İhtilal adım adım geliyordu. Öğrenciler, öğretmenler, sivil halk ve hatta cami cemaati bile ikiye bölünmüştü. Polisin bile solcusu ve sağcısı vardı. Okullar dağılınca Öğretmen Okulu öğrencileri sağdan, Sanat Okulu öğrencileri soldan gidiyorlardı. Bugünkü Kongre müzesi solcu gençlerin denetimi alındaydı. İri yarı bir genç devrimci tavrıyla sağcı öğrencileri dövüyordu. Akşam Ticaret Lisesi’nin önünden kimse geçemiyordu.
Eğitim Enstitüsü’ne tayin edilen öğretmenler hemen her gün dayak yiyorlardı. Zaten derse devam eden yoktu. Mezun olanlar da tayin oldukları okullarda itibar görmüyorlardı. Yıldızeli Pamukpınar öğretmen okuluna atanan solcu öğretmenler, sağcı öğrencilerden dayak yiyorlardı. Bazıları can korkusuyla otobüs tutup kendilerini Sivas’a atmışlardı.
Ben o tarihte Halk Eğitimi Başkanıydım. Halk Eğitimi binasında 200’e yakın genç kız kurs görüyordu. Cadde ve sokaklarda hadise çıkaranlar Halk Eğitimi binasının arkasına saklanıyorlardı. Kalorifer küllerinin yığıldığı tepe üzerinde atış talimi yapıyorlardı. Bazen, polis geliyor diye duyum alınca ellerindeki silahı küllerin içine saklıyorlardı.
Yüceyurt karakoluna ihbarda bulununca “Karakoldaki arkadaşlar devriye çıktı, gelirlerse göndeririz diyorlardı. Ben, bayan kurs öğretmenlerine “ Öğrencilere söyleyiniz, tabanca sesi duyduğunuzda sıraların altına saklanınız diyordum. Şimdi, Halk Eğitimi binasının önünden geçtiğimde 1980’lerin Türkiye’sini hatırlıyorum, Allah o günleri bir daha göstermesin, diyorum.