Biz bu tebliğimizin birinci bölümünde Yunus Emre’nin de mensubu olduğu “Emreler” topluluğu üzerinde duracağız. İkinci bölümde Sivas’taki “Emre” köyü hakkında bilgi vereceğiz; üçüncü bölümde Sivas kaynaklı cönklerde geçen Yunus, Aşık Yunus, Derviş Yunus, Yunus Emre tapşırmalı ilahilerinden dört örnek vereceğiz.
- Yunus Emre’nin Mensup Olduğu Zümre/Emre-Emreler:
Yunus Emre’yi ve emre mahlaslı tekke şairlerini daha iyi tanımamız için “emre” kelimesi üzerinde durmamız gerekmektedir.
Bugüne kadar Yunus Emre’nin şiirleri üzerinde önemli derlemeler yapıldığı halde, mensup olduğu zümre hakkında yeterince araştırma yapılmamıştır.
“Emre” sözcüğü ilk defa Fuat Köprülü’nün “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” adlı eserinde yer almış; daha sonraki yıllarda Abdülbaki Gülpınarlı, Faruk K.Timurtaş emre sözcüğüne açıklık getirmeye çalışmıştır.
Emre kelimesi hakkındaki ilk kaynak Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi’dir. Vilayetnamede Tabduk ile Yunus’un ünvanları “emre” olarak geçmektedir.
Abdülbaki Gölpınarlı, emre sözcüğü hakkında şu bilgileri vermektedir:
“ Emre kelimesinin anlamı çeşitli yorumlara yol açmıştır. Bu kelimenin “imrenmek”ten geldiği kesindir. Bu kelime zaman zaman “imre, emre” olarak da kullanılmıştır. Bu yazılış şekilleri söylenişten doğan farktır. Bu kelime “dileyen, arzulayan, aşık” anlamlarında da kullanılmıştır. “İmre” Macarca’da aşık anlamına gelen bir sözdür. Türk Dil Kurumu’nun çıkardığı “Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü”’nde “emre”ye aşık, müptela manası verilmiştir.”[1]
Fuat Köprülü ise, emre konusundaki görüşlerini şöyle özetlemektedir:
“Emre kelimesi hakkındaki araştırmalar ne yazık ki kesin bir neticeye ulaşmamıştır. Hammer, bu kelimeyi “imre” tarzında okuyarak “aşık” manasına gelen aynı kelime ile birleştirmek istemiştir. Necip Asım ve Rıza Tevfik de bu fikirdedir.
Gazi Evrenos Bey’e verilen ve Diez tarafından yayımlanan fermanın giriş bölümünde emre kelimesi “kardeş” anlamında kullanılmıştır. Osmanlı dönemi yazarları bu kelimeyi “büyük birader/ağabey” anlamlarında da kullanmışlardır.”[2]
Faruk K.Timurtaş, emre sözcüğü hakkındaki görüşlerini şöyle açıklamaktadır:
“Emre kelimesi, Eski Türkçe devresindeki amramak kelimesinden gelmektedir. Amramak, sevmek, aşık olmak ; bundan türeyen amrağ ve amrak kelimeleri ise aşık, seven, dost, sevgili manalarına gelmektedir. Aşık manasına gelen emre kelimesinin XIII ve XV asırlarda bir topluluğu gösterdiği veya bir lakap olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim daha sonraları halk saz şairlerine aşık adı verilmiştir. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Emre adını taşıyan köyler bulunması, emre kelimesinin bir zamanlar çok kullanıldığını, bunun bir topluluk mensuplarını gösterdiğini veya bir lakap olduğunu ortaya koymaktadır.”[3]
Ziya Gökalp ise, emre sözcüğünü Oğuz boylarından birinin ismi olarak kabul eder. “Yunus Emre’deki emre kelimesi Oğuz ilinin Emre(İmre) boyundan başka bir şey değildir.”[4] İfadesini kullanır.
Emre sözcüğüyle anılan yalnızca Yunus’un Şeyhi Tapduk Emre değildir. Saruhan Bey’le oğlu İlyas Bey, Ömer Emre adlı azize vakıflar bağışlamıştır. Ömer Emre’nin zaviyesi de vardır.
Akşehir’de türbesi tamir edilen Gevher Emre adlı bir zat daha vardır. Türbenin tamir tarihi 1892/93 yıllarına aittir. İsmail Ümmi’nin de İsmail Emre olduğunu sanıyoruz. Belki de bu şair vesikalarda adı geçen ve Yunus’un oğlu olarak kayıtlı bulunan İsmail’dir. Yine XVIII. yüzyılda yazılmış bir ilahi mecmuasında adı geçen Vehhab Ümmi’nin de Vehhab Emre olduğunu, emre’nin aynı şekilde “ümmi” okunduğunu sanıyoruz. XVI. yüzyılda tertiplenen bir mecmuada “Talbi Emre” tapşırmalı bir şaire rastlamaktayız. Bu şairin Halvetiye Şeyhi Vehhab’ın halifesi “Talip Ümmi” olduğunu sanıyoruz.[5]
Bütün bunlar bize, “Emreler” diye bir topluluğun bulunduğunu göstermektedir. Vefaiyye mensupları nasıl Baba İlyas’ı pir tanımışlarsa ve yollarına “Babaiyye”, kendilerine “Babai/Babalılar” denmişse, Barak Baba mensuplarına nasıl “Barakıyyun/Baraklılar” adı verilmişse, nasıl Babalılar ve Baraklılar denen bir zümre varsa, “Emreler” diye de bir zümre vardır.
Vefaiyye tarikatından meydana gelen Babalılardan da, Baba İlyas’tan pek az zaman sonra “Baraklılar” zümresi çıkıyor; derken Emre adını taşıyan bir topluluk görüyoruz. İhtimal daha adını satırlara vermemiş topluluklar da var. Bunlarla beraber Ethemi, Cami, Kalenderi, Abdal, Haydari…gibi tarikatlar da mevcut. Hepsinin de giyim, kuşam benzerliği bir yana, inançları aynı. Nihayet XV. yüzyılda “Bektaşilik” adap ve erkanıyla kurulunca artık bu zümreler, yavaş yavaş siliniyor. Artıkları, XVII. yüzyıla kadar yürümekle beraber, bağımsız varlıkları yok gibi. Bektaşilik hepsini temsil ediyor.
Burada şunu da söyleyelim: XIII-XIV. Yüzyıldan sonra Emre adını taşıyanların artık bu toplulukla ilgisi yoktur. Mesela Vehhab Emre’yle, Talibi Emre, Halveti tarikatına mensuptur. Bunlar, Emre lakabını, ancak Yunus’un şöhreti yüzünden, ona bağlılıklarından almışlardır.[6]
- Emre adını taşıyan yerleşim yerleri:
Emre kelimesi yalnızca bir şairin, bir tarikatın adı olarak kalmamış, yerleşim yerlerine de “Emre” kelimesinden türeyen adlar verilmiştir. Emrem Sultan(Ankara), Emre(Bursa) İmreli(Çorum), Emreler(Eskişehir), Emrecik(Erzurum), Emreküme(Erzurum), İmre(Gümüşhane), Emreler(Kastamonu), Emre Sultan(Manisa), Emre Hacılı(Kula), Emre(Sivas)[7]
- Sivas’taki Emre köyü:
Emre köyü, Sivas-Hafik karayolu üzerinde olup, Hafik ilçesine 15 km. uzaklıktadır. Sivas-Hafik karayolunun 22 km’sinden itibaren başlayan 3 km’lik tali bir yol, Emre köyü ile bağlantıyı sağlar.
Köydeki adak yerleri Yunus Emre ile Hızır –İlyas inancından kaynaklanmaktadır. Menkıbeye göre Şeyh’ine kırk yıl hizmet eden Yunus Emre , bir türlü erişemediğini/evliyalık mertebesine ulaşamadığını görünce Hızır’ı aramak için tekkeden kaçar. Dağlara, ovalara düşer. Yunus, şimdiki Emre köyüne kadar gelir. Çok yorulduğu için bir evde dinlenir. Sırtını yasladığı zamanla kutsallık kazanır, “Yeşil Direk/Mıhlı Direk” adını alır. Birkaç gün Emre köyünde kalan Yunus Emre, köyün kıyısından geçmekte olan Bunaz deresini takip eder. Dere boyunca ilerlemeye başlar. Dere yatağında bir kişi daha ilerlemektedir. Bu Hızır’dan başkası değildir. Hızırın adım attığı yerler dere yatağındaki taşlar üzerinde çukurluklar meydana getirir. Köylüler bu çukurlara “Hızır’ın izi” demektedirler. Yunus ile Hızır, suyu kaynağında birleşirler. Burası “Göz Dede” ziyaretidir. Hızır ile Yunus bir müddet gözenin başında sohbet ederler. Yunus, Hızır’ın sözüne uyarak tekrar Şeyh’ine döner.[8]
Emre köyünde “Gök Dede” denilen bir adak yeri bulunmaktadır. Köylüler, Gök Dede türbesinin Yunus Emre’ye ait olduğunu ileri sürmektedirler. Kurak yıllarda bu türbeye yağmur duası için gidilmektedir. Törenlere civar köyler de katılır.[9]
- Sivas ve Tokat kaynaklı cönklerde geçen şiirler:
Sivas kaynaklı cönklerde (40 cönk) Yunus Emre’ye ait şiir örneklerine ancak iki cönkte rastlayabildik.[10] Çoğunlukla Alevi-Bektaşi kaynaklı diğer cönklerde daha çok Şah İsmail Hatayi, Pir
Sultan Abdal, Kul Himmet, Noksani, Budala, Derviş Ali, Dedemoğlu, Hasreti, Kemter, Sefil Ali, Teslim Abdal, Virani gibi Alevi-Bektaşi halk ozanlarının şiirleri yer almaktadır.
Sivas kaynaklı her iki cönkte Yunus’a ait 13 ilahi bulunmaktadır. Bunlardan 4 ilahi Aşık Yunus, 5 ilahi Yunus, 3 ilahi Derviş Yunus ve bir ilahi de Yunus Emre tapşırmalıdır. Biz bu tebliğimizde tapşırmaları esas alarak dört örnek verdik.
İlahi
Acep şu benim canım
Azad ola mı yarab
Yoksa yeri tamuda
Kalıp yana mı Yarab
Yarab şu benim halim
Yer altındadır Ahmed’im
Varıp yatacağım yerim
Akrep dola mı Yarab
Can hulkuma geldikte
Azrail’i gördükte
Ya canımı aldıkta
Asan ola mı Yarab
Allah’a olacak gazi
Ola mı bizden razı
Mahşerde görüp Muhammed bizi
Şefia ola mı Yarab
Yunus kabire vardıkta
Münkir Nekir geldikte
Bizden sual sordukta
Dilim tutula mı Yarab
İlahi
Canım kurban olsun senin yoluna
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
Şefat eyle bu kemter kuluna
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
Mü’min olanın çoktur cefası
Ahırette vardır onun zevki sefası
On sekiz bin alemin Mustafa’sı
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
Aşık Yunus neyler cihanı sensiz
Sana inanmayan gider imansız
Hak Peygambersin şeksiz gümansız
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
İlahi
Gelin be kardeşler biz de varalım
Düğünü var Muhammed’in cennete
Ol Habib’in didarını görelim
Düğünü var Muhammed’in cennete
Düğüne varana hülle biçerler
Başına misk ü amber saçarlar
Ab-ı Kevser şarabından içerler
Düğünü var Muhammed’in cennete
Ayağına giyer gümüş nalını
Gezer cennette salını salını
Biri Meryem, biri İsa kelimi
Düğünü var Muhammed’in cennete
Sekizdir açılır cennet kapısı
Sana gelir mü’minlerin hepisi
Salavattır müminlerin saçısı
Düğünü var Muhammed’in cennete
Yunus Emre’m eydür hublar içinde
Misk ü amber kokar insan içinde
Cennet-i ala’da Firdevs içinde
Düğünü var Muhammed’in cennete
İlahi
Günaha gark oldu başım
Medet ey sultanım Allah
Sana malumdur her işim
Medet ey sultanım Allah
Şeytan işine bandırma
Tamu oduna yandırma
Yönüm kıbleden döndürme
Medet ey sultanım Allah
Mizan terazi kurunca
Hak Hazreti’ne varınca
Her millet saf saf durunca
Medet ey sultanım Allah
Derviş Yunus söyler ayan
Sıdk ile Allah diyen
Mahrum kalmaz Allah diyen
Medet ey sultanım Allah
[1] Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre ve Tasavvuf, İstanbul 1961
[2] Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar(2. Basım) Ankara 1966 , s.220
[3] Faruk K.Timurtaş, Yunus Emre Divanı, İstanbul 1972, s.30
[4] Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, İstanbul 1970, s. 143
[5] Gölpınarlı, a.g.e.,s.88
[6] Gölpınarlı, a.g.e., s. 86-89
[7] Gölpınarlı, a.g.e., s,89
[8] Kutlu Özen, Hafik Emre Köyündeki Yunus Emre Düşeği, Türk Kültürü Araştırmaları 1991/1(Yunus Emre Özel Sayısı), Ankara 1991, s.54
[9] Kutlu Özen, Sivas Efsaneleri, Sivas 2001 s.134
[10] Solmaz Bakay, Sivas ve Hafik Kaynaklı Cönkler Üzerinde Bir Tetkik, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sivas 2000. Sözü edilen çalışmada Yrd.Doç.Dr.Doğan Kaya’nın özel kitaplığında bulunan 16, 17, 18, 19 nolu cönkler incelenmiştir. 17 nolu cönk 1354(1937) tarihlidir. Bu cönkte Yunus Emre ile birlikte Aşık Ömer, Eşrefoğlu Rumi, Zaifi, Tevruzi, Suzi, Şemsi, Fazli, Hafızi, Muhibba, Muhiddin, Nakşi ve Nesimi’’in şiirlerine yer verilmiştir. Tür olarak ilahiler fazla olup genelde aruz vezni kullanılmıştır. 18 nolu cönk 89 sayfa olup yazıldığı tarih belli değildir. Bu cönkte de Yunus Emre ile birlikte Aşık Ömer, Gevheri, Hüseyin, Kuddusi, Ali, Mehmet, Deruni, Sururi, Halis ve Katibi’nin şiirlerine yer verilmiştir.