DİVRİĞİ KÜLTÜR MİRASI VE KORUNMASI

Divriği   İlçesi

Sivas iline bağlı bir ilçe merkezi olan Divriği, Yukarı Fırat havzasında yer alır. Doğuda Erzincan, batıda Kangal, kuzeyde Zara  ve İmranlı, güneyde ise Malatya ile çevrilidir. Yüzölçümü 2.936  km  karedir. İlçenin dış bağlantısı bazı geçit ve yollarla mümkün olmaktadır. Sivas’a demiryolu ile 179, karayolu ile 184 km  uzaklıktadır.

Divriği, idari yapı olarak 1516’da  Osmanlı hakimiyetine girmiştir. 1850’ye kadar Eyalet-i Rum(Sivas Vilayeti)’un bir sancağı, bu tarihten sonra kaymakamlık olmuştur.

. Divriği, sürekli göç veren bir ilçemizidir. Divriği, 1800’lerde 10.000 nüfus barındırmaktaydı. Bu nüfus, 1930’larda 3500’e kadar düşmüştür. 1935’ten sonra demiryolunun gelmesi, demir madenlerinin işletmeye açılmasıyla tedrici bir artış göstermeye başlayan nüfus,  1990’da 17.664’e yükselmiştir. [1] Fakat son Genel Nüfus Sayımına göre  ilçe merkezinin nüfusu 15.135’e düşmüştür.

Bilindiği gibi Mengücekoğulları tarafından  Türk hakimiyetine alınan Divriği, kısa zamanda Türkleşti, Müslümanlaştı. Daha ziyade  Oğuzlar’ın  Salur Boyu  ile iskan olunan şehirde 1530 tarihinde Müslüman hane sayısı 498 idi ve toplam  nüfusun yüzde 70’ini meydana  getiriyordu. [2]

Necdet Sakaoğlu’na göre XII. Yüzyıldan, XVIII. Yüzyıl sonlarına kadar Kale içine, Kale ve Iğımbat  yamaçlarına, Bağlar denilen şimdiki Ardanus, Uluzar semtlerine yayılan şehir, son iki yüz yıl içinde Çaltı Çayı vadisine doğru yayılmaya başlamış, Abuçimen ve Pireyüp derelerinin yamaçlarını istila etmiştir..[3]

Yerleşme alanı, güneyden  kuzeye oldukça düz olup İmamoğlu, Cirgişan ve  Hükümet Caddesi bayırları ile kademelenmiştir. Iğımbat Dağı şehrin doğusunda; Kale, kuzey doğusunda yer alır  ve Çaltı Çayı’nı takip eder.

Nüfusun o kadar fazla  olmamasına rağmen, eski devirlerde olduğu gibi,  şehir bahçeli evleri ile  çok geniş bir alana yayılma özelliğini  günümüze kadar korumuştur. Halen  26 mahallede 2.000’den fazla yapı bulunmaktadır.

1995 yılı sonu itibariyle Divriği ilçesinde 27 mahalle bulunmaktadır; bunlar:

Birinci Bölüm

Yörenin Tarihi

Eski Yunan  kaynaklarında  Aphlike,  Bizans kaynaklarında  Tephrice(Tefrike)   şeklinde kaydedilen  Divriği, Arap kaynaklarında suyun çıktığı yer/suyun kaynağı anlamında   el-Abrik veya  Ebrik şeklinde geçer. VIII. Yüzyıl sonlarında  inşa edilen ilk kale  ve  kurulan kent de  Tephrike  adıyla tanınmıştır. XV. Yüzyıl  Osmanlı kaynakları  Divrik ve Divrigi tarzında yazarlar. Günümüzde  Divriği  şeklinde yazılmaktadır.

Divriği’nin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Divriği’nin belgelere dayanan gerçek tarihi IX.yüzyıl ortalarında  Pavlikiyanlar’la başlar. Bu devirde Divriği, Pavlikiyanların başlıca merkezlerinden biri idi. Pizans İmparatoru VI. Leo(886-9l2), Pavlikiyanların üzerine bir sefer düzenledi. Halkın büyük bir çoğunluğu sürgüne gönderildi. X. Yüzyılda bir Bizans garnizonunun yerleştiği Tephrike kalesi, Sasani ve Abbasi sınırlarına yakın bir  konumda ileri karakol olarak önem kazandı. İmparator Romanos Diogenes, l3 Mart l068’de çıktığı Doğu Seferi’nde  Divriği civarında karşılaştığı Türk kuvvetlerini geri çekilmeye mecbur etti.

a.Mengücek  Oğulları Döneminde Divriği:

Mengücekoğulları, 1071  tarihindeki Malazgirt Zafer’nin ardından Yukarı Fırat Havzası’nda kurulmuş ve varlığını 200 yıl sürdürmüş  bir Türk Beylliği’dir.

Onlar ilkin Doğu bölgelerinin Türkleşmesinde görev almışlar, Türkmen(Oğuz) göçmenlerinin Anadolu’ya taşınmasına öncülük etmişlerdir. Zafer’den sonra ise, Anadolu Türklüğü’nün  temellerinden olan küçük devletlerini kurmuşlardır. Siyasal olaylara fazla karışmayan  Mengücekoğulları, daha çok toplum ve sanat hizmetlerine eğilmişlerdir. Saraysız yaşamışlar; fakat okul, hastane, cami, yol, köprü…yapmışlardır. Kendilerine layık gördükleri tek şey, Orta Asya kurganlarını andıran türbeleridir.[4]

Erzincan, Kemah, Şebinkarahisar ve Divriği’yi içine alan bu beyliğin kurucusu, Alparslan’ın komutanlarından  Emir Mengücek Gazi(l07l ? -lll8 ?)’dir. Emir Mengücek, l080’e doğru Divriği’yi feth etmiştir. Mengücek Gazi’nin özellikle  Oğuz boylarından Kayılar’ı, Bayatlar’ı, Karaevli ve Akevliler’i  yeni vatana yerleştirdiği öne sürülmektedir. Prof. Dr. Faruk Sümer de Divriği yöresine yerleşen Türklerin önemli bir kısmının  Salurlu  olduğunu ifade etmektedir.

Mengücek  Gazi’nin ölümünden sonra Beyliğin başına oğlu  Emir İshak(1118 ?- ll42  ?)  geçmiştir. İshak’ın ölümünden sonra ülkesi oğulları arasında paylaşıldı ve oğularından Davud Şah, Erzincan-Kemah; Süleyman Şah  da Divriği kolunun beyi oldu.

a.a.Mengücek Oğullarının  Divriği  Kolu

Bu kola mensup Mengücek Beyleri’nden tarih kitapları söz etmez. Bunların varlığı, Divriği’de yaptırmış oldukları hayır kurumlarının incelenmesinden anlaşılmıştır.

I.Süleyman:Bu koldan ilk  Divriği Mengücek Beyi, İshak’ın oğlu ve Mengücek Gazi’nin torunu olan  I.Süleyman’dır. Kendisine ait herhangi bir eser  görülmemiş olup, ne zaman öldüğü de belli değildir.

Süleymanoğlu  Emir Seyfeddin Şahinşah(1174  ?- 1196): Divriği kolunun ilk ünlü hükümdarıdır. Şahin Şah(Şahan Şah), Divriği kalesindeki caminin de banisidir. Bu cami(Kale Camii), kitabesinden de anlaşılacağına göre 576(1180/1181)’da yaptırılmıştır. Şahin Şah, kasabanın  ortasında kendisine bir de türbe yaptırmıştır. Bu eseri halk arasında  Sitte Melik  adı ile anılmaktadır. Türbenin  592(1196)’dir. Kitabede o zamanlar bütün Türk sultan ve melikleri tarafından kulanılan  alp, kutluğ, uluğ, tuğrul, tiğin… gibi  ünvanlar ve lakaplar da  bulunmaktadır. Şahin Şah döneminde  Kale Camisi  ve Sitte Melik Türbesi’nden başka Kamareddin  ve muhtemelen  Ahi Yusuf Türbesi de yaptırılmıştır.

  1. Süleyman Şah: Babası Şahin Şah’ın ölümünden sonra tahta geçmiştir.

Melik  Ahmet Şah(1228’den önce-1252’den önce): Divriği’deki meşhur  Ulucamii yaptıran Mengücek Beyi, Şahinşah’ın  torunu ve  II. Süleyman’ın oğlu Ahmet Şah’tır. O,  yalnız Divriği Ulucamii’ni  yaptırmakla kalmamış, küçük ülkesinin bütün ihtiyaçlarına el atmıştır. Bugün bile Divriği’de Ahmet Şah’ın getirtmişolduğu içme suyundan faydalanılmaktadır.

Divriği Ulucamii’nin inşa tarihi 626(1228-1229) olup, kitabelerden birinde Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın adı geçmektedir. Caminin son kitabesi 638(l240) tarihini taşımaktadır. Caminin yapımında mimar ve sanatkar olarak Ahlatlı Hürremşah ile Tiflisli Ahmet çalışmışlardır. Ahmet Şah, annesiyle birlikte Ulucami’yi yaptırırken, eşi  Turan Melek de camiye bitişik olan Darüşşifa’yı yaptırmıştır. Ulucami’nin vakfiyesi 5 Temmuz l243 tarihini taşımaktadır.

Melik Ahmet Şah’ın  641(1243)’den sonra hangi tarihte öldüğü bilinmiyor. Ulucami ile bitişik Darüşşifa(Şifa yeri/Hastane) arasındaki türbede  irili ufaklı 15 kabir  görülür. Bunlardan sırçalı tuğlalarla örülmüş olanının Ahmet Şah’la ilgili olabileceği sanılıyor. Bu kabir diğerlerinden yüksekçe ve ortadadır. Melike Turan’ın ki türbeye girişin solundadır. (N.Sakaoğlu)

Melik Müeyyed Salih: Ahmet Şah’ın oğludur. 641(1243)’deki Moğol saldırısı sırasında yıkılan Divriği Kalesi’nin surlarını  onartmıştır. Arslan Burcu(1252)’nu yaptırmıştır. Melik Salih, Divriği Mengüceklilerinin son Beyi’dir.

a.b.  Mengücekoğulları’ndan Sonra Divriği (1277-1516)

675(1276/1277)’te Hülagü’nün oğlu İran İlhanlı hükümdara Abaka, Mısır Memlüklüleri’ne karşı Elbistan seferine giderken Divriği’ye de uğramış, şehir eşrafını kendisini istikbal ederek iyi bir şekilde karşılamasına rağmen surların yıkılmasını emretmişti.

1340’a kadar geçici Moğol(İlhanlı) işgalinde kalan Divriği, 1340-1398 arasında yerli bir hanedan olan Şuhriler’in yönetiminde, ilkin Eratna, sonra da Kadı Burhaneddin hükümetlerine bağımlı kaldı. 1401 yılında  Memlüklü sınırlarına katılan bu kent, bu devletin  kuzey doğudaki en önemli karakolu oldu. 1516’ya kadar süren Memlüklü döneminde Naibü’s-Sultana ünvanıyla yöneticilikte bulunanlar, yeni borçok cami, türbe, han, hamam ve zaviye yaptırdılar. Kantepe, Hoca Mercan, Araplık, Kadı İskender… adlarını taşıyan  eserler Memlüklüler döneminden kalmadır. Bugün Kantepe Camisi içinde Memlük Sultanı  Seyfettin Kayıtbay(1468-1496)’ın adını taşıyan ve onun devrinde burada bulunan bir  Mısır Valisi  medfundur. Türbe kitabesi kitabesi 874(l469) veya  894(1489) tarihlidir.

Divriği, Memlüklüler döneminde Şam Eyaleti’nin Halep Naipliği’ne bağlı ileri bir  karakolu durumundaydı.

Divriği, kesin olarak Mercidabık Zaferi(24 Ağustos l5l6)’nden sonra Osmanlı  hakimiyetine  girdi. 1391’den başlayan ve  1516 yılına kadar devam eden Memlüklü hakimiyeti sona erdi. 

b. Osmanlılar Döneminde Divriği(1516-1 Kasım 1922):

Yavuz  Sultan Selim döneminde Osmanlı topraklarına katılan Divriği, Sivas Eyaleti’ne bağlı bir sancak merkezi olmuştur. 1516 yılından 1854 yılına kadar sancak merkezi olan Divriği, daha sonra kaza merkezi olmuştur. XIX. Yüzyıl sonlarında Divriği’nin 9 nahiyesi, 125 köyü ve toplam olarak 48.907 nüfusu  vardı.

c. Cumhuriyet Döneminde Divriği:

Divriği ilçesi kalkınmasını Cumhuriyetle birlikte sağlamıştır. XVII. Yüzyıldan itibaren başlayan çöküş, XVIII. Yüzyılda da devam etmiş, X!X. yüzyılın  sonunda terk edilmiş bir kasaba görünümünü almıştır.

Divriği, ekonomik canlılığına Divriği Madenleri Müessesesi ile kavuşmuştur. 1937 yılında Sivas-Erzurum  demiryolu Divriği’ye ulaşmıştır. Türkiye’nin bilinen en yüksek kaliteli demir cevheri butarihlerde bulunmuştur. 19 Mayıs 1938’de işletmeye açılan Divriği demir sahaları 21 Haziran 1955’te Türkiye Demir ve Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü bünyesine alınmıştır. 1974 yılında  Konsantrasyon ve Pelet Tesisleri’nin yapımı ihale edilmiştir.

1937 yılında Abdurrahman Naci Demirağ’ın maddi katkılarıyla Divriği kendi adı ile anılan içme suyuna (Nacibey Suyu) kavuşmuştur. 1938-1939 öğretim yılında Nuri Demirağ Orta okulu eğitime açılmıştır.

Divriği’nin  karayolu bağlantısı ancak 1970 yılında gerçekleşebilmiştir. Cumhuriyet Üniversitesi’nin açılmasından sonra(1974), bu üniversiteye bağlı  olarak l987-l988  öğretim yılında Divriği Meslek Yüksekokulu açılmıştır.

Divriği Mursal Barajı/Göleti’nin yapılmasıyla(1992) ilçe merkezi ve yakın köyler sulama suyuna kavuşmuştur.[5]

İkinci Bölüm

Anıtsal Yapılar

a. Divriği Kalesi:

Şehrin kuzeyinde, Çaltı Irmağı’na bakan kayalığın üzerindedir. Yeri ve genel görünümü ile öteki Anadolu kalelerini andırır.

Bazı Bölümlerinin, M.S. IX yy’da  Pavlikanlar’ca yapıldığı sanılmaktadır. Fakat Divriği Kalesi, bugünkü durumu ile Mengücekoğullarının ayakta kalmış tek kalesidir. Divriği Kalesi, a. Dış Kale, , b.İç Kale olmak üzere ikiye ayrılır. Dış ve İç Kaleyi meydana getiren duvarlar boyunca bir çok burçlar vardır. Bunlardan en önemlisi Arslan Burcu’dur. İç Kale’nin Dış Kale’den daha eski olduğunda şüphe yoktur. Çünkü İç Kale’deki camiin H.592( 1195)  tarihi ile Dış Kale kapılarında görülen 634(1236) ve 640(1242) tarihleri arasında 40-50 yıllık bir zaman farkı vardır. Divriği Kalesi’nin A ve B olmak üzere iki kapısı bulunmaktadır.[6]

b. Kale Camii:

 Kalede en önemli eser olarak Kale Camii(Şahin Şah Camii) bulunmaktadır. Camiye kuzeydeki kapıdan girilir. Süslemeler bu kapı panosundadır. Caminin içi doğu ve batı cephelerdeki küçüklü büyüklü pencerelerden ışık alır. Bu cam, Türklerin Anadolu’da uygarlıklarını geliştirmeye başladıkları dönemin ilk yıllarından günümüze kalan eder yapılardan biridir.Kale Camii üç kitabeye sahiptir. Bu kitabelerden birinde “Bu kutsal caminin yapımını, ulusunun başkanı ve büyük başkomutan, dünyanın ve dinin keskin kılıcı; zaferleri çok, Halife’nin kılıcı Şahinşah bin Süleyman bin Emir İshak 576(1180/81) yılında (emir)buyurdu”  ifadesi yer almaktadır. Diğer bir kitabede de “Eseri yapan Maragalı Piruz’un(?) oğlu Üstat Hasan’dır” cümlesi bulunmaktadır.

Divriği Kale Camii, Türklerin Anadolu’daki en eski birkaç yapısından teki ve en önemlisidir. Kayseri Külük Camii, Sivas Ulu Camii, her ne kadar Divriği Kali Camii’nden 30-40 yıl daha önce yapılmışlarsa da bunların sanat değerleri geride kalmaktadır. Fakat bu eşsiz anıt bugün korkunç bir bakımsızlık içindedir.[7]

 c. Divriği Ulucamii ve Bitişik Darüşşifa:

Divriği Ulucamii, Kale’nin güneyinde, Iğımbat Tepesinin batı eteğinde yükselen muhteşem bir anıttır. Yeri son derece güzel seçilmiştir.

Ulucami’yi övme konusunda, yerli yabancı inceleyiciler, bir çok sıfatları, benzetmeleri denemişlerdir. Avrupalı sanat eleştirmenlerinden bir bölümü “Anadolu’nun Elhamrası” derken, A.Gabriel, “Anadolu Türk anıtlarının en dikkate değer olanı Divriği Ulucamii’dir.”, Van Berchem, “İslam Sanatının en hayret ve hayranlık uyandırıcı eserlerinden biri de Divriği Ulucamii’dir” demektedirler.

Camiye, güneyinde bitişik olarak yapılmış bulunan ve halk dilinde “Medrese” diye adlandırılan yapı, bir Selçuklu hastanesi(Dürüşşifa)’dir. Uzaktan ve yakından bu iki yapı ayırt edilmediği gibi, Ulucami deyimi genel bir ad olarak  her ikisini de  kapsar. Cami ve hastane bir dikdörtgen alan üzerine inşa edilmiş olup boyutları dıştan 32×64 m dir. Cami, 1280 m2, Darüşşifa 768 m2’lik bir alan üzerine kurulmuştur.

Caminin ortalama  taban tonoz yükseltisi 9,5 metredir. Camide en yüksek nokta  Mihrap kubbesinin çatısını meydana getiren piramit olup tepe noktasının yerden yüksekliği 25 m dir.

Kapılar, Selçuklu eserlerinde  görüldüğü gibi yapıdan daha yüksektir. Fakat bu yükseklik olgun ve mantıklı tutulmuştur. Kıble ve Darüşşifa kapıları 14,5 m yüksekliğindedir.[8]

c.a.  Ulucami-Camiikebir:

Caminin dikdörtgen bir planı vardır. Cami’ye kuzeydeki büyük bir genel girişten(Kıble kapısı) ve batıya bakan ikinci bir kapıdan(Çıkış veya erkekler kapısı) girilir. Doğuya açılan üçüncü kapı(Şah Kapısı) şimdi pencere durumundadır.

Ulucami, sert karasal iklimi göz önünde  tutularak üstü kapalı tipte yapılmıştır. Planı örten tonozlar ve kubbeler, değişik biçimde beş sahın oluşturur. Genişliğine ve derinliğine   beşer açıklıklı olan 23 tonoz ve 2 kubbe, 16 sütuna oturtulmuştur. Duvarlar, sütunlar ve kemerler, hep side yüzeyi çok hafif pürüzlü düzgün kalker taşından yapılmıştır.

Mihrap: Biçimi ve dekorasyonu ile Anadolu’da tektir. Mihrap panosu ve nişi, süsleme yönünden sadedir. Mihrap çok  iyi korunmuş olarak ilk halini günümüze kadar saklamıştır .

Mihrap kitabesinde “Ahlatlı Mugis oğlu Hurremşah” cümlesi yer almaktadır.

Minber: Ahşap olup boyutları; yükseklik: 6,7 m.   , derinlik: 4,2 m., en: 103 cm . dir. Selçuk sanatının Anadolu’da klasikleşmiş şekilleriyle ve üstün bir ustalıkla işlenmiş nefis bir sanat eseridir. Süslü yazılar da Selçuk hat sanatının yüksek seviyesini yansıtır. Minberde ad ve tarih kitabelerinin yanı sıra çok sayıda kutsal söz bulunmaktadır.

Abanoz  minberin mihraba bakan yüzeyinde şu cümleler yer almaktadır: “Bu kutsal Minberin yapılıp yerine konulmasını, Yüce Tanrı’mın hoşnutluğunu kazanmak için, Halife’nin yardımcısı Hüsam’üd Dünya ve’d din Ahmet Şah bin Süleyman Şah buyurdu. Tarih  638(1240/41)

İç Türbe(Şehitlik): Her ne kadar bu bölüm planda Darüşşifa’da yer alıyorsa da şimdiki durumda girişi cami tarafına çevrilmiştir. Türbe, yüksek bir taş kubbe ile örtülüdür. Türbede kitabesiz 15 sanduka vardır.

Kıble Kapısı: Anıtsal bir giriş olan Kıble Kapısı, İslam sanatının en üstün eserlerinden birisidir. Kıble Kapısı 14,5 m. yükseklik, 11,5 m  en ve  duvar cephesinden ileriye doğru1,6 m.   taşıntı verir. Bu kapının böyle eşsiz ve tek olmasını sağlayan bir neden olarak, Ahmet Şah’ın, mimar Ahlatlı Hürremşah’tan, o zamana kadar yapılmış bütün eserlerin üstünde cennet örneği bir eser yaratması isteği akla gelmektedir.

Kıble Kapısı’nda “Yüce Tanrı’ya yönelmek için bu büyük caminin yapımını, Tanrı rahmetine muhtaç güçsüz kul Ahmet Şah bin Süleyman Şah 626(1228) tarihinde buyurdu. Allah sultanlığını sonsuz kılsın” cümlesi yer almaktadır.

Ahlatlı bir Türk’ün düşündüğü, çizdiği ve yaptığı bu eser, Orta Asya’dan, Kafkas ve İran yoluyla Anadolu’ya gelen, Bizans’a Suriye ve Mezopotamya’da  dayanan öz Türk sanatının bir sentezidir denebilir. Kıble kapısının barok özellikleri, mimarın kendi buluşu ve yapıcılığıdır.[9]

Çıkış Kapısı: Caminin batı cephesi üzerinde ve yapının doğu-batı ekseni üzerinde kurulmuştur. Bu da Türk yapı sanatı içinde balı başına bir bütünlük ve teklik sunmaktadır. Bu kapı daha mütevazı ve normal ölçüler içinde tutulmuştur. Yükseklik 9,5 m.. , en 6 m. dir. Daha yumuşak ve yüzeysel çizgilerle dolu bir kapıdır. Bu kapıdaki halı ve kilim motifleri yanında, tek düzeyli geometrik motifiler, kuş figürleri çok değerli bir kompozisyon sağlar. Kapı bu tezyinatı ile adeta bir şark halısına  veya eşsiz desenlerle bezeli kumaşa benzemektedir.

Çıkış kapısı nişinde şu ifadeler yer alır: “İlkin temeller atıldı. Bu  kutsal ve büyük caminin yapılmasını, yüce Tanrı’nın hoşnutluğunu isteyen, Halifenin yardımcısı , Tanrı rahmetine muhtaç güçsüz kul Ahmet Şah bin Süleyman Şah bin Şahinşah buyurdu. Allah, sultanlığını sonsuz kılsın gücünü artırsın. 626 birinci muharrem(Aralık 1228) ayında.[10]

Şah Kapısı: Taht Kapısı da denilen bu üçüncü giriş, yayınların tümünde “Doğu Kapısı veya Doğudaki nişli Pencere” olarak geçmektedir. Şahların, camiye girip çıkmalarını sağlamak için yapılmıştır. Şah Kapı’sındaki süslemeler, 1248 tarihli minber ile benzerlikler taşır.Bu bezemelerin Tiflisli Ahmet tarafından yapılmış olduğu ileri sürülebilir.[11]

c.b.  DARÜŞŞİFA(Turan Melek Darüşşifası-Medrese)

Divriği  Darüşşifası, Erzincan Hükümdarı II. Alaeddin Davut Şah’ın kız kardeşi Prenses Turan Melek tarafından 626(1228)’da yaptırılmıştır.

Selçuklular devrinde bugünkü hastanelerin görevini yapan darüşşifalar çok yaygındı. Bu kurumları yaptıranlar ise genellikle kadınlardı.

Kayseri’de Prenses Nesibe Hatun, Divriği’de Prenses Turan Melek, Kütahya’da  Gülsüm Hatun, Amasya’da İlduş Hatun, İsfahan’da Kutluğ Türkan Hatun gibi. Genellikle “eyvanlı medrese” planını andıracak biçimde yapılan Anadolu  darüşşifalarından günümüzde kalanlar şunlardır:

Kayseri Darüşşifası(Gevher Nesibe), 1205 tarihli

Sivas     “              “ (İ.Keykavus)        1217

Divriği   “              “(Turan Melek)      1228

Bunların dışında 1235 tarihli Çankırı, 1272 tarihli Kastamonu, 1275 tarihli Tokat, 1308 tarihli Amasya ve yine  XIII.yy  yapılmış olan  Konya ve Aksaray darüşşifalarını da sayabiliriz.

Divriği Darüşşifası’nın genel anlamda bir hastane mi, yoksa belli bir hastalığa özgü saklıkevi mi olduğu konusu açıklık kazanmamıştır.

Darüşşifa’nın anıtsal kapısı batıya bakar. Kare planlı sofanın iki yanında dar revaklar bulunur. Sofanın merkezinde havuz yer alır. Üst kata  taş basamaklarla çıkılır.

Kapı: Van Brchem, Darüşşifa’nın  batıya bakan kapısı hakkında şu cümleleri kullanır: “Kıble kapısı kadar garip…Süslemesi ona benzerlikler gösteriyor. Ne var ki biraz daha sadelik egemen” der..

Kapı, 14 m. yükseklik, 10,5 m. genişlik ve 4,5 m. derinlikle pek büyük hacimlerde yücelmektedir.

Solda ikinci sütun demeti büklümleri arasında profillerin üstündeki üçgenlerin gizlediği gözden kaçırılmış, ustalar röliyefi bulunmaktadır. Bu röliyef üzülerek belirteyim ki 1980’li yıllarda tahrip edildi.

Darüşşifa kitabe yönünden cami kadar zengin değildir. Burada bir kapı kitabesine, bir de içeride sanatkar imzasına rastlıyoruz.

Kapı kitabesinde şu cümleler yer alır: “ Bu kutsal sağlıkevinin yapımın, Kutlu melik Fahreddin Behramşah’ın kızı, Tanrı’nın hoşnutluğunu kazanmak isteyen ve onun bağışlamasına muhtaç olan, Adaletli Melike Turan Melek Buyurdu. Allah kabul etsin, amin. 626 yılının birinci ayında(Aralık 1228)

Yine, büyük eyvanın sonunda, bir taş üzerine yazılmış “Ahlatlı  Hürremşah’ın eseridir” cümlesi yer alır.[12]

Sonuç: 1228 yılında yapımına başlanan ve 1240/41’de son kitabesi yazılan Ulucami ve bitişik Darüşşifa, Mengücekoğullarının eşsiz anıtıdır. Eser, Anadolu Türk sanatı açısından  bir başlangıç ve daha sonraki yüzyıllara örnek olmuştur.

d.   Anıtsal bir yapı olarak türbeler

1. Ahi Yusuf Türbesi :

Bugün tamamen bir taş yığını halinde bulunan Ahi Yusuf Türbesi, Divriği Ulucamii civarında ve Nurettin Salih(Kemankeş)  Türbesi’nin az ilerisindeki bir evin avlusu içerisinde bulunmaktadır. Kubbesi, iki yan duvarı tamamen yıkılmıştır. Batıya bakan duvarı üzerinde bizim “hacet penceresi” olarak nitelendirdiğimiz iki açıklık ile dışta 80 x 200 cm.  boyutunda bir kitabe plakası görülür. Buraya Selçuklu sülüsü ile Kur’an-ı Kerim’den Kasas Suresi  88.  Ayetin sonu yazılmıştır.

“O’ndan başka her şey yok olacaktır;

Hüküm O’nundur, hepiniz O’na  döneceksiniz.”

Bu kitabe plakası l993 baharında türbenin bahçesine düşmüş, edindiğim bilgilere göre yakın yıllarda Turan Melek Darüşşifası içine alınmıştır.

Necdet Sakaoğlu, “Türk Anadolu’da Mengücekoğulları” adlı eserinde  Ahi Yusuf Türbesi’nin Mengücekler(1142-l277) dönemine ait olduğunu ileri sürmektedir..[13]

           2. Araplık

Halkın Araplık adını verdiği türbe, Hacib Ahmet’e aittir. Koca Paşa mahallesinde, Araplık  sokağında, gidişte yolun sol kenarındadır. Sekiz köşeli, kubbesi yıkık bir kümbet kalıntısıdır. Memlüklü Sultanlığı(1391-1516) dönemine ait bir türbedir. Türbenin içinde asırlık bir dargun ağacı vardır. Bitişiğinde küçük bir mescit yeri bulunmaktadır.

3. Hacı Mehmet Türbe ve Zaviyesi

Türbe kalıntıları Söğütlük yolu üzerindedir. Çarşıbaşı’ndan İmamoğlu Mahallesine giderken sağ kol üzerinde ve Yaminoğlu evi bitişiğindedir. Türbenin arka duvarı ayaktadır. İki yan duvar kısmen, ön duvar tamamen yıkılmıştır. Dikdörtgen planlı ve kubbeli türbeden bugün pek az şey kalmıştır.

4. Hoca Mercan Türbesi

Türbe, Mercantepe yokuşundadır. Çolakoğlu Süleyman evi ile Nuri Ünsal evinin arka kısmındaki arsa üzerindedir. Türbeye ait temel kalıntıları mevcuttur.

5. Kadı İskender bin Abdülcebbar Türbesi

Burası, halk arasında Hasan Gazi türbesi olarak bilinir. Türbe kalıntıları İmamoğlu Mahallesinde ve Nebipaşa konağının bitişiğindedir. Mescit ve türbe yan yanadır. Türbede beşik örtülü bir mezar ve dargun ağacı bulunmaktadır. Türbe 714(1314) yılında inşa edilmiştir. Burada  yatan zatın İskenderun’dan geldiği ve Divriği’de kadılık yaptığı söylenmektedir. Nebipaşazadeler bu zatın mütevellisidir.

6. Kamereddin Türbesi/Kubbedibi:

Türbe, Ulucami’ye yakın olup, çarşı yolundadır. Garipler Mezarlığı’nın ortasındadır. Emir Hacip Ahmedü’l Kebir Kamereddin el Haccü’l Harameyn adına yapılmış olan bu türbeye halk Kubbedibi der ve burayı Ulucami mimarının mezarı kabul eder. Kamereddin türbesi sekizgen plan üzerine, klasik çadır stilinde ve esmer kalker taşlardan 592(1196) yılında yapılmıştır.[14]

7. Kayıtbay Türbesi

Türbe, İmamoğlu Mahallesinde ve İmamoğlu(Kantebe) camii içindedir. Kabirler daha önce cami dışında iken, 1320(1904) yılında yapılan genişletme sırasında cami içine alınmıştır.

Cami içinde zarif desenli iki taş kabir vardır. Bunlar yan yanadır. Bunlardan birisi Memlüklü Sultanı Kayıtbay’ın Divriği’de ölen oğluna aittir. Nasır Seyyit Mehmet’e ait olan bu türbe 894(1488) yılında yaptırılmıştır. Halk buraya Kantepe demektedir. Kayıtbay’ın ismi zamanla Kantepe’ye dönüşmüştür.[15]

8.Kemankeş (Nurettin Salih) Türbesi

Türbe, Ulucami’nin güneyinde, İmamoğlu’na giden sokak üzerinde ve Kemankeş Mescidi’nin bitişiğindedir. Sekizgen planlı ve piramit çatılıdır. Mevdud oğlu Hacip Siraceddin tarafından oğlu Nureddin Salih için 638(1240/1241) tarihinde yaptırılmıştır.Selçuklu dönemi kümbetlerindendir. Türbe içinde kitabesiz iki sanduka vardır.[16]

9.Melike Turan Türbesi

Anadolu’daki  Şifahaneler/Darüşşifalar içinde Kayseri Gevher Nesibe(1206), Sivas 1.İzzeddin Keykavus(1217)’dan sonra  Divriği Melike Turan Şifahanesi(1227)  üçüncü sırayı alır. Şifahane, Ulucami’ye bitişik olarak inşa edilmiştir.[17]

Şifahane’nin batı yönündeki kapısından girince  sol ileri köşede türbe bulunur. Kara planlı türbe, yüksek bir  taş kubbe ile örtülüdür. Kubbenin dış örtüsü sekizgen prizma üzerine klasik Selçuklu çadır tipi taş külahtır. Bunun kuzey batısında Ulucami’nin  maksure kubbesini örten  sekizgen kırma külah yer alır. Cami kubbesi, türbeninkinden daha yüksektir.[18]

Türbenin kuzey duvarında  camiye açılan iki  pencere bulunur. Camiye açılan bu pencerelerden  batıdaki demir parmaklıklı, doğudaki kapaklıdır. Halkın  “Şehitlik” adını verdiği türbe içinde  değişik boyutlarda ı6 sanduka vardır. Orhan Cezmi Tuncer’e göre bunlardan  girişte ilk sırada ortada olan Melike Turan’a ait olup, furize  sırlı tuğla ile kaplıdır. Ayni sırada camiye açılan  hacet penceresi önündeki (5 numaralı kabir) Süleyman Şah’ın annesi  Fatma Hatun’a aittir. 8 numaralı kabir  Süleyman Şah’ın oğlu Ahmet Şah’a ait olup  altıgen ve desenli  furize çinilerle kaplıdır. 9 numaralı kabir(ikinci orta sırada  cami duvarına yakın olanı) gamalı haçlarla kabartma  olarak süslü olup  alt ve üstten boğumlu  halatlar dolanır. Şehinşah’ın oğlu Süleyman Şah’a aittir. Diğer on iki sandukanın kime ait olduğu bilinmiyor.[19]

10.Naib Eşref Türbesi

Türbe, Yukarıçarşıbaşı’ndadır. Daha önce bu türbe,  Gazezoğlu dükkanları arasında idi 1990’lı yıllarda etrafı açıldı. Burada Memlüklü Valilerinden Naib Eşref yatmaktadır. Türbe,  691(1291) tarihinde yapılmıştır. 1250 yılında kurulan Mısır Memlüklü Devleti/Sultanlığı kısa zamanda Malatya ve daha sonra da Divriği’ye hakim olmuştur.[20]

11. Ömer Bey Türbesi

Ömer Bey türbesine ait kalıntılar Koca Paşa Mahallesinde ve Koraltanlar’lara ait evin arkasındadır. Arsada Memlüklüler döneminden kalmış altı-yedi mezar bulunmaktadır. Apartmanlar ve evler arasında kalan bu mezar yeri her yıl biraz daha küçültülerek komşu evlerin arsalarına katılmaktadır. Ömer Bey’in kabri üzerinde “El Hac Muhammed bin Ömerü’l Hacib…”  yazısı bulunmaktadır.[21]

12. Sinaniye Hatun Türbesi

Adak yeri Kalealtı Mahallesinde olup, bir türbe kalıntısında ibarettir. Mengücekler döneminden kaldığı sanılan bu türbe 5 x 5  m  boyutlarındadır. Bugün(1997), türbeden hemen  hiçbir şey kalmamıştır.

13.Sitte Melik(Şahinşah) Türbesi

Anadolu kümbetlerinin en eskisi olan türbe, 590(1194) yılında Mengücek Meliklerinden Şahinşah adına yapılmıştır. Kale ile Çarşı arasındaki Şemsi Bezirgan Mahallesindedir.Türbe içinde sembolik beş sanduka bulunmaktadır. Sitti/Sitte Melike Hatun, bu türbenin yanına kendi adını taşıyan bir mescit yaptırdığı için ve vefatında da  Şahinşah kümbetine defnedildiğinden halk arasında bu türbeye Sitte Melik türbesi denilmiştir. Bilindiği gibi Hz.Peygamber soyundan hanımlar sitti, erkekler seyit ünvanıyla çağrılırlar.

Türbe, yalnız Şahinşah’la ilgisinden dolayı değil; piramit çatılı Anadolu kümbetlerinin en eskisi olması; sanat ve tarih açısından özellikleri nedeniyle de Türk Sanat Tarihinin büyük değerlerindendir.[22]

14. Şemsi Bezirgan Camisi ve Türbesi

Şemsi Bezirgan Camisi ve Türbesi, Sitte Melik Türbesi yakınlarındadır. 18 yy başlarında Şemsi Bezirgan tarafından yaptırılmıştır. Bugün tamamen kaderine terkedilmiş durumdadır. Cami içerisinde biri Şemsi Bezirgan’a ve diğeri hanımına  ait iki kabir bulunmaktadır.[23]

e. Divriği köylerindeki anıtsal yapılar/Türbeler

1.Hüseyin Gazi Türbesi: Hüseyin Gazi, bilindiği gibi Seyyit Battal Gazi’nin babasıdır. 8. Yüzyılda yaşamıştır. Emeviler dönemindeki  savaşlara katılmıştır. Hüseyin Gazi’’in Divriği Iğımbat dağında, Ankara’’a, Çorum’’a, Niksar’’a ve Sivas’’a mezar, türbe ve makamları Bulunmaktadır. Divriği’’eki mezarı 1959 yılında yeniden onarıma alınmıştır.

2. Şemmas Pir Türbesi: Şemmas Pir, daha önceleri bir Hıristiyan azizi iken, daha sonra Müslümanlığı kabul eden bir din adamıdır. Destan kahramanı Battal Gazi’ye ve Hüseyin Gazi’ye yardım etmiştir. Duruköy’de asıl mezar yeri belli olmayan toprak damlı bir türbesi bulunmaktadır.

.3. Karadonlu Can Baba Türbesi: Karadonlu Can Baba, Şaman Moğollar arasında İslamiyeti yaymağa çalışan bir misyoner derviştir; Hacı Bektaş Veli’nin Divriği yöresine gönderdiği bir halife, bir Anadolu Ereni’dir.[24] Karadonlu Can Baba yatırı, Karageban nahiyesinin Ömerli mezrasındadır. Adak yeri, ilçeye 42 km. uzaklıktadır. Yöredeki en eski ve en önemli adak yerlerinden biridir. Türbe 1985 yılından itibaren onarıma alınmıştır.[25]

 4. Garip Musa Türbesi: Seyyit Garip Musa, Selçuklular döneminde yaşamış ve Hacı Bektaş Veli’den nasip almış bir alp-eren’dir. Garip  Musa’nın türbesi, Güneş köyünün üst tarafındaki Garip Musa mezrasındadır. Taş malzemeyle yapılmış olan türbe altıgen planlıdır ve piramit çatılıdır.

Türbede   iki kabir bulunmaktadır. Türbe girişindeki kabir  Garip Musa’nın kardeşi  Mehmet Güneş’e, diğeri Seyyit Garip Musa’ya aittir.[26]

5. Ahi Baba/Şeyh Bayezid Türbesi: Anadolu’daki en eski Ahi Babalarından birisidir. Toprak damlı türbesi Ahi köyünde bulunmaktadır..” [27]

 6. Ağca BabaTürbesi:  Hacı Bektaş Veli döneminde yaşayan Ağca Baba’nın, türbesi Karakale köyünde bulunmaktadır. Taş malzemeyle yapılmış olan türbesi son yıllarda tamir görmüştür.

7. Koca HaydarTürbesi : Koca Haydar türbesi, Divriği ile Kemaliye(Eğin) kazalarının müşterek yaylası olan Sarıçiçek yaylasındadır. Türbe kitabesinde

 “ Şeyh Dehman ibni  Seyyid Şeyh İsmail ibni Seyyid Şeyh Koca Haydar ruhuna fatiha”  sözleri yer almaktadır.

8. Hasan Paşa Türbesi: Hasan Paşa yatırı, Divriği’ye 22 km.uzaklıktaki  Üçpınar köyündedir. Türbe,son yıllarda tamir görmüştür.

9. Seyyit Baba Türbesi:  Seyyit Baba, Selçuklular döneminde yaşamış ve bu yörede şehit düşmüş bir alp-eren’dir. Seyyit Baba yatırı, Divriği’ye 24 km.   uzaklıktaki Akmeşe(Ziniski) köyündedir. Divriği yöresindeki en önemli ziyaret yerlerinden birisidir. Türbe son yıllarda tamir görmüştür.

10. Koca Saçlı/Resul Baba Türbesi : Koca Saçlı, Beylikler döneminde yaşamış,  misyoner bir derviştir.  Koca Saçlı yatırı, Divriği’ye 28 km uzaklıktakı Erikli köyündedir. Türbe son yıllarda tamir görmüştür.

11.Hüseyin Abdal Tekkesi: Pir Hüseyin Abdal yatırı, Divriği’nin Aşudu Tekke(Güvenkaya) köyünde bulunmaktadır. Babası Hacı Bektaş Tekkesi’ne hizmet eden Seyyit Kara Halil Baba’dır. Hüseyin  Abdal, babasının Hakk’a yürümesinden sonra 1628 dolaylarında Divriği’ye gelmiştir. Hüseyin Abdal’ın mezarı 1997 yılında Çamşıhı yöresindeki Döldür dağı eteklerine nakledilmiştir…[28]

12. Molla Yakup Türbesi: Molla Yakup, 16. Yüzyıl ortalarında yaşamış  bir tarikat şeyhidir. Kendisi Şazeli tarikatına mensuptur. Türbesi, Yellice Çayı ile Karakuzu çayının kesiştiği yerdedir.  Türbesi Osmanlı dönemi türbelerinin mimari özelliklerini gösterir. Kare planlı ve kubbelidir, taş malzemeyle yapılmıştır.

13. Hoşavcı Ahmet Baba Türbesi: Hoşavcı Ahmet Baba, Şazeliye tarikatının, Molla Yakup kolunu Samancı deresine taşıyan bir derviştir. Türbesi Olukman köyündedir. Son yıllarda tamir gördüğü için orijinal yapısını değiştirmiştir.

14.Derviş Muhammet  Türbesi: Hayatı hakkında  kesin bilgilere sahip olduğumuz yatırlardan birisi de Derviş Muhammet yatırıdır. Türbesi Divriği’ye  24 km uzaklıktaki Kevendüzü(Anzağar) köyündedi

Ünlü tekke şairi Derviş Muhammet, Malatya ilimizin Arguvan ilçesine bağlı İsa köyünde doğmuştur. Doğum tarihi R.Ahmet Sevengil’e göre 1755’tir.[29] İsa Köyü’nden ayrılan Derviş Muhammet, Divriği ilçesine 24 km uzaklıktaki Anzağar(Kevendüzü) köyüne  yerleşerek tekkesini açmıştır. 1826 yılında bu köyde Hakk’a yürümüştür.

 15. Muhammet Gani Baba TürbesiMuhammet  Gani Baba yatırı, Divriği’ye 24 km uzaklıktaki Anzağar(Kevendüzü) köyündedir Muhammet Gani Baba, Divriği’nin Anzağar köyünde doğmuş(1826) ve yine bu köyde Hakk’a yürümüş(1889) ünlü bir Bektaşı Babası’dır. Onun ünü, Divriği yöresinde ilk defa  bir Bektaşi tekkesi tesis etmesinden ileri gelmektedir. Türbesinin sanatsal bir özelliği yoktur. [30]

f. Anıtsal bir yapı olarak Kervansaraylar:

Burmahan Kervansarayı: Divriği –Erzincan yılunda, Mengücekler döneminden kaldığı sanılan bir kervansaraydır. Burmahan, Divriği-Zımara-Kemah-Erzincan eski yolu üzerinde, Divriği’ye en yakın konak olup Çaltı köyündedir. Alışılmış olan Selçuklu kervansaraylarından küçüktür. 24 x 52 m. boyutlarındadır. Burmahan’ın yapısında, incelik ve sağlamlık, aşırı yıkıntıya rağmen hala dikkati çeker.[31]

Mirçinge(Handere) Hanı: Handere köyünün içinde küçük bir handır. 10 x 13 m. boyutundadır. Divriği Ulucami vakfiyesinde “Han-ı Mirçinge” olarak adının geçmesi, yapının 13. Yüzyıl başlarında mevcut olduğunu göstermektedir. Han, şimdilerde büyük ölçüde yıkıntıya uğramış,  kitabesiz bir kalıntıdır.

Handere Köprüsü: Handere köyünde, Han’ın I km  kadar güney doğusundadır.  Mirçinge çayı üzerindeki bu iki gözlü köprü, Siirt Malabadi köprüsünün küçük bir benzeri olup, Mirçinge Hanı kadar eskidir. 1970 yılında çok sağlam olan köprü, yirmi sene kadar  önce hazineciler tarafından dinamitle uçurulmuştur.

g. Hamamlar:

Aşağı Hamam(Kayaoğlu Hamamaı): Selçuklular zamanında yapılan bu hamam, bir müddet sel suları altında kalmış, 1667’de Ali Kaya oğlu Hacı Mehmet tarafından onarılarak çalıştırılmıştır. Mimari yapı olarak Selçuklu hamamlarının özelliklerini taşır.

Bekir Çavuş Hamamı: Hamam, 70 yıl öncesine kadar Ahmet Şah suyu ile çalışıyordu. Selçuklu mimarisinin özelliklerini taşıyan bu hamam, müşterisizlikten zamanla yıkıldı, çöktü. Bugün ören yer durumundadır. Ulucami’’ye  çok yakın olan bu hamamın Ahmet Şaha tarafından yaptırılmış olması muhtemeldir..


[1]  1990  Nüfus Sayımı Sonuçları( 58  Sivas ), DİE

[2]  Ersin Gülsoy, XVI. Asrın İlk Yarısında Divriği Kazası (Marmara Üniv., Sosyal Bil., Enst., Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul  l992), s.9-ll,

[3] Necdet Sakaoğlu, Divriği’de Ev Mimarisi, İstanbul 1978, s.7-8

[4] .  Necdet Sakaoğlu, Türk Anadolu’da Mengücekoğulları, Milliyet Yayınları, İstanbul, l97l, s.l0-ll.

[5] Kutlu Özen, Sivas ve Divriği Yöresinde…, s.65-68.

[6] Necdet Sakaoğlu,  Mengücekoğulları, Milliyet Yay., İstanbul 1971, s.113-117

[7] Sakaoğlu, a.g.e., s.121-130

[8] Sakaoğlu, a.g.e., s. 148-151

[9] Sakaoğlu, a.g.e, s.174-175

[10] Sakaoğlu, a.g.e., s.182

[11] Sakaoğlu, a.g.e., 180

[12] Sakaoğlu, a.g.e., s.202-203

[13]  Necdet Sakaoğlu, Türk Anadolu’da…., s.146

[14] Necdet Sakaoğlu, Türk Anadolu’da…, s.138-140

[15] M.Fahreddin Başel, Sivas Bülteni, Kamil Kitap ve Basımevi, Sivas 1935, s.48, Ömer Akalın

[16] N.Sakaoğu, Türk Anadolu’da …, s.143-144 ve ayrıca Ersin Gülsoy,  16 . Asrın İlk Yarısında..,s. 20.

[17] Dr.Orhan Cezmi Tuncer, Sivas-Divriği Melike Turan Şifahanesi’ndeki Türbe, Divriği Ulucamii ve Darüşşifası, Vakıflar Genel Müd.Yay., Ankara l978, s.155

[18] Necdet Sakaoğlu, Türk Anadolu’da…,s.165

[19] O.Cezmi Tuncer, a.g.m., s.l55

[20] M.Fahreddin Başel, Sivas Bülteni…, s.48; Ömer Akalın

[21]Divriği Tarihçesi, s.24; Ömer  Akalın

[22] N.Sakaoğlu, Türk Anadolu’da…, s.131-137 ve ayrıca E.Gülsoy, 16 yy ilk yarısında…, s.21

[23] Galip Eken, Fiziki Sosyal…, s. 33-34

[24] Ahmet Yaşar Ocak, Türk Halk İnançlarında  ve Halk Edebiyatında Evliya Menkıbeleri, Ankara 1983, s.15-16.

[25]  Halil Dumluca,  Kara Pirbat, Sivas Folkloru, Sayý:8, Eylül 1973, s.13/ Köyün adi On Erli imiş, sonradan Ömerli olmuş. İsmail Çankaya, Ömerli 1933; Ömerli köyündeki 10 A?ustos 1997 tarihli derlememiz.

[26] Türbedar Hanım Özcan(1932),”… Türbede daha önceleri üç mezar vardı, 1940’lı yıllarda bunlardan ikisini  birleştirdiler. Musa ile Garibi  tek mezara aldılar. Diğer kabir kime aittir bilmiyorum” diye söylemi?tir. Süleyman Akgün ise buna itiraz etmiþtir. Türbede Garip Musa ile kardesi Mehme t Güneş’in yattığını söylemiştir . 28.8.1986 tarihinde yaptığımız derleme.

[27] Ersin Gülsoy, a.g.e., s.26

[28]  Ali Metin, a.g.e.,  s.213.

[29] R.Ahmet Sevengil, Yüzyıllar Boyunca Halk Şairleri, Atlas  Kitabevi, İstanbul 1965, s.234/

[30] E.Behnan Şapalyo,Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul 1964, s.323-324.

[31] Sakaoğlu, a.g.e., s.204