler de dikerler.

Eğrilce günü birbirlerine düşman olan; fakat bunu açıkça belli etmeyen aileler düşman oldukları kimsenin bahçesine gizlice girerek 40 tane fasulye dikerler. “Doğrusu bana, eğrisi sana” derler. Kötülüklerin düşman başına, iyiliklerin kendilerine geleceğine inanırlar.

Sivas halkının inancına göre Hıdırellez’de temizlik yapılmaz. Nedeni ise, doğacak çocuğun sakat doğacağına inanılmasıdır.

Bu olay sadece doğacak çocuk için değil, evde bulunan hayvanlar için de geçerlidir. Onların yavrularının da sakat olacağına inanılır. Temizlik yapıldıktan sonra üzerinden 7 yıl da geçse Hıdır-Ellez mutlaka bir gün öcünü alır. Bu yüzden halk bu günde kendini evde tutmak yerine dışarıya atar. Çeşitli eğlenceler düzenlerler, kırlara giderler.

Bazı kişiler ise bu günde oruç tutarlar. Hıdır-Ellez/Eğrilce orucunu tutan insanların amacı diledikleri dileklerin yerine gelmesi içindir. Bu günün bir diğer özelliği ise saçak…gibi şeyleri sıkmak veya sıkılı bırakmak iyi değildir, derler. Eğer sıkılı bırakılırsa o yılın sıkıcı

ve üzüntülü bir şekilde geçeceğine inanılır.[9]

Dilek fasulyesi: Piknik yerinden ikindi vakti dönülür. Akşam ezanı okunmadan herkes kendi adına bir dilek dileyerek fasulye, nohut, mercimek gibi taneli bitkilerden bir tanesini diker. Dikmiş olduğu şey yeşerirse, dileklerinin kabul olacağına inanılır.

b. Zara: Zara’da Eğrilce günü evlerde iş yapılmaz. Aileler evlerinde yaptıkları kömbe, sarma türü yemeklerini yapıp Zara yakınlarındaki Merzubani Hz.Tekkesine giderler. Akşama kadar yerler, içerler, çayırlarda oynarlar. Tekkedeki yatıra dua edip evlerine dönerler. Eğrilce yazın başlangıcıdır.

c.Hafik: Eğrilceden bir gün önce evler temizlenir, yemekler, çörekler ve kavurga yapılır.[10]

Eğrilce günü ocak yakılmaz, tütün tütmez.    Köylüler bir yerde  toplanarak  hazırlanan  yiyecekleri  yerler.   Eğlence  yaparlar.[11]

Nişanlı olan kızlara dünürleri hediyeler verir. Köyün kuzu ve oğlakları o gün işaretlenir. Kulakları kesilip bellilik yapılır.

Hamile kadınlara eğrilce günü uyku uyutmazlar. Uyuturlarsa doğacak çocuk sakat ya da yumuk gözlü olur.

O gün bulaşık yıkanmaz, ev süpürülmez. Doğacak kuzular ve çocuklar sakat olur diye.

Eğrilce sabahı evin bahçesinin bir yerine bir avuç buğday, arpa veya mercimek ekilir. “Eğrim, doğrum burada bitsin” denir.14

d. Hafik/Zara: Mayıs ayının ilk haftaları, Zara ve Hafik ilçelerinde “Eğrilce” adıyla kutlanır. Bugün evde kimseler kalmaz. Kimse iş yapmaz. Delikanlılar, genç kızlar ağaçlara, taşlara, çalılara adak adarlar; ziyaret yerlerinde kurban keserler. Dileklerine kavuşmak için…

Eğrilce dilek kapılarının açık olduğu gündür. Bugün tüm dilekler kabul olur. Bugün iş yapanların doğacak çocukları yedi yıl beladan kurtulamaz, ya da ömrü kısa olurmuş. Eğrilce günü çalışanların inekleri buzağılayacaksa, doğan dananın gözü kör olurmuş. Tıraş bile olunmaz…Çünkü o yıl evdeki hayvanların(koyunların) doğan kuzularının ayakları topal olur. Köfte yapan/yoğuran ananın çocuğunun ayakları sakat doğar. Bu gibi batıl inançlar halkı kırlara gitmeye mecbur eder.

İş yapmak zorunda olanlara şöyle bir kolaylık sağlanır: Hafîkliler eğrilceden bir gün önceki ikindi namazını kıldıktan sonra üç Gulhü/İhlas bir elham/Elhem/Fatiha suresini okur da bir avuç mısır, yahut fasulye ekerse tüm gada ve belaların bu ekinlere geleceğine inanır ve sıkıntılardan kurtulmuş olur. Yalnız bunlar asla yenmez. Ekilen fasulyeler ve mısırlar eğri büğrü biterler.

Eğrilce günü yemekler hava yağışlı değilse kırlarda yenir. Etliler, börekler, baklavalar, kavurmalar….

Renk renk giysiler giyilir… Halk oyunları oynanır; maniler türküler söylenir. Dere kenarlarına salıncaklar kurulur.

Hafik ve Zara’da eğrilce günü bir dini bayram kadar kutsaldır. Bu günün akşamı kız evine nişanlı oğlan yakınları bayramcalık da sunarlar.[12]

e. Karayün: “Bizim köyde(Sivas Karayün), o gün herkes piknik yapmaya gider. Yalnız gitmeyiz; birkaç ev toplanarak gruplar halinde

gideriz. O gün bizim köyde herkes neşelidir. O gün bütün köy kaynaşırız. Kısır, mercimek badı, çiğ köfte, dolma, katmer, kavurga, meyve, çerez… gibi yiyecekleri birlikte götürürüz. O gün, güzel, temiz kıyafetlerimizi giyiniriz. Genç kızlar ip atlar, top oynarlar; yaşlılar kendi aralarında toplanıp sohbet ederler. Hiç kimse zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmaz. Eğrilce, Celalli, Acıpınar, Seyfık, Gölcük, Cılhıdık köylerinde de kutlanır.”[13]

“Eğrilce günü ev silinmez; saçak sıkılmaz…Bunlar yapıldığı taktirde eve uğursuzluk gelir….Bir eğrilce günü tavuk cücüğü yatırdım. Cücükler çıkınca baktım ki hepsinin kekemeci?gagası eğri…. Ayrıca başımdan geçen ilginç bir olay daha var. Hamileydim…Eğrilce günü madımak toplamaya gittim. Önüme önlük bağladım.; madımakları koymak için. Doğum yaptığım zaman çocuğumun biri sağ; diğeri ölü idi. Ölü doğan çocuk, önlük gibi iki kattı…Tek ayağı, tek kolu yoktu!… Bu olaylardan sonra eğrilce günü hiçbir şey yapmadım….”[14]

f. Suşehri: Hıdırellez/Eğrilce günü ev işi yapılmaz. Bulaşık yıkayanın, ev süpürenin, un eleyenin evinden haşarat eksik olmaz. Bugün iş yapan hamile kadının çocuğu sakat doğar.

Örnek/Söylence: Hıdırellez/Eğrilce günü pancar söken hamile bir kadının çocuğunun elleri top gibi olmuştur.

İnanışlar: Hıdırellez’in beş günü “küflü günler” diye adlandırılır. Bu günlerde iş yapanlar, yaptıkları işe göre her türlü cefaya, üzüntüye uğrarlar. Çamaşır yıkanırsa, dolu yağar ve hasat mahvolur.

Hıdırellez’de erkekler içki içerler, karşılama oynarlar ve halay çekerler. Kadınlar ise mantıfar çıkarmadan yerde yuvarlanmaya kadar her eğlenceyi düzenlerler. Çocuklar dikme taş, domuz, aç kapıyı bezirgan başı gibi oyunlar oynarlar. Genç kızlar mantıfar çıkarırlar.[15]

g. Şarkışla:

Eğrilce, Şarkışla yöresinde Nevruz gibi bir bahar şenliğidir. Kıştan çıkarken tarlalarda ve bayırlarda türlü otlar bitmiş ve doğa yeşermiştir. Bu otlar arasında bir de “eğrilce” vardır. Kim ki onu bulursa nasibi ve kısmeti açılır. Hele onu bulan bir kız ise, nasibi

kaytan bıyıklı bir delikanlıdır. O yıl ya nişanlanır, ya düğünü olur. Bu inanç eğrilcenin kıymetini gereğinden fazla artırır.[16]

Yozgat’ta Eğrice/Eğrilce:

Yozgatlılar Eğrice gününü mübarek bir gün olarak kutlarlar. Sivas’ın Hafik ve Zara ilçelerinde de Eğrilce günü bir dini bayram kadar kutsaldır. Bu günün akşamı kız evine nişanlı oğlan yakınları bayramcalık da sunarlar.

Yozgat’ta Eğrice günü hazırlığı Nisan ortalarında başlar. Bu hazırlıklar daha çok giyim ve yemek üzerinedir. Yozgatlıların çoğu bahar elbiselerini Eğrice günü giyerler. En leziz yemekler Eğrice günü için hazırlanır. En zengin sofralar, Eğrice günü ağaç gölgelerinde, çimenler üzerine açılır.

Eğrice hazırlığı nişanlı taraflarda daha hararetlidir. Çünkü Yozgat’ta nişanlı oğlan tarafı, kız tarafına Eğricelik gönderir. Eskiden şunlar gönderilirdi:

Kız için entari şalvarlık(dikilecek konurdu), bürük, pabuç veya ayakkabı, yemeni, kına, mum, şeker… Kız anasına yemeni veya örtü, kızın evde bulunan bacılarına ve yengelerine de çorap, yemeni gibi şeyler alırlar. Bunları bir tepsiye güzelce döşerler, üzerine kıvrak örterlerdi. Bunun yanı sıra bir tepsi de meyve hazırlanırdı. Bundan başka bir de karagözlü kuzu alırlar, kuzuyu süslerler, boynuna bir de altın takarlar; Eğrice’ den birkaç gün evvel tepsilerle beraber kız evine gönderirlerdi. Oğlan tarafından Eğrice için gönderilen giyim eşyalarına “Eğricelik” derler. İki tarafın Eğrice günü beraber mesire yerine gitmelerine “Eğrice yapma” denir.

Eskiden Yozgat’ta 5 Mayıs günü her evin bir ziyafet hazırlığı vardı. 5 Mayıs günü akşama kadar yemek işleri biter, evin dibi köşesi iyice yunur, temizlenirdi. Zira Eğrice günü Hızır Aleyhisselam yeryüzünü gezermiş, bazı evlere de uğrarmış. Hayır bereket getirirmiş. Hızır Aleyhisselam uğradığı evde yiyecek bir şeye dokunursa, o şey hiç bitip tükenmek bilmezmiş. Onun için bu gece birçokları erzaklarının ağzını açık bulundururlar.[17]

Yine bugün akşam ezanından evvel niyet tutarlar. Bazıları ufak bir bal çanağı içine temiz su kor, bunun içine niyet tutanlar yüzük, küpe gibi zati eşyalarını atarlar. Çanağı bir gül fidanının dibine korlar. Sabahleyin(&Mayıs) niyet tutanlar çanağın başında toplanırlar. İçlerinden çok mani bilen biri mani söylemeğe başlar. Her mani söylenişte küçük bir çocuk çanaktaki eşyalardan birini çıkarır, çıkan eşya(yüzük, küpe) kiminse söylenen mani onun talihi olur.

Teşebbüs halinde bir niyeti olanlar da 5 Mayıs akşamüstü bahçesinde ekili, susam veya soğanlardan birinin aynı kökten süren iki pürünü(yaprağını) uçlarından aynı seviyede keser, kestiği pürlerden birini kendi talihine tutar, işaret eder. Sabahleyin kontrol eder. Eğer kendine tuttuğu pür uzamış, ötekini geçmişse niyetinin olacağına işaret sayar.

Evlenme: Evlenme çağı geçmek üzere kızı olan bazı analar da kızının bahtı açılması temennisiyle bugün akşamüzeri bir evcik yapar. Anne evciği yaparken pek samimi bir arkadaşı da tesadüfen oradan geçiyormuş gibi yaparak aralarında şöyle bir konuşma geçer:

-Kolay gelsin, ne yapıyorsun?

-(…) ‘nin evini yapıyorum. (Anne kızının adını söyler.)

-Hayırlı olsun.. .Tez gün, tez saate olsun. (Üç defa tekrarlar)

-Amin….

Dilekçe yazma:

Bunlardan biri de uzun zaman zulüm altında olan veya delisi olan veya herhangi bir derde müptela olup da her şeye başvurduğu halde bir türlü kurtuluş yolu ve izi bulamayan bazı kadınlar bugün(5 Mayıs), Hoca’ya bir arzuhal/dilekçe yazdırır, sabahleyin (6 Mayıs) bu arzuhalini suya vererek Cenab-ı Allah’tan yardım diler.

Gine bu gece evlerde pek çok hanımlar ellerine kına yakmağı unutmazlar.


[1] Nisan/Haziran 2002, s. 6 Adnan Mahiroğulları, Sivas’ta Nevruz, Eğrilce ve Yenice Geleneği, Altıncı Şehir, Sayı:4,

[2] Emin Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), Sivas Folkloru, Sayı: 72-73, Ocak-Şubat 1979,s. 15

[3] Derleme Sözlüğü, Cilt: V, TDK Yayınları, Ankara 1992, s. 1684

[4] Vehbi Cem Aşkun, Sivas Folkloru(II), Sivas 1943, s.46

[5] Vehbi Cem Aşkun, Bahar Bayramı, TFA, Mart 1967, Sayı: 212, s.4348

[6] Vehbi Cem Aşkun, Sivas Folkloru(II), Sivas 1943, s.46 7 Vehbi Cem Aşkun, Sivas Folkloru(I), Sivas 1940, s. 216-218

[7] Yunus Emre Gedikli, Sivas, C.Ü. MYO

[8] Hayriye Köse, Sivas, 68 yaşında, 29 Ocak, 1990

[9] Saliha Aktaş, C.Ü. MYO İnşaat Böl. 1999

[10] Yunus Emre Gedikli ve annesi Asiye Gedikli, Sivas, C.Ü.MYO, İşletmecilik Böl

[11] Erkan Dönmez, C.Ü.MYO, Zara doğumlu

[12] Hakan Pirendoğlu, Hafik, 12 Mart 2000, C.Ü.Eğitim Fak., Matematik Böl.

[13] Mevlude Koç, Sivas merkez Karayün köyü, (Yeşilyurt Mah. Oturuyor.), derleme Melek Şahin, Meliha Topçu, İngiliz Dili, 1996

[14] Mevlude Koç, Sivas merkez Karayün köyü, (Yeşilyurt Mah. Oturuyor.), derleme Melek Şahin, Meliha Topçu, İngiliz Dili, 1996

[15] Talat Kırca, Suşehri 1945, Türkçe öğretmeni, Derleme: 29 Ekim 1989

[16] Emin Kuzucular, Şarkışla Takvimi(2), Sivas Folkloru, Sayı: 72-73, Ocak-Şubat 1979,s. 15

[17] Hasan Özbaş, Yozgat’ta Eğrice(Hıdırellez) Hazırlığı, TFA, Eylül 1963, Sayı: 170, s.3168