Evliya Çelebi’den bu yana ‘Divriği Kedisi/Kedileri’
üzerinde duran olmadı. Daha çok Ankara Kedisi, Van
Kedisi üzerinde duruldu. Halbuki Evliya Çelebi
1640-1650’li yıllarda Erdebil vilayetinde satılan
Divriği kedilerinden bahsediyordu. Yine aynı
yıllarda Trabzon ve Sinop kedilerinden de
bahsetmekteydi. Henüz o tarihlerde Ankara ve Van
kedileri Evliya Çelebi’nin dikkatini çekmemişti.
Benim çocukluğumda her evin fare tutan cins kedileri
vardı. Hiç unutmam ortaokul yıllarımda (1951-1955)
Divriği Halk Kitaplığı Müdürü olan Süruri dayı kedi
meraklısıydı. Bizden çok sevimli kedi yavruları
getirmemizi isterdi. Biz de kitap okuma karşılığında
kedi yavruları getirirdik. Sevimli kediler kitap
dolapları arasında miyavlayarak gezerlerdi Dayı
ölünce kedilere sahip çıkan olmadı. Onlar da birer
ikişer dükkanların arasına dağıldılar.
Evliya Çelebinin bahsettiği kediler daha çok sarı,
kahverengi, siyah, portakal rengi tüylere sahipti.
Divriği kedilerinde bazen bu renklerin üçü bir arada
bulunur. Bazen de süt beyazı veya siyah olmak üzere
tek renk hakimdir.
Biz bu yazımızı nesilleri gittikçe tükenen Divriği
kedilerini tanıtmak için yazdık.
Bugün dünyaca ünlü Kangal köpekleri de yirmi yıl
öncesine kadar yöresel olarak tanınıyordu. Eğer bir
veteriner hekim Kangal köpeklerini tanıtmasaydı
kimsenin dikkatin çekmeyecekti. Divriği kedileri de
aynı durumdadır. Divriği’nin zengin kültürü içinde
Divriği kedilerinin de ayrı bir yeri vardır.
Evliya Çelebi’nin anlattıkları
“ Rum- Arap ve Acem ülkelerinde bu
Divriği’deki kediler kadar nazlı sevimli, avcı, edepli
kedi bulunmaz. Gerçi Mısır elvahının, Trabzon’un ve
Sinop şehirlerinin kedileri de meşhurdur amma bu
Divriği’de yağlı, iri, samur gibi parlak postlu renkli
kediler yetişir. Hatta Acem(İran) ülkesinde Erdebil
vilayetine hediye götürülerek orda tellallar kafes
içinde başlarında gezdirip büyük pazar yerlerinde ve
bedestanda “bir tomuş, iki tomuş diye satarlar.
Dellalların ne şekilde bağırıp bir takım kendilerine has
sözler söylediklerini “Erdebil” seyahatimizde yazmıştık.
Amma Divriği kadılarının müflis olanları gayet hasistir.
Senede kırk-elli adet kediyi insafsızca öldürerek
dabaklatıp kış için kürk yaptırıp giyerler. Rusya’nın
sincap kürkünden asla fark edilemeyin kırmızı renkli bir
kürk olur. Bu Erdebil’de kedi yaşamadığından faresi
çoktur. Erdebil halkının elbiseleri fare derdinden parça
parça olmuştur. Onun için bu şehirde kedi para ile
satılır. Ayrıca kedi tellalı vardır. Kafes içine koyup,
alıp satarlar. Bilhassa Divriği kedisi burada çok
değerli olup yüz kuruşa satıldığını gördüm. Amma yine
yaşamaz. Dellalları(tellalları) kedi sattıkları vakit şu
tasarlama beyitleri yüksek sesle söylerler:
Ey talibler merabe
Senuretün sayyade
Müeddebe ve herrabe
Munise ve tarabe
Suraka değil gamhare
Fareye vermez çare
Daha bir çok
görülecek şeyleri vardır ama yazmaktan vazgeçildi…
Günümüzdeki Divriği Kedileri
a. Kedilere takılan adlar:
Mestan, Meliki,Maviş, Minnoş,Boncuk, Hanım,
Yumak…Bunların dışında herhangi bir ünlünün, sporcunun
adı da verilir. Ayrıca “Aysun, Yıldız…gibi bayan adları
da verilir. Sarı renkli ve iri olanlarına ‘sarman’,
Siyah benekli ve çizgileri gri olanlarına ‘tekir’
denilir.
b.Cins Kedi: Eğer eve
kedi alınacaksa soyu sopu (Meliki, Tekir, Sarman)
araştırılıp ağzının içinde mührü olup olmadığı
kontrolden geçip , anasında babasında hırsızlık olup
olmadığına dikkat edilir.Hatta yıllarca önce bir akraba
evine cins kedi olarak verilenlerden bir tanesi “Bizim
evin torunu o; aslı belli, nesli belli” diye rica minnet
ama gönül rahatlığı ile istenebilir. (Pekşen) Kilerlerin
sadık bekçiliği görevini gönül rahatlığıyla yapan bu
sevimli hayvanların cins yavrularını isteyen aileye
verme işine ’kedinin gelin edilmesi’
denilmektedir.(Divriği’de Mutfak Kültürü)
Bu arada eve öyle sırmalı tahtırevanla getirildikten
sonra , köşe minderlerinin üstünde istirahata çekilen ,
farelerin tavan aralarında , yük dolaplarında köşe
kapmaca oynamalarına izin verilen kedilere hiç de hoş
bakılmaz. Kedi dediğin cevval olmalı, kulağı kirişte
olup en ufak çıtırtıda avının üstüne atılabilmelidir.(Pekşen
)
Hadis: Divriği yöresinde kedilerle ilgili şöyle bir
hadis anlatılır. “ Meliki” denilen siyahlı grili bir
kedi cinsini beslemenin sevap olduğuna inanılır. Bu kedi
cinsinin Hz.Peygamber’in dizinin dibinde uyuduğu ve onun
tarafından sevildiği hatta uyandırmaya kıyamadığı için
eteğini keserek namaza kalktığı söylenir.
Avcı kedinin bulunduğu evde karafatma, hamam böceği,
örümcek, …türü haşere, hele hele yaz aylarının korkulu
rüyası akrep bulunmaz. Komşu evlerin tavuklarını,
cücüklerini bahçeye sokmaz; Siniye sofraya yanaşmaz.
(Hacı Veli Karşıt, Pekşen derlemesi). Kedilerin dışarı
ihtiyacı olunca kapı dibinde miyavlamasına bakılarak
kapı açılır; geri geldiğinde de kapıya sürtünmesi,
tırnaklayarak miyavlaması hissedilince içeri alınır.
c.
Kedilerin davranışları: Kışın soba dibinde güzellik
uykusuna yatan; uyandıktan sonra ön patisini üç kere
aşırarak yalanan kedinin bu hareketi misafir geleceğine
yorumlanır. Kedinin pıskırması da misafire yorulur. Yine
küçük çocukların bacağının arasından bakması, yürüyen
çocukların sürünmesi; ocaktaki odunların hırıltılı bir
ses çıkararak yanması, çaydan çıkan iri çöpün bardakta
yüzmesi…misafir geleceğine işaret eder.
“ Bizim kedimiz
dişi idi. Meliki denilen kırçıl renkli, ince yollu, tüyü
az olup dökülmediği için makbul sayılan cinstendi.
Doğuracağı zaman millet sıraya girerdi. ‘Aman n’olursuz,
bize bi tane yovru veresiz. Sizinkisi çok cins hayvan’…
Bizimkisinin adı yoktu. Babam ‘Gel gızı…Gel gızı’ derdi.
O da yanına gelirdi. Gızı, kızım, anlamındaydı. Avcıydı.
Eğer kilerden bir çıtırtı duyarsa oraya siner, şurada
yemeğe soğusa bile oradaki çıtırtının sebebini
anlamadan, o sıçanı yakalamadan içeri gelmezdi.
Güz
gelip de kızılcıklar oldu muydu, ayazdaki kızılcık
ağacımızın yanıbaşında bulunan ayva ağacının dalına
siner, gelen kuşları takip ederdi. Eğer olmuş
kızılcıkları yemeye yeltenen bir serçe olursa onu
kapardı. Hem karının doyurmuş, hem de kızılcıkları
kurtarmış…
Birinde serçe ile birlikte gölün içine(su
birikintisi) düşmüştü.
Eğer yağmur yağdıysa, ayazdaki
taşlara basarak narin adımlarla yürürdü. Elin
pisikleri(kedileri) gibi soba kurumuna bulanmaz, pöhrenklerin içinden geçip kara çamura bulanmazdı.
d.
Kedi toprağı: Kediler kış aylarında dışarı çıkmazlardı.
Bunlar için evin bir tarafında kedi toprağı
hazırlanırdı. Evin köşesindeki çukura ölük( killi
toprak) konulurdu. Kedi de ihtiyacını burada görür: evin
içini ıslatmazdı, kirletmezdi. Evin hanımları kedi
yavrularını buraya alıştırırlardı. Cins kediler asla bu
yeri şaşırmaz. Evin içinde kedi toprağı denilen yere
burnu sürtülerek tuvalet alışkanlığı sağlanan hayvan,
kapı arkasında mırıldanarak tuvalet ihtiyacını belirtir.
Kedi toprağı zaman zaman değiştirilerek yenisi konur.
Yavru ve yetişkin kediler bu toprağın dışında bir yere
pislik etmezler. Kedi toprağı çocuk ve loğusa için lazım
olan, killi bir topraktır. Bu topraklar Divriği’de
ölüklük denilen yerlerden temin olunur. Bu işi meslek
edinen öllükçüler vardı. Dıngıl Bekir bu işin uzmanıydı.
Eşeği ile öllüklüğa gider, çuvalına doldurduğu ince
ölükleri teneke hesabı satardı. Benim Divriği’deki
öğrencilik yıllarımda (1946-1956)Bekir Ağa orta yaşlı
bir adamdı. Benim en küçük çocuğum Divriği’den Sivas’a
gelince(1965) ölük bulmakta bayağı zorlandık. Sivas’ta
da bu işi meslek edinen höllükçüler/öllükçüler vardı.
Zaman zaman “Öllüga…” diye bağırarak
dolaşırlardı.Kadınlar bunlardan ölük alırlardı.
e. Pisik
deliği: Evin dış kapısının yanında küçük,yuvarlak, bir
kedinin geçebileceği büyüklükte hazırlanan bir delik
bulunurdu. Kediler bu delikten çıkarak gezinirlerdi.
Pisik deliği hayvana verilen değerin bir göstergesidir.
Evi müsait olmayanlar, ahır, samanlık gibi yerlere bu
deliklerden koyarlar. Akşam olup kedi içeri girdikten
sonra bu delik eski minder, çul çaput gibi şeylerle
kapatılır.Tilki, sansar gibi kümes hayvanları zarar
görmesin diye. Hatta akşam otururken ev ahalisi
birbirine bu durumu sorar: “Pisiğin deliği kapandı mı,
ahır samanlık kapısı kilitlendi mi?..” diye.
f. Kedi
çanağı: Kedilere ait özel tabağa/çanağa kedi çanağı
denir. Bu bakırcılar tarafından yapılmış olan özel bir
eşya olduğu gibi peynir tabağı/mahledür(küçük tabak)
gibi bir tabak da olabilir. Bu tabağa bir daha yemek
konulup yenmez. Bu tabak kedilere aittir. Kedinin su
içtiği tas da insanlar tarafından kullanılmaz. Kedinin
suya, yemeğe ağzının değmemesine dikkat edilir.
Özellikle çocukların oynaşmasına, ağzını burnunu
öpmesine izin verilmez. Kedilerin yemeği: Evin artan
yemekleri; ciğerin/etin artık kısımları verilir.
g.
Hırsız kedi: Önüne konulanı yemeyen, yalana yalana karnı
şişmiş vaziyette eve gelince bir suç işlediği anlaşılan
kediye hırsız kedi denir. Buz dolabı olmadığı dönemlerde
“süt selesi” altına gizlenen yemeklere hırsızlama dalan
kedinin vay haline. … Evin hatununca/hanımınca “Seleyi
devirmiş, tırhıdı yalamış. Kulaklı sahanın dolusu
tırhıdı kaldırdım yunduya döktüm: demesi o akşamın
hararetli konusu olmaya namzettir artık.(Pekşen)
Çocukluğumdan hatırlarım. Yan komşumuzun oldukça büyük,
hırsız bir kedisi vardı. Azıtsan azıtılmaz. Dövmeye
kalksan dövülmez. Her gün bir evden “…gilin kedi/pisik
cücükleri kaçırdı” yahut “peynire battı” gibi sesler
gelirdi. Rahmetli annem “…gilin kedi gene bir yar
yıktı…” derdi. Çok yaşlı olan bu kedi ölüp gitti de
mahalleli kurtuldu.
h. Kedilerin gırnova gelmesi:
Kediler normal yaşantılarında ‘miyav’, Mart ayı gelince gırnov’ diye seslenirler.Kedilerin evden kaçıp damlarda
duvar üstlerinde, saçak uçlarında gezmesine ‘gırnova
gitti’ denilir. İşte o zamanda Divriği tabiriyle ‘elleri
yüzleri belürsüz’ gelirler. Tüyleri sim siyah, çamura
belenmiş, yüzleri çizilmiş bir halde eve dönerler.
ı.
Kedi/pisik yavrusu(yovrusu) : Bu evcil hayvanlar beş
altı tane yavru meydana getirirler. Bazı sokak kedileri
de doğurma zamanı gelince müsait buldukları ahır,
samanlık, çatı gibi yerlere birkaç gün öncesinden
gizlice yerleşip orada doğururlar. Yanına yaklaşanı pofurtulu sesler çıkartıp kovarak yanlarından
uzaklaştıran bu sahipsiz kedilere loğusa zamanlarında
mahelle halkı bakar, karınlarını doyururlar buna rağmen
bu yavrulardan bir ikisi hayatta kalır. Kimisini karga
kapar, kimisini yabanıi Bazen da bu yavrular erkek
kediler tarafından yenilir.
i. Kedilerin çağrılması:
Divriği’de kediye pisik denir, Kediler “pis, pis
,pis…”ya da “Gel pisi pisi…”, “Güpüs, güpüs, güpüs..diye
çağırılır. Bir suç işlediği zaman “Pişt…” diye kovulur.
j. Kedinin azıtılması: Mahallenin küçük çocukları
kedinin/kedilerin azıtılması işleminde kullanılırdı.
Kediler evin büyükleri tarafından bir torbaya konulur ve
çocuklardan mahallenin uzağına bırakılması istenirdi.
Kediler çok kasap dükkanlarının önüne bırakılırdı. Yine
kasabanın dışındaki hayvan kesim yerleri de/salakhane
kedilerin azıtılma mahalleriydi. Çoğu zaman da yakın
köylere bırakılırdı. Kedilerin yük vagonlarına
bırakıldığı da olurdu. Bunlar Çetinkaya ya da Erzincan
istikametine yolcu edilirdi. Çetinkaya istasyonuna
azıttığımız kedi bir ay sonra evimize gelmişti. Azıtılan
kedilerin yıldızlara bakarak yolunu bulacağına inanılır.
Eğer kedi çoksa, azıtmak icap ediyorsa , gözü açılmadan
bir torbaya konulup kır bir yere götürülüp bırakılır.
Karga kuş halletsin diye. Kedi yaşlanınca azıtılmaz.
Yaşlı kedinin azıtılmasına hoş bakılmaz. Uygun bir
köşede öldüğü güne kadar bakılıp beslenir. Komşumuzun
sarı, koyu kahverengi ve beyaz renkli kedisi yıllarca o
şekilde yaşamıştır. Yaşlı kedilerin azıtıldığı takdirde
evdekilere beddue edeciği inancı mevcuttur.
k. Kedilerin çümdürülmesi: Kediler de senede bir iki kere çümdürülür.
Teşine ılık su konulup sabunla yıkanır. Kedi
yıkayanların elini kolunu cırmalar.
l. Kedilerin
Süslenmesi: Kadınlar kedi yavrularına ve kedilere bir
takım süslemeler yaparlar. Kedinin boynunun arka kısmına
; yani dille yalayamayacağı yere kına vurup ;
kulaklarına püskülden küpe takarlar. Püskül daha çok
yavru kedilere takılır. Püskülün ucunda mavi boncuk
bulunmaktadır.
“Hatta kimi çok titiz kadınlarca da bal
mumu eritilmiş ceviz kabuğunun içine kedinin patilerinin
sokulup dondurulduğu tık tıkır gezen bu kedilerin
ayağının/ceviz kabuğu ayakkabısının sık sık silinerek
temizlik sağlandığı söylenmektedir. (Pekşen)
m. Kedi
menekşesi: Divriği bahçelerindeki minik mavi çiçekli bir
bitkinin adı ‘kedi menekşesi’ dir.Kediler ot yerlerse,
başlarının ağrıdığına yorulur. Kedinin ölümü: Evin
kedisi öldüğünde ‘Evin emektarıydı’ denilerek kefenlenip
gömülür. Kimilerinden de ‘Pisik ölünce başı kefenlenip
öyle gömülür’ denildiğini işittim(Fatma Peşken). .
Kedilere dair hatıralar: Kedilerin –daha çok yavru
kedilerin- topla oynaması sadece kediyi değil;
evdekileri de eğlendirmektedir. ‘Eskiden kalaycı dükkanı
yıkıldıktan sonra bakkaliye dükkanı ve marangozluk gibi
işler deneyen Büyükbabam Besnili Veysel Usta’nın
tahtadan yaptığı bir top vardı. Ucundaki çiviye ip
bağlar, onu da anneannemin yattığı karyolanın demirine
bağlardı. Anneannemin kedisi Movuş(Maviş) o tahta topla
oynar, sürekli hasta olan sahibini canlandırırdı.’
Kedilerle ilgili masallar/söylenceler: Zurnacı Başı:
“Divriği’de hamamcılık yapan bir kişi varmış, Bu adamın
da sim siyah bir kedisi varmış. Hamamcı bir gün hamamın
kubbesinden bakarken siyah kedinin zurna çalarak hamamın
içinde dolaştığını görmüş. Zaten siyah kedi akşam gider,
sabahleyin dönermiş. Siyah kedi sabah olunca evine
dönmüş. Ev sahibi, sabahleyin kedinin eve geldiğini
görünce “ Hoş geldin zurnacı başı “ demiş: ama bu lafı
söyledikten sonra siyah kedi bir daha eve gelmemiş.
“(Fatma Tugut/Divriği) Kedinin yemek yemesi:Kedi inanışa
göre gözünü yumarak yemek yermiş. Yani verilene
şükretmezmiş. Güya köpek dermiş ki ”Sen sıcak evin
içinde oturuyorsun, inkar ediyorsun, ben dışarıdayım ve
inkarcı değilim. Yemek, kedinin çanağına konulurken
besmele çekilir “Yer gök şahidim olsun!...” denilir.
Köpeğe söylenmeyen bu söz ile ev sahibi yeri göğü
kendisine şahit tutar.
Kedi ile Köpek Efsanesi: Kedi ile
köpek bir araya geldiklerinde aralarında şöyle bir
konuşma geçmiş; kedi
:-Ev halkının hepsinin gözü kör olsa
da evde ne var ne yok hepsini yesem,demiş.
Bu konuşmaya
içerleyen köpek:
-Ev halkı çok kalabalık olsa, her biri
bana bir ekmek verse de yesem, demiş. Bu olaydan
anlaşıldığı gibi kedi daima nankör, köpek ise sadık
olmuş.
Kedi –Köpek Geçimsizliği: Kedi ile köpek
arasındaki geçimsizliğin sebebini halkımız bir efsaneyle
açıklamaya çalışmıştır.
Ahirette, hesaplaşma günü
geldiğinde kimin kimde hakkı varsa alacaktır. Bu durum
sadece insanlar için değil, hayvanlar için de
geçerlidir. Hayvanlar, dünyada sahipleri veya başkaları
tarafından zulme uğramışlarsa, haklarını aldıktan sonra
tekrar toprak olacaklardır.
Aşağıdaki efsanede kedilere,
“kör pisik” veya “nankör hayvan”,köpeklere “sadık dost”
denilmesinin izahı da olabilmektedir.
Sorguya çekilen
bir adamdan bütün hak sahipleri gelip haklarını
aldıkları zaman, bir kedi ortaya çıkarak:
-Bu adam
dünyadayken benim sahibimdi. Bana hiçbir zaman iyi
davranmadı; yemek vermedi. O zaman ağzım dilim yoktu,
derdimi anlatamadım; şimdi hakkımı almak istiyorum;
gereken cezayı verin, diyecektir.
Bu sırada bir köpek
çıkarak:
-Hadi oradan sen de kör pisik(kedi)! Bu adam
dünyada iken benim sahibimdi. Yedi kapı dışında olduğum
halde beni aç bırakmadı. Sevgisini ve merhametini benden
esirgemedi de evin içinde olduğun halde seni mi aç
bıraktı?... diyerek kovalayacaktır.
Yukarıdaki efsaneye
dayanarak halkımız, dünyadaki kedi-köpek geçimsizliğini
bir nevi erken hesaplaşma olarak görmektedir.