Aşık Ali Çatak’ın Halk Edebiyatımıza Hizmetleri

Saray Halı Fabrikası’nın  Haziran/Temmuz 1996 tarihli Fabrika Bülteni’nde “Seyrani Delisi Ali Çatak’ı Kaybettik” diye yazıyordu.[1] . Ben kendisini 12-13 Mayıs 1984 tarihleri arasında yapılan “IV. Seyrani Şenlikleri” sırasında tanımıştım. Tek başına, 30’dan fazla bilim adamını ve 50’ye yakın halk şairini misafir edip ağırlamıştı. Bakanlıkların ve Üniversitelerin çok kişiyle zorluk çektikleri sempozyumları Aşık Ali Çatak’ın mütevazı bir bütçeyle organize etmesi  dikkatimi çekmişti.

Daha sonraki yıllarda dostluğumuz devam etti. Aşık Ali Çatak, halk şiiri tarzında şiir yazan bir aşık mıydı; yoksa bir araştırmacı mıydı? Öyle sanıyorum ki onun araştırıcılık yönü daha ağır basmaktaydı. Bu nedenle Aşık Ali Çatak’ın araştırmacı yönünü ele aldım. Çünkü ölüm tarihi olan 1996 yılına kadar araştırmalarını duraksamadan sürdürdü.

A. Hayatı:

Âşık Ali Çatak, 1924 yılında Kayseri’nin  Develi ilçesinde dünyaya gelmiştir.[2] Babası Derviş Hocalar’dan merhum Derviş Çavuş, annesi Müderris Abdullah Efendi’nin kızı Fatma Hanım’dır. Aşık Ali’ye dedesinin ismi verilmiştir. Gözleri çakır ol­duğu için, hemşehrileri arasında “Gök Ali” diye tanınan Ali Çatak, ilk ve orta tahsilini Develi’de yapmıştır.[3]

          Fakir bir ailenin tek çocuğu olduğundan  hem geleceğini garanti altına almak, hem de ailesinin geçimini sağlamak mecburiyetinde kalmıştır.  Bu amaçla henüz çocuk denilebilecek bir yaşta gurbete çıkar. Gurbete bu ilk çıkış(1939) aşığımızı  hayatın mücadele edilmesi gereken yüzüyle karşı karşıya getirir. Gurbette geçen bu yılları onun şiirlerinin gelişmesinde   etkili olur. Aşık Çatak, Ankara’da amelelik, kalfalık ve taşeronluk yaptığı yıllarda “Ankara Ankara” şiirini yazar.[4]

13 Mart 1946 yılında Erzurum Karskapı’da vatani görevini yaparken Rus-Alman Savaşı’nın Rusya’nın galibiyetiyle sonuçlanması, Rusları saldırgan hale getirir. Ruslar, Türkiye’den Erzurum, Kars, Ardahan ve Sarıkamış’ı isterler. Aşık Ali Çatak bunun üzerine bir koçaklama yazar.[5] Çatak, dört sene askerlik yaptıktan sonra 1949’da Ankara’ya dönerek inşaat ustalığına devam eder.

 Aşık Ali Çatak, askerlik dönüşü evlendiği eşinden ay­rılmış ve 1954’ de ikinci evliliğini yapmıştır. Ne var ki, iki erkek ve bir kız çocuğu dünyaya getiren ikin­ci eşinin 1974 yılında vefat etmesi üzerine, bütün gücünü çocuklarının iyi bir şekilde yetişmesine has­retmiştir. 1939’dan bu yana(1985) Ankara’da inşaat kalfalığı ile uğraşarak hayatını kazanan şairimiz hayatı boyunca çok acı ve ıstırap çekmiş, bu yoldaki çile ve duygularını şiirlerinde dile getirmiştir.[6]

Develi’deki Saray Halı Fabrikası’nın kadirşinas idarecileri 1992 yılında Aşık Ali Çatak’ı himayelerine almışlar, onun ölüm tarihi olan 22.10. 1996 yılına kadar himayelerini sürdürmüşlerdir. Yukarıda da temas ettiğimiz gibi Aşık Ali Çatak, 22.10.2002 tarihinde Develi’de vefat etmiş ve Kızık yolu üzerindeki mezarlığa gömülmüştür.

B. Şair Kişiliği ve Edebi Şahsiyeti:

 Ali Çatak, gençlik yılların­da özellikle tasavvuf ve halk şairlerinin divan ve şiirlerine merak sarmış, onları yakından izlemiştir.  Bunun sonucu olarak gönül ufku ve hayâl âle­mi genişlemiş, gönlü vatan aşkı, tabiat ve insan sevgisiyle dolup taşmıştır.

Aşık Ali Çatak’ın şiire başlaması inanılması güç bir olayla başlamıştır. Aşık Ali Çatak bu olayı şöyle anlatmaktadır:

“18 Mart 1939 gecesi uyku ile uyanıklık arasında esrarengiz bir fısıltı tarafından “Ali… Ali… Ali…” diye üç defa çağrıldım. Yatak kıyafetiyle fırlayıp bahçeye çıktım, sesin sahibini aradım; ama hiç kimseye rast gelemedim. Bu esnada saat takriben gecenin ikisini gösteriyordu. Bu olaydan sonra beni uyku tutmayacağını düşünerek ortaokul binasının olduğu yere gittim. Burada birkaç kişiyle birlikte zamanın Develi kaymakamı olan Yusuf Cemal Bey’lc karşılaştım. Yusuf Cemal Bey’in büyük bir üzüntü içersinde olduğunu gürdüm. Ne olduğunu sorduğum zaman, “Ali, Erzincan’da çok şiddetli bir deprem olmuş, deprem bizim buralarda da kuvvetle hissedildi. Soysallı köyünde çökmeler olmuş, bir ekip kurarak kurtarma çalışmaları için hemen oraya hareket edelim. Sen hemen arkadaşlarını topla” dedi. Develi’ye sekiz kilometre uzaklıkta olan Soysallı köyündeki bu enkaz kaldırma çalışmalarımız sırasında nişanlı bir kızın cesedini çıkardım. Bu olay üzerine kendini kaybettim. O esnada “Ağıt” isimli şiirimi söyledim. Kaymakam Bey beni çok takdir etti ve ilerde büyük bir şair olabileceğimi söyledi. . Bu hadiseden sonra halk edebiyatı tarzında şiirler söylemeye başladım” [7]

Pek çok halk şairimiz  gibi Aşık Ali Çatak da Yunus Emre’ye hayran kalmış, onun şiirlerini büyük bir hassasiyetle okumuştur. O da Yunus’u halk şiiri üstadı kabul etmiş, bazı şiirlerine nazireler yazmıştır.

Seyrani örneğinde olduğu gibi hemen hemen bütün halk şairleri zamandan ve toplumdaki aksaklıklardan şikayet olmuşlardır. . Âşık Çatak da kendi devrindeki aksaklıklara, toplumsal düzensizliklere eğilmiş, şiirlerini bu paralelde söylemiştir.

Şiirlerini millî bir zevk ve rindâne eda ile söyleyen Âşık Çatak insan, vatan, tabiat, kahramanlık, bayrak, din temalarını kendine has üslubuyla derin bir lirizm içerisinde işlemiştir.

Koşma, halk edebiyatı nazım şekli çerçevesi içinde ağıt, güzelleme, koçaklama, taşlama gibi şekilleri sıkça kullandığı görülür. Yine bu noktada halk edebiyatımızın sekizli, on birli hece vezinleri onun genellikle tercih ettiği ölçülerdir. Şiirlerindeki ahengi de zengin ve tam kafiye ile sağladığı görülür. Pek çok şiiri halk şiiri antolojilerinde yer alınıştır.

C. Eserleri:

1. Erciyes’ten Anadolu’ma:  Abdullah Satoğlu’nun vermiş olduğu bilgilere göre bu kitap 1974 yılında yayımlanmıştır. Şiirlerinden bir kısmını bu kitaba almıştır.

2. Derdin Derdim Anadolu:

Şiirleri çeşitli dergi ve gazetelerle, Ankara ve İstanbul Radyolarında yayınlanan Aşık Ali Çatak, son şiirlerinden bir kısmını da, Folklor Araştırma­ları Kurumu’nun 30 Mart 1985 günü düzenlediği jübile dolayısıyla   ‘Derdin Derdim Anadolu’ isimli bu kitapta bir araya getirmiştir.[8] Bu kitabı da kadirşinas araştırmacı-yazar/şair Abdullah Satoğlu hazırlamıştır. Kitapta şairin 72 şiiri yer almıştır. Eser 1985 yılında Osmanlı Matbaası’nda basılmıştır.

3. Bütün Yönleriyle Seyrani:

Aşık Ali Çatak’ın en büyük çalışmasını Seyrani üzerine yapmıştır.  “Dedem” diye sevgisini belirttiği Seyrani için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamıştır. Bu amaçla araştırmalarında kullanmak gayesiyle Ankara’daki dairesini satmıştır. Bu olaydan sonra  Aşık Ali Çatak, “Seyrani Delisi” olarak anılmaya başlanmıştır.

Bütün Yönleriyle Seyrani, adını taşıyan bu eser 1992 yılında Saray Halı A.Ş. tarafından basılmıştır. 544 sayfadan meydana gelen eserde Seyrani bütün yönleri ile ele alınmış; şiirlerinin hemen hemen tümü bu kitapta toplanmıştır.

4. Develi Fidanlığı: Dr.Kadir Özdamarlar’ın vermiş olduğu bilgiye göre Aşık Ali Çatak, Develi Orman Fidanlığı hakkında da bir kitap çıkarmıştır.

Bunların dışında birkaç kitabı daha Özdamarlar tarafından tespit edilmiştir.

D. Aşık Ali Çatak’ın Develi Halk Kültürüne Hizmetleri

1.Seyrani Seminer ve Şenlikleri:

Aşık Ali Çatak,1979’dan itibaren kendisinin teşebbüs ve gayretiyle her yıl  mayıs ayı içerisinde değerli bilim adamı ve sanatçıların katılımıyla “Seyrani Seminer ve Şenlikleri” ni düzenlemiştir. Bu seminerler “Seyrani” ağırlıklı olmakla birlikte Develi yöresinin halk edebiyatı araştırmalarına da önemli katkılarda bulunmuştur. 1983 yılında yapılan 3. Seyrani Şenlikleri’ne katılan Aşık Şeref Taşlıova, gördüklerini şöyle anlatmıştır:

“15 Mayıs 1983 günü Develi’de Aşık Seyrani Semineri ve Şenlikleri yapıldı. Gerçekten çok başarılı oldu. Seçkin bilim adamlarımızın hazırlamış oldukları bildirileri, Seyrani üzerinde  enine boyuna tartıştılar. Aynı günün akşamı Develi Kapalı Spor Salonunda yer yoktu. Yurdun dört bir yanından gelmiş olan aşıklar dinleyicilere güzel bir gece yaşattılar. Develi’li AşıkAli Çatak, gerçekten Seyrani’ye gönül vermiş bir kişi. Bu seminerde de yararlı olduğuna inanıyorum.

Son yıllarda halk edebiyatı ve folklor konulu seminerler, şenlikler ve kongreler biz halk aşıklarını memnun etmektedir.”[9]

Seyrani Seminer ve Şenlikleri’nin 4. ‘sü 12-13 Mayıs 1984’te yapıldı. Seminere katılan İsmet Alpaslan, seminer konusundaki düşüncelerini şöyle anlatmıştır:

“Kayseri/Develi’li Aşık Seyrani adına düzenlenen  seminer ve şenliklerin 4.’sü  bu yıl 12-13 Mayıs 1984 tarihlerinde  aynı ilçede yapıldı. 19. yüzyılın güçlü hiciv, sosyal, tasavvuf ve lirizm şairi olan Everekli(Develi) Mehmet Seyrani(1807-1866) için ilk seminer ve şenlik 1979 yılında yapılmıştı. İkincisi 1982, üçüncüsü 1983 yılında yapılan seminer ve şenliğin bu yıl yapılan dördüncüsü başarılı ve ümit verici oldu. Her şeyden önce bu tip kültürel çalışmalara şimdiye kadar ilgisiz kalan veya az ilgilenen Devlet kuruluşları konunun içine girmiş oldu.  Seminer ve şenlik bilim adamlarını, folklorcuları, araştırıcı ve halk şairlerini bir araya getirdi.

İki gün süren seminer ve şenliklere Doç. Dr. Saim Sakaoğlu, Doç .Dr. Umay Günay, Doç .Dr .Meserret Diriöz, Doç. Dr. Tuncer Gülensoy, Dr. Müjğan Cumbur, Dr. Hasan Köksal, Fevziye Abdullah Tansel, H.Fethi Gözler,  Coşkun Ertepınar gibi edebiyat uzmanları; branşları edebiyat olmamakla birlikte edebiyat ve folklor alanında üstün hizmetleri olan Enver Tuncalp, Ali Rıza Önder, Hayrettin İvgin; Seyrani üzerine çalışmaları olan şair, yazar ve öğretmenlerden Abdullah Satoğlu, Sami Ateş, Ayhan İnal, Kadri Özdamarlar,  Kutlu Özen, Ali Şahin, Doğan Kaya, Güzide Taranoğlu,  İsa Kayacan, Rasim Deniz, Bekir Oğuz Başaran, Fehmi Genç, Seyrani aşığı Aşık Ali Çatak…vb. bildiriler sundular; konuşmalar yaptılar.

Kars’tan Eskişehir’e, Çukurova’dan Giresun’a, Ankara’dan Sivas’a kadar 50’ye yakın halk şairi bu vesile ile  bir yerde toplanıp üstatları Seyrani’nin ruhunu şad etmek için çaldılar, söylediler, atıştılar, yeni yeni bestelerini icra ettiler.

4. Seyranı Seminer ve Şenlikleri gördüğü büyük ilgi ve sağladığı başarı ile yapılacak benzeri çalışmalara ışık yakmıştır.”[10]

Bu yıl 26-28 Ekim 2002 tarihleri arasında I.’si yapılacak olan “Bütün Yönleriyle Develi Bilgi Şöleni”, Aşık Ali Çatak’ın tek başına yaktığı meşalenin devamıdır.

2. Edebiyat Araştırmaları:

Aşık Ali Çatak bütün ömrünü Seyrani’ye vermekle beraber, ismi pek az duyulan halk aşıklarını da gün ışığına çıkarmıştır. Bunlar Derviş Osman ile Aşık Dudu’dur.

a. Derviş Osman:

1795 yılında Develi ilçesinin Yazıbaşı(Madazı)  köyünde doğdu. Babasının adı Halil İbrahim Kahya’dır.

Derviş Osman kendi köyünde Molla Osman adıyla tanınırdı.  Deyişlerinde ‘Derviş Osman’ veya ‘Derviş’ diye tapşırmıştır. Hakkında bilgi veren torunu, 1901 doğumlu  Halil İbrahim Ağa, Aşık Ali Çatak’a şunları anlatmıştır: ‘Dedem Molla Osman, Seyrani’nin müridi idi. Büyüklerimden işitmiştim, bir kış günü mevsimin ilk  av eti yenecekmiş. Sofra hazırlanmış. Dedemin gözleri görmediğinden kolundan tutup sofraya oturtmak istemişler. Dedem itiraz etmiş:

-Yooo…, demiş. Acele etmeyin, sofranın bir kısmetlisi daha var. Neredeyse gelir…..

Kimi susmuş, kimi de rast gele söylenmiş:

  • Soğursa tadı kalmaz ki…Gelen misafiri aç bırakacak halimiz yok. Onu da doyururuz elbet.

Molla Osman, eliyle susmalarını işaret etmiş.

  • Hayır, bildiğiniz gibi değil. Gelecek misafirin fazileti başka.

Daha sözünü bitirmeden Seyrani avlu kapısından içeri girmiş. Karşılayıp buyur etmişler. İçlerinden birisi şöyle düşünüyormuş: ‘Bizi bu pasaklı adam için mi beklettiler?’ Onun içinden geçirdikleri galiba Seyrani’ye malum olmuş ki, içeri girmeyip avluda beklemiş. Dedem, camı tıkırdattıktan  sonra seslenmiş:

  • Gel, Seyrani gel; ben buradayım.

Bunun üzerine Seyrani, sessizce odaya girip kapının yanına çömelmiş. Odadakilere de ‘Susun…’ anlamında işaret vermiş. Derviş Osman,  gözleri sanki o bir  anda açılmış gibi yerinden fırlayıp, Seyrani’nin kolundan tutup baş köşeye oturtmuş.

  • Misafir başımızın tacıdır. Senin yerin orası değil burası.

Kısa bir hoş beşten sonra dedem, Seyrani’ye demiş ki:

  • Artık benim gözlerim görmüyor, ne yapacağım bilmem ki?

Seyrani, latife yollu teselliye çalışmış:

  • Üzüleceğine haline şükret. İyi ki görmüyor. Dünyada bakılacak yüz mü kaldı?

Aşık Ali Çatak, bu  bilgiden  sonra Derviş Osman’a ait  üç koşma örneği vermiştir. Biz bu tebliğimizde bir koşmasına örnek vereceğiz.

Ayrılık günleri geldi erişti

Ağlama gözlerim gülemem gayrı

Ecel geldi, dil damağa yapıştı

Ben bu derde çare bulamam gayrı

Azrail gelince kabzeder canım

Turaba kavuşur şol nazik tenim

Eskimeden soyarlar esvabım benim

Kaldı esvaplarım giyemem gayrı

Bahçeler içinde gonca gül idim

Gül dalında öten şen bülbül idim

Derviş Osman der ki kör bir kul idim

Geçti ömrüm dala konamam gayrı.[11]

Aşık Ali Çatak, aynı şairin 1837 yılında, İstanbul’da askerlik görevini ifa eder­ken patlak veren ‘Alemdar Mustafa Paşa İsyanı’nı  bütün incelikleriyle girerek yazdığı ve Mustafa Paşayı yeren 17 kıtalık bir Yeniçeri Destanı’nı da Başvekâlet Arşivinden bularak yayınlamıştır.[12]

b. Aşık Dudu:

Aşık Dudu hakkında, Aşık Ali Çatak’ın vermiş olduğu bilgi şöyledir: “Develili Aşık Seyrani’nin üç kızı vardı. Emine, Havva ve Zeliha. Emine’nin oğlu İdris’tir. Onun da üç oğlu olmuştu. Sait, Abdullah ve Mehmet. Abdullah ile Mehmet yakın arkadaşım idiler. Her ikisi de öldüler. Bu nedenle İdris’in hanımı ve arkadaşlarımın da anası olan 1895 doğumlu Dudu Karabıyık, beni çok sever; bana oğluymuşum gibi yakınlık gösterirdi. 25.5.1978’deki ziyaretimde aynı sıcak sevgiyi gördüm. Dudu Hanımın verdiği bilgiye göre Seyrani’nin kızları Emine Hanım ile bacıları Havva ve Zeliha da aşıkmış. Onların da çok deyişleri varmış. Aşık Dudu, bu sohbet sırasında irticalen şunları söyledi:

Babamız Seyrani, neslimiz ulu

O içmiş pirinin elinden dolu

Bize o gösterdi hakikat yolu

Bu yolda yürüyen kervanımız var.

Aşık Dudu der ki yanıyor içim

Mevla’m her kuluna vermiş bir biçim

Üç yiğidin Hakk’a gönderdim göçün

c. İncili Çavuş:

Aşık Ali Çatak, halk şairlerinin yanı sıra Kayseri’nin Tomarza ilçesine bağlı  Trafşınlı İncili Çavuş hakkında da araştırma yapmış; 150’ye yakın fıkrasını ortaya çıkarmıştır.

d. Seyrani Halk Kütüphanesi:

Develi’de Seyrani Halk Kütüphanesi’nin gerçekleşmesini sağlayan da Aşık Ali Çatak’tır.

Sonuç:

Görüldüğü gibi Aşık Ali Çatak, hiç kimseden maddi ve manevi yardım beklemeden bütün ömrünü Develi ilçesinin kültürüne vakfetmiştir. Kadirşinas Develi halkı ve biz Türk kültürüne emek verenler, bugün aramızdan ayrılmış bulunan Aşık Ali Çatak’ın hizmetlerini unutmayacağız.

Ona Tanrı’dan rahmet dilerim.


[1] Saray Halı/Fabrika Bülteni(Develi), Sayı:17, Haziran/Temmuz 1996

[2] Develi’li Aşık Ali Çatak, Derdin Derdim Anadolu, Hazırlayan Abdullah Satoğlu,  Kayseri 1982, s.3

[3] Mehmet Tatar, Develili Aşık Ali Çatak ve Şiirlerinden Seçmeler(Mezuniyet tezi), Erzurum 1996, s.2

[4] Tatar, a.g. e., s.1

[5] Tatar, a.g.e., s.1

[6] Satoğlu, a.g.e, 5

[7] Tatar, a.g.e., s.3

[8] Satoğlu, a.g.e., s.4

[9] Şeref Taşlıova, Develi’de Yapılan 3. Seyrani Şenliklerinde Gördüklerim, Türk Folkloru, Ağustos 1983, Sayı:49, s.22

[10] İsmet Alpaslan, 4. Seyrani Seminer ve Şenliklerinin Ardından, Türk Folkloru, Temmuz 1984, s.16-17

[11] Ali Çatak, Derviş Osman, Türk Folkloru, Ekim 1982, Sayı: 39, s. 26-27

[12] Satoğlu, a.g.e., s.8