
Bir çok ulusların sanat tarihlerinde ulusal sanatçılar vardır. Uluslar bunlarla öğünür, tanınır ve saygı görürler yeryüzünde. Aşık Veysel de çağdaş ozanlarımız içinde ulusal övgüye layık bir sanatçımızdır.
Ben bu konferansımda büyük ozanın hayat hikayesinden söz etmeyeceğim. Şiirlerindeki konu zenginliği üzerinde duracağım.
Bilindiği gibi Aşık Veysel, 1894 yılında Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde doğmuş ve 21 Mart 1973’te hayata gözlerini yummuştur.
Aşık Veysel sesini ilk defa Ahmet Kutsi Tecer’in düzenlemiş olduğu 5 Kasım 1931’de yapılan “Sivas Halk Şairleri Bayramı”nda duyurmuştur.
Veysel bu tarihlerde usta malı dediğimiz diğer halk şairlerine ait şiirleri söylemekteydi. Kendisi ile birlikte bu bayrama katılan Talibi Coşkun ise usta malı şiirlerin yanı sıra kendi şiirlerini de söylüyordu. Veysel, hatıralarının bir bölümünde şöyle demektedir:
“Bayram üç gün devam etti. Üç gün çaldık çağırdık. Sonra serbestledik. Ahmet Kutsi Bey, işte o geceden sonra “Halk Şairi” olduğumuza dair bize birer kağıt verdi. O zamanın zihniyeti dolayısıyla elimizde sazla bir kasabaya bile gidemiyorduk. Hem ayıp, hem günah sayılıyordu. Ancak köylerde dolaşıyorduk. Düğün ve eğlence olduğu zaman alıp bizi götürürlerdi. Ayağımızın bağını Ahmet Kutsu Bey açtı.
O zamana kadar ben hiç şiir yazmadığım için usta malları satıyordum. Bayramın birinci günü “Seherde ağlayan bülbül/ Sen ağlama ben ağlayım/Ciğerim dağlayan bülbül/Sen ağlama ben ağlayım…” dörtlüğüyle başlayan bülbülü ; daha sonra da Kul Abdal’dan öğrendiğim “Takdirden gelene tedbir kılınmaz/Ne kılayım çare ben şimden geri” adlı türküyü okudum…” demektedir.
Aşık Veysel’in ilk şiiri Atatürk Destanı/Cumhuriyet Destanı’dır. Cumhuriyet’in 10. yılında söylemiş olduğu bu destanda Atatürk’e duyduğu sevgiyi ve cumhuriyete duyduğu coşkuyu dile getirir. Veysel bu tarihte 40 yaşlarındadır. 16 dörtlükten oluşan bu destandan bir dörtlük okuyacağım.
Türklerin ihyası Hazreti Gazi
Kurtardı vatanı düşmanımızdan
Canını bu yolda eyledi feda
Biz dahi geçelim öz canımızdan
Henüz o tarihlerde Soyadı Kanunu çıkmadığı için Atatürk’e Gazi diye hitap edilmekteydi.
Sivas ,“Cumhuriyetin temelinin atıldığı ve Sivas Kongresi”nin yapıldığı bir yerdir. Veysel, 19 Mayıs’ta Parlayan Zafer, adlı şiirinde:
Tokat’tan, Sivas’tan doğru Erzurum
Kurdu Kongre’yi düzeldi durum
Yollardan geçerek aynı yıldırım
Şanlı Ankara’ya kurdu otağı.
Dörtlüğüyle Kurtuluş Savaşı’nı nasıl bir coşku ile izlediğini belirtir.
Cumhuriyetle birlikte yurt genelindeki her yenilik, her açılan fabrika, döşenen demir yolları, kurulan her baraj…Sivas’a da yansır. Aşık Veysel, Sivas’a bir gelişinde bu ilerlemeleri şöyle anlatır:
Ziyaret eyledim koca Sivas’ı
Silindi gönlümün kalmadı pası
Durmayıp çalışır Cer Atelyesi
Gittikçe artıyor şanı Sivas’ın
İptida Kongre kuruldu burda
Cumhuriyete karar verildi burda
Bulanık fikirler duruldu burda
Yayıldı aleme ünü Sivas’ın
Kısa bir süre içinde adını duyuran Veysel, 1933 yılından sonra Ankara’yı, İstanbul’u ve Anadolu’yu dolaşmaya başlar.
Aşık Veysel’i 1940’lı yıllarda saz öğretmeni olarak görmekteyiz. Köylerdeki öğretmen açığını kapatmak için 1940 yılında 14 Köy Enstitüsü açıldı. 1942 yılında ise bu sayı 20’ye çıkarıldı.
Köy Enstitülerinin açıldığı yıllarda Aşık Veysel, Anadolu’nun bir çok yöresini dolaşmış ve sesini duyurmaya başlamıştı. Fakat bu geziler onun geçim sıkıntısını hafifletmeye yetmiyordu. Onun ağır bir gam yüküyle gurbete düştüğü yıllarda ona en çok yardımcı olanların başında yine A. Kutsi Tecer’i görmekteyiz. Zamanın iktidarı, Ahmet Kutsi Tecer’in gayretiyle Aşık Veysel’i Köy Enstitülerine tayin etti. Veysel, altı Köy Enstitüsünde kendisi gibi köyden çıkıp gelmiş öğrencilere saza nasıl düzen verileceğini ve halk türkülerini öğretmeye çalıştı. Diyebiliriz ki en güzel şiirlerini bu dönemde yazdı. Okur – yazarlığın yüzde yirmilere vardığı bu dönemde okumayı ve okutmayı savundu.
Olmak istiyorsan dünyada mesut
Hakk’a, halka yarayacak bir iş tut
Çalıştır oğlunu, kızını okut
İnsan olmak için okumak gerek.
Aşık Veysel sözlü halk kültürünün, gelenekçi halk şairliğinin bozulmamış bir örneği ve belki de son halkasıdır. Bununla beraber Aşık Veysel çağının, yeni Türkiye’nin sesine kulak vermiş, eski sazda yeni şeyler söylemesini bilmiştir. Onun türkü ve şiirlerindeki kardeşlik, birbirini sevme, dayanışma, birleşme ve birlik gibi üstün insan sevgisi diğer halk şairlerinde Aşık Veysel’deki kadar belirgin değildir. Hiçbir zaman çatışmayı önermemiş, insanlarla yaşantılarında sertliği değil uysallığı öğütlemiştir. Ulu Önder Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü kendisine rehber edinmiş; yurtta ve dünyada dirlik ve düzenliği savunmuştur.
Çalışalım, kurtulalım buhrandan
Nedir senlik benlik usandık candan
Irkımız neslimiz aynı bir kandan
Yurdun yaraların saralım kardaş
Yürüyelim Atatürk’ün izine
Boş verelim bozguncular sözüne
Göz atalım şu dünyanın hızına
Yürüyüp hedefe varalım kardaş
Aşık Veysel, her şeyden önce bir köylü çocuğudur. Bu nedenle toprağa sıkı sıkıya bağlanmıştır. Veysel için toprak apartmanların, gökdelenlerin, yazlıkların, yalıların inşa edildiği bir zemin değildir. O, toprağa işletmeci gözüyle bakmamıştır. Toprağı parsellememiştir. O, toprağa bir dost gözüyle bakmıştır. Toprak onun “sadık yari” olmuştur.
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yarim kara topraktır
Beyhude dolandım, boşa yoruldum
Benim sadık yarim kara topraktır.
Aşık Veysel’in diğer bir yönü de Türk diline sahip çıkmasıdır. Şiirlerinde yalın bir ifade kullanmıştır. Osmanlıca sözcüklerden kaçınmıştır. Zaman zaman yöresel kelimelere, deyimlere ve benzetmelere baş vurmuştur.
Sen bir ceylan olsan, ben de bir avcı
Avlasam çöllerde saz ile seni
Bulunmaz dermanı, yoktur ilacı
Vursam yaralasam söz ile seni.
(…………)
Veysel der ismini koymam dilimden
Ayrı düştüm vatanımdan ilimden
Kuş olsan da kurtulmazdın elimden
Eğer görsem idi göz ile seni.
Veysel’in şiirlerinde memleket özlemi büyük bir yer tutar.
Gelen yok, giden yok, uzadı ara
Ilgaz Dağı yol vermiyor geçilmez;
Havalansam yoldaş olsam kuşlara
Kollarım yok, kanadım yok uçulmaz.
Yine başka bir şiirinde
Sinemi yakıyor sılanın aşkı
Deli gönül farımadan yetişek
Mor çiçekli yaylaların çağıdır
Güller solup kurumadan yetişek, der.
Bunlardan en duygusalı “Mektup “ şiiridir.
Yeni mektup aldım gül yüzlü yardan
Gözletme yolları gel, deyi yazmış
Sivralan köyünden, bizim diyardan
Dağlar mor menevşe gül deyi yazmış.
(……………)
Kokuyor burnuma Sivralan köyü
Serindir dağları, soğuktur suyu,
Yar mendil göndermiş yadigar deyi
Gözünün yaşını sil deyi yazmış.
Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz.
Veysel bir gönül adamıdır. Dostluğa, kardeşliğe çok önem verir. Nitekim son şiirinde de dostları tarafından hatırlanmak ister.
Dostlar Beni Hatırlasın
Ben giderim adım kalır,
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur bayram gelir,
Dostlar beni hatırlasın.
Can kafeste durmaz uçar,
Dünya bir han, konan göçer.
Ay dolanır yıllar geçer,
Dostlar beni hatırlasın.
Can bedenden ayrılacak,
Tütmez baca, yanmaz ocak,
Selam olsun kucak kucak;
Dostlar beni hatırlasın.
Ne gelsemdi ne giderdim
Günden güne arttı derdim
Garip kalır yerim yurdum,
Dostlar beni hatırlasın.
Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş, kim gülecek
Murat yalan, ölüm gerçek;
Dostlar beni hatırlasın.
Gün ikindi akşam olur,
Gör ki başa neler gelir;
Veysel gider, adı kalır
Dostlar beni hatırlasın.
Bütün ömrünü Türk milletinin dirlik ve düzenliği, ilerlemesi ve yükselmesi için harcayan, Atatürk sevgisiyle bütünleşen; Türk diline ve Türk kültürüne büyük önem veren; bizlere halk türkülerini sevdiren büyük ve çağdaş halk ozanı Aşık Veysel’i ölümünün 30. yılında saygı ve şükranla anarım.
O’na Allah’tan sonsuz rahmet dilerim.