İhtilalden birkaç yıl sonra sınavları kazanıp Gazi Eğitim’e girdim. Sağcılar ve solcular daha yeni yeni palazlanıyordu. Bahçelievler sağcıların, Kızılay solcuların denetimindeydi,. Hacettepe ve Kurtuluş el değiştiriyordu.
Gazi Eğitim’deki gençler de sağcı ve solcu olmak üzere ikiye ayrılmışlardı; ağırlık sosyal demokratlardaydı. İsmet İnönü’yü kendimize örnek alıyorduk.
Aramızda kavga dövüş yoktu. Gül gibi geçinip gidiyorduk. Kavgalar ve dövüşler ilkin dar sokaklara, daha sonra geniş meydanlara taşındı. Gazi Eğitim de bundan nasibini aldı.
O tarihlerde Gazi’nin bahçesinde küçük bir bekçi kulübesi vardı. Bu kulübede yıllarını Gazi’ye vermiş yaşlı bir bekçi yaşardı. Kimseyle husumeti yoktu. Küçük bahçesini ekip biçer, kümesinde birkaç da tavuk beslerdi.
Bir sabah duyduk ki hırsızlar bekçinin tavuklarını çalmışlar. çaldıkları hayvanın kanıyla da kulübenin duvarına “ Devrim kanla yazılır” diye yazmışlar.
Geçmiş olsun diye bekçiye uğradık. Bekçi kızgın bir sesle “Devrim kanla yazılır ama benim horozumun kanı ile yazılmaz ki” diye dertlendi.
Polisler hırsızı bulmak için günlerce uğraştılar. Gazi’nin gençleri “Böyle devrimcilik olur mu? “ diye tepki gösterdiler. Eğer yanılmıyorsam aynı tarihte “Kuğulu Park” ın kuğuları da çalınmıştı. Hırsızlar çaldıkları kuğuları afiyetle yemişlerdi. Bu hadise günlerce gazetelere manşet olmuştu.. Bu kepazeliğin adı devrim değildi…