
Aşık Veysel’i 1956’lı yıllarda tanıdım. O tarihlerde Sivas İlköğretmen Okulu’nda öğrenci idim. Bir akşam, okulun konferans salonunda bizlere unutamayacağımız nefis bir konser verdi. Usta malı şiirler yerine kendisine ait türküleri çalıp söyledi. Adeta sazıyla konuşup dertleşti. Hiç bir aşık sazıyla bu kadar içli dışlı değildi. Kısaca o gece Aşık Veysel bizleri büyüledi… Sonra aradan yıllar geçti. 1967 yılına kadar çeşitli vesilelerle Aşık Veysel’i dinlemek, sohbetlerine katılmak mutluluğuna eriştim. Bahri ve Ahmet Şatıroğlu ile 1967 yılında tanışmıştım; dostluğumuz bugüne kadar artarak devam ediyor….
Böyle olmasına rağmen Aşık Veysel konusundaki ilk yazım 1973 tarihini taşımaktadır.
Bildiğiniz gibi ünlü halk ozanı Aşık Veysel, Şatıroğulları ailesine mensuptur. Bu aile Türkmenistan’dan gelmiştir. Uzun müddet Kars ilinde oturan Şatıroğlu ailesi daha sonra Kars’tan ayrılıp Erzurum, Malatya, Konya, Trabzon, Urfa gibi illerimize gelip yerleşmiştir.
Aşık Veysel’in mensubu olduğu Şatıroğulları oymağının bir kolu Kars’tan ayrıldıktan sonra Divriği’ye, bunun ardından Şarkışla’ya ve sonunda Sivrialan köyüne gelip yerleşir. Aşık Veysel, 1894/95 yılında bu köyde doğar. Babasının adı Ahmet, annesinin adı Gülizardır. Yedi yaşlarında iken gözünü kaybeder; on-onbir yaşlarında iken sazla tanışır. İlk saz derslerini Molla Hüseyin’den alır. Daha sonraki saz ustası Çamşıhlı Ali Ağa’dır. 25 yaşlarında iken ilk evliliğini yapar. İlk eşi bir başkasına kaçar; ikinci eşi Gülizar Hanımla 1929’lu yıllarda evlenir.
1931 yılı Aşık Veysel için bir dönüm noktasıdır. Ahmet Kutsi Tecer’in hazırlamış olduğu 1.Sivas Halk Şairleri Bayramı(5-7 Kasım 1931)’na katılır. Dinleyicilerin ilgisini çeker. O tarihe kadar usta malı söyleyen Veysel, 29 Ekim 1933’te ilk şiirini söyler. Bu “Atatürk Destanı”dır. Daha sonra yurt gezilerine çıkar. 1941 yılında öğretmen yetiştiren okullarda/köy enstitülerinde saz öğretmenliğine başlar; bu görevini 1946 yılına kadar sürdürür. Yirmiye yakın köy enstitüsünde öğretmen adaylarına halk türkülerini öğretir, saz dersleri verir.
L952 yılında İstanbul’da Aşık Veysel için bir jübile yapılır; basın ve radyo yoluyla Veysel, geniş kitlelere tanıtılır. 1964 yılında Sivas’ta düzenlenen 2. Sivas Halk Şairleri Bayramına katılır; bir yıl sonra Türk diline ve Milli Birliğimize yapmış olduğu hizmetlerden dolayı TBMM’ce özel bir kanunla maaş bağlanır. Aşık Veysel 1971 yılına kadar bütün yurdu dolaşarak konserler verir; aşıklar bayramına katılır.
Cumhuriyet döneminin bu ünlü halk ozanı 21 Mart 1973’te ecele yenik düşer; doğum yeri olan Sivrialan’da hayata gözlerini yumar.
Çağımızda yaşayan halk ozanları arasında Aşık Veysel’in özel bir önemi ve yeri vardır. Veysel bir yandan geleneği sürdürmüş; öte yandan ise yeni bir ses getirmiştir.
Aşık Veysel sadece saz çalan, türkü söleyen, şiir yazan sıradan bir şair değil, milli kültürümüzün, milli birliğimizin, Atatürk Türkiye’sinin, Cumhuriyetin sanatcısıdır.
Milletimizin bugünü ve yarını, halk şiirimizde yeni Aşık Veyseller’le daha huzurlu, daha aydınlık olacaktır. Çünkü Türkiye ancak Aşık Veysel gibi seven, acıyan, koruyan, birleştiren, yüceltmek için çırpınan evlatlarının varlığıyla başını dik tutacaktır. Türk milleti ve Türk dili var oldukça Aşık Veysel yaşayacaktır.
Sözlerimi Aşık Veysel’in bir şiiri ile bitirmek istiyorum:
Dünya dolsa şarıkıyılan
Türküz türkü çağırırız
Yola gitmek korkuyulan
Türküz türkü çağırırız.
Türküz, Türkler yoldaşımız
Hesaba gelmez yaşımız
Nerde olsa savaşımız
Türküz, türkü çağırırız.
Bayramlarda, düğünlerde
Toplantıda yığınlarda
Sıkılınca dar günlerde
Türküz, türkü çağırırız.
Su başında sulaklarda
Türkün sesi kulaklarda
Beşiklerde beleklerde
Türküz, türkü çağırırız.
İnler Veysel arı gibi
Bülbüllerin zarı gibi
Turnalar katarı gibi
Türküz türkü çağırırız.